Kaçak, sürgün, muhacir…

YORUM | BÜLENT KORUCU

Fırtınada ak ayazda
sürgün her yerde hep yalnızdır
Gül açsa da kuş uçsa da görmez
Dargındır
Her durakta her uykuda

Sürgün her nefeste yalnızdır
Her şafakta her yudumda
Hasret sancıdır

Yol alsa da, ses duysa da,
dağ aşsa da her yan en son,
her an son adımdır tek başına yalnızlık
Bir yankıdır
 
Zülfü Livaneli (sürgün)

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Yanlış iliklenen ilk düğme; insanın ayrıştırılmasıydı. Ademoğlunu rengine, dinine, ideolojisine, partisine göre sınırlandırmak İblis’in en büyük fitnesiydi herhalde. Birbirine kırdırma, sadece kendi ölüsüne ağlar, ötekinin acısına sevinir hale getirmenin ilk adımıydı. Öyle ki, gözünün önündeki kıyımı alkışlar büyük çoğunluk. Aydın etiketinin gölgelenmesinden endişe edenler görmezden gelir, başını kuma gömer. Ötekinin yaşadığı acıdan mutluluk devşirme pespayeliğini gizlemeye çalışır. Ama başı dışında her yerinin apaçık ortada olduğunu fark etmez. Arada sırada zevahiri kurtarmak için ‘yaşlar ve kurular’ parantezinde itiraz ediyormuş gibi yapar. Bu ise doğrudan alkışçılardan daha büyük zarar verir, yaraları kanatır.

15 Temmuz alçaklığından sonra yaşanan mağduriyetler de çifte standart çirkinliğini ortaya döktü. Aynı anda, aynı meslekte aynı eylemi yapan iki kişiden biri mensubiyetinden dolayı ‘yanması gereken kuru’ sepetine atılırken, diğeri imtiyazlı ‘yaş’ sınıfına ayırıldı.

CAN DÜNDAR SÜRGÜN MÜ FİRARİ Mİ?
Medyatik bir örnek üzerinden gidelim: MİT tırları haberini Cumhuriyet Gazetesi’ne manşet yapan Can Dündar yurt dışında ve OHAL Türkiye’sine dönmeyeceğini açıkladı. “Cezaevlerinde tekrar işkenceler var ve Erdoğan idam cezasını tekrar geri getirmek istiyor. Bundan dolayı en azından OHAL kaldırılıncaya kadar Türkiye’den uzak kalmak istiyorum.” diyen Dündar “Türkiye’ye döndüğünüzde nasıl bir durum sizi bekliyor” sorusuna ise “Hapis cezası bekliyor, buna hazır değilim.” şeklinde cevap veriyor. Somut bir haberden dolayı suçlanmayıp sırf vebalı gazetede çalıştığı için suçlanan kimi gazeteciler de Dündar gibi yurt dışında. Tam burada o uğursuz mantık devreye giriyor. Dündar ‘sürgün’ diğerleri ise ‘firari’ gazeteci. Yandaşlar açısından ise hepsi ‘kaçak’.

Söz konusu ayırımın kökleri yakın tarihimizde. 12 Mart’ın zulmünden kaçan Şahin Alpay, solcuların gözünde mücadeleyi sürgüne taşıyan bir kahraman, sağcılara göre ise korkak bir Mao’cuydu. 12 Eylül’de İsveç’e sığınan yukarıdaki şiirin yazarı Zülfü Livaneli’ye, gurbet arkadaşı Yaşar Kemal’e kaçak diyen bir solcu gördünüz mü? İslamcılar muhacir, solcular sürgün, ülkücüler firariydi. (Firari bugünkü gibi kötü anlamlarla yüklü değildi.) darbeciler için hepsi kaçaktı! Can Dündar’a sürgün, Ekrem Dumanlı’ya kaçak demenin altında bu şuuraltı var.

Peki tutukluk mu iyidir, kaçaklık mı? Elbette her ikisinin artı ve eksileri var. Her an işkence riskiyle yaşayan, özgürlüğü tamamen sınırlanmış tutuklu… Perdenin arkasından da olsa gökyüzüne bakabilen gönüllü mahpusluk… seç beğen.

Necip Fazıl’ın deyimiyle ifritten bir soru; bayramda çocuklarına sarılabilen bir tutuklu mu olmak isterdiniz? Yoksa çocukları zarar görür endişesiyle telefon dahi açamayan bir firari mi?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin