İran neden vazgeçilmez?

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

İran’da gösteriler, olaylar olunca pek çok kimsede “acaba İran rejimi değişir mi?” diye beklenti oluştu. Ancak bu gerçekçi bir beklenti değil.

Öncelikle İran’da devlet çok güçlü. Molla rejimi devletin her tarafını baskın şekilde kontrol ediyor ve muhalefetin, halktaki memnuniyetsizliğin köklü ve kalıcı bir değişime evrilmesine müsaade etmiyor. Reformcu kanatlar Şii din adamlarının etkisindeki güç/bürokrasi halkalarını kıramıyor. Yer yer reformcu devlet başkanları gelse de Şii din bürokrasisinin kontrolündeki Rejim daha özgürlükçü bir düzen kurulmasına müsaade etmiyor. Aksine bu talepleri kendilerine bir tehdit olarak algılıyor ve şiddetle bastırıyor. Bülent Keneş’in ifade ettiği gibi her 8-10 yılda bir sokaklara taşan halk hareketleri rejimin bütün muhalifleri ezmesiyle ve sistemi daha güçlü şekilde yenilemesiyle sonuçlanıyor. Çok ciddi sosyal patlamalara neden olacak kadar adaletsizlik, dengesizlik olmadıkça sokak hareketlerin başarıya ulaşması çok zor. Zira bütün otoriter rejimlerde görüldüğü üzere devleti elinde tutanlar muhaliflerin karşısına kendi taraftarlarını çıkararak iç savaştan çekinmeyeceğini ortaya koyuyor. Halk iç savaş, her şeyi yitirme korkusu ve devletin ezici gücü nedeniyle taleplerini öteliyor, unutuyor. Verilen bazı vaatler, küçük iyileştirmeler toplumun bir süre daha gazını alıyor ve baskıcı rejimler ayakta kalmaya devam ediyor.

İRAN’I VAZGEÇİLMEZ KILAN ÖZELLİKLER

Ancak İran herhangi bir otoriter devlet değil. İran’ı vazgeçilmez kılan başka özellikleri var. İran İslam dünyasında çok özel bir devlet. Şiiliği anayasasına “değiştirilemez” madde olarak koymuş, dünyadaki bütün Şiilerin hamiliğine oynayan tek devlet. Devleti yöneten elitler özel Şii eğitiminden geçmiş din adamlarından oluşuyor. Devletin bütün yapıları, hedefleri, politikaları Şiiliğe göre düzenlenmiş durumda. Bu özellikler İslam dünyasını, münhasıran Ortadoğu’yu (BOP) dizayn etmek isteyen güçlere vazgeçilmez, çok önemli ve istisnai imkanlar sunuyor.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denilen ve Erdoğan’ın da “eş başkanıyız” dediği projenin temelde 3-4 hedefi var:

  1. Bölgeyi İsrail’in güvenliğini sağlayacak şekilde yeniden yapılandırmak ve İsrail’e tehdit oluşturma potansiyelindeki güçleri etkisiz hale getirmek
  2. Petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol etmek, oradan elde edilen ranta, gelire farklı şekillerde el koymak
  3. İslam dünyasını ve Ortadoğu’yu etnik olarak daha küçük parçalara ayırmak ve daha fazla sayıda yeni devlet çıkarmak, Ortadoğu toplumlarının birbiriyle ve diktatörleriyle uğraşmaktan başını kaldıramaz hale getirmek.
  4. Yukarıdaki hedeflerin gerçekleşebilmesi için genelde İslam dünyasını, özelde Ortadoğu toplumlarını mezhebi olarak bölmek, ayrıştırmak, vuruşturmak

BOP’la nereye varılmak isteniyor? Bunların kime ne yararı olacak?

BOP görünürde bir “demokratikleştirme” projesi gibi sunuluyorsa da öyle değil. Genellikle Cumhuriyetçiler ve Neo-conlar döneminde icra edilen BOP uygulamaları bölgeye hiçbir zaman demokrasi, hukuk, huzur getirmedi. Aksine İslam ülkelerini böldü, parçaladı, fakirleştirdi, kaosa ve kargaşaya itti. Bütün Batıyı bu konuda suçlamak doğru olmayabilir ancak Batının içinde bir kısım odaklar BOP tarzı planlarla İslam dünyasının/medeniyetinin kendi olarak dirilmesini, ayağa kalkmasını istemiyor. Bunun olabilmesi için iki ana enstrümanı yoğun şekilde kullanıyorlar: etnik ayrışma ve mezhep tabanlı ayrışma.

Etnik tabanlı ayrışma açısından etnik farklılıklar sürekli köpürtülüyor ve bunda başarılı da olunuyor. Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında Sudan’dan Libya’ya, Irak’tan Suriye’ye, Yemen’e kadar pek çok ülke ya resmen veya fiilen bölünmüş durumda.

BOP çerçevesinde kullanılan ve tüm İslam dünyasında etkileri görülen diğer önemli enstrüman ise mezhepçilik. İslam dünyasını mezhep odaklı bölmek için Sünnilik adına kullanılabilecek pek çok alternatif varken Şiilik namına kullanılabilecek tek aktör var: İran. Meselenin Sünni mezhepçilik kısmını yapan ve Müslümanları radikalizme, şiddete iten devlet ölçeğinde ve devlet altı çok aktör var. Suudi Arabistan, Sudan bunların başında geliyor. Son dönemlerde AKP yönetimi bir yandan ülkeyi özellikle stratejik-bürokratik yapıları ve toplumu İran etkisine açarken, öte yandan paradoksal bir şekilde “Sünni dünyanın hamiliğine” soyunarak, “Sünni” olduğu iddia edilen Selefi terör örgütleriyle angajmanlara girerek, mezhep odaklı çatıştırma projesinin unsuru haline geliyor.

İran Ortadoğu’da eli ve emeli olan bütün büyük güçler için vazgeçilmez. Çünkü İran Ortadoğu’daki gerilimin, çatışmanın olmazsa olmazı. Vazgeçilmez oyuncusu. O olmazsa mezhep çatışmalarını kim üzerinden körükleyecekler? İran olmazsa bölgede güya Sünniliği temsil eden, gerçekte radikalizm ve Selefilik ihraç eden Suud tek taraflı kalacaktır. Tansiyonu yükseltmek mümkün olmayacaktır.

EĞER İRAN OLMAZSA…

Eğer İran olmazsa Ortadoğu’da mezhep odaklı bölünmelerin ve çatışmaların etkisi kırılacaktır.

İran tehdidi olmazsa petrol zengini körfez ülkelerine yüklü miktarlarda silah ve mühimmat satmak mümkün olmayacaktır.

İran tehdidi olmazsa zengin Arap ülkeleri kendini Batı’ya bu kadar muhtaç ve mahkûm hissetmeyecektir.

İran olmazsa İsrail’in silahlanmasını, şiddetini ve çatışmacı politikalarını izah kolay olmayacaktır.

İran korkusu kendi ülkelerindeki Şiileri sindiren, kendi halkını otoriter yönetimlerine razı eden Arap Şeyhleri için de lazım!

İran, İslamcılığı Müslümanlar üzerinde tahakküm aracı olarak kullanan İslamcılar için “model” olarak lazım!

İran seküler Müslüman devletlerin yönetimlerine “rejim ihraç edecek!”, “irtica getirecek!” diye korkuya dayalı tahakküm kurmak için lazım!

Mezhep gerilimi üzerinden varlığını sürdüren radikal Şii ve Sünni gruplar için lazım!

Müslümanların üzerinde her daim sopa bulundurmak isteyen ezeli ve karanlık İslam düşmanı odaklar için lazım!

İran ve radikal örgütler büyük güçlerin Ortadoğu’ya müdahalesi için gerekçe oluşturuyor. Başta İsrail olmak üzere Müslümanlara operasyon yapmak isteyenlerin “düşman” ihtiyacını karşılıyor. Büyük batılı güçler İran ve silahlı terör örgütleri üzerinden kendi kamuoylarına Ortadoğu’ya müdahaleyi, işgalleri izah edebiliyorlar.

Mevcut rejimiyle İran İslam dünyasında Müslümanlar hariç herkese lazım bir devlet. İsrail’e düşman olarak lazım, Çin’e, Rusya’ya müttefik olarak lazım, silah tüccarlarına silahlanmaya ikna için lazım, BOP planını yürütenlere bölmek, çatıştırma için lazım vs..

İşte bu nedenlerden dolayı doğusundan batısına kimse mevcut İran molla rejiminin yıkılmasını istemez. Bir yandan Suudi Arabistan öte yandan İran -güya ülkelerinin siyaseti için- habire Müslüman kanı döküyor, Müslümanları birbirine kıydırıyor, İslam beldelerini bombalayıp harap ediyorlar. Her ne kadar Irak ikinci bir Şii devlet olarak ortaya çıktı ise de İran mezhep çatışmaları için tek ve etkili aktör. “Batının müttefiki” Suudi Arabistan ve “Batının düşmanı” İran elbirliğiyle mikser gibi Müslümanların yaşadığı coğrafyaları katıp karıştırıyorlar. Suudi Arabistan’a alternatif üretmek zor değil, Türkiye bile bu role istekli görünüyor. Ancak Şiilere hitap edecek, onları örgütleyip çatışmaların, kutuplaşmaların içine çekecek, petrol paralarını bu işler için harcayacak ve bu konuda yetişmiş kadroya sahip başka bir Şii devlet yok. O nedenle kimse İran’ın demokratikleşmesini, dini yönetimden çıkmasını istemez.

Ancak biz Müslümanlar olarak her din, dil, ırk ve mezhepten insanı kucaklayan, Allah’ın mükerrem varlıkları kabul eden bir düzen kurabilir, anlayış geliştirebilirsek İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin mikser olarak kullanılmasının önüne geçebiliriz. Radikalizmin, ırkçılığın, ayrımcılığın her türüne karşı çıkarak, birilerinin bazı figüranlar üzerinden operasyonlar yapmasının önüne geçebilir, onların oyunlarını bozabiliriz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin