İsrail’le barışılacaksa onu da biz yaparız…

YORUM | BÜLENT KORUCU 

“Komünizm lazımsa onu da biz getiririz”

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın söylediği rivayet edilen cümle, Türkiye’de devleti ele geçirenin kendisini neredeyse tanrılaştırmasının ifadesidir. Milliyetçilik lazımsa sınırlarını çizeriz, din lazımsa tanımlar önünüze koyarız. Düşman ihtiyacınızı da biz karşılarız; siz kafa konforunuzu bozmayın, kime düşman olacağınızı söyleriz. Bazen Kürtler, bazen bazı dini gruplar, her zaman Aleviler… Yerine göre başı kapalılar yerine göre mini etekliler…

Hesap sorulamaz hatta icraatlarının hikmetinden sual olunamaz devletlûlerin en şanslısı hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Kopenhag kriterleri prim mi yapıyor, anında orada biter…

Demokrasi türküsü oy mu toplar, ondan iyisini bulamazsınız…

Toroslar mı lazım, 90’lı yıllara mı dönülecek en alasını getirir…

Faili meçhuller devri geri mi gelecek, tam adamıdır…

Mafyalar devletçilik, devlet mafyacılık mı oynayacak hemen sahneyi kurar…

Avrasyacılık yapmak mı gerekiyor, eski tüfekler arkasından nal toplar…

Ve elbette İsrail’le barışılacaksa onu da yapar…

Erdoğan’ın hayat çizgisinde tutarlılığa yer yok, lügatinden silmekle kalmadı, lügati de parçaladı. Dün, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u Sarayında ağırladı. Süvari birliğinin eşlik ettiği konuk devlet başkanı onuruna Ankara, İsrail bayraklarıyla donatıldı. Bunu herhangi bir siyasetçi yapsaydı, başta Erdoğan olmak üzere bütün siyasal İslamcılar gök kubbeyi başına yıkardı.

AKP liderinin manevra kabiliyeti ve dönme hızına yetişilemiyor. Simon Peres’e çektiği ‘One minute’ten bir dakika sonra ‘tepkim moderatöreydi’ diye tornistan yaptı. Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardımı bizzat MİT eliyle organize ettirdi. İnsanları bile bile ölüme gönderdi. 13 insanın hayatına mal olan macerayı eleştiren Fethullah Gülen’i İsrail’in adamı olmakla suçladı. “Ben izin verdim” diye meydan meydan dolaştı. Çok değil iki yıl sonra “Yardımı götürürken bana mı sordunuz?” çarkıyla mağdurları yüzüstü bıraktı. Aldığı 20 milyon dolar karşılığında bütün ulusal ve uluslararası hak arama girişimlerini engelledi.

Diplomasi kanallarını açık tutmak her ülkeyle karşılıklı ilişkiyi seviyeli yürütmek en doğrusu. İsrail de elbette buna dahil ve böylesine üst düzey bir ziyaret çok önemli. Sorun, Erdoğan’ın konjonktüre göre taban tabana zıt tavırları ve dış politikayı, ucuz iç politik amaçları için çarçur etmesinde. Birleşik Arap Emirliği ile de benzer bir süreç yaşandı. Türkiye’nin en büyük düşmanı olarak yandaş gazeteciler ve sosyal medya trollerine küfür ettirilen Şeyh, Türkiye’de en sıcak ve dostane ağırlamaya mazhar oldu.

Mısır’da İhvan Hareketine sükunet ve ülke dengelerini gözetme konusunda uyaranları susturdu. Az katılımlı, düşük oy yüzdesiyle kazanılan seçimi, bütün toplumu ikna etmiş ve desteğini almış gibi düşünüp son sürat duvara tosladılar. ‘Bas gaza bas’ diye AKP’liler ve MİT’çiler dolduruşa getirdi. Sonuç ortada. Erdoğan, darbeden sonra da uzun süre aynı tavrı sürdürdü. Şimdi Türkiye’de yakalanan İhvan mensupları idam edilmek üzere iade ediliyor.

Bu ne perhiz ne lahana turşusu sözü tam Erdoğan’ın çelişkileri için söylenmiş gibi. Çıpasız gemi misali her rüzgarda yönü değişiyor. İç politika da farklı değil. ‘PKK’lılar silahla yanınızdan geçse bile görmeyecek, arkanızı döneceksiniz’ diye askere-polise emir verdi. Birkaç ay sonra ‘PKK şehirlere silah yığdı’ gerekçesiyle sivil yerleşim alanlarını yerle bir etti. Kürt siyasetçileri özel izinle İmralı Adasına götürüp Abdullah Öcalan’la görüştürdü. Masada bulunan istihbarat görevlileri hatıra fotoğrafı bile çekti. Yetmedi Kandil’e seferler düzenlendi. Gazetelerde barışın resmi olarak yayınlanan kareleri, masayı devirmesinin ardından suç dosyalarına ekletti.

Bu ülkeye Ergenekon lazımsa onu da biz destekleriz demeye kadar vardı iş. Darbe davalarının savcısıyken bir anda avukatına dönüşüverdi. Ağırlaştırılmış müebbet cezaları yerini yüklü miktarlarda tazminata bıraktı. Darbecileri yene yene sloganları gitti, yerine ‘Milli orduya kumpas’ söylemi geldi.

Erdoğan bir hacıyatmaz gibi her ortama uyabiliyor. Yeter ki kurduğu yolsuzluk düzenine halel gelmesin her yola gelir. O kadar şeytanlaştırdığı İsrail’le bile barıştı. Mücahitler, her şeye müsait hale geldi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. İsraille tartıştıklarında türkiye rejimi farklıydı, israille barışırken türkiye rejimi farklı. İsraille iyi geçinen rejim demek ki şimdiki rejimdir. Eski rejimde demek israille iyi gitmeyen birşeyler vardı. Demek itiraz edilecek noktalar vardı. Çünkü politikayı insanlar görüyordu. İsrail bu durumdan hoşlanmıyordu. Meclisin fesih edilmesini istiyordu. Yargının kontrol altına alınmasını istiyordu. Yeni rejim bu şartları sağladı. Olup bitene gizlilik getirdi. Normalde yeni rejimin irana dönmesi israili rahatsız etmesi beklenirdi. Ama muhteşem üçlüyü kurdular. İran ve türkiyedeki türkler baskı altında tutulacak. Ateşe tapanlar, şamanlar ve yahudilerden oluşan yeni bir felsefe kurulacak. Peki neden türkler israil sevgisini açıktan gösteriyor da sasaniler göstermiyor? Sasaniler yahudilere açıktan ilgisini göstermiyor, türkler sasanişelere açıktan göstermiyor. Çünkü ateşperestlere oynattırılan rol başka, şamanlara oynattıracakları başka. Şamanları yanına alacak, ateşperestleri uzakta tutacak. Ateşperestler üzerinden müslümanlara fitne sokacak, şamanlar üzerinden müslümanları kontrol edecek. Ateşperestlerini korumak için rejim özel dizayn edildiği gibi şamanları korunaklı hale getirmek için ordusundan, yargısından, yasamasından kırpılarak yeni bir rejim meydana getirildi. Bu rejimi şamanlar satanistler ile ortak çalışarak meydana getirdiler. Bu süre zarfında yahudi düşmanlığı yaparak karartma meydana getirdiler. Ankara valisinin dediği gibi bunlar isterse askeri vesayet kuruyorlar isterse ortadoğu vesayeti. Ne yeni rejimi insanlara sordular ne de insanlar yöneticilere yeni rejimi sordu. Bu konuda kimse kimseye bir şey sormuyor. Kimse birşey merak etmiyor. Sanıyorlar ki bunu muhalefet soracak. Çok yanılıyorlar. Muhalefet hazır değiştirilmiş yeni rejime oturacak. Sadece görünüşte parlamenter sistem olacak. Onu pazarlıyorlar şimdi. Eski rejimde de vardı ama askeri vesayet devam ediyordu. Kısaca israil türkleri eski rejime göre daha ağır bir kafese aldı. Sadece israil mi aldı. Hayır iranda türklerin kafese alınmasına yardım etti. Rusların da işine geldi. Onlar da katkıda bulundular. İngilizin de işine geldi. Türkleri daha rahat kontrol edecek. Bu kontrol mekanizmalarını yeni rejimle birlikte kurmasalardı türkler avrupa birliğine üye olmak için uğraşacaklardı. Onlara avrupa düşmanlaştırıldı. Ona yeni arkadaşları tanıtılıyor. İsrail, iran, rusya, darbeci sisi. Avrupa sınırını yunanistandan çiziyor. Türkiye dışarıda bırakıldı. Çünkü türkiyeye sahip olmak istiyorlar ama demokratik türkler şeklinde değil, dışarı cihatçı ihraç eden türkler karakterini oynatmak istiyorlar. Yani türkiyeye bir rol biçmişler, ne ona karışıyor ne buna. Ama cihatçı ihraç ederek müslüman algısı oluşturuyorlar dünyada. Bakın müslüman bu demek için. İsrail yeni türkiye ile çok iyi anlaşacaktır. Tıpkı ingiltere gibi, rusya gibi. İsraille inişli çıkışlı seyreden ilişkiyi kimse merak etmiyor. Çünkü kimsenin umrunda değil. İnsanlar içeride çekemedikleri insanları dert ediniyorlar. Onun nasıl arabası evi olur diye. Eğer lider çekemedikleri insanları israil işbirlikçisi diye gösterirse o zaman israil düşmanlığı anlam kazanıyor. Çünkü israil düşmanlığı üzerinden çekemediği insanları vuracak. Yoksa özne olarak israile kimse düşman değil. Yada filistin kimsenin umrunda değil. Filistin ne zaman insanların umrunda olur? Eğer çekemediği insanlara israil işbirlikçisi yaftasını yapıştırırsa o zaman filistinli çocukların hakkını düşünüyormuş gibi yapar. İnsanların uzaktaki israili yada filistinliyi düşünecek seviyesi yok. Eğer filistinli çocuğu düşünüyorsa bugün tayyipe isyan etmesi gerekirdi. Kendi hiçbir fikri yok. Eğer tayyip görüşüyorsa onlarda israille görüşüyor. Bu arada filistinli çocuklar türkiyedeki mağdur çocuklar konumuna geçiyor. Onlarda zaten böyle diyerek yine kendini üste çıkarmaya çalışıyorlar. Çünkü kendi değerleri yok. Tayyip onları sürüklerken kendi duruşları olmadığını gördük. Zaten baştan beri tayyip israile dokunmuyordu. Hatta gizlice koruyordu. Çünkü filistinde bir olay olduğunda israil katil devlet diyordu ve orada bitiyordu. Hani ezilen kürtlerin apoya sığınması, yada öfkeli türkçülerin bahçeliye sığınması gibi öfkeli müslümanlar da bu açıklama üzerine tayyipe sığınıyorlardı. Aslında tayyip filistindeki olayın üzerini kapatıyordu. Genel bir tanım yaparak yani terörist devlet diyerek bu tanım altında olayın nasıl olup bittiğinin, sorumluların üzerini örtüyordu. Köprüdeki olayların üzerinin örtülmesi gibi. Yani adamın yaptığı şey olup bitenin üzerini örtmektir. Ve dikkat edilirse hiç bir olayın olup biteni konuşulmuyor. Onun koyduğu tanım ve etiketler ile tartışma sağlanıyor. Hiç bir olay anlaşılmadan sonraki olaya geçilmektedir. İsrail ile küslükten sonra tekrar barışın da nedeni anlaşılmayacak. Kimse olup biteni konuşmadığı için, herkes belli grupların hedef gösterilip düşmanlaştırılmasından hoşlandığı için kimse büyünün olup biteni anlamaya çalışarak bozulmasını istemiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin