“İçeri gireni tanıdığımı sanıyordum; çıkanı hiç tanımıyorum”

TARIK TOROS | YORUM

2013’ten bu yana anlatılan meşhur “sarı öküz” hikayesi, Türkiye’deki her mahallede kendine göre yorumlanıyor. Yani söylem, yalnızca kendi mahallesini kapsıyor. Diğerleri hep dışarıda bırakılıyor.

Öykü kısaca şuydu: Bir gün kurtlar sürüden bir öküz ister. Sürü, kurtlarla baş edebilmek için sarı öküzü verir. Ardından kurtlar, her seferinde bir başka öküz ister. En sonunda sürü tükenir. Kalanlardan biri, “Bu hale nasıl geldik?” diye sorunca cevap diğerinden gelir, “Sarı öküzü vermeyecektik, o gün başladı her şey.”

***

Bugün bu hikayenin çok anlamı kalmadı. Dahası, mahalleler -bırakın öteki mahallelere sahip çıkmayı- kendi içlerinde ayrımcılık yapmaya, kimi gerçeklerin üstünü örtmeye çalışıyor.

Burada AKP çevresini ayrı tutuyorum. Çünkü onlar ‘sarı öküzü’ hiç kaptırmadı. Kızağa çektiler, tayin ettiler, bazen evlerine yolladılar ama kimseyi karşı cepheye yem etmediler.

Gerçekleri örtmek, çarpıtmak konusunda hiçbir tereddüt göstermediler. Dezenformasyon yaydılar, “troll” ordularına kaynak aktardılar, partileri ve medyayı dönüştürdüler, devşiremediklerini tehdit ve şantajla susturdular. Bunu da devlet gücü ve sınırsız kaynakla yaptılar.

***

Muhalefet cephesinde bu tür imkanlar yoktu. Dolayısıyla benzer çarpıtmalar ancak söylem düzeyinde kaldı. Ama bu anlatı, artık kendi içlerinde de ciddi rahatsızlık kaynağı.

CHP lideri Özgür Özel, Gezi hükümlüsü Çiğdem Mater’i cezaevinde ziyaret ederken, yine Gezi davasında “hükümeti devirme girişiminden” 30 yılla yargılanan Ayşe Barım’ı, müebbet alan Osman Kavala’yı es geçiyor.

Yine, İBB operasyonunda gözaltına alınan eşler için “bugüne kadar görülmemiş” deyip önceki örnekleri yok sayıyorlar.

Misal, “etkin pişmanlıktan” yararlanıp evine yollanan Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas’ı görmezden geliyorlar. 4 sayfalık ifadesiyle 48 kişiye operasyon yapıldı, 18’i tutuklandı. Medya A.Ş. Başkanı Murat Ongun’un eşi ile birlikte 4 kişiye ev hapsi verildi. Yani “eşlere dönük operasyonu” kendi içlerinden biri tetikledi.

Mahallede herkes her şeyi biliyor ama hiçbiri, “Ne ifade verdi, neden yaptı, argümanları güçlü mü?” diye sormuyor. Orada da tıpkı iktidar cephesinde olduğu gibi bir ruh hali var: “Harpteyiz. Her şey mübah. Bazı şeyleri görmeyeceğiz.”

***

Kültür-sanat yayınları ile tanınan Yekta Kopan, Murat Abbas’ın yakın arkadaşı. Tıpkı Kanat Atkaya ve Görgün Taner gibi. Duydukları karşısında şoke olmuşlar, oturup Murat Abbas’la konuşmuşlar. Sohbet zaman zaman gergin geçmiş. Abbas, bazı detayları “off the record” kalması şartıyla paylaşmış.

Kanat Atkaya’nın yorumu kısa ve sert: “İçeri gireni tanıdığımı sanıyordum, çıkanı hiç tanımıyorum. Yazık.”
Yekta Kopan ise daha kapsayıcı bir söz söylemiş: “Bir zamanlar arkadaş olduklarınızın ‘şimdiki zamanına’ ortak olmak zorunda değilsiniz.”

Ne kadar yerinde, değil mi?

Gelgelelim, ihanet içinde olduğunu düşündükleri eski dostlarına sırf hatır için böyle davranan mahalle, aynı hoşgörüyü başkalarına göstermedi.

Eski fotoğraflar, buluşmalar, paslaşmalar… Hepsi sonradan ortaya atılan suçlamaların arasına boca edildi. Geriye doğru “iltisaklı” ilan edilen herkes aynı günahı işlemiş sayıldı. Üstelik bunda başarılı da olundu.

***

Bu pozisyon, yalnızca arkadaşlık için değil politikalar için de geçerlidir:
Bir dönem destek verdiğiniz bir hareketin, partinin ya da kurumun tüm siciline ortak olmazsınız.

Muharrem İnce’yi omuzlarında taşıyan mahallenin, 2018’de seçim gecesi “Adam kazandı!” deyip havlu atmasıyla onu terk etmesi nasıl bir haksa, bu herkes için geçerlidir.

Bu işin yok sağı-solu: 2015’te Devlet Bahçeli, “Ver Bilal’i al iktidarı!” dediği için MHP’ye oy veren seçmeni bugün Sinan Ateş cinayetinden mi yargılayacağız?

***

Tam da bu noktada mühim bir parantez:
“Özeleştiri” kavramı yanlış kullanılıyor. Özeleştiri, savunulan fikirler için verilmez, icranın içindekinden istenir. Ama özellikle sol mahalle, “Özeleştirini ver” mekanizmasını daha çok rakiplerine yöneltiyor.

***

Ülke çok ağır bir dönemden geçiyor. Yakın tarihte benzeri yok. Ve yalın hakikat şu:
Despotlar gitmeden kimse güvende olmayacak.
Hukuk dönmeyecek.
Ekonomi düzelmeyecek.
Demokrasi gelmeyecek.
Seçimler özgür olmayacak.
Cezaevleri dolacak, insanlar ölmeye devam edecek.
Sürgünler evine dönemeyecek.

***

Aman ha! Despotlar gidince yolsuzluk bitecek, kayırma sona erecek, toplumsal barış gelecek sanmayın. Asıl despotlar gittikten sonra, tüm bunlar için mücadele etmeye başlayacağımız yeni bir dönem açılacak.

***

Bugün çarşaf çarşaf yayımlanan İBB dosyalarında izahı zor ilişkiler var.
Elbette gözaltı ya da tutuklama işlemini gerektirmiyor, etik problemler var.
2019’da İstanbul ve Ankara belediyeleri el değiştirirken yeni gelenlere, “Hata yapma lüksünüz yok!” demiştim.

Çünkü bu kadrolar, ülkeyi yönetmeye talipti. Belediyelerde ortaya koyacakları örnek icraatla, AKP sonrası dönemin en güçlü adayları olacaklardı. Tam 6 yıl sonra şimdi ölüm-kalım savaşı veriliyor.

İktidar, topladığı görüntü ve telefon kesişmeleri, gizli tanıklar ve yasal faturalarla, operasyonu “suç örgütü soruşturmasına” çevirmekten çekinmiyor.

***

2022’de İmamoğlu hakkında ilk dosyalar ortaya çıktığında çok mühim bir fırsat kaçtı. Bugün, bu daha iyi anlaşılıyor. Şimdi cezaevinde olanlar, “sarı öküz” hikayesini düşünmemiş olamaz: “Bir yerde hata yaptık ama nerede?”

Aslında cevabı da biliyorlar. Vahim olan ise şu: Dışarıdakiler, 2022 senaryosunun 2025 sürümünü satın almış durumda.

Göremedikleri ise şu: İktidarın kendilerine altın tepside sunulacağını sanıyorlar.

Oysa, iktidarla birlikte tasfiye edileceklerine azıcık ihtimal verseler,
uykuları kaçardı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin