Hulusi Akar, hatıralarını yazar mı? [Dr. Serdar Efeoğlu]

Hatıra eserler tarih bilimi açısından çok önemli kaynaklardır. Tarihçi çeşitli belgelerden yararlanarak olayları açıklamaya çalışsa da birçok olayın aydınlatılmasında hatıralara ihtiyaç duyar. Belgelerde göremediğimiz insan ilişkileri, psikolojik durum, insanların birbirine karşı düşmanlık veya sevgileri bu tür eserlerde yer alır. Ayrıca bu eserler yazarına kendini savunma imkânı verir. Hatırat sahibi henüz hayatta iken yapılan çeşitli suçlamalara ve iddialara cevap verme olanağı elde eder. Tarihin birçok karanlık sayfası hatıralar sayesinde aydınlanır.

Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nda görev yapmış komutanlardan günümüze ulaşan pek çok hatırat, sonraki yıllarda yayınlanmış ve çeşitli tartışmalı konuların açığa kavuşması sağlanmıştır. Hatıraların birçoğunda kendini her şeyin merkezine koyan, başarıyı kendisine, başarısızlıkları ise etrafındakilere veren bir üslup görülse de bunlar çok önemli eserlerdir.

Hatıralarla ilgili problemlerin başında orijinal olup olmadığı konusu gelmektedir. “Sultan Abdülhamit’in Hatıra Defteri” adlı eser buna iyi bir örnektir. Abdülhamit tarafından böyle bir hatırat kaleme alınmadığı halde her seferinde yeni ilavelerle otuz civarında farklı baskı yapılmıştır. Bu nedenle hatıra sahibinin yazdığı eseri hayatta iken yayınlaması veya vefatından sonra yayınlanmasını arzu ediyorsa güvenilir bir kuruma emanet etmesi gerekir.

FEVZİ ÇAKMAK’IN HATIRALARI

Osmanlı Devleti’nin son döneminde her askeri birimde “ceride” tutulması zorunluluk haline getirilmişti. Dolayısıyla çeşitli olayların açıklanmasında günlük cerideler takip edilerek en doğru bilgilere ulaşılabilir. Muğlak kısımların açıklanmasında ise hatıralar önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Ancak bunlar yazarın görüş ve hissiyatını yansıttığından çok riskli kaynaklardır. Bunun için başka belge, kaynak ve hatıralarla mukayese edilmeleri gerekir.

Hatırat yazarı komutanların başında Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir gelmektedir. İkisinin de ortak özelliği hayatları boyunca günlük tutmalarıdır. İki komutan da gün gün yaşanan olayları kaleme almış, muhtemelen bu günlüklerdeki verilerden hareketle hatıralarını yazmışlardır.

Fevzi Çakmak, Başkanlığı döneminde Genelkurmay’da iki seri konferans vermiş ve hatıralarını dönemin subaylarıyla paylaşmıştır. Önce Balkan Harbi’nde Garp Cephesi hatıralarını çeşitli yazışmalarla destekleyerek ve başka yayınlarla mukayese ederek aktarmış, kendi yorumlarını da ilave etmiştir. Bu eser daha sonra Arap alfabesiyle “Balkan Harbi’nde Garp Cephesi Garbi Rumeli’nin Suret-i Ziyaı” adıyla 1927’de yayınlanmıştır. Latin harfli baskısı ise ancak 2011’de yapılmıştır.

Çakmak’ın ikinci eseri ise Kolordu Komutanı olarak görev yaptığı Kafkas Cephesi’ni anlattığı “Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri” adlı eserdir. Paşa her iki eserde de cephede yaşadıklarını Askeri Tarih Arşiv Dairesi (bugünkü ATASE) imkânlarını kullanarak, ceride ve yazışmalarla destekleyerek aktarmıştır. Bu iki eser askeri tarih açısından temel başvuru kitabı olma özelliğine sahiptir.

Fevzi Çakmak pek çok konuya ışık tutacak günlüklerini de bırakmıştır. Paşa, 1911’den başlayarak vefat tarihi olan 1950’ye kadar günlük tutmuş ve 1922’den sonrasına ait olanlarını ATASE’ye emanet etmiştir. Fevzi Çakmak üzerine ABD’de doktora tezi hazırlayan Nilüfer Hatemi 1911-1921 dönemine ve vefatından üç ay önceki günlüklerine ulaşabilmiş, Genelkurmay’a emanet edildiği ifade edilen günlükler ise ne yazık ki henüz ortaya çıkarılamamıştır.

YAKILAN HATIRAT

Yakın döneme damgasını vuran komutanlardan birisi olan Kazım Karabekir de 1906-1948 yılları arasına ait günlük tutmuş ve bunlar 2009 yılında iki cilt halinde yayınlanmıştır. Karabekir günlüklerinde sadece kendisiyle ilgili olayları kaydetmemiş, ülke genelinde ve dünyada meydana olayları da not etmiştir. 1926 yılında İzmir Suikastı davasından sonra siyasi hayattan tasfiye olan ve uzun süre takip edilen Paşa, bu durumu fırsata çevirmiş ve hatıralarını kaleme almıştır.

Karabekir’in hatıralarının ilki 1906’dan başlayarak 1914’e kadar olan dönemi içeren “İttihat ve Terakki Hatıralarım” adlı eserdir. Bu eserde üyesi olduğu İttihat ve Terakki’yi, Enver Paşa ile Manastır’da beraber Cemiyetin şubesini açmalarını, 31 Mart Olayını ve İttihatçıların Yıldız Sarayı’na girişini ayrıntılı olarak anlatır. Eserde hep kendisi ön plandadır ve sürekli kendini öne çıkarma gayreti vardır. Örneğin esere göre Yıldız Sarayı’nı işgal eden ilk kuvvet kendi birlikleridir ama “Hürriyet Kahramanı” Enver Bey beklenerek “kahraman” ilan edilmiştir.

Karabekir’in diğer eseri Birinci Dünya Harbini anlattığı hatıralarıdır. Bunlar savaşa giriş süreciyle başlamakta, Paşa’nın 3. Ordu emrine verilmesi ve Kolordu Komutanlığı görevi için Erzincan’a gelmesiyle devam ederek 3. Ordu’nun Erzincan’dan başlayıp Kafkaslara kadar devam eden ileri harekâtını içermektedir. Üç ayrı kitaptan oluşan eserler “Birinci Dünya Harbine Neden Girdik? Nasıl İdare Ettik?”, “Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu”, “Sarıkamış, Kars ve Ötesi” isimlerini taşımaktadır.

Karabekir bu eserlerde de kendisini savaşların asıl öznesi olarak göstermekte, özellikle bağlı olduğu Ordu Komutanı Vehip Paşa’yı ve diğer kolordunun komutanı Yakup Şevki Paşa’yı sık sık tenkit etmektedir. Sürekli olarak kendi harekât planlarının doğruluğunu savunmakta, diğer komutanların yanlış müdahalelerinin problemlere neden olduğunu ifade etmektedir.

Karabekir ayrıca 1933 yılında Milliyet gazetesinde “Ankaralının Defteri” başlığıyla aleyhinde bir yazı dizisi başlayınca iddialara cevap vermek amacıyla bir kitap hazırladı. Milli Mücadele dönemi hatıralarını içeren bu kitabın 5.000 adet nüshası matbaa basılarak yakıldı. Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adını taşıyan bu eseri ancak 1951’de yeniden yayınlanabildi.

ESAT PAŞA’NIN HATIRATI VE BAŞINA GELENLER

Balkan Harbinde Yanya Kolordusu Komutanı olan, Çanakkale Muharebelerinde de Kuzey Grubu Komutanlığını üstlenen Esat Paşa da hatıralarını kaleme almış ve bunlar Paşa’nın vefatından sonra yeğeni Kazım Taşkent tarafından daktilo nüsha olarak Harp Akademilerine ve Genelkurmay arşivi ATASE’ye teslim edilmiştir. Çok büyük değer taşıyan bu eserler Balkan Harbinde Yanya Muharebelerini ve seferberlik ilanından muharebelerin sonuna kadar Çanakkale Cephesi’nin birçok karanlık noktasını aydınlatacak niteliktedir.

Her iki hatırat da Genelkurmay Başkanlığı tarafından orijinal olarak yayınlanmamış, iki eser de karışık bir şekilde, aslına sadık kalınmadan basılmıştır. Bu baskılarda hangi kısımların Esat Paşa’ya, hangilerinin hazırlayana ait olduğu bile anlaşılmamaktadır. Benzer durumları Cemal Kutay’ın yayına hazırladığı Fethi Okyar’ın hatıralarının yer aldığı “Üç Devirde Bir Adam” adlı eserde de görmek mümkündür.

Askerler elbette hatıralarını sadece savaşlarla ilgili olarak yazmamışlardır. Örneğin 12 Eylülün darbeci generali Kenan Evren doğumundan 1989 yılına kadarki hatıralarını kaleme almış ve altı cilt halinde yayınlamıştır. Evren eserde özellikle 12 Eylül darbesinin haklılığını uzun uzun anlatma ihtiyacı duymuştur.

HULUSİ AKAR HATIRAT YAZAR MI?

Hala nasıl olduğu ve kimler tarafından organize edildiği anlaşılamayan 15 Temmuz darbe teşebbüsünün aydınlatılmasında Genelkurmay Başkanı olarak Hulusi Akar’ın bildikleri elbette çok büyük önem taşıyor.

Akar, elindeki bütün imkânları kullanarak o gece yaşananları ayrıntılı bir şekilde kaleme aldığında pek çok karanlık nokta aydınlatılmış olacak. Böyle bir eserde 15 Temmuz öncesinde ve o gece yapılan görüşmelerin, telefon kayıtlarının, verilen emirlerin, Hakan Fidan’la yaptığı görüşmenin ayrıntılı içeriklerinin yer alacağı tahmin edilebilir.

Paşa, eski komutanlardan Özden Örnek gibi günlük tuttuysa kamuoyuna çok daha doğru bilgiler sunulacaktır. Ankara Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede eksiklikler olduğu belirtilmesine rağmen “ceride defterleri” de Akar’ın hatırlayamayabileceği bazı hususları aydınlatabilir.

Bütün bunlarla önceden haber alınan bir darbe teşebbüsünün neden önlenemediği, bir Genelkurmay Başkanı’nın nasıl esir alınarak Akıncılar’a götürülebildiği, en üst seviyedeki önlemlere rağmen Genelkurmay Başkanlığı binasının nasıl işgal edilebildiği, uçuşların yasaklanmasına rağmen Meclis’in nasıl bombalandığı gibi birçok tartışmalı konu açığa kavuşacaktır.

Hulusi Akar’ın günlük tutup tutmadığını ve hatıralarını yazıp yazmayacağını elbette bilmiyoruz. TBMM Komisyonu’na gitmek yerine yazılı ifade gönderen Akar’ın öncelikle mahkemelere darbe teşebbüsünü tam olarak aydınlatacak ve bütün soru işaretlerini ortadan kaldıracak bilgileri vermesi gerekiyor. Hatıralar tarih yönünden önemli olsa da geciken adalet, adalet değil zulüm olacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin