İşsizlik yüzde 9,9’dan yüzde 11,2’ye çıktı ama panik yok! [HABER ANALİZ]

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, aylardır süren işsizlik artışına bir açıklama yapmaya çalıştı. ‘Çalıştı’ diyorum çünkü aynen şunları söyledi:

“İşsizlik oranının yükselmesinde sebep istihdamın daralması değil iş gücüne katılımın artmasıdır. Kadınlarla gençlerden kaynaklanan iş gücündeki artış oranı önümüzdeki yıllarda da süreceği için, işsizlik seviyesini hemen düşüremeyecek olsak da aşamayacağımız bir sorun değildir.”

Bu açıklamaya bakarak, işsiz sayısının artmasının iyi bile olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak genç nüfusu olan Türkiye’nin, çalışır nitelikteki işçi sayısı artarken, bunları ekonomiye kazandıracak şekilde istihdam üretememesi, kısa vadede de, orta vadede de, uzun vadede de problem.

İstihdam sağlanamazsa, artış sürecek

Mayıs’tan Ağustos’a dek yüzde 9,9’dan yüzde 11,2’ye yükselen işsizliğin asıl sebebi, sanayide 127 bin, inşaatta ise 115 bin olan istihdam kaybı. Hizmet sektöründe ise 91 binlik artış yaşandı ve durum kısmen kurtarıldı. İş gücü artışı ise, geçen seneye göre yavaşladı.

Modern ekonomik mekanizmaları olan ülkelerde, nüfusun artışı göz önünde bulundurularak istihdam çalışmaları yapmak, olağan bir durum. O ülkelerin yetkilileri çıkıp işsizliği “Olur öyle” diyerek geçiştirmiyorlar. Zira sistemdeki her işsiz, hâli hazırda ekonomiye zarar olduğu gibi, uzun vadede de kronik işsizliğin artışına sebep olabiliyor.

Yüksek işsizliğin sosyolojik ve politik sonuçları ise, Avrupa’da ve ABD’de hissedilen dip dalga hareketlerin en büyük tetikleyicisi. Fransa ve Belçika gibi ülkelerde bu işsizliğe etnik ayrımcılık da dâhil olunca, terörü meyve vermesi de işten bile değil.

Yönetim durumun farkında ama propagandayı tercih ediyor

Düşük seyreden büyüme rakamlarına, Merkez Bankası’nın ‘faiz arttırmama’ kararı da eklenince, aslında ekonominin kaptan köşkünde bulunanların durumdan haberdar oldukları fakat halka bunu yansıtmamayı seçtikleri anlaşılıyor.

Yugoslavya’dan bir hikâyeyle bitirelim: Ülkenin meşhur Sovyet dönemi diktatörü Tito’nun hastalığı ağırlaşınca, etrafındaki bakanlar yüklü miktarda dış borç alarak, en azından o ölene kadar her şeyi tıkırında götürmeyi planlamışlar. Ancak Tito’nun ölümü beklenenden çok sonra gerçekleşince Yugoslavya, tarihin en büyük ekonomik kriziyle karşı karşıya kalmış.

Yani ‘her şey tıkırında’ görüntüsünün de büyük bir bedeli var.

issizlikrakam

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin