İlacını verip yolladılar… Savaş tamtamları

YORUM | TARIK TOROS 

Dünya savaşa sürükleniyor.

Ukrayna ile sınırlı kalmayacak.

Tartışılan ne:

Türkiye ne kazandı, ne kaybetti?

***

Ülke fakirlikten kırılıyor.

20 bin lira kazanıyorsan yoksulsun, mazot 3’e katlanmış, kıtlık kapıda!

“Madrid zaferi” pompalanıyor.

***

Bu fragmandan sonra, detaylandıralım:

Türkiye liderinin kimi konularda önceki ve şimdiki laflarının bir anlamı yoktur.

NATO zirvesi ardından NBC muhabiri basın toplantısında geçmişte Joe Biden hakkındaki sözlerini hatırlatınca…

Erdoğan, “dün dündür, bugün bugün” dedi.

Bu, Süleyman Demirel’in özdeyişidir ve genel siyaset için hep geçerli olacak bir sözdür.

Haliyle, Erdoğan’ın eski ve yeni laflarını montajlayıp dolaşıma sokmanın, bunu hatırlatmanın, “Böyle bir şey olabilir mi” demenin manası yoktur.

Ve fakat…

Belki şöyle bir yararı olabilir:

Erdoğan ne zaman, “Bu can bu bedende olduğu sürece”, “Bu fakir bu görevde olduğu sürece”, “Ben bu makamda oturduğum sürece”, “Ben başta olduğum sürece” gibi beylik laflar ederse bilin ki…

Muhteşem bir U dönüşü yapacak.

Yanılmazsınız.

Bir de şu:

Bordrolu troller “zafer” diye köpürtüyorsa…

Sorgulayacaksınız; belli ki Ankara orada taviz vermiş.

***

Gün gün takip ettim.

Diplomatik ajandaya girersem, bu yazının hacmini aşar, yazı dizisi olur.

Özetin özeti şudur:

Ankara, Ukrayna savaşı çıkınca kendine çok elverişli bir pozisyon buldu.

Rusya ile ABD arasında, iki tarafa “en az rahatsızlık verecek” biçimde konumlandı.

NATO üyesi ülkeler yaptırıma zorlanırken…

Türkiye muaf tutuldu.

Ankara bu noktada coğrafi-stratejik konumunu kullanmakta hayli mahir davrandı.

Bir yandan Kiev’e “silahlı dron” sattı, öbür yandan çalıntı Ukrayna buğdayını Rus şilepleriyle piyasaya soktu.

S-400’den vazgeçmeden ABD ile F-16 pazarlığı yaptı.

Erdoğan sınırlarda dolaşmayı sevdiği, hayatını buna borçlu olduğu için…

İçeride ve dışarıda onca vozurdamaya karşın, buraya kadar böyle getirdi.

Rusya’dan ürken İsveç ve Finlandiya, NATO’nun kapısını çalınca…

Türkiye’nin takoz olacağını beklemiyorlardı elbette.

Sonuçta şu oldu:

Biden, Erdoğan’la 1 saat görüşme ve samimi fotoğraf verme karşılığında Ankara’yı ikna etti.

İlaveten, NATO çatısı altında imza edilen “memorandum” ile Ankara’nın istediği örgütler belgeye girdi.

İsveç ve Finlandiya, önüne arkasına şerh düşseler de, oldu bu.

***

Bakın, Türkiye hiçbir zaman İsveç ve Finlandiya’dan 21 veya 73 kişinin iadesinde samimi olmadı.

Bu hep işin çereziydi.

Oradaki insanları tedirgin etti, o ayrı.

Kızdırdı, siyasetçileri birbirine düşürdü.

Belki de amaç oydu.

İşte Erdoğan, Madrid’den bu kazanımlarla dönüyor.

Aldığı bu dopingle içeride ve dışarıda özellikle Kürtlere karşı manevra alanı kazandığını düşünüyor.

Bunu sonuna kadar kullanacak.

***

ABD ve NATO, Erdoğan’ı çok düşündükleri için ona bu alanı açmadı.

İsveç ve Finlandiya’dan gelen “boyun eğmedik”, “yasaları uygularız” tarzı açıklamalar, günah çıkarmaya yönelik.

Biliyorlar neyi imzaladıklarını çünkü.

“Yaklaşan daha büyük bir tehdit varken Erdoğan’ın ağzına bir parmak bal çalıp yollayalım” diye düşündüler.

Batı, savaş pozisyonlanması alıyor.

Türkiye, bunun kıyısında durarak yara almayacağını zannederken…

Çoktan belaya bulaştığını ve boğazına kadar battığını fark ettiğinde iş işten geçmiş olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sınırda dolaşmayı sevmek dediğinizde aklıma borderline kişilik bozukluğu geldi. Şöyle bir baktım,
    Bir gün çok samimi bir arkadaşı olarak gördüğü birisine, ertesi gün bir düşmanmış gibi davranabilir diyor.
    Bu kişilerin insanlar hakkındaki fikirleri sebepsiz yere çabucak değişebilir.
    Belirtilerin ortaya çıkışı günlük sıradan olaylarla tetiklenebilir.
    Bu rahatsızlığa sahip kişilerde özellikle romantik ilişkide gerçekleşen kavga etme, ayrılma gibi durumlar belirtilerin ortaya çıkması için tetikleyici rol oynayabilir.
    Çocuk döneminde ihmal, taciz, terk edilme gibi olaylar yaşayanların sayısı oldukça fazladır.
    Riskli hareketlerde bulunma ve bunun bir sonucu olarak hukuki problemler yaşama, hapse girme.
    Yaşanan tüm duygular uçlardadır.
    Çok iyi- çok kötü arasında yüksek salınımlı fikir kaymaları oluşur ve bu salınımlardan kişi ile beraber ailesi ve tüm sosyal çevresi etkilenir.
    Başkalarını kontrol etme ihtiyacındadır.
    Bir kişiyi aşırı yüceltme ve aşırı yerme arasında gidip gelen tutarsız ilişkiler.
    Uygunsuz, yoğun öfke ya da öfkeyi kontrol altında tutamama.
    Stresle ilişkili, gelip geçici paranoid düşünce ya da ağır disosiyatif (unutkanlık vs) semptomlar.
    İlacını aldı dediğinizde doktorun hastasını tedavi etmesi aklıma geldi. Yani hastasını tedavi edecek reçeteyi biliyor. Biz sadece objeyiz. Objeyi bir gün yüceltirler bir gün yerin dibine sokarlar.

  2. Zihin jimnastiği!

    Erdoğan ülke için bir savaşta şans olabilir mi?

    Bu zaman zaman aklıma geliyor. Kah Rusyaya, kah batıya öpücük gönderip, ya şundadır, ya bunda, keçe külah başında…” diye ya seni seçerim, ya öbürünü blöfünü yaptığı bir ortamda aceba bir NÜKLEER SAVAŞ çıksa, Türkiyeye füze atılır mı, ya da minumum zararla kurtarır mı?

    NATO’nun şımarık çocuğu olduğu için zaten, herşeye rağmen kıymıyorlar. Daha doğrusu, bir Erdoğan yüzünden feda edilecek ülke de değil ülkemiz.

    Ya karşı paktlar, onlar da, Erdoan üzerinden batıya bir gol atabilir miyiz modunda gibiler. Bu nedenle, onlar da, her an yanlarına çekebileceklerini, en azından böyle sakil kalmasını memnun karşılıyorlar.

    Bu nedenle de soruyorum, Erdoğanın bu güne kadar yaptığı uyanıklıklar, bir işe yarayabilir mi gerçeketn? Çok az bir zararla, ülkeyi bir belaya sokmadan uzak tutabilir mi, farkında olmadığı, bu Şark kurnazlığı siyasetiyle?

    Benimkisi bir fikir. Madem ortada savaş muhabbeti dönüyor, bunu da düşünmeden edemedim.
    Ne Ruslar, ta dalmak ister gerek yok onlar zaten bize yakın duruyor diye, ne batı, bunu düşünebilir miyiz?

    Bu arada, böyle bir şey daha öncede think-thank vari bazı düşünceler olarak ortaya konmuştu, zihnim belki o yazıya gitti, muhtemel bir dünya savaşı sonrasında, Polonya ve Türkiyenin yükselen ülkeler olacağı belirtiliyordu.

    Bu olayın birde Siyasal İslamcı cephesinden bakışı da var malum. Hani demişti Sadat başkanı, ORTAMI MEHDİYE HAZIRLAMAK.. tabirini kullanmıştı.

    Sosyal medyada, youtube da, Mehdinin zuhuruyla ilgili pek çok videolar var bugünlerde ve dikkat çekici bir şekilde şu pompalanıyor.

    Mehdi, 3. dünya savaşı sonrasında ortaya çıkacak.

    Onlarca videoyu bulabilir siniz bu bağlamda şu an youtube da.

    Aslında, bu yeni de değil, 2013 lerden itibaren, Havuz medyasında, Suriyeye, dünyanın her yerinden cihad için insanların toplandığı bilgisi anlatılıyor, bazı müstearköşe yazarlarıyla da, Erdoğan beklenen Mehdi olabilir mi, vb anlatılıyordu. Siyasal İslamcıların buna inanmaması için bir sebebi yok. Erdoğanın sanırım bu düşünce üzerinden rahatça manipüle edilebilirde.

    Kim ne derse desin, Erdoğan Mehdi olabilmek için elinden gelen herşeyi yapacaktırda. Yezid gibi birinin İstanbulu fethederek Paygemberimizin (s.a.v) müjdesine kendisini layık gördüğü, ümitlendiği bir tarihten geliyoruz. Erdoğan kendini biliyor, ancak bunu siyaset için kullanırdan daha öte ben, Erdoğanın bu fikre inanabileceğini düşünüyorum.

    Haddizatında, Siyasal İslamcıların çoğu şeyi inanarak yaptıklarını düşünüyorum. Ve en tehlikelisi bu da.

    Şöyle gözümüzü bir kapatsakta 6 ay syonra uyansak diyen IŞILTILI BAKAN ın da o sözü söylediğinde, SAMİMİ olduğunu düşünüyorum.

    Yani, bakan gerçekten buna inanmış gibidir diyorum ben. Bu büyük bir tehlike. Ülke tepetaklak giderken, cehaletin ürünü, herşeyi iyi yapacağına inanmak kadar cehalete saplanmış insanların varlığı ve buna inanmaları ülkemiz için en büyük tehdit. Ekonomi de yansımasını, ışıltılı bakandan gördük, 6 ay geçti.

    İşte siz bunun dah abüyük çaptasını, dünya eranasında, siyaset sahnesinde düşünün. Kendisinin dünyaya nizam vereceğine inanmış, kopkoyu bir cehaletin nasıl zarar verebileceğini hiç düşündük mü?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin