İlginç bir anket; ekonomik krizi kim çözecek?

HABER İNCELEME | İLKER DOĞAN   

Döviz kurundaki artışa bağlı olarak TL’de yaşanan değer kaybı vatandaşların alım gücünü büyük oranda düşürdü. TL’nin yıl başından bu yana değer kaybı yüzde 35’i buldu. Vatandaşların geleceğe dair umutları da tükenmiş durumda.

Metropoll Araştırma’nın son anketine göre halk iktidarın da muhalefetin de ekonomik sorunları çözemeyeceğine inanıyor. İktidarın ‘ekonomik sorunları çözemeyeceğine’ inananların oranı yüzde 64,1. Muhalefetin çözemeyeceğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 55. İlginç olan, iktidarla birlikte muhalefetin de kan kaybediyor olması…

Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıya. Alım gücü azaldı, TL en değersiz günlerini yaşıyor. Yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 20 civarında. ÜFE ise yüzde 46’yı aşmış durumda. ENAG ise TÜFE’nin yüzde 49,8 olduğunu söylüyor. İşsiz sayısı 10 milyon civarında. 2013 yılında 12 bin 582 dolar olan kişi başına milli gelir 7 yıldır üst üste azalarak 8 bin dolar seviyesine geriledi.

Elektrik faturaları üç yılda yüzde 100’den fazla arttı. Doğalgaza gelen zam ise yüzde 150 civarında. İnsanlar faturalarını ödeyemez hale geldi. Pazarlardan artık ürün toplayanların sayısı her geçen gün artıyor.

Türkiye’nin ekonomide temel iki sorunu var; enflasyon ve işsizlik. Ancak vatandaşlar ne iktidarın ne de muhalefetin bu devasa problemleri çözebileceğine inanmıyor.

İKTİDAR CİDDİ ORANDA KAN KAYBEDİYOR

Metropoll Araştırma’nın Türkiye’nin Nabzı-Ekim 2021 araştırmasında ekonomiye dair veriler de yer alıyor. Söz konusu araştırmada vatandaşlara, “Ekonomik sorunları iktidar çözebilir mi?” sorusu yöneltiliyor.

Söz konusu soruya ‘evet’ diyenleri oranı yüzde 28,4. Ancak burada bir ayrıntı var. Aynı soruya bir ay önce ‘Evet’ diyenlerin oranının yüzde 40,5 olduğu görülüyor. İktidarın sadece bir ayda 12,1 puanlık bir güven kaybı yaşadığı görülüyor ki bu çok ciddi bir oran. ‘Hayır, çözemez’ diyenlerin oranı da 54,8’den, 64,1’e yükselmiş. Burada da bir ay öncesine göre 9,3 puanlık bir artış görülüyor.

MUHALEFETE DE GÜVEN AZALIYOR

Aynı araştırmada ankete katılanlara, ‘Peki yaşanan ekonomik sorunları muhalefet çözebilir mi’ sorusu da soruluyor. Burada da durum pek iç açıcı değil. Hatta ilginç veriler var. Normal şartlarda iktidar kan kaybederken muhalefetin toparlaması beklenir ancak öyle olmuyor. İktidarla birlikte muhalefete olan güvenin de azaldığı görülüyor.

Eylül ayında muhalefetin ekonomik sorunları çözeceğine inananların oranı yüzde 45,7 iken, geçtiğimiz ay yüzde 37’ye düşüyor. ‘Hayır, çözemez’ diyenlerin oranı da yüzde 45,1’den yüzde 55’e tırmanmış.

VATANDAŞ İKTİDARDAN DA MUHALEFETTEN DE UMUDUNU KESTİ

Söz konusu veriler vatandaşların ne iktidardan ne de muhalefetten umudunun kalmadığını gösteriyor. İktidara zaten güvenmeyen vatandaşlar, muhalefeti de sağlam bir alternatif olarak görmüyor.

Geçtiğimiz iki haftada yaşanan kur şoku ve ardı ardına gelen zamların bu oranları nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Onu gelecek ay yayınlanacak anket sonucunda görmek mümkün. Ancak ekonomik krizin tırmandığı, vatandaşların ekmek, yağ ve benzin kuyruğuna girdiği bir dönemde CHP ve İYİ Parti’nin hâlâ gerçek bir alternatif olarak görülmüyor olması, parti kurmayları tarafından dikkatle ele alınması gereken bir konu.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. ERDOĞAN, TÜRK TOPLUMU VE YAZIN ÇALAN KIŞIN OYNAR DÖNGÜSÜ..

    Erdoğanı faiz indirmeye ikna edenlerin yanılgısı:

    Erdoğanın elinde iki yol vardı.

    Biri, faiz artırmak. Bu kısa vadede ekonomiyi rölantide götürecek ama uzun vadede ülkeye zararı ortaya çıkacak yol.

    Diğeri, kuru iyice zayıflatarak ihracatı artırıp oradan döviz elde etmek, yine bunun yan etkisi olarak kısılan ithalatla birlikte yurtiçinde dövizin kalması ve bu kaynaklarda da döviz borçlarını ödeyecek bir kaynak oluşturmak. TCMB döviz stoku -38 milyar dolarda malum.

    Bunun maliyeti de,, dövizin artmasıyla, başta enerji olmak üzere, tüm girdi maliyetleri zamlanacağı için sabit ücretli vatandaşın enflasyon nedeniyle hayat pahalılığıyla ve işsizlikle karşı karşıya kalması.

    Erdoğan işte bu ikinci yolu seçti.

    Peki Erdoğan bunda muvaffak olacak mı?

    https://www.dw.com/tr/euro-b%C3%B6lgesinde-enflasyon-son-10-y%C4%B1l%C4%B1n-en-y%C3%BCksek-seviyesinde/a-59211864

    Linkini de verdim yukarıda, şu an Euro Bölgesinde, son 10 yılın en yüksek enflasyonu yaşanıyor. Sırf Ağustos ayında yüzde 3 olarak gerçekleşmiş enflasyon artışı.

    Euro bölgesi enflasyon;

    Ağustos 2021 yüzde 3.
    Eylül 2021 yüzde 3,4
    Ekim 2021 yüzde 4,1

    Türkiye de enflasyon;

    Ağustos yüzde 1,2
    Eylül yüzde 1,5
    Ekim yüzde 2,39

    Gerçi bizim TÜİK verilerinin sağlıklı olmadığı ortada, Euro bölgesinde bile bizden daha yüksekken bizimkilerin rakamlarını doğru olarak kabul etmek bir hata. Ancak, yinede bize fikir vermesi açısından karşılaştırma yaptım.

    Türkiye’nin ihracatının içinde EURO BÖLGESİNİN PAYI yüzde 50.

    https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59241798

    Yine, Linkten de okunabilir, Amerikada da enflasyon son 31 yılın en yüksek seviyesinde.

    Türkiyenin karşı karşıya olduğu durum şu. Dolar ve euro üzerinden TL yi iyice zayıflatılıp ihracatın önü açılmaya çalışılıyor, oysa bunu bütün dünya yapıyor. Bütün dünya ülkeleri kendi paralarını zayıflatıp İHRACAT yapmaya çalışıyor. Bir çeşit ihracat savaşı başlamış durumda.

    Dolayısıyla, sadece Türkiye de değil, tüm dünya da ülkeler, paralarının değerini düşürerek, kendi halklarını, sabit gelirlilerini fakirleştirmeye yönelmiş durumdalar bu da işin ikinci tarafı. Kaybedeni halk olan, kazananı dış ticaret açığının kapatılması olan bir tuhaf ekonomik durumun ortasında dünya.

    Bunun Türkiyeye yansıması ne olur?

    Görünen o ki, Erdoğan kuru düşürmek suretiyle TL yi zayıflatarak ihracatı artırmayı hedeflese de, ihracat yaptığımız ülkelerde kendi ülkelerinin enflasyonunu artırmak suretiyle kendi paralarının değerini düşürüyorlar ve bu da Türkiye açısından istenilen etkinin oluşmasını engelliyor. Engelliyor zira henüz rakamlara yansıyan bir durum yok ihracat gelirleri açısından. Elbette, yansıyan kısım var ama böyle bir fakirliğe düşmenin karşılığında beklenenin çok altında bu ihracat artışı.

    Hala bu düşme oranı yeterli görülmüyor Erdoğan için. Halkımız fakirleşirken elde edilecek dövizin faydasını kıyasladığımızda ortaya tuhaf bir tablo çıkıyor.

    TL nin zayıflatılmasının hiç mi faydası olmaz peki?

    Her ekonom politikasının elbette faydaları olabilir, önemli olan fayda-maliyet cephesinden değerlendirilmesidir. Halkının iyice fakirleştiği bir ortamda, ülkeye döviz girse, sonra bu dövize dokunulmadan bunlar dış borç ödemelerine kullanılsa, bu faydalımıdır demeliyiz zararlımıdır demeliyiz, sorusunda cevap gizlidir.

    Görünen o ki, Türk halkı, ihracattan elde edilecek dövizin iç piyasaya olumlu hiçbir etkisini görmeden, 3-4 yıl kadar, yani 500 milyar dolar olan dış borçlarını büyük oranda ödeyeceği ana kadar, sonunda kazanmak olmayan bir kaybetme yaşayacak. Bir ÇİLE çekecek ama sonunda ödül olmayacak.

    Bu döviz düşüşü nereye kadar olacak peki?

    Sadece dış ticaret açığı olarak düşünse idik durumu, mevcut döviz kurumu, kötü gidişi en azından durdurabilecek bir durumda olurdu.

    Oysa değişkenler çok ve bunlar Türkiyenin aleyhine.

    Mesela,

    1)Euro bölgesinde son 10 yılın en yüksek enflasyonu,
    2)Amerika da son 31 yılın en yüksek enflasyonu,
    3)Türkiyenin 500 milyar dolar olan borçları,
    4)Türkiyenin bir yıl içinde ödemesi gereken 130 milyar dolar olan dış borcu,
    5)Türkiyenin dış borçlarının dolar ve dövize olan bağımlılığının yüksekliği,
    6)Bütçe açığının gittikçe artması,
    7) Cari açığın gittikçe artması,
    8) Dış ticaret açığının gittikçe artması,

    Kısaca ikiz ve üçüz açıkların artması,

    9) ihracatın ithalata bağımlı olması,
    10) yurtiçi tüketimin dövize bağlılığı, enerji doğalgaz vb yönüyle,

    hususları bir arada düşünülünce,

    Konjonktür olarak Türkiyenin kötü bir dönemde, yani bunu her ülkenin yaptığı gibi, TL yi zayıflatarak ihracatı artırma modeline girdiğini söyleyebiliriz.

    Ekonometri yönünden aslında hesaplamalarla bu durumun önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacağını şimdiden söyleyim. Bu sefer, ekonomistler felaket tellalı değil, gerçek bir uyarıcıdırlar.

    Biraz açarsam;

    Her ne kadar ülkede sağlıklı veriler olmasa da bazı hususları paylaşarak, ihracatı artırma pahasına iç piyasa dinamiklerini, sabit ücretliyi, hane halkını fedakarlığa mahkum etme strajesinin yanlışlığını anlatmaya çalışayım.

    Öncelikle şunu bilmek gerekiyor ki, ihracat üzerinden döviz kazanabilmeniz için, ülkedeki işçilik ücretlerinin çok düşük olması gerekiyor, literatür bunun başarılı olduğu ülkelerin bu tarz ülkeler olduğunu söylüyor çnükü, dünya ölçeğinde düşünürseniz, Çin gibi ülkelerin varlığı göz önüne alındığında, reel ücretler Çin den daha düşük olmak zorunda en azından.

    Şu an Türkiye de öyle, reel ücretler Çin in altına düşmüş durumda. Bu durumun sürdürülebilir kılınması gerekiyor ihracatı artırmak için.

    Nitekim Erdoğanın şu an faizi kötüler görünmesinin ardındaki sebep bu. İki seçenekten birini seçecekti, ya yüksek faiz ya yüksek kur, o FAİZİ tu kaka yaptı.

    Türkiye de artık nüfusun devasa bir bölümü, yani sabit ücretliler, yani asgari ücretli işçi, memur, emekli mevcut duruma alışmak zorundalar bu süreç bitene kadar.

    Peki bu durum ne zamana kadar sürer?

    İşte kilit nokta bu

    Bir ülke de işçilik maliyetlerini düşürmek hemen ihracatın artmasıyla sonuçlanmıyor.

    Bir şart daha var!!!

    O şart da, MARSHALL-LERNER koşulu. Nedir bu koşul?

    —-Yurtiçi mallarının “yurtdışı TALEP ESNEKLİĞİ” ile ithal mallarının
    “yurtiçi TALEP ESNEKLİĞİ” toplamının 1’den büyük olması koşulu sağlanmalıdır.—-

    Kısaca, sadece senin paran değer kaybetmiyor, başkasınında değer kaybediyor. sen ona satarken o da kendi iç piyasasına satmak yerine mallarını sana satmak istiyor ve şartlar bunu ona gerekli kılıyor.

    Ancak burada ülkelerin bir dayanma noktası var, sen paranın değerini düşürme de halkını açlığa mahkum etmede alt sınırını çoktan zorladın, oysa Euro bölgesi ve dolar bölgesi bu konuda daha esnek, daha da düşük bir euro, doları göze alabilirler.

    Nitekim, Euro bölgesi de bunu benimsemişe benziyor.

    İşte bu Türkiyenin devalüasyon açısından başarısını engelleyecek bir husus.

    Bakın;

    Devalüasyon sonrasında İTHAL edilen hammadde, ara malı ve yatırım mallarının fiyatlarında meydana gelecek olan artışların ekonomide MALİYET ENFLASYONUNA yol açmasının önlenmesi zorunluluğudur.

    İşte bamteli tam da burasıdır.

    Şu an ülke de MALİYET ENFLASYONU yaşanıyor.

    Yani bir taraftan akarken havuza, dipteki delikten de geri sızıyor toprağa. Boşu boşuna yurtiçi kaynakları yurtdışına göndermiş oluyoruz.

    Snopp mallar, züppe mallar için vergileri artırırsan kabul ama hammedde, ara madde, mamul, enerji için bunu yapamazsın ki. Dolayısıyla, Türkiye bir paradoks içinde.

    Yani, toplumu fakirleştiren bir döviz düşüşünün faydası malesef ki çok çok az, getirisi çok az, yurtdışı mallarına olan esnekliğin çok yüksek olması nedeniyle, başta enerji olmak üzere.

    Korkarım, Erdoğan bir sonraki aşama da, İTHAL İKAME modelini anmaya başlayacak. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yapıldığı üzere. Bu da size bir kapalı toplum olarak dönecek demektir. İthal İkame modelinin geldiği ülkelerde, paranın takibi de başlar ki, bu bir çeşit yarı komunist rejim demektir, otoriter devleti gerektirir.

    Doğu PERİNÇEĞİN, milli ekonomik model dediği modele, ithal ikameye benzer bir modele, sanki Erdoğanı ikna etmişe benziyorlar.

    Ufaktan ufaktan kapılarını dünyaya kapatacak, sermayeye sıkı önlemler alacak, herkesin asgari ücrete talim ettiği, Türk tipi bir komunizme doğru gidiyor ülke.

    Bu arada, 500 milyar dolar borcu ne zaman yaptık diye kimse sormuyor kamuoyunda.

    Ben söyleyim, o paralar rant ekonomisine gitti,
    İşte, hani yol yaptılar, hastane yaptılar, köprü yaptılar diyorduk ya, işte o dönemde o alınan borçlar betona gömüldü, fazlası da birilerinin cebine.

    Beğenmediğimiz, İran her yıl 500 akademisyenini Doktora için dünyaya yolluyordu bilmem kaç yıl önce üstelik, çok daha fazlasını yüksek lisansa. vb

    İşte sevgili AĞUSTOS BÖCEĞİ HALKIM,

    YAZIN ÇALAN, KIŞIN OYNAR….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin