İdrak

YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN

Meral Akşener parti kuruyormuş, hayırlı uğurlu olsun! Toplamada sıfır, çarpmada bir de olsa, bu partiden Türkiye siyasetinde etki bekleyenler var. Ne diyelim, zihin açıklığı dilemek dışında! Memleketin seçimle işbaşına gelmiş olan muhalefet milletvekilleri, belediye başkanları, parti görevlileri hukuken yok hükmünde olan gerekçelerle tutuklanıyor, yıla yakın süreler hapishanede tutuluyormuş, Erdoğan kendi partisinden milyonlarca oy alarak seçilen İstanbul, Ankara, Bursa gibi metropollerin belediye başkanlarını hop diye atıp-tutup sonra görevden alıveriyormuş falan, bunlar önemli değil nasıl olsa. Varsın olsun, kaç yazar diyor “usta kalemler” ve “siyaset dehaları”. Meral Akşener ve toplama takımından umutlular.

Anayasa askıda.

Başımızda, anayasa ve yasalarla kendisine verilmemiş yetkiler kullanan bir zat var. Yargıyı eline geçirmiş, istediğini görevden alıyor, istediğini istediği yere sürüyor, devam eden yargı süreçleri hakkında ABD ve Almanya ile pazarlık yapıyor. “Boş ver, olur böyle şeyler”. Parti yeniymiş, Yeni Parti’ymiş. Reis medyayı maaşa bağlamış, köşe yazarları ısmarlama güzellemeler yazıyor, havuz dışı medya havuzu aratır hale gelmiş, herkes yeni rejimin dilini kullanıyor. “Suyu bulandırma, bak parti yeni diyorum, ısrarla anlamıyorsun”. Diyorum ki, bak milletvekillerini içeri alıyor, belediye başkanlarını içeri alıyor, referandumda geçersiz oyları geçerli kılabilme gücüne bile kadir. Diyorum ki, bak polis elinde. Savcı, hâkim, vali, kaymakam, işadamı, gazeteci elinde.

Bak, diyorum ki, sistem, anlıyor musun, sistem dediğimiz anayasal düzen var ya, bildin mi? İşte o yok artık.

Daha nasıl anlatsam? Devlet dediğin şey bir sosyal kurumdur. Bu kurumun kuralları vardır, buraya kadar tamam mı? “Başbakan Akşener, başbakan Akşener!”. Hah, bak işte tam da bundan söz ediyorum üstat! Başbakan yok diyorum aslında. Yani Binali, on bin Ali meselesi değil, kurumsal bağlamda, başbakanlık dediğimiz makam delindi, içi boşaltıldı diyorum. Yani gördüğümü, olanı anlatıyorum. Diyorum ki – daha açık nasıl anlatsam? – yahu kabine toplantıları, bakanlar kurulu diyor anayasa, bildin mi? Hah, işte o! O artık başbakan altında değil, reisin başkanlığında toplanıyor.

Şamil Tayyar kadar anlamıyorsun.

Bak Tayyar dün bir röportajda Erdoğan dışında bir irade yoktur diyor, açıkça. Yani milli irade diyorsunuz ya hani, bildin mi? Bak o milli olan Erdoğan. Üçüncü sınıf futbolculuk kariyerinde milli olamadı, içinde ukdedir, şimdi tümden milli o. İradesi reisin diyorum, milli diyorum, gerisini sen anla artık diyorum. “Kişi başı gelir beş yılda 14 bin 500 dolara çıkacak! Türkiye dünya refah endeksinde ilk 40 arasına girecek! Kadınların okuryazarlık oranı yüzde yüz olacak! 150 bin hektar alan ağaçlandırılacak!”.

Kardeşim, bak, seni üzmek istemiyorum da, galiba bir idrak sıkıntımız var gibi.

Bak, daha sade, daha tane-tane anlatayım: İktidar diyorum, iktidar. Bildin mi? Hah. İşte o, anayasa yokken, yasa yokken, bağımsız ve tarafsız mahkeme yokken, bağımsız ve tarafsız yargıç-savcı yokken, bağımsız medya yokken, tarafsız polis yokken, Ali kıran, baş kesen bir düzende, 50 bin kamu personeli sudan sebeplerle, güzünün üstünde kaşın var diye içeri tıkılmışken diyorum. 150 bin kamu görevlisi, Anayasaya aykırı Kanun Hükmünde Kararnamelerle işini kaybetmiş, terörist diye damgalanmış, SGK kayıtlarına kadar fişlenmişken diyorum. 668 bebek, bebek bildin mi? Hah, işte o. Bebekler, anacıklarıyla gayet sıradanlaşan şekilde hapishanelerin soğuk gri dört duvarı arasında, maması olmadan, oyuncağı olmadan, güneş ışığı görmeden… “Evet. Evet, güneşmiş! Yeni Parti’nin amblemi güneş!”.

Güzel kardeşim, neden kafan almıyor bir türlü? Bak, inan çok çabalıyorum anla diye. Düşün, algıla, anla, ayırtına var, gözünü aç, uyan diyorum. İdrak et diyorum.

Üniversitelerden 8 bin profesör, doçent, yardımcı doçent atılmış, reis fermanıyla, Yüksek Öğretim Mevzuatı, Devlet Memurları Kanunu, ilgili yönetmelikler ve teamüller filan demiyorum bak, yanlış anlamayasın! Anayasa diyorum, bildin mi? Hah, işte o! Ona aykırı olarak, bir daha görevlerine geri dönemeyecek şekilde atılmışlar diyorum sana! Sen bir doktora kaç yılda tamamlanır, bilir misin? “Teknolojide 4.0 devrimini gerçekleştireceğiz. PISA sıralamasında ilk yirmi ülke arasına gireceğiz. Yılda ortalama bin dolar harcayan 50 milyon turist ağırlayacağız! Yaşasın Yeni Parti!”.

Bak, giderek geriliyorum, çünkü sanırsın sağır kulaklara, boş odaya, çayırda-çimende gezinen koyuna anlatıyorum!

Peşkir, domates, fason tişört ve üçüncü dünyaya Laz müteahhit üzerine kurulu bir sanayiyi 4-0’dan 4-4 skoruna çıkarmak, ya da PISA’da 72 ülke arasında halen 50. sırada olan memleketi ilk yirmi arasına sokmak, hayırlısıyla papaz olmazsak vize krizi yaşamadığımız ülkelerden turist çekmek ve onlara mümkünse bizim paranın 3,73 katı daha değerli dolar üzerinden para harcatmak filan, bunlar iyi-hoş da, diyorum ki, bunları yapman için önce başa geçmen lazım. Ama sistem tıkalı değil yalnızca. Sistem yok. Seçelim senin partiyi iyi-hoş da, testte şıklar arasında olmayan yanıtı vermek nasıl mümkün değilse, bu da mümkün değil!

Futbol oynayacaksan önce top lazım.

Kitap yoksa kitaplığı neylersin? Araba almadan araç sigortası yaptırıyor musun? Paraşüt olmadan uçaktan kim atlar?  Akıl var ya, akıl, bildin mi? Hah! İşte o, bütün davranışlarımıza yön verir. Mesele idrak! Mantık zinciri denen, bizi diğer canlılardan ayıran özelliğimiz, zekâmız, idrak üzerine kurulu. Neden-sonuç ilişkisi. Örüntüleri anlamak. Denklem hiç karmaşık değil aslında. Anayasa olmadan parti olmaz. Adil seçim olmadan parti olmaz. Milletvekilleri içerdeyken parti olmaz. Meclisin içi Kanun Hükmünde Kararnamelerle (reis fermanlarıyla) boşaltılmışken parti olmaz. Anayasa Mahkemesi ve yüksek yargı yokken parti olmaz. Seçimle gelen, diktatör tarafından görevinden alınabiliyorken parti olmaz. Bakanlar kurulu yetkisi olmayan reis altına girmişken parti olmaz. Önüne geleni zırva ve saçma sapan gerekçelerle hukuksuzca içeri tıkan bir mutlak irade varken parti olmaz. Yürütmenin ve idarenin kamusal denetimi yapılamıyorken parti olmaz. Parti kurulurken acaba kuruluşuna izin verilmeyebilir mi diye düşünülüyorsa, parti olmaz. Hala her şeyin aslını bildiğin halde korkundan “FETÖ” diyorsan, rejimin (yani reisinin) dilini kullanıyorsan, parti kursan ne olur kurmasan ne olur? Bir araya gelirsiniz, o-bu dersiniz, topluma şeker dağıtır, 2019’a dek ağrı kesici de olursunuz, eminim! Karın ağrısına İYİ gelirsiniz, gaz alırsınız hatta belki de. Yani parti diyorum, bildin mi? Hah. Onu ancak kâğıt üzerinde kurarsınız, uygun görülürse. Kurarsınız kurmasına da, kurduğunuz parti siyasi parti olmaz! Yeni parti? Hiç olmaz!

Önce çık meydana, gasp edilen anayasanı talep et. Hukukunu talep et.

Sivil darbe yapıldığını itiraf, darbeyi yapanları ifşa et! Sen bunun gereğini idrak etmeden, hiçbir şey olmaz! İdrak ettin de, hala orada oturuyorsan, yine hiçbir şey olmaz. Velhasıl, toplamada sıfır, çarpmada bir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. ama IYI sembolü Oğuz boyu Türkün soyu Kayı boyu hede hödö hüloooğğghh imiş!!! Bu açıdan hiç bakmadınız tabi 😉 ayrıca kınalı ellerimiz vaaarrrr yaaaaaaa

  2. Mehmet Bey,

    Çok karamsar bir yazı olmuş. Ayrıca üslubunuz da size ait alışık olduğumuz hoş ve hafif mizahi uslup değil. Sanki yazıyı başkası yazmış gibi.

    İnsanın temel unsur olduğu denklemler çok değişkendir. Bugünkü kara görüntüye bakıp geleceği tamamen kara görmemek lazım. Saray etrafında toplanan gücün ona sadakati başta para olmak üzere bazı unsurların devamına bağlı. Hetorojen bir çıkar ortaklığı niteliğindeki bu
    güç aslında çok kırılgan. Rezanın itiraflarının tetikleyeceği şokların şuyuunun bile bu mafyatik gücün merkezini nasıl titrettiğini şimdiden görüyoruz.

    Akşener hakkında iyi veya kötü birşey söylemek için henüz çok erken. Bu çevreden bazı yazarların Akşener hakkındaki gereğinden fazla negatif görüş serdettiklerini görüyor ve yanlış buluyorum.

    Sözcü’nün ve Cumhuriyet’in bile ‘F.töcü’ ilan edildiği bir düzlemde sahneye yeni adım atmış bir aktörün bazı söylemlerde çok cesur olamaması anlaşılabilir bir durum bence. Aslında yazınızda siz de tam olarak bu düzlemi tasvir etmişsiniz. Vitrine koyduğu bazı isimler de bu düşünceyle ilgili olabilir. Yine de birşey söylemek için çok erken diyorum.

    ‘Hani korkusuz kadındı, niye korktu’ gibi sözleri de anlamsız buluyorum. Korku insana kendini koruması için verilmiş bir duygudur ve kimse de bundan münezzeh değildir. Korkunun temkine dönüşmüş hali ise çok yararlıdır.

    Bu aşamada Akşenerin mağdurlara sahip çıkması gibi bir beklentim yok tabi. Ama yüzde 30’a varan karasız seçmenin önüne bir seçenek çıkmış olması, mafyalaşmış mevcut yönetimin ‘alternatifsizliğini’ ortadan kaldıracaktır. Tek başına bu bile olumlu bir durumdur.

    Görelim mevla neyler.

  3. Ya Mehmet hocam; bildik, bildik de, ne bileyim yani, biz de bir yerlerden çıkış yeri arıyoruz ya hani. Belki bu IYI siyasete de iyi gelir diye görmek istedik. Hani aslında biz de biliyoruz: her siyasi partinin içinde iyi insanlar da var, kötü insanlar da… Biz de “euzu billahi mineşşetani vessiyaset” diyoruz ama acaba Rabbimiz, hangi siyasi partinin içindeki, hangi hayırlı insanlar vasıtasıyla, bu millete yeniden birlik bereberlik ve hayır ihsan eder diye düşünmekten de kendimizi alamıyoz…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin