İtibarınız ne kadar?

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Son on yıldır ülkemizde yaşananlar sadece toplumun temel kümeleri arasına açılan derin uçurumlara ve kamplaşmalara sebep olmuyor; ciddi anlamda bir gerilim ve ötekine karşı nefreti de olağan ve sürekli tutuyor. 

Yaşanan kamplaşmalar ve ‘benden değilsen yok olmaya mahkumsun’ zihniyeti kavramların da altını oymakla yetinmeyip, anlam kaymalarına sebep oluyor. 

Galiba bu kavramlardan en birincisi itibar…

W. Davis, kavramı tanımlarken ‘İtibar; insanların mezar taşına kazıdıklarıdır’ der.

Yani muteber kişi ya da kurumlar yürürlükteki algı üzerinden değil, gelecekte nasıl anılacaklarıyla ilgili durumlarını değerlendirebilirler. 

Yoksa mevcut sistem ve yapılarda sizi pohpohlayan, yücelten, eşi menendi yokmuş gibi gösteren yanıltıcı durumlar söz konusu olabilir. Ve ne yazık ki bu sahici olmayan konum topluma gerçekmiş gibi yutturulabilir.  

 Bilmiyorum ilerde araştırmacılar ne tür çarpıcı sonuçlar elde edecekler ama henüz yaşanan süreç bitmeden şunu söylemek ziyadesiyle mümkün: Ülke medyasının büyük bir bölümü, belki tarih boyunca yaşanılan itibarsızlık ve tükenmişliğin birkaç mislini son bir yıl içerisinde yaşıyor. İşin fena kısmı ise, bu durumu bir övgü ve başarı tablosu olarak gördüğü gibi, aksi durumda olanları tam tersi bir konuma iterek, öyle görmeyi ve göstermeyi tercih ediyor.  

İktidarın sahip olup, besleyip, büyütmeye çalıştığı medya mecraları bu sentetik algıyı gerçekmiş gibi göstererek kendi konumlarını sağlamlaştırmakla beraber, sanırım iyi hissetmenin de yöntemi olarak tercih ediyorlar. 

Ve galiba güçlü ve güçlendirilmiş devlet gücü itibar zannediliyor bu çevrelerde! 

Oysa itibar denilen şey bazılarının zannettiği gibi değil elbette. 

Genellikle imkân, maddi kazanım ve siyasi güç ile yer değiştirmeye çalışılan itibar kavramı hakikatin fotoğrafını değil, birtakım odakların çizdiği yanıltıcı resmin suretinden başka bir şey değil.  

Yıllarca dostluk ettiğimiz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen birtakım ahbaplarımızın, ‘itibarınız fena zedelendi’ gibi tespitleri aslında kendi içinde bulundukları acıklı durumun itirafından ibaret. Söylediğim gibi itibar ile gücü/parayı fena halde karıştıran ve değişimlerindeki hıza hayranlık duyduğumuz bu dostların mevcut tabloyu test etmeleri de kolay ve mümkün.   

Hemen birkaç örnekle manzarayı izah etmeye çalışayım. Galiba bu süreç içerisinde iktidarın medyasıyla, bürokrasisiyle, siyasileriyle en çok istedikleri şey, kendileri gibi düşünmeyen, onlara yaltaklanmayan her kesim, kurum ve kuruluşların bitirilmesi. Yapılan insafsız ve hukuksuzca uygulamalar neticesinde ortaya çıkan tabloyu itibarsızlık olarak görmek, ancak bir düşünceye angajmanın ve kendi kendini kandırmanın neticesi olsa gerek.  

Yok etmeye çalıştığınız kitleyi hapislere doldurmanız onları itibarsızlaştırıyor zannındaysanız şüphesiz fena halde yanılmaktasınız. 

Mallara çökmek, kurumları bitirmek, mala mülke harami gibi dadanmak kimseye itibar kazandırmıyor emin olun. 

Olsa olsa bu icraatları yapanların itibarlarıyla ilgili tarihe havale edilecek ibret tabloları oluşuyor.  

Aslında bizzat gücün kendisi bile yandaşlarının nasıl itibarsız olduğunun farkında. Banka batırmayı bir politikaya dönüştürdükten sonra hala batmadığını görüp öfkelendikçe, birçok kanala aynı anda çıkıp ellerine hazırladığınız soruları verince çok muteber bir görüntü çizmiyorsunuz. 

Hatta tam tersi, iptidai toplumlarda olan bitene her geçen gün daha yaklaşıyorsunuz. 

Bakınız yıllardan beri rakamları çarpıtarak oluşturdukları sanal gerçekliği kendileri yıkmak zorunda kaldılar işte. 

İktidar sahipleri de biliyor ki, halka göstermek istedikleri gerçeklik ile hakikatin kendisi aynı değil. 

Bu fark makasının biraz olsun kapanması bile muktedirin itibar makyajını tel tel döküyor. 

Kaldı ki itibar sadece toplum nezdinde edinilen izlenim değildir inançlı insanlar için. Her şeyin gizlisi, saklısını da bilen Allah katındaki değerdir aynı zamanda. 

Yalanı, sindirmeyi, tehdidi, iftirayı bir karakter olarak benimseyenlerin kazandıkları maddiyat ile itibarın en ufak bir ilgisi yoktur. Meseleyi yine Davis ile bitirelim: “Karakter; meleklerin huzurda senin için söyledikleridir!” 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Yalan, sindirme, tehdit, iftira davranışları yıkıcıdır, kolaydır. Bu yıkıntılar kişinin kendisini güçlü hissetmesine neden olur. Bundan haz alır. Bunu itibar gibi de gösterebilir. Fakat ben gerçekte böyle olduğunu düşünmüyorum. Mesela Hande Fıratı örnek alalım. İradesiz biri. Güç odağına hizmet ediyor. Yani ne oldu? Kendisi güç karşısında çıkar karşılığı boyun eğdi. O aslında içten içe özgür gazetecilere imreniyor ama bir yandan çıkar diğer yandan korku itibarını satmasına neden oluyor. Bu itibarsızlığı kabul etmekte zorlandığından yada ağrına gittiğinden, derinden derine gıpta ettiği gazetecilere yüklemeye çalışıyor. Çünkü kendi gibi iradesiz gazeteciler ile niye uğraşsın ki? Onlar zaten kendisi gibi itibarsız gazeteciler çukurunda. O yüzden güç karşısında boyun eğmeyen gazetecilere iftira atar. Onların itibarını elinden almaya çalışır.

    “Madem güç karşısında ben eziliyorum, onlar da ezilmeli. Nasıl ezilmezler. Kendilerini ne sanıyorlar. Benim boyun eğdiğim güçten daha mı güçlüler? Benim boyun eğdiğim güce onlar da boyun eğmeli” şeklinde bir iç dünyası ve hesaplaşması olduğunu düşünüyorum. O yüzden güce iradesini kaptırmış gazeteci sürekli özgür gazeteciler ile uğraşır, onların özgürlüğünü ellerinden almak için boyun büyüktüğü güç odağın onlara saldırmasını, yok etmesini ister hatta arada birkaç tekme de kendisi vurmaya çalışır. İşte Hande Fıratı o tekmeyi vururken ki surat şekli onun itibarının göstergesidir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin