İktidar o haritayı görünce balıkçıya sığındı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Türkiye, bir felaket karşısında bile bir araya gelemediğini defalarca gösterdi. Bunun son örneğini İstanbul’daki yoğun kar yağışıyla ortaya koydu. Merkezi hükümetin arkasına konumlanıp hareket edenler, iktidarın karla mücadelede sınıfta kalmışlığını gizlemek için, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun akşam yemeğini gündeme getirerek unutturmaya çalıştı. Aslında bu İmamoğlu’nun artı hanesine kaydedilecek bir sonuca dönüşür.

İstanbul, 24 Ocak’ta son yılların en yoğun kar yağışına muhatap oldu. Özellikle akşam saatlerinde başlayan kar yağışı, kentte yaşayanların önemli bir bölümünün yollarda zor saatler geçirmesine neden oldu.

Yoğun kar yağışının beklendiği önceden belliydi. Kentin yöneticileri buna ilişkin hazırlıklarını günler öncesinden yaptı. 22 Ocak’ta hafif kar yağışı, bir miktar test ortamı bile hazırladı.

Ancak, Pazartesi günü akşamı yağan kar çok daha farklı oldu. O akşam ben de eşimle birlikte yolda idim. Bir yakınımızın haftalar öncesinden alınan doktor randevusu vardı. Sabah telefonlaşıldı, hava açık ve yağış da olmadığı için randevu iptal edilmedi.

Randevu öğleden sonraydı. Muayene, tahlillerin sonucunu bekleme derken vakit akşama sarktı. Sonra bir yerde yemek yerken kar tipi halinde bastırdı. Biraz normale dönerse eve geçeriz diye bir süre bekledik.

Uzatmayayım. Yağış, tipiden normale dönünce yola çıktığımızda gece saat 10’u geçiyordu. Bindiğimiz taksi E-5’te ilerlerken yanımızdan tuzlama aracı geçti. Yerdeki kar kalınlığı tuzu yok edecek kadar fazlaydı. Araçlar, tek sıra halinde arkasına dizildi.

Şoför arayan yakınına, yoldaki durumdan söz ederken, “Kendimi Bolu Dağında gibi hissediyorum” diye konuştu. Biz E-5 üzerinde bir yerde inip kar yağışı altında bir kilometreden fazla yürüyerek eve gittik. Misafirlerimiz de kalacakları yere taksi ile devam etti.

Bu ayrıntıyı yazmamın sebebi, o gün yollarda trafikte ve kaldırımlarda insanların neler yaşadığına kısmen ben de deneyimleyerek şahit oldum. Uygun araç ve donanım olmadan yola çıkanların sebep olduğu tıkanıklıkları, insanların birbiriyle yardımlaşmasını, karı bir eğlenceye dönüştürüp sokak lambası altında kar topu oynamalarına yakından gözlemledim.

Sosyal medyada, kendini iki farklı kanatta konumlandıranlar ise insanların yaşadıklarını kendilerine savaş malzemesi yaptılar.

Kentin içinden geçen yollar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve merkezi hükümet olmak üzere iki yetki alanına ayrılmış durumda.

Şunu teslim etmek gerekir. Karla mücadele konusunda İstanbul’u yöneten İBB ile Valilik arasında  sorun olacak bir koordinasyon eksikliği yaşanmadı. Kar temizliği konusunda bir iki istisna dışında İBB ekipleri daha donanımlı ve daha tecrübeli olduğunu gösterdi. E-5 dahil olmak üzere şehir içi yollardaki sorunlar kısa sürede çözüme kavuşturuldu. Ancak Karayolları sorumluluğunda olan TEM otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu ve İstanbul Havalimanı güzergahının önemli bir bölümü terkedilmiş gibiydi.

“Yolda kaldık”, “Yardım yok mu?”, “Kurtarın bizi” gibi çığlıklar hep bu yerlerden yükseldi. İstanbul Havalimanında mahsur kalanlara, ilk gün yerde yatmak için karton dağıtıldı. Bu kartonlardan birini kapanlar kendilerini şanslı saydı.

İkinci gün ise İstanbul Havalimanında mahsur kalanlar isyan halindeydi. İkinci geceyi de koridorlarda yerlerde sürünmemek için otele götürülmek istediklerini dillendirdiler. Bu kısa sürede eyleme dönüştü ve terminal binası protesto sesleriyle doldu.

Protestocuların tek bir talebi vardı. Mağdur yolcular, “We need hotel” (Otele ihtiyacımız var) diyorlardı. İktidar nezdindeyse bir talepte bulunanlar ancak terörist olabilirdi. Havalimanı yönetimi, yolcuların taleplerini karşılamak yerine, terminale Çevik Kuvvet yığıp gözdağı verdi.

Mağduriyetlerini dile getirenlerin karşısına Çevik Kuvvet ekiplerini dizenler, turizmden bu yıl 35 milyar dolar beklediklerini nasıl söylemeye cüret edecekler bilemiyorum.

İMAMOĞLU’NA BECERİKSİZ DİYEMEYENLER LOKANTAYA SIĞINDI

İBB ekipleri, iki günü aşan yoğun mücadele sırasında önce kendi sorumluluk alanlarında geçer bir sınav verdi. Sonrasında ise Karayolları Genel Müdürlüğü sorumluluk alanlarında desteğe koştu. İBB ile merkezi hükümetin koordineli hizmet verdiğini görenler, “Beceriksiz” suçlaması yapsalar tutmayacağını görünce bu kez başka bir malzemeye sığındı.

“İmamoğlu, karın yağdığı saatlerde balıkçıda yemekteydi” iddiasını ortaya attılar. Bunu, paylaştıkları fotoğrafla delillendirmeye çalıştılar.

Bilginin doğru olmadığına inanmak isteyen İmamoğlu yanlıları, fotoğraftaki kısa kollu şahıstan hareket ederek görüntünün eskiye ait olduğunu söylediler.

Ancak, iddiayı dillendirenlerin haber kaynağı, İmamoğlu’nun ne yaptığını adım adım takip eden Emniyet Müdürlüğü idi. İddialarının arkasında durduklarını söylediler. Dahası yeni bilgiler ve görseller paylaştılar.

İmamoğlu’nun yemekte kimlerle olduğuna ilişkin bilgi ve yeni görsel yayınladılar. Yemeğin yendiği yer Rumelikavağı’ndaki Balıkçı Kahraman’dı. İmamoğlu ve eşinin yemekteki misafirleriyse, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Sir Dominick Chilcott ve eşi Jane Lady Chilcott idi.

İktidar medyası adına bilgi ve görselleri servis edenin eli güçlüydü. Çok geçmeden, emniyete ait sokak kamerasından çekilen görüntüler ortaya kondu. Buna göre İmamoğlu, saat 17.47’de balıkçı restoranına giriyor, 20.49’da da ayrılıyor.

Balıkçı Kahraman’ın verdiği bilgiye göre 4 kişilik rezervasyon 25 gün önceden yapılmış ve sabah saatlerinde de rezervasyon teyit edilmişti.

Başkan İmamoğlu, konuğu İngiliz Büyükelçi ve eşiyle akşam yemeği yedikten sonra da AKOM’a geçip yapılan çalışmaları oradan takip ve koordine etmeye çalıştı.

Esas itibariyle konuğun kimliğine yönelik tartışmaları bir kenara bırakacak olursak, bir belediye başkanının haftalar önce belirlenen diplomatik bir randevusunu iptal etmeyip onu yerine getirmesi, sonrasında AKOM’a geçip çalışmalara katılması eleştirilecek değil takdir edilecek bir çaba.

Ancak ekip çalışmasının ne olduğunu bilmeyen, yöneticinin her şeyi kendi yapıyormuş gibi görünmek yerine görev ve sorumluluğun dağıtılması gerektiğini bilmeyenler, İmamoğlu’nu eleştirme yarışına girdiler..

İngiliz Büyükelçiyle yemek konusuna gelirsek…

Söze gelince İstanbul’un şu kadar Avrupa ülkesinden büyük olduğuyla övünenler, kendi yönetimleri döneminde İBB Başkanının kurduğu uluslararası ilişkileri büyük bir başarı olarak sunanlar, iş İmamoğlu’na geldiğinde hiç kimseyle temas kurmamayı dikte ettirmeye çalışıyorlar.

Evet, İmamoğlu’nun bu ülkenin tepesinde olmayı arzu ettiği biliniyor. 18 Haziran 2021 tarihli “İmamoğlu, cumhurbaşkanlığına adaylığını Malatya’da ‘ilan etti’” başlıklı yazımda bunu açıkça nasıl ortaya koyduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Demokratik her ülkede herkesin en tepeyi isteme hakkı var. Tayyip Erdoğan 1994’te bir şekilde İBB Başkanlığını kazandıktan sonra her adımı ile Ankara’ya talip olduğunu ortaya koydu. İstanbul’u bırakıp bir parti lideri gibi Anadolu’yu karış karış gezdi. Meşhur şiir okumasının yapıldığı yer İstanbul değil, Siirt idi.

Bir hakkı kendisi kullanınca meşru, başkası kullanmaya kalkınca gayrimeşru saymak, mankurt kafalıların dışında hiçbir beyinle izah edilemez.

İmamoğlu’nun eleştirecek onlarca tarafı var. Türkiye’nin tepe makamını teslim etmek için doğru bir aday mıdır, bu da tartışılmalı. Ama yaptıklarında hukuksuzluk, usulsüzlük, yolsuzluk bulamayanlar, onu yediği akşam yemeği ile eleştiriyorlar.

Gerçekten çok acı bir tablo. Eğer tablo buysa, bu kafadakilerin oturup ağlamalarının zamanı gelmiş de geçiyor demektir.

İngiliz Büyükelçi ile akşam yemeği konusunda bir de tersten bakıp yorum yapmaya ne dersiniz?

İmamoğlu, Büyükelçi ile akşam yemeği yediği haberlerine ilişkin haberler karşısında bir süre susmayı tercih etti. İngilizler, diplomasi satrancında üç beş adım sonrasını planlamalarıyla bilinir. Bu ekolün bir mensubu olan İngiliz büyükelçinin bu yemeğin bir şekilde sızdırılacağını bilmemesi mümkün mü?

Bu soruya herkesin cevabı “mümkün değil” şeklinde olur. Durum böyleyse, görevden alınıp alınmayacağının tartışıldığı bir ortamda İngiliz Büyükelçisiyle yemek yemek, İmamoğlu’nun lehinde değil aleyhinde bir sonuç doğurur.

Bu halde tartışmalı yemek İngilizlerin Erdoğan’a, “Seninle beraberiz” mesajı olamaz mı?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ya bı kerede dürüst olup bu bir saçmalık aymazlık deyin. Fatih portakal bile yerden yere vurdu. Çok yanar döner insanlarsınız.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin