İki taraf da ayağını gazdan çekmiyor

Analiz | Adem Yavuz Arslan

 

2014 Haziran’ından bu yana Washington DC’deyim ve konu ne zaman Türkiye-ABD ilişkilerine gelse “Hiç bu kadar kötü olmamıştı” yorumlarını dinliyorum.

Yaşanan her gerginlik sonrası ise ‘artık tamir edilemez boyutta’ analizleri yapılıyor.

Zaten uzunca bir zamandır Türkiye-ABD ilişkileri tanımlanırken Obama döneminin meşhur ‘stratejik ortak’lığından bahseden yok.

Artık ‘paylaşılan ortak değerler’ yerine ‘benzer çıkarları olan iki ülke’ deniyor.

Şimdilerde ise yeni bir düzleme girdik. Artık ‘sıcak çatışma’ senaryoları konuşuluyor.

İşaretler iki başkent arasındaki gerginliğin daha da yükseleceği yönünde.

ANKARA VİTES YÜKSELTİYOR

Neredeyse 20. gününe giren Afrin operasyonu nedeniyle Türkiye -Amerika ilişkileri daha da gerildi.

Ankara, ABD’nin Menbiç’ten güçlerini çekmesini istiyor. ABD tarafı ise ‘Menbiç’ten çekilmeyeceği gibi Suriye’de uzun süre kalacağını’ açıkladı. ABD pozisyonunu değiştirmiyor.

Erdoğan ve AKP kurmayları iç kamuoyuna yönelik ABD’ye sert mesajlar verse de Washington’da herkes Türkiye ile yatıp kalkmıyor.

ABD kamuoyundaki hava Kürtlerden yana.

Medyaya yansıyan haberlerin büyük bir kısmı ‘sivil kayıplar’ ve ‘Türkiye’nin IŞİD’le mücadeleye zarar vermesi’ başlıklarında toplanıyor. Erdoğan’ın Putin ile olan yakınlaşması ise öne çıkan bir başka konu.

Bir önceki yazımda da özetlemiştim. ABD kaynakları Afrin operasyonunun daha çok iç politikaya yönelik olduğu fikrinde. Hatta olası bir erken seçim satın alınmış bir senaryo.

Erdoğan cephesinden bakılınca Ankara’nın iki gerekçe ile gerginliği yükselttiğini görmek mümkün.

Birincisi Erdoğan’ın ‘kişisel’ meselesi.

Her ne kadar Afrin Operasyonu nedeniyle Zarrab Davası gündemin gerisine düşse de Erdoğan için Zarrab hala ‘öncelikli gündem’.

Unutmamak gerekir ki savcı ile ‘tam işbirliği’ içinde olan ve anlatmak için ‘çok istekli’ bir Zarrab var.

Öte yandan Kürt kaynakların bir süredir dile getirdiği (Salih Müslim’in demeçlerinde bu detay sıklıkla yer aldı) “Erdoğan’ı uluslararası mahkemelere götürecek tüm deliller Rusya ve ABD’nin elinde” açıklamasını da yabana atmamak lazım.

Çünkü Suriye’de yakalanan bazı ÖSO mensuplarının (ya da değişik isimler altında toplanan yabancı savaşçıların) anlatımlarının Türkiye’yi sıkıntıya sokacak türden olduğu son dönemde sıklıkla konuşuluyor.

Gerçi Erdoğan’ın uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanması gibi bir seçenek hukuken ve siyaseten mümkün değil.

Çünkü Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin böyle bir yetkisi yok.

Türkiye, mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne taraf değil. Süreç ancak BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla başlayabilir ki o da siyaseten imkânsız. Dolayısıyla Havuz medyasının propaganda olarak kullandığı (özellikle MİT tırları meselesinde) ‘Türkiye’yi savaş suçları mahkemesinde yargılatmak istiyorlar’ söyleminin bir karşılığı yok.

Ancak gerek ÖSO’nün icraatları gerekse de Suriye kaynaklı başka dosyaların değişik platformlarda önümüze çıkmayacağının garantisi yok. Şu anda siyasi konjonktür Erdoğan’ın lehine olabilir ama unutmamak gerekir ki bizim coğrafyamızda ‘ittifaklar ve düşmanlar’ çok çabuk değişiyor.

ABD’ye geri dönersek.

Washington ile Ankara arasındaki ilişkiler son yıllarda sürekli gergin fakat işaretler tablonun daha da kötüleşeceği yönünde.

Çünkü iki başkent arasında güvensizlik had safhada.

Erdoğan’ın gerek kişisel kaygıları gerekse de iç politikaya yönelik hedefleri nedeniyle Amerika ile gerginliğe ihtiyacı var.

Ölüm kalım meselesi olarak gördüğü seçimlere doğru ABD karşıtlığı üzerinden oy toplamayı planlıyor.

Nitekim AKP cephesinde pişirilen yeni taktik konuşulmaya başladı.

AKP, YPG’ye verilen silahlar nedeniyle ABD’ye dava açmaya hazırlanıyor. Gerçi bu dava nerede nasıl açılacak, hukuken ne ifade eder tartışılır fakat seçimler için iyi bir malzeme olduğu kesin.

Medyadaki ‘anti ABD’ söylemi ise hız kesmiyor. Öyle ki, Mehmetçiğe karşı kullanılan Rus silahlarını bile ‘ABD menşeili silahlar’ diye manşetlere çekiyorlar.

ABD KONGRESİ YAPTIRIM İSTİYOR

ABD cephesinde ise parçalı bir yapı var.

Beyaz Saray ve Dışişleri temkinli bir dil kullanıyor. Kongre’de ise ortam biraz daha gergin. Türkiye’nin lobi için harcadığı büyük bütçelere rağmen lehte bir şey söyleyenler bir elin parmaklarını geçmiyor.

Başta Pastör Andrew Brunson olmak üzere Türkiye’de tutuklu bulunan ABD’liler yüzünden Trump’ı eleştirenlerin sayısı az değil.

Trump, Erdoğan’a karşı pasif kalmakla eleştiriliyor.

Helsinki Komisyonu’nun geçtiğimiz Kasım ayında Kongre’de düzenlediği toplantıda açıkça dile getirilen “Türkiye’ye karşı Magnitsky yaptırımları” artık daha yüksek sesle ifade ediliyor.

2012 tarihli Magnitsky Yasası insan hakları ihlallerine karışan yabancı hükümet ve devlet yetkililerinin ABD’deki mal varlıklarının dondurulmasına veya ABD’ye seyahat etmelerinin engellenmesine imkân veriyor.

Kongrenin hazırlayacağı listede siyasiler, üst düzey güvenlik ve yargı bürokratlarının olması bekleniyor.

Liste ne zaman yayınlanır kestirmek zor fakat Kongre’deki negatif havanın Afrin operasyonu ile birlikte daha da arttığı düşünülürse sürecin hızlanması sürpriz olmaz.

Birçok AKP’linin ve üst düzey bürokratın bir daha ABD’ye adım atması mümkün olmayacak gibi.

Özetle ‘Türk Amerikan ilişkileri hiç bu kadar gergin olmamıştı’ yorumlarınızı revize edin.

Her iki başkent de ayağını gazdan çekmiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin