Hz. Osman ve ‘fitne’ diye ambalajlanan olaylar

YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

İslam tarihini ana kaynaklardan değil de dönemin siyasi algılarına göre düzenlenen kitaplardan okuyanlar bazı olayların “fitne” ambalajına sarılıp tartışmalardan uzak bir yere kaldırıldığını görürler. Yaşanan olaylara yol açan hatalar yokmuş gibi, yapılanlara karşı çıkanlar Müslüman değilmiş gibi bir algıyla karşılaşırlar.

“Sorun insanların eğitimsiz olması değil. Sorun şu ki insanlar sadece kendilerine öğretilenlere inanacak kadar eğitilmişler. Dahası kendilerine öğretilenlerden hiçbir şeyi sorgulayacak kadar da eğitimli değiller.”

Bu sözler 1965 yılında Nobel ödülü alan fizikçi Prof. Richard Feynman’a (1918-1988) ait.

Sizlerle bugün tarih yolculuğunda hayli eskilere gideceğiz. Genelde Pazar günleri tarih üzerine sizlerle sohbet ediyordum. Bu kez iki günü tarihe ayırmaya çalışacağım.

Piyasada basılmış yeni nüshası bulunmayan kaynakları yazmayacağım. İsteyenin kitap sitelerinden bulup sipariş verebileceği mevcudu bulunan ana kaynakları en başta paylaşıp sohbete öyle başlayayım istiyorum.

Tarih-i Taberî, Ebu Cafer Muhammed bin Cerirü’t-Taberî, Sağlam Neşriyat. (3. cildin sonu 4. cildin başları)

İslam Tarihi (el-Kamil fi’t-Tarih Tercümesi), İbn Esir, Ocak Yayınları. (3. cildin başları)

Halifeler Tarihi, Celaleddin Süyûtî, Ötüken Neşriyat

Üçüncü halife olan Osman bin Affan, Hz. Ömer’den sonra bu makama seçildi ve 644-656 arasında 12 yıl halife olarak kaldı. Dört halifeden bu makamda en uzun kalan isim oldu.

HZ. OSMAN’IN HALİFELİĞİ İKİ ALTI YILA AYRILIR

Tarihçiler, Ümeyyeoğullarından (Emeviler) olan Hz. Osman’ın halifeliğini “birinci altı yıl” ve “ikinci altı yıl” diye iki bölüme ayırırlar. İlk 6 yılında birinci ve ikinci halifelerin izinden gitti. Pek çok ekonomik reformlar gerçekleştirdi, ilk para o dönemde basıldı, fetihler geniş bir coğrafyaya yayıldı.

İkinci altı yılda hayli farklı uygulamalara girişti. O dönemde en önemli makam olarak görülen valiliklere akrabalarını getirmesi tepki toplamaya başladı. Devlet imkanlarından Ümeyyeoğullarının ayrıcalıklı olarak yararlanması en çok eleştiri konusu idi.

Halifenin bu tutumundan hoşnut olmayanlar kendi aralarında toplantılar yapmaya başladılar. Mısır’daki hoşnutsuzlar hareketinde Hz. Osman’a gelip Müslüman olduğunu söyleyen Abdullah b. Sebe’nin etkili olduğu da söylenir.

Halifenin tutumunda değişiklik olmadığını gören muhalifler, Mısır’dan 4 bin kişilik bir grupla gelip Hz. Osman’a yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmak istediklerini söylediler. Halife, hutbeye çıkıp hakkındaki iddiaları cevaplandırdı.

Halife Nahl Suresinin 90. ayeti ile cevap verince muhalifler verecek cevap bulamadılar:

“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder.” (Diyanet tercümesi)

Memleketlerine dönen Mısırlılar, ertesi sene hac mevsimi öncesinde benzeri bir kalabalıkla yine geldiler. Irak Kûfe’den de aynı konu ile ilgili bir o kadar Müslüman Medine’ye gelip konakladı.

MUHALİFLERDEN HALİFEYE: YA VALİLERİ AZLET, YA DA ÇEKİL

Muhalifler, Hz. Osman’dan atadığı valileri azletmesini, bunu yapmaması halinde ise kendisini indirmek istiyorlardı. Mısırlılar Hz. Ali’yi, Kûfeliler de Talha’yı halife görmek istiyorlardı.

Bunlar başka şehirlerden gelenlerdi. Hz. Muhammed’in vahiy katipliğinden azledip sürgün ettiği, sonra da birinci ve ikinci halifeler tarafından Medine’ye dönmesine izin verilmeyen Mervan b. Hakem’in, Medine’ye gelip yerleşmesi ve Hz. Osman’ın başdanışmanı gibi hareket etmesine karşı çıkanlar da vardı.

Yaşanan sıkıntılar üzerine halife, Hz. Ali’nin yanına gitti ve bu muhalifleri geldikleri yere gönderilmelerinde yardım istedi. Hz. Ali, Medine’de toplananlarla görüşmeler yaptı ve onları dönmeye ikna etti.

Bu girişim üzerine Mervan b. Hakem, halifenin yanına gidip, “Bunların elinde seni indirecek bir dayanakları yok. Bundan dolayı dönmek zorundalar. Sonra Ebu Talib’in oğlu bunları kendisinin geri gönderdiğini söyleyerek seni mihnet altında bırakır” diye konuştu.

Halife, halkı camide topladı ve onlara hitap etti. Kendisine hesap sormaya gelenlerin bir dayanaklarının olmadığını ve dönmeye mecbur olduklarını söyledi. Amr b. El-Âs, “Allah’tan kork ey Osman. Sırtımıza bir sürü günah yükledin” diyerek itiraz etti. Bu sırada camide Mısır’dan gelen çok kişi bulunuyordu. Mısırlılar, halifeyi taşa tuttular.

Bir süre geçtikten sonra Hz. Ali, halifenin yanına giderek, “Ben sorunu çözüm yoluna koyuyorum. Sen Mervan’ın sözünü dinleyip işi bozuyorsun. Artık fitne alevlendi” diye çıkıştı. Hz. Ali, son söz olarak da eğer işi gerçekten toparlamak istiyorsa Mısırlılar’a, “Siz gidin. Ben size istediğiniz kişiyi vali olarak göndereyim” demesi tavsiyesinde bulundu.

Mervan, tekrar devreye girip işleri karıştırdı. Bunun üzerine Hz. Ali son bir kez halifeye gitti ve yapması gerekenleri anlattı. Yaşananlardan bilgi sahibi olan halifenin hanımı Naile, Mervan’ın sözü ile hareket etmemesi gerektiği yolunda kocasını uyardı.

MISIRLILAR, MEMLEKETLERİNİN YOLUNU TUTMUŞKEN MERVAN’IN YAPTIĞI

Ertesi gün Halife Osman, Mısır valisini görevinden alıp yerine Muhammed b. Ebu Bekir’i (Birinci halife Ebu Bekir’in oğlu) atadı. Mısırlılar, istediklerini almanın sevinci ile memleketlerinin yolunu tuttular.

Üç durak gitmişlerdi ki hızlı hızlı Mısır’a giden birinden şüphelendiler. Üzerini aradıklarında halifenin mührünü taşıyan bir mektup buldular. Mektupta, yeni vali ile gelenlerin hepsini öldürmesi ve mallarına el konulması isteniyordu.

Mısırlılar, “İşte şimdi halifeyi öldürmek vacip oldu” deyip geri döndüler. Hz. Ali’ye gidip bu mektubun ne anlama geldiğini sordular. Hz. Ali, kendisinin hiçbir bilgi sahibi olmadığını söyledi. Talha, Zübeyir ve bilinen sahabeleri de alıp halifenin yanına gittiler.

Halife Osman, durumdan kendisinin de haberi olmadığını söyleyince, mektubu Mervan’ın yazıp halifenin mührünü kullandığı anlaşıldı. Öfkeli Mısırlılar, “Madem Mervan senden habersiz iş yapıyor ve senin bundan haberin yok. O zaman sen halifeliğe layık değilsin. Yok eğer bu mektubu sen yazdırdın ise verdiğin sözden döndün ve yalan yere yemin ettin” deyip halifeye üç alternatif sundular.

1-Ya halifelikten kendin çekilirsin,

2-Ya vali ve beylerini değiştirirsin,

3-Ya da Mervan’ı bize teslim edersin biz ona gereğini yaparız.

Halife, “Bana halifeliği siz vermediniz ki sizin demenizle çekileyim. Mervan’ı vermem. Valilerim de görevlerini yapıyor” diyerek üç şıkkı da geri çevirdi.

Bu cevapla artık taraflar arasında bütün köprüler atılmış oldu. Bunun üzerine muhalifler, halifenin sarayının yolunu tuttular. Halife kendini odasına kapattı. 20 gün süren kuşatma başladı. Bu sırada Hz. Ali, Hayber’de bulunuyordu. Halife’yi saldırganlara karşı Hz. Hasan, Abdullah b. Zübeyr, Muhammed b. Talha, Said b. El-Âs ve ashabın önde gelen isimlerinin çocukları koruyordu.

Kuşatmayı yapanlar, Medine dışından halifenin valilerinin askerleriyle gelip baskın yapma ihtimalini konuşmaya başladılar. Bunun üzerine sarayı içindekilerle yakmayı gündeme getirdiler.

Halife Osman, sabah namazını kılmış ve Mushafı önüne koyup okumakta olduğu sırada uykuya dalmıştı. İsyancılar, bu sırada sarayı ateşe verdiler. Halife, bağrışmalar üzerine uyandı. Mervan, 500 adamıyla sarayın içinde konuşlanmıştı.

Halife, Mervan’ı yanına çağırdı ve namaz sonrasında uyuduğunda Hz. Peygamberin kendisine, “Bu gece bizimle orucunu açarsın” dediğini aktardı. Mervan yanından ayrıldıktan kısa süre sonra isyancılar Mervan’ın adamlarıyla çatışmaya girdi. Tarihçi Taberi bu sahneyi, “Kapı günü cengi denilen bu savaşta kan ırmak gibi aktı” diye tanımlar.

Mervan, yanındaki 500 kişiyi kaybetti. Kendisi de boynundan yaralandığı için lalası kendisini çekip sarayın dışına götürdü. Yarası zaman içinde iyileşti fakat boynu eğri kaldı.

Mervan saraydan çıkarılınca Muhammed b. Ebu Bekir, halifeyi öldürmek için üzerine atladı. Hz. Osman, “Baban Ebu Bekir senin bu yaptığını görse razı olur muydu?” diye sorunca son hamleyi yapmadı.

Hz. Ebu Bekir’in oğlu dışarı çıkarken üç Mısırlı içeri daldı. İçeri girenler, “Ey Osman, kendini halifelikten azlet” dediler. Halife Osman, “Halifeliği bana Allah bağışladı. Alacak olan da odur” karşılığını verdi. Mısırlı Kinane b. Beşir, halifenin boynuna bıçağı çaldı ve fışkıran kanlar Mushaf’ın üzerine geldi.

Halifeyi dört bir yandan vurarak şehit ettiler. Bu sırada Halife Osman’ı kurtarmak için üzerine atlayan karısı Naile’nin de eli kesildi. Halife Osman, şehit edildiğinde 82 yaşında idi. Cenazesi kargaşadan dolayı üç gün gömülemedi.

Hicretin 35. yılı, Zilhicce ayının 18’i idi. Miladi ise 655-656.

Not: Yarın Muharrem ayı dolayısıyla Kerbela’ya döşenen taşları paylaşacağım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

26 YORUMLAR

  1. Mehmet Metiner akrabalarını torpille devlete sokma konusunda kendini savunurken “akrabaları gözetmek Kur’an’ın emri” demişti. Bu benzerlik karşısında ne düşünmeliyim bilemedim doğrusu.

  2. Bu cok kafa karistirici. Sahabi tenkit edilmez ama Hz. Osman bu yaziya gore krizin tirmanmasini onleyebilirdi. Valileri gorevden cekebilirdi ya da Mervan’i vazifeden alabilirdi cunku kendinden habersiz muhru kullaniyor ve bu tek basina yeterdi neden olarak. Yani tarih okusak daha cok kafa karisiyor, okumayalim mi diyorsunuz bastaki alintiniza ek olarak??

  3. Geçenlerde, “ya bu adamın tarihle ilgili “Fatih’in yasak aşk kurbanı olan şehzadesi”, “İslam tarihindeki en çarpıcı ‘çökme’ örneği”, “İktidarın en büyük hocası İslâm tarihi” gibi yazılarından tarih felsefesinin yanısıra gazetecilik anlayışı, analiz kabiliyeti, bilgi ve hatta zeka seviyesi de belli” diye düşünüp, “aynı mantık düzeyini diğer yazılarında da kullanıyor mu acaba?” diye sorup, yazılarının bir kısmını yeniden gözden geçirdim. Tarih gibi, önyargıların çok etkilediği alanların dışında da benzer hataların yapıldığını, anlatımının, yaşadığı konjentürün ve postravmatik sendromların etkisindeki okuyucuya çekici geliyor olabileceğini, bu nedenle diğer yazılardaki hatalardan çok kendi tarih anlayışıma “sövüldüğü” için bu kısımlardaki hataları daha kolay gördüğümü, benim gibi gören okuyucuların da en çok bu vb. yazıların altına yorum yaptığını farkettim.

    İsmini andığım yazılarda, tr724 okuyucusunun gereken cevabı verdiği kanaatindeyim; isteyenler yeniden bakabilir.

    O yazılara getirilen eleştirlerden biri, “istenilen kısımların cımbızlanması” idi. Bu defa, “inanmıyorsan git bak” diye yüzlerce sayfalık yeri işaretlemiş; sadece üçüncüsü 533 sayfa…

    Yazıdan anlaşılanlar:
    “Woww, iktidara gelen ilk Emevi Hz. Osman’mış…”
    “Woww, Hz. Osman, halifeliğinin ilk 6 yılında ilk iki halifenin yolundan gitmiş, ikinci altı yılında haylı farklı uygulamalar yaparak onların yolundan sapmış…”
    “Woww, Hz. Osman valiliklere kendi akrabalarını yerleştirmiş”
    “Woww, 4000 kişilik Müslüman bir grup yapılanların yanlış olduğunu söylediğinde onları ““Muhakkak ki Allah …. akrabaya karşı cömert olmayı emreder” diyerek susturmuş.
    “Woww, Emevilerin devlet imkanlarından ayrıcalıklı olarak yararlanmasını sağlamış…”
    “Woww, Hz. Osman’ın da en azından 500 askerin 20 gün rahalıkla yaşayabileceği bir sarayı varmış…”
    “Woww, Hz. Osman’ı Kur’an okurken şehit oldu diye biliyorduk; meğer okumuyor, uyuyormuş. İlk Kur’an’ın üzerindeki kan, Halifenin, Kur’an okurken sırtından bıçaklandığı için akan kan değil, makamı bırakmamak için tartışırken boğazı kesildiği için boğazından fışkıran kanmış…”

    Sizin de aklınıza gelmedi mi bunlar?

    Sayın Karabay, bir yazınızda “hakaret etmedikçe istediğiniz eleştiriyi yapabilirsiniz” gibi birşeyler dediğinizi hatırlıyorum. İlgili kısmı aynen ifade için aradım, bulamadım. Siz bu yazdıklarınızla, kimler hakkında ne söylediğinizin, kimlere nasıl hakaret ettiğinizin farkında mısınız? Tr724 okuyucularının -en azından önemli bir kısmının- Hz. Osman Efendimizi (RA) ana-babasına tercih ettiğini biliyor musunuz? “İktidarın en büyük hocası İslam tarihi” diye yazdığınızda, ne yazdığınızı bilerek mi yazıyorsunuz? “Fatih’in yasak aşk kurbanı olan şehzadesi” başlığını gören okuyucunun zihninde canlananları hesap edebiliyor musunuz? Fatih’in oğlu şehzade Mustafa’nın, Vezir-i Azam Mahmut Paşa’nın karısını iğfal ettiğini, Mahmut Paşa’nın olayı öğrenince karısını boşadığını, Fatih’in, suçluyu cazalandırmak şöyle dursun, boşamanın gerçek sebebinin bu olmadığını gösterebilmek için Mahmut Paşa’dan hanımını geri almasını istediğini yazabiliyorsunuz. Bunları birer “hakaret” değil “hakikat” olarak düşünüyor olmalısınız. Ne yanlış bir alayış…

    Hz. Osman’a dil uzatılmazsındansa, -rahmetli- anama sövülmesini tercih ederdim. Tr724 yönetiminin -en azından bir kısmının- böyle düşündüğünü zannediyorum. Yazılarınızın hala bu platformda yeralmasının “tolerans, karşılıklı tahammül ve anlayışın yansıması” olarak okumaya çalışıyorum.

    Bir zamanlar “yalan haber dosyası” diye kitapçıklar hazırlanıyordu. Bir zaman gelip tr724’de yayınlanan yazılarla ilgili bir dosya da hazırlanabilir diye de endişe ediyorum…

    Yorumum gayet açık:

    Ya yaşananlar gerçekten fitneydi, ya da “fitne diye ambalajlanan olaylardı” diyerek o zamanki olayları günümüzde de devam ettirmeye çalışan fitneciler var.

    Ya Hz. Osman’ı (RA) öğrendiğimiz kaynaklar (haşa) bizi yanlış yönlendiren, yalan söylemekten çekinmeyen ahlaksız insanların yazı ve sözleri ya da başka birilerinin yazdıkları yalan, analizleri yalan, yönlendirmeleri
    yalan ve ahlaksızlık…

    Ya Hz. Osman (RA) “Efendimiz’in (SAV) vahiy katipliğinden azledip sürgün ettiği, sonra da birinci ve ikinci halifeler tarafından Medine’ye dönmesine izin verilmeyen Mervan b. Hakem’in, Medine’ye gelip yerleşmesini sağlamakla kalmamış, onu başdanışman gibi kabul etmiş ve hatta Hz. Ali Efendimizin (RA) değil, onun görüşlerine uymayı tercih etmiş (haşa) “liyakatsiz” biridir ya da bu yazıları yazanlar, en azından tarih değerlendirmeleri konusunda liyakatsiz biridir…

    • Yaşananlar tarihi gerçektir bir link te burada: https://islamansiklopedisi.org.tr/mervan-i
      Fakat karıştırdığınız bir husus var. Günahsız olmakla, hata yapmak aynı şeyler değildir. Mesela halifenin güvenliği için bir saray yaptırması ve bunu da muhtemelen yakınındaki insanlarla da görüşerek uygulaması o zamanın şartlarında bir zorunluluk olabilir. Bu yanlış bir karar da olabilir. Fakat anlatılanları kafanıza göre yorumlayıp “diktatörler gibi devasa saraylar yaptı” şeklinde yorumlarsanız, o yorum sizi bağlar. Yazar yaşananları net bir şekilde aktarmış. Sizin hatanız, tarihi cımbızlayarak, sahabeyi adeta peygamberler gibi günahsız masumlar şeklinde okumak. Halbuki peygamberler haricinde kimse günahsız değildir. Bilerek ya da bilmeyerek hatalar yapabilir. Önemli olan tövbe edebilmek, hatalardan dönebilmek, kasıtlı olarak kötü yoldan ısrarla gitmemek. Önceki 2 halife Mervan’ı Medine’ye sokmazken, amcaoğlu olduğu için Hz. Osman’ın onu koruması altına alması Medine’ye getirmesi bir hatadır. Kur’an’da yer alan akrabana sahip çık sözünü de bazı açılardan yanlış yorumlamış olabilir. Kişinin bulunduğu manevi konum ile maddi dünyada yaptıkları birebir örtüşmek zorunda değil. Sizin hayalinizde kurduğunuz hiç hata yapmayan, peygamber gibi masum beklentiniz hatalı aslında. Tarihi doğru şekilde tüm hatalarıyla okuyup ders almadıkça aynı hataları tekrar tekrar yaşamaya devam edeceğiz

      • Sayın Karabay: “Hz. Muhammed’in vahiy katipliğinden azledip sürgün ettiği, sonra da birinci ve ikinci halifeler tarafından Medine’ye dönmesine izin verilmeyen Mervan b. Hakem’in, Medine’ye gelip yerleşmesi ve Hz. Osman’ın başdanışmanı gibi hareket etmesine karşı çıkanlar da vardı” diyor.
        Sayın Gökçe: “Yaşananlar tarihi gerçektir bir link te burada” diyerek “https://islamansiklopedisi.org.tr/mervan-i” linkini veriyor.
        Linki açıp bakıyorsunuz: “Resûl-i Ekrem’e karşı düşmanca bir tavır takınıp ona eziyet edenlerle birlikte hareket eden Hakem, Ümeyye ailesi mensuplarının çoğu gibi Mekke fethinin ardından müslüman olduğunu söylediyse de bundan sonra da olumsuz tavrını devam ettirdi. Hz. Peygamber’i taklit etmesi, evini gözetlemesi ve müslümanların sırrını ifşa etmesi yüzünden Resûlullah tarafından lânet edilerek Tâif’e sürüldü. Hz. Ebû Bekir ve Ömer, Hakem ve ailesinin Medine’ye dönmek için yaptığı müracaatları kabul etmediler” diyor.
        Demek ki sürülen kim? Mervan bin Hakem değil, babası Hakem. Linkteki ilk cümlede Mervan’ın 623 ya da 624 yılında doğduğu söyleniyor. Bu çocuk kaç yaşındayken vahiy katipliği yaptı. Efendimiz (SAV) vefatının hemen öncesi 632’de bile sürmüş olsa, 8-9 yaşındaki çocuğu mu sürdü?
        Ya siz okuduğunuzu anlamıyorsunuz ya da ben anlamıyorum.
        Ya İslam Ansiklopedisi yalan söylüyor ya Karabay…
        İşin kötüsü, bir daha kim dönüp bu satırlara bakacak!
        Çamur atıldı ve zihinlerde bir yerde izi kaldı çoktan…

  4. Tarihi konulari ayrintilariyla bilemeyecegime göre bu yaziya bakisimi netlestirebilecek bir cevaba ihtiyacim var: Yazar neden büyük bir travma geciren bir topluluga dini ve siyasi gecmisine dair algilarinin yanlis oldugunu analiz eder gibi degil, kasir gibi, aktarir gibi degil telkin eder gibi hep ayni konulardan bahsediyor, neden simdi? Bu bir yazi dizisi olmadigina göre neden ezber bozucu bir yayin silsilesi ile karsi karsiyayiz? Bi de bize acaba gercek ismini bagislar mi? Bunlara cevap alamadigim sürece bu yazilardan faydalandigimi söyleyemeyecegim. Yazilari beni aydinlatmak amacli olmaktan ziyade misyoner amacli görünüyor.

  5. Benzer bir yazıyı Ahmet Turan Alkan yıllar önce Zaman gazetesinde kaleme almıştı.

    Devlet yönetiminde hatalar, unutup veya yanılıp da icra edilen yanlış uygulamalar herkes için mevzu-bahis konulardır (denk geldi, bu açıdan bu Veysel Ayhan’ın son yazısını okumak yararlı olur kanaatindeyim).

    Yazıda kaynaklara dayanılarak verilen tarihi bilgi ve yorumları değerlendirecek bir birikimim yok.
    Yaklaşık 1300 yıl önce yaşananlarda kim haklıydı, kim haksızdı irdelemek bana fayda sağlamaz. Günümüzdeki sorunlara çözüm sunmak için geçmişten ders çıkaracağım noktalara odaklanmak benim için daha yararlı olacaktır.
    İstişare edeceğin kişileri doğru seçmek, referansların güvenilir olmasına dikkat etmek, toplumun nabzını iyi ölçmek, adaletten şaşmamak… gibi konular çok önem arz ediyor.
    “Halife Nahl Suresinin 90. ayeti ile cevap verince muhalifler verecek cevap bulamadılar:” Kendi malınla olur ama bizden toplanan zekâtlar ile bunu yapamazsın diyememişler ise, orada başka detayalar var gibi.

    Tarih olayları hendese ilmindeki gibi kesin bir şekilde formülize edemeyiz. Yazı, Hz Osman’ın sahabe kimliğine, imanına, peygamberin dostu olmasına bir yorum getirmiyor. Bu çapta bir insanın bile başkaları tarafından suistimal edilebileceğine, yanlış yönlendirileceğine vurgu yapıyor.

    Bazı olayların üzerinde mühür mahiyeti taşıyan beyanlar vardır, onları dikkate almadan değerlendirme yapmak uygun olur mu, bilmiyorum.
    Cennet ile müjdelenmiş peygamber halifesi için söylendiği ifâde edilen “Bundan sonra Osman’a, yapacakları zarar vermez” hadis sahih ise, bir müslüman olarak söyleyeceğim başka bir şey yok.

  6. Belki okunmaya değer bir yazı değil.
    Belki okunmaya değer bir yazar da değil.
    Belki bir sitede bu tip yazıyı görünce, o site hakkında genelleme yapmak da doğru değil…
    Ama bu yazının üstündeki linkin başında “tr724.com” yazıyor…
    Başka bir sitede yayınlansa, o site hakkında iyi şeyler düşünmezdim.
    Muhtemelen, bu siteden okuyanlar da öyle yapacak, “bunların dall olduğu zaten söylenmişti; işte bir ispatı daha” diyeceklerdir.

  7. Medya’da sansürün kesinlikle aleyhindeyim.
    Gazetecilerin yazılarıyla insanımızı zehirlemesinin de kesinlikle aleyhindeyim.
    Bir olur, iki olur, üç, olur… Eğer İslam tarihine bu kadar düşmanlık olursa, ben neden burada olayım ki!

  8. Bu sayfanın okurları arasında, bu makalenin değerlendirmesini yapacak hiç bir ilahiyatçı, İslam tarihçisi yok mu? Yazılanları doğru kabul ettikleri için mi “yorum” yazmıyorlar? Makalelerin altına yorum yazmayı, gereksiz bir iş mi görüyorlar? Bir çok okuyucunun bu ve benzeri yazıların altındaki yorumlarında, nasıl şaşırdıklarını okumuyorlar mı? Bunu da mı önemsemiyorlar?
    Bu sitenin yöneticileri arasında, bu yazıların okunmasından doğacak hatalı anlayışların, kabullerin, insan zihnine, inancına vereceği zararın nelere malolabileceğini hesaplayabilecek olan kimse yok mu?
    Eskiden kafir ve münafık “çamur at izi kalsın” mantığıyla hareket ediyordu, şimdi bu sitenin sayfalarından da çamur saçıldığını görmek çok üzücü.

    • Bu sorularinizin onlar icin bi önemi yok, önemli olan bizim iflah olmaz Ebu Talib arayislarimiz, tribüne oynamalarimiz. Bu gidisle bu nesil olmasa da, önümüzdeki nesil ile Islam tarihi arasina buz gibi bilimsellik girecek. Ha bunlar dogru olabilir mi, diyelim ki dogru, buna ragmen bizim sarilabilecegimiz yildizlarimiz var. Ama bu tarz bir yaklasimla bu gidisle gelecek nesil yildiz falan tanimayacak, umru olmayacak, baslarim size de, inanciniza da, degerlerinize de, su celisik hallerinize de diyecekler. Insallah buna bir dur diyecek, bize daha adil bir zemin saglayacak gelismeler olur.

      • Maalesef Yılmaz bey, acizane ben de -eğer gerekli tedbirleri şimdiden alamazsak-, gelecekte daha büyük problemlerin yaşanmasından korkuyorum.
        At izinin, başka izlerle karıştığı günümüzde, “cimrilik ve hisset”, “vakar ve enaniyet” benzerlik ve farkını gereği gibi derketmediği hissedilen birileri, en yüksek perdeden Hz. Osman’ı (RA), Mehmet Metiner gibi takdim edebiliyorlar. Eskiden hak ve batıl, batıl tarafından karıştırılarak satılıyordu, şimdi hak pazarında da batıl diz boyu…

        • ” fitne” diye ambalajlayan iki zat var Allah ve Rasülü,yani ambalajcı Allah ve ambalajcı Hz Muhammed sav diyorsun yani,çünkü ambalaj paketinin üstünde bu iki zatın mührü kaşesi var,yoksa
          Sen de kendini Hz Muhammedin Mervanı mı görüyorsun,onun nasslarını yetersiz görüp onun rağmına bir şeyler karalamışsın rol çalmişsın

  9. UFUK TANDOĞAN isimli yorumcuya:

    Konuyu sulandırmak için bile biraz ciddi seviyeli olmanızı öneririm.

    Herşey bu kadar açık ve net…

    Senin gibilerle böyle seviyesiz eleştiri kalıyor. Debelenin kendi seviyenizde sadece… Yazık size..

  10. YAZI GAYET AÇIK VE NET:

    Aktatılan bilgileri tarihi kaynaklar doğruluyorsa burada yorum yapmaya gerek yok:
    Hz. Osman ister cennetle müjdelensin, ister Peygamber efendimizden sonra Allah’a en yakın ikinci kişi olsun. Hz. Osman YANLIŞ YAPMIŞTIR. Nokta.

    Bunu söylemediğiniz sürece SİZ DE BUGÜNE KADAR OLDUĞU GİBİ YANLIŞ YAPMAYA DEVAM EDECEKSİNİZ.

    Yanlşa YANLIŞ, doğruya DOĞRU diyen Batılılar kadar olamadık vesselam…!!!!

  11. UFUK TANDOĞAN İsimli yorumcuya:

    Yazar yazısının neresinde Hz. Osman’a hakaret etmiş? Ben göremedim..!!

    Lütfen gösterir misin? Eğer eleştiriyi hakaret kabul ediyorsan çok yazık. Konuşmaya gerek yok bu durumda..!

    Eğer gösteremiyorsan lütfen ebediyyen bir daha ders verme kimseye…!!!

    • Aydoğan, Ne Önemi 0Var ve siz Ahmet Hakkı Bilen, üçünüz de aynı şahıs değil misiniz?
      Bir saatten kısa zamanda, aynı ses tonuyla, büyük-küçük harf karıştırıp, hatta ikisinde aynı ifadeyle “UFUK TANDOĞAN İsimli yorumcuya” şeklinde başlayan iki farklı yorumcu olması ihtimali, sizin tam bir trol olma ihtimalinizden daha az, vesselam.

  12. Beni tarihle yargıla !
    Sen olsan ne yaparsın sayın yazar! Akademisyen olmak, objektif görüneceğim diye Hazreti Osman’a dil uzatabileceğiniz anlamına gelmez. Maalesef söylediklerinizi değer ölçüsü olarak kabul etmek imkansız. Size benim ve Raşid halifelerimin yolu gereklidir…. Hadis-i Şerifi benim için değer ölçüsüdür. Kim olduğunu bile bilemediğim birinin zırvaları benim Hadis-i Şeriflere, dolayısıyla Efendimize olan imanımı sarsamaz. Bence Sahih Buharinin başındaki Sahabelerin özelliklerini ve fazilette neden Sahabeye erişebilemeyeceğimizi çok iyi anlardın. Sen müzekkâ olmadığın için kendini Recul-i Fâcir bilmelisin der Üstad-ı Azam. Onlar müzekkâdırlar. Allah onları Ebedî Kelamıyla tezkiye etmiştir. Fetih Suresi son ayetinin Lem’alardaki tefsirine, aynı suredeki Lekad Radıyallahü…. Ayetinin tefsirine, Tevbe Suresi et-Taaaaibunel ãbidunes Saaaaihune….. Ayetinin tefsirine bakabilirsin görmek istersen. Ayet çok görene, görmek isteyene
    Köre ne?
    Ali Ünal abi bunları duysaydı kafana kürek sapıyla vura vura anlatırdı.
    Koyunun olmadığı yerde keçiler Abdurrahman Çelebi taklidi yapıyor.

    • Akademisyen olan kim, Muhsin Ahmet Karabay mı?
      “Muhsin Ahmet Karabay” diye google.scholar’da da, google’ın kendisinde de böyle bir akademisyen yok. Yanlış biliyor olmayasınız.

  13. Bu Yazim tarzi fena Halde Ahmet Hakan Kokuyor, istedigi yeri istedigi sekilde anlatip dönüstürme noktasinda ayni noktadalar diye düsünüyorum. Türkiye nin 20 kat büyüklügüne ulasmis bir ülkeden ve ilk günlerdeki samimi ve sadece Iman odakli Kitleye yüzbinlerce yeni ahali dahil olmus bir topluluklar bütününden bahsediyoruz: Elbette yeni problemler olusmus ve elbette krizler de olusmustur. Bir gazete küpürü rahatliginda anlatilan hadiselerin onlarca farkli parametresi ve yüzü vardir, Yazar kendi görüsüne uygun bir varyasyon tercih edip bunu satin alacagini Cok iyi bildigi yarali zihinlere atis yapiyor. Ben de Diger Yorum yaparim bir cok okuyucu gibi bir Ehil Bir Islam Tarihcisini göreve davet ediyorum.

  14. Sayın Ahmet Karabay iyi bir tarihçi olabilirsiniz ama islami jargon ve islami kaynak bilgi birikiminden hayli uzaksınız ve bu konunun cahilisiniz.Peygamberimiz Hz Muhammed sav ve Allah bu tarz olayları ” fitneler” diye deģerlendirirken sizin Hz Muhammedin sav sözlerinde ve Allahın kur’anında açıkca tarifi yapılan ” fitneye” Hz Muhammed sav üstü Alah üstü bir konumla devrin sosyolojisinin getirdiği psikolojik eziklik ve kompleksiyle yeni bir şeyler karalama çabanız nasslara meydan okuma girişiminde bulunmanız hayli absürd olmuş,o devirdeki olayları sadece tarihçi olarak değerlendirmek mümkün değildir,çünkü o devirle ilgili yığınla nass var,nassa çarpmayan bir şeyler söyleseniz bir değeri olurdu.Çünkü “nassın olduğu yerde içtihada mesağ yoktur” kuralı vardır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin