Hizmet’in besmelesi

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Geçtiğimiz aylarda “Hizmet Hareketi’nin Temel Değerleri” yayınlandı. Metinde Hizmet’in vizyonu, temel değerleri ve bu değerlerin nasıl hayata geçirileceği yer alıyor. Teorik çerçevede hazırlanmış, yapılan faaliyetler başlıklar halinde sıralamış. Önemli ve kalıcı bir çalışma. Bu belge kılavuz olarak kabul edip bazı konuları detaylandırmak gerekiyor. Yazdıklarım bu konuda tenkide açık denemeler.

İLK YAPITAŞI VEYA HİZMET’İN BESMELESİ

Çok lezzetli bir yemek olsa ama tuzu eksikse, bu eksiklik tüm lezzeti gölgeler.

Bir hizmet gönüllüsü fevkalade zeki ve olağanüstü çalışkan olsa ama kalbinde “insan sevgisi” yoksa bu eksiklik tüm vasıfları gölgeler. Hz. Bediüzzaman muhabbetin (sevginin), kainatın (evrenin) mayası olduğunu söyler: “Bütün kâinatın mâyesi,(mayası) muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir.”

Bizim Allah’ın fıtrat kanunlarına “yaratma ahlakına” uyumumuz gönlümüzdeki sevgiye bağlıdır.

Aksiyonun ve motivasyonun kaynaklandığı duygu çok önemlidir. Hizmet düşüncesinin, Hizmet aktivitesinin kaynağı “sevgi” ise bu, sahih bir saiktir. Motivasyonun kaynağı başka sebepler ise mesela güç kazanma, siyasi otorite oluşturma ise Hizmet düşüncesi sıhhatini yitirir. Bunu herkes kendi nefsinden test edebilir. Bizi yerimizden kaldıran, koşmamızı sağlayan ve harekete geçiren düşünce insanlara olan sevgi ve muhabbetimiz ise kaynağımız berrak demektir.

Hizmet Hareketini bugüne getiren ve bugünden sonra ileriye da taşıyacak olan asli unsur sevgidir. Peki çevremize baktığınız hemen herkese sevgi ile bakabilen, seven ve saygı duyan Hizmet gönüllüsü oranı yeterli mi? Irk, din ve konum ne olursa olsun insanlara sevgi besleniyor mu? Herkes için gönlümüzde oturacak bir sandalye var mı?

Bir Hizmet gönüllüsü için en yakışıksız duruş öfke ve kızgınlıktır. Çatık kaşlı olmak, birilerine ‘bir kaşık suda boğma’ ruh haleti içinde olmak Hizmet gönüllülüğü ile bağdaşmaz.

Hz. Bediüzzaman “Adâvet (düşmanlık) etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış,” der. “Adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır,” diye devam eder. Savaş açılacak bir rakip varsa o da kötü insanlar değil kötü vasıflardır. Bir Hizmet gönüllüsü için insanlar düşman olmaz. Bir davranışa, bir tavra veya bir sıfata düşmanlık beslenebilir. Ama “insan”dan düşman olmaz.

Hz. Mevlana’nın vefatında zengin-fakir, amir-memur, Hristiyan-Yahudi, âlim-cahil her kesim vardı. Cenazede neyler, rebaplar, kudümler, ziller eşliğinde semâ edenler vardı. “Hristiyanlar ‘O bizim İsa’mızdı’; Museviler ‘O bizim Musa’mızdı’ diyordu. Dünya barışına ancak bu ruhla hizmet edilebilir.

ZORAKİ SEVGİ

“Sevgi duygusu” yaratılmış ve kalbe atılmış bir “değer”dir. Allah verirse olur. Canı isteyen, onu zorla elde edemez.

Her insanda var olan sevgi miktarı farklıdır. Kimi insanda üç gram, kiminde on, kimin yüz kilogram; istisnai fıtratlarda ise tonlarca olabilir. Ama her insanda minimum var olan sevgi “üç gramdır” diyebiliriz. İlki nefsine yani kendine, diğerleri eşi ve çocuklarına. En alt insani düzey budur. Eğer sevgimiz bundan ibaretse biz toplumsal hayatta iki tuğlayı bir araya getiremeyiz. Böylelerini aile fanusu dışında hiç kimsenin ıstırabı, acısı, ölümü; zulüm ve eziyet görmesi fazla ırgalamaz.

SEVGİ YOKSA NE VARDIR?

Fıtrat boşluk kabul etmez. “Sevgi”nin olmadığı bir kalbi menfi duygular istila eder. Böyle bir kalp “selim” olamaz. “Silm” sıfatlarını taşıyamaz.

Yitirilmiş Cennete Doğru’da şöyle ifade edilir: “Sevgiden mahrum bu sîneler, bir türlü egonun karanlık labirentlerinden kurtulamadıkları için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez ve varlığın sînesindeki muhabbetten habersiz olarak kahrolur giderler.”

Sevgisiz insanlar proton ve nötron sayıları dengesiz olan karasız ve huzursuz atomlar gibidir. Kendi hallerinde dingin bir hayat süremez, itminana eremezler. “Elimizde nur var, topuz yok” vecizesini hatırlayalım. Kalbin sermayesi “nur” değilse o kalpte tek sermaye otomatik olarak “topuz” olur.

ELİNDE SOPA GÜNAH KEÇİSİ KOVALAMAK…

Bamteli’ndeki önemli bir söz var: “Bir insanın iman’ının vüsati (genişliği) mahlûkata şefkati nispetindedir.” Bu sebeple sevgisizlik iman zaafını da ifade eder. İman zaafı ise her hadisenin ardında Allah’ın hikmet eli olduğu gerçeğinden uzaklaştırır. Böyle bir kalp hayata pozitif bakamaz. Ufku dar, gözlüğü karanlık ve zihni kasvetli olarak yaşar. Risale-i Nur terbiyesi almış her insan gördüğü güzellikleri Allah’tan, menfi ve menfi görünümlü olumsuzlukları nefsinden bilir (bkz: Nisa:79 ve Şura:30). Neye şahit olursa olsun dünyayı bir matemhane-i umumi olarak görmez. Yüzünde tebessüm taşır. Öfke nöbetlerine tutulmaz. Sürekli şikâyet etmez. Ben sabah şikayetle kalkıp akşam şikayetle yatıyorsam, sürekli dırdır ve isyan solukluyorsam, her gördüğüm insanda kusur buluyorsam, bu, benim sevgiden nasipsiz olduğumu gösterir. Elinde sopa, tek gündemim günah keçisi kovalamaksa sevgi yol bulup kalbime yerleşemez.

“Biz muhabbet fedaileriyiz husûmete vaktimiz yoktur.” Sevgi ve muhabbetten yoksun “tuğlalarla” dünyanın en şaşaalı ve muhteşem camisini yapsanız beyhude. Ömrü yatsı ezanını bulmaz. Dolayısıyla her ne yapılacaksa yapılsın “tuğlaların” muhabbet ve sevgi ile karılmış olması gerekir.

İnsan ilişkilerinde en kritik gösterge sevgidir. Hele gönüllü hizmet organizasyonlarında bir idarecinin en vazgeçilmez vasfı “sevgi” dolu bir kalbe sahip olmasıdır. İçinde “sevgi” taşımayan bir idareci otoritesini soğuk ve kopuk piyasa kurallarıyla kurar. Yönetici, altındaki personeli kendi kardeşi, yakını hatta evladı gibi kucaklamıyorsa o oluşumu “gökler” kucaklamaz. Böyle bir kalp taşıyan yönetici alttakileri sevmediği için, işine gelince manevi iç argümanlara ve duygu sömürülerine; canı isteyince de piyasa kurallarıyla ceberut bir idareciliğe başvurur.

‘SEVGİ’ KADAR HİSSEDİLEN BİR BAŞKA DUYGU YOKTUR

Alttakiler üsttekinin bu ruh halini, kendilerini sevip sevmediğini kesinlikle hisseder. “Sevgi” kadar karşıdan otomatik olarak hissedilen bir başka duygu yoktur. En avam insan bile sevgisizliği hisseder. Hissedilince de yöneten ve yönetilen her iki taraf farklı buudlarda ve farklı dünyalarda yaşar. Ve ortada kardeşlik atmosferini yerle bir eden otorite sağlama zulmü başlar.

CEMAATLE NAMAZ; ‘SEVGİ’NİN OTORİTESİ

Yöneten ve yönetilenin farklı âlemlerde yaşadığı iklime rahmet inmez. “Allah’ın rahmeti cemaat üzerinedir.” Bunu namaza benzetecek olursak…

Namazda imam farklı yöne, cemaat farklı yöne doğru namaz kılmaz. İmam secde, cemaat rükû etmez. İmamın cemaatin yanlışını aradığı, cemaatin birbirinin “sehif”ini kolladığı bir namaz, namaz değildir. Böyle bir namaz cemaatle yani “27” kat rahmeti celb edecek bir namaz olmaz. Böyle bir namazda Şeytan’ın rüzgârı fertler arasında ıslıklar çala çala, daireler çize çize ve kahkaha ata ata eser.

Hizmet bütünlüğünü, cemaatin uhuvvetini sağlayan en güçlü bağ sevgidir. Mantık, heyecan ve kitle psikolojisi güvenilir bir bağ değildir. Asli bağ “sevgi”dir.

SEVGİ YOKSA ÇÖZÜM NE?

Her insan için en hayati konu “sevgi”sizlik boşluğunu gidermek olmalı. Her gece telaş ve panikle seccademe koşmalıyım. İncir çekirdeği ile incir ağacı arası bir noktayı hedefleyip, üç-beş gramlık sevgiden ibaret kalbimi “iman vüsatiyle” doldurmayı dilenmeliyim. Sürekli “Allah’ım kalbime kaldıracağım kadar kilolarca, tonlarca bir sevgi lütfet” diye yalvarmalıyım. Ümitsizliğe yer yok. “Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır.”(3/27)

Ve her gece dualarımda “Allah’ım benimle çalışan ‘şu, şu, şu… ‘ isimleri ‘Rıza’na yönelt, problemlerini gider ve onları bana sevdir.”, “Rabb’im herhalde kalbimdeki bir hastalıktan dolayı şu ve şu arkadaşı sevmiyorum. Ne olur kalbi marazlarımı gidererek o arkadaşları da bana sevdir.” demeliyim. Cenab-ı Hak, dilerse bizi bir gecede bir sevgi burcuna ışığı bitmez bir kandil olarak asar.

Hizmet ile ilgili her işin “besmelesi” sevgidir. O sebeple Hizmet’te yeni bir döneme girerken işe “sevgi”den başlamak lazım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

53 YORUMLAR

  1. “Peki çevremize baktığınız hemen herkese sevgi ile bakabilen, seven ve saygı duyan Hizmet gönüllüsü oranı yeterli mi?” demiş yazar. Eleştiriye de açık olacağını peşinen belirtmiş…

    Acaba çevresine, kendisine bahşedilmiş sevgi yüzdesi yeterliliği ölçer bir cihaz varmış gibi bakan yazarımız, özünde fertlerin birbirine olası suizanlarını körükleyecek bu yazıyı büyüklerden güzel sözlerle bıca ederek neyi amaçlamaktadır.

    Biz sevgiyi sevip, düşmanlığa düşman olan bir cemaat olma gayretindeyiz. Kişilerle değil, düşünce ve davranış kalıplarıyla ilgili hükümler veririz.

    Gece duaya durmak cümlelerinin altından hortlayan çevredeki insanların sevgi yüzdelerini ölçen bakışa sahip değiliz. Zira biz insanların haşa Allah’ı değiliz. Kalplerini bilemeyiz. O nazarla bakmayız.

      • Belki zümrelerle ilgilenmeden önce aynaya bakıp, kendinizi muhatap almanızda fayda olabilir mi acaba Raci Bey? Düstur, başkasının avukatı, nefsinin savcısı olmaktır. Siz kendiniz dışındaki hem de koca bir topluluğa (içinde cennet namzedi koca çınarlar da vardır, beşeriyeti muktezası hata işleyen de olabilir ama topyekün mahkum etmek sizin sakat bakışınız olur) ithamda bulunarak pek ebedi hayata yarar bir iş yapmış olmayabilirsiniz belki.

        • Olur ben olanlar olurken aynaya bakayim. En önemlisi o cünkü. Zümreler düstur hatiratsin biz yapalim, aynaya bakilacak aynaya bakariz, git gideriz, gel geliriz. Siz cok akillisiniz. Ama o devran bitti, gecmisler olsun.

  2. ŞEFKAT YÜZÜNDEN, ESASAT-I İSLÂMİYENİN HARİCİNDEKİ BİD’AT VE DALALET YOLLARINA SAPANLARI ÇEVİREN BİR HAKİKATTIR
    Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan; elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmeten-lil-âlemîn Zât’ın (A.S.M.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalalete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sekam-ı kalbîdir.
    Meselâ:
    Kâfir ve münafıkların Cehennem’de yanmalarını ve azab ve cihad gibi hâdiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak; Kur’anın ve edyan-ı semaviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzib olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünki masum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârane şefkat etmek, o bîçare hayvanlara şedid bir gadir ve vahşi bir vicdansızlıktır. Ve binler müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın sû’-i âkıbetine ve müdhiş günahlara sevkeden adamlara şefkatkârane tarafdar olmak ve merhametkârane cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şenî’ bir gadirdir.
    Risale-i Nur’da kat’iyyetle isbat edilmiş ki; küfür ve dalalet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azîmdir ve rahmetin ref’ine ve âfâtın nüzulüne vesiledir. Hattâ deniz dibinde balıklar, cânilerden şekva ederler ki; “İstirahatımızın selbine sebeb oldular” diye rivayet-i sahiha vardır. O halde kâfirin azab çekmesine acıyıp şefkat eden adam, şefkate lâyık hadsiz masumlara acımıyor ve şefkat etmeyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir. Yalnız bu var ki, müstehaklara âfât geldiği zaman masumlar da yanarlar, onlara acımamak olmuyor. Fakat cânilerin cezalarından zarar gören mazlumların hakkında gizli bir merhamet var.
    Bir zaman, eski Harb-i Umumî’de, düşmanların ehl-i İslâma ve bilhâssa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm haricinde azab çekerdim. Birden kalbime geldi ki: O maktûl masumlar şehid olup veli olurlar; fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor ve zayi’ olan malları sadaka hükmünde olup, bâki bir mal ile mübadele olur. Hattâ o mazlumlar kâfir de olsa, âhirette kendilerine göre o dünyevî âfâttan çektikleri belalara mukabil rahmet-i İlahiyenin hazinesinden öyle mükâfatları var ki; eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görüp, “Yâ Rabbi! Şükür Elhamdülillah” diyeceklerini bildim ve kat’î bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum.
    * * *
    Kastamonu Lahikası

  3. Çok güzel bir yazı
    Bir Hristiyan misyoner bana İncil de sadece bir konu var, o da sevgi, demişti. Kur’an öyle değil demişti. Keşke bu sözü size söyleseymiş. Yanlış bildiğini sevgiyle izah ederdiniz
    Sizin yazınıza bir katkı yapmak istiyorum
    Oku. Seni yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir “alak”tan yarattı.
    Burada alak kelimesinin alaka yani ilgi, sevgi, aşk anlamında olduğu, erkek ve kadın arasında aşkın insan neslinin devamını sağladığı, yani devam eden yaratılmanın mayasının sevgi olduğu ile ilgili bir yorum dinlemiştim. Ne kadar doğru bir tespit bilmiyorum ama beni etkiledi.
    Sahabeler Peygamberimize (sav) çok büyük bir sevgi duyuyorlardı, delicesine seviyorlardı yani motivasyonları sevgiden kaynaklanıyordu, diğerleri ise tıpkı şeytanın motivasyon kaynağı gibi kin ve nefretle hareket ediyorlardı
    Buradan şu tespiti yapabiliriz, Hâk yolda olanlar sevgiyle, yoldan çıkanlar nefretle hareket eder

  4. Ölçümüz, konuyu lafazanlığa boğmadan, Kerem, Mehmet ve Ferhat isimli yorumcuların yorumlarında tam isabetle ortaya konulmuş. Artık bu türlü sosyal dizayn/manipülasyon gayretleri içeren yazı ve yazarlar tıpkı yorumların süzgeçten geçtiği gibi hakkaniyetli bir çoklu ekibin süzgecinden geçmeli. Değilse, bağımsız gibi görünse de, yazarın başını çektiği bir kontrol mekanizmasına sahip olan ve tarafsız görünmeye çalışsa da iyi ve güzel insanlarla anılan bu platformun, iyi ve güzel insanlara zarar vermemek adına zincirlerinden azad edilmesi isabet olur.

    • Neden fikre fikirle cevap vermek yerine niyet okuyorsunuz? Bu sitede yorum yapanların ekserisi neden fikre fikirle cevap vermek varken demagojiyi seçiyor? Ahmet, Mehmet şöyle yaptı denmiyor yazıda ayrıca. Günah keçisi kovalamaktan bahsettiğine göre de kendi içimize bakalım, sevgi yoksa onu edinelim diyor. Bunu öncelikle Hizmetin önde gelenlerinin yapması gerekir. Bence mantıklı bir öneri. Denemeye değer. Bu bir fikir. Ya karşıt bir fikirle çürütürsünüz, ya da tecrübe eder ve sonucunu paylaşırsınız.

      • Mesela Kerem isimli yorumcu orjinal kaynaktan hükmü bile ortaya koymuşken, neden yazarın dümen suyunda fitne körükleme peşindeymişçesine, önde gelen arkada kalan, üstü altı söylemleriyle paralel söylemlerde bulunuyorsunuz? Yazar bile eleştiriye açık olduğunu belirtmiş. Biri de eleştirmiş. Neden holiganlık andıran tavırlarla hür fikrini ilan eden insanlara tahammülsüzlük gösteriyorsunuz sayın Raci Bey?

        • Kerem isimli yorumcu, yazarın kastettiği kişilerle ilgili orijinal bir kaynak mı bulmuş? Sevgisiz idareciler, sürekli ama sürekli şikayet eden, sürekli günah keçisi arayan insanlarla ilgili hüküm mü varmış orda?
          Abdullah Tiryakioğlu’nun hür fikri nedir benimle paylaşır mısınız? Konuyla ilgili olacak ama sosyal dizayn manipülasyon falan gibi ithamların altı fikirle dolacak. Şİmdi Tiryakioğlu bu fikirsiz ithamlarla eleştirirken özgür fikir oluyor ama ben gayet usturuplu, herhangi bir itham içermeyen, yazarı da uçurmayan bir yorum yazınca tahammülsüz bir holigan mı oluyorum? Siz hayırdır, iyi misiniz, her şey yolunda mı?

          • Herşey yolunda. Sorduğunuz için teşekkürler. Hizmet insanını birbirimize karşı suizanna teşvik edebilecek ifadeler barındıran bir yazıya karşı çıkmak istedim. Abdullah Tiryakioğlu’nun fikri de açık. Kendi ifadelerimle şöyle söyleyebilirim; “hizmet insanının değerlerinde birbirine suizanla bakmak da yoktur, hizmet arkadaşlarının sevgi yüzdelerini ölçmek de yoktur. O vasıflardan ilki inancımıza uymaz ikincisi Allah’a ait bir imkandır”

          • Bu yorumlarda sürekli şikayet eden bir sizi gördük sayın yorumcu. Tutarlılık adına belirtmek istedim.

      • Fikrim, yazar dahil kimsenin sağdan yaklaşır gibi yapıp, suizan körükleyici yazılarla bizi manipüle etmemesi. Hür ve özgür olarak ifade ettim. Neden rahatsızlık verdi? Demagoji sizin yorumunuzla yaptığınız eylem olmuş olabilir mi?

        • Yazar, hangi söylemiyle sağdan yaklaşmıştır, hangi cümlede manipüle olma endişesi taşıdınız? Elbette hür ve özgür olarak ifade ettiniz, sizi demagojiden men edecek halimiz yok, demagoji yapmada da özgürsünüz? Bırakın ben de tıpkı sizin gibi bir yorumcu olarak neden fikre karşı fikirle cevap vermiyorsunuz diye sorayım. Sadece şaşkınlıkla sorulan bir soru. Sizde bir fikir yok ki, benim cevabım demagoji olsun, öyle değil mi?

      • Artık, süreçte peyda olan bir kısım çilesiz ve beklentilerinin esiri tip üzerinden manipüle edilmek istemiyoruz. Uhud’da olanlarla yürümek isteniyor olabilir mi?

        • Ben yazıyı okuduğumda gözümün önüne beni manipüle etmek isteyen, beklentilerinin esiri bir ‘tip’ gelmiyor. Sevgisiz idareciler geliyor. İçlerinde en büyük abilerin de olduğu, hani yaşadığın şehre ziyarete gelip de çalıştığın odanın kapısını açtıklarında bir ‘Merhaba gençler, kolay gelsin, Allah işinizi rast getirsin’ demeyi bile çok gören, giderken hadi Allahaısmarladık demekten yüksünen, hep bir dünyanın en önemli işinin peşindeymiş havasında sinirli sinirli yürüyen, mutsuz insanlar görüyorum.

          • İşte manipüle olmuşsun bile Raci Bey. Sevgisizlik ithamıyla gözünün önüne gelen sinirli sinirli yürüyenler bu manipülasyonun eseri. Yazar başarmış.

  5. Bu sitede yorum yapanların ekserisinin fikri sizinkinden farklı olunca yaptığı şey demagoji mi olmuş oluyor Raci Bey? Neden fikri olarak ortaya net bir tez koymak yerine yorum yapan insanları itham ediyorsunuz?

    • Arz edeyim efendim, önce fikirleri görmek istiyorum ki, ardından fikirle cevap vereyim. Ben bu sitede uzun uzun fikirleriyle yorum yazan birkaç kişiden biriyim. Ekseriyet fikrini belirtmeden demagoji yapıyor. Mesele insanların benden farklı düşünmesi değil, düşünmemesi.

  6. Asrın mazlum hizmet hadimleri sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, muhabbeti ve insan kazanmayı, HE’in mübarek şahsında, ihlas ve samimiyetinde, yol göstericiliğinde, sohbetlerinde ve kitaplarında öğrendik, tatbik ettik ve gönüllerde yer edindik. Vesselam

    • Cem Yılmaz’ın eski stand up larından birinde, “duygusal terminatör” kavramından bahseder… Sizi ağlatan nedir Ahmet Bey? Mantık düzleminden kopmayın lütfen. Yazı kendi kendisiyle tezat teşkil eden ifadelerden müteşekkil edebi bir metin. Edebiyat boyutu güçlü, hakikat boyutu ise bir o kadar tehlikeli…
      Saygılarımla,

  7. Raci isimli yorumcunun bütün yorumculara ayrı ayrı cevap vermeye fevkalade motive olmuş olduğu görülüyor.

    Bazı kişilerin beklentileri karşılanmamış ise, kendisine yeterince ağamsın-paşamsın denilmemiş ise hayal kırıklığı ithamlarını da büyütebiliyor. Herkes nefis taşıyor ancak beklentilerinin mahkumu bir profil olmamak hizmet insanı olma düsturlarından değil midir? Ya da çıkarıldı mı?

    Aksini yazıp, aslını teyid etmiş, sayın yorumcu Raci Bey.

    Ben de genç sayılırım, aktif görevler de aldım, hiçbir zaman abilerin ayağıma gelip iltifat yağdırmasını beklemedim, mesela. Mesele birbirimize yalakalık değil işlerin layık-ı vechiyle yürütülmesi ise, ben abinin önünü açacak, işleri kolaylaştıracak adımlar atmaya çalışmam lazım diye düşündüm hep.

    Samimane anlamak isteyenler için ise olmadığı iddia edilen özet fikir ise şu :

    Hizmet insanı, çevresindeki kardeşlerine/arkadaşlarına, acaba bunun sevgi yüzdesi kaçtır diye bakmaz, bakamaz, bakmamalı. Bunu da inandığı düsturları anlatan üstadı Kastamonu Lahikasında da yazmış. Yorumcuların fikirleri net.

    Burada fikirlerin daha iyi anlaşılmasına sunduğu katkıdan dolayı sayın yorumcu Raci Bey’e teşekkür ediyoruz.

    • Demagpji 1: Diyelim bütün yorumculara cevap veriyorum, motiveyim, konuyla alakasi ne, kime ne?
      Demagoji 2: Beklentimin oldugunu, iltifat bekledigimi kim belirlerdi, yalakalik bekleme yüzdemi kim tespit etti? Yazidaki fikre binaen sevgisiz idareciler acisindan bakmis olamaz miyim, sevgi dolu idarecilerin Hizmet icin ne kadar gerekli oldugunu düsünmüs olamaz miyim? Benim bu yöndeki niyetimi kim sifirliyor, hangi hakla, hangi bilgiyle?
      Demagoji 3: Farz edelim beklentilerim var, iltifatkar idareci bekliyorum, bunlari sirf kendim icin istiyorum, bütün bunlar sevgiden mahrum idareciler gercegini ortadan mi kaldirdi, onlari hakli mi kildi, sevgisiz idareci sorunu cözüldü mü? Yok mu bu insanlar? Beklentileri olanlar var bu gercek ama sevgisiz idareci yok, hepsi sevgi dolu. Bu mu?
      Demagoji 4: Beklentilerin mahkumu bir profil olmamanin hizmet insani olma düsturlari arasindan kaldirilmasini kim istedi, konuyla alakasi nedir?
      Demagoji 5: Peki sevgisiz abi konusuna hic girmeyelim, onlar sevgisiz olamazlar, sevgisiz biri varsa o ancak biz olabiliriz, o abinin önünü acalim, islerini kolaylastiralim, onun sevgisizligini kalici hale getirelim, mesrulastiralim.
      Demagoji 6: Kastamonu Lahikasi der ki, abiler, idareciler sevgisiz olabilirler, sen her türlü seraitte itaatle mesulsün, yav arkadas bi yüzünüz gülsün, bi kendinizi sevdirin diyemezsin. Dersen koro baslar: Vay sen sevgi ölcüyorsun. Sevgi ölcen falan da yok ha, bi sev diyoruz kardesim bi sev ya.
      Niyazi Tellihan bak o kadar demagoji yapmissin, sagol cok tesekkür ederim, hatrim kalmasin ben de sana bi demagoji yapayim: Üstüne alinan sevgisiz idareciler yazari ve demagoji yapmayalim diyen bir yorumcuyu demagojiyle ve Kastamanu Lahikasini istlsmar ederek inc ediyorlar.

  8. Kişi kendisini, beklentilerini, suizanlarını, kuyruk acılarını ortaya koymuş. Tekrar teşekkürler Raci Bey. Hakikat daha net anlaşıldı.

  9. Hah işte tastamam doğru dediniz şimdi, Raci Bey. 5-10 paragraf sevgi güzellemesi değil işin aslı; suizanları önleyelim. Eleştirel bakacaksak koca bir cemaatin yöneticileri genellemesiyle insanların başına yargıç kesilmeyip, bakacaksak kendi sevgisizliğimize eleştirel bakalım. Tekrar teşekkürler çok bariz oldu.

  10. Tüm okuyanlara ve yorumculara Merhaba,
    Bir yazı daha epey kafa karıştırmış görünüyor… Sevindirici olan yanı şu ki; bu platformda çıktı diye veyahut yazarı hakkında hüsn-ü zannımız var diye yazılar artık olduğu gibi hüsn-ü kabul görmüyor. Bu durum, AFSV’nin açıklamalarında tarif edilen ve Hocaefendinin hizmet insanından beklediği, “temel düsturlar açısından filtre etme” davranışına uygun düşüyor. Cemaat bünyesinin bağışıklık sisteminin gelişimini sürdürdüğüne dair ümit veriyor.

    Yazıya gelirsek;

    Yazıdan alıntı 1 :
    “Yazdıklarım bu konuda tenkide açık denemeler.”
    – yazıda dahi böyle söylenirken bir kısım yorumcuların, yazıyı kritik eden her yorumcuya ithamlarla dolu laf yetiştirmesi, bana yarası olanın gocunmasını anımsattı.

    Yazıdan alıntı 2 :
    “Hizmet düşüncesinin, Hizmet aktivitesinin kaynağı “sevgi” ise bu, sahih bir saiktir. Motivasyonun kaynağı başka sebepler ise mesela güç kazanma, siyasi otorite oluşturma ise Hizmet düşüncesi sıhhatini yitirir. Bunu herkes kendi nefsinden test edebilir.”
    Bunu herkesin ancak kendin nefsinden test etmesi, yazıda da belirtildiği gibi sıhhatli olandır. Ancak bu sağlıklı önerme ile yapılan giriş, hemen müteakip paragraftaki şu üçüncü alıntı ile tezat teşkil etmekte değil midir? “Peki çevremize baktığınız hemen herkese sevgi ile bakabilen, seven ve saygı duyan Hizmet gönüllüsü oranı yeterli mi?” Yani bakış, etraftaki insanların sevgi yüzdelerini ölçme bakışı!
    Burada, soru(nu)muz şudur : Muhasebeyi enfüsi yapıp, tekamüle mi yöneltmek istiyorsunuz? Yoksa sağdan yaklaşıp, hizmet insanını birbirine mi düşürmek istiyorsunuz?
    Bunun tutarlı ve samimi cevabı verilmedikçe (ki verilemez, bu iki ifade apaçık tutarsızlıktır ve asıl maksat ikinci önerme üzerine bina edilmiştir), yazıda yer alan sevgi üzerine alıntılar (hocaefendiden ve nurlardan) ve sevgi medihleri ancak birbirine karşı suizanna sevk edilmek istenen hizmet insanı için göz boyama işlevi görmesi umulmaktadır. Fakat inşaAllah hizmet insanları artık güçlü edebi metinler içine serpiştirilerek ana fikri saptırılmış düsturlara ya da düsturlarımızı tahrip etmeye yönlenmiş durumları dahi tahlil edebilir olmuş. Elhamdulillah. Bu da ayrıca şükür gerektirir.

    • Yazar tenkide açığım demiş ya, artık ondan sonra olması gereken, beklenen yazara saldırılsın. Biri çıkıyor diyor ki, yav arkadaşım fikre fikirle cevam verelim. Vay efendim sen misin diyen, nası dersin, yazar tenkide açığım demedi mi, sana noluyor, 4-5 kişi abanıyor, ne ithamlar, ne hakaretler. Sonuç: İşte hani o demagoji yapmayalım diyen var ya, itham eden o oluyor, asıl itham eden kritikçi oluyor. Velhasıl ellerinde sopa günah keçisi arıyorlar. Nasıl harika di mi? Laf yetiştiriyormuşum, bak hele, nasıl yaparmışım bunu, hangi hadle?

      Bak bak bak, çıkarımlara bak. Şimdi yazar ‘Motivasyonun kaynağı başka sebepler ise mesela güç kazanma, siyasi otorite oluşturma ise Hizmet düşüncesi sıhhatini yitirir. Bunu herkes kendi nefsinden test edebilir.” demiş ya hani, işte bunu dedikten sonra artık yeni bir milat başlıyor yazar için. Sen bunu dedin mi, artık herkes kendi nefsinden test edecek ve kaynağı sevgi mi yoksa güç kazanma mı görecek. Görüyor musun demagojiyi, görüyor musun hortumu nereden sıkıyor. Çok kurnaz.

      Sevgili kendine toz kondurmayan zümre. Gerçi yazar çevresine baktığında herkese sevgi ile bakan, saygılı Hizmet gönüllüleri diye daha da genel bir ifade kullanmış, hadi bakın nefsinize, ben de bakayım, yukarıdan bir emir gelmeden, hizmet gündemi olmadan kaç ağaç diktiniz, kuruyan kaç gölü dirilttiniz, hangi havayı oksijene boğdunuz, o kadar tahşidata, okunan Kur’ana, Cevşene, nafile namazlara rağmen kaç engellinin başını okşadınız, kaç uyuşturucu müptelası genci kurtarmak için şahsi çaba gösterdiniz?

      Kürtlerin haklarını savunmayı solculara bıraktınız, Filistinlilerin haklarını savunmayı İslamcılara bıraktınız, bina yapıp övünmekten, ağzını açana yarası var gocunuyor diye dil uzatmaktan zaman ayırıp da hangi nesli tükenen hayvanın dertlisi oldunuz da o dert yoğunluğuyla şiir yazan, şarkı besteleyen bir nesil yetiştirdiniz, eserlerini bütün Türkiye’nin diline doladığı.

      Bunları yapacak hangi nesli yetiştirdiniz? Buram buram sevgi kokan, yıllandıkça kültleşen kaç film çekti yetiştirdiğiniz nesil? Hangi karıncanın peşinden onyıllarca kar-kış demeden koştu bu nesil iki sayfa akademik yazı için? Yazar gibi soruyorum, yüzde falan almıyorum, tıpkı yazarın yaptığı gibi insan gibi soruyorum: Oran az mı çok mu?

      Bak ne diyor Hocaefendi baya bir genelleyerek:

      ‘Seccadeler kuruyalı yıllar oldu; seneler var kulaklarımız gönül çığlıklarına hasret.. çöller gibi kupkuru atmosferimiz.. hicranla yanan sinelerin nasıl yandığını hissetmiyor gibiyiz.. çehrelerimiz âdeta birer buz parçası, bakışlarımız da bütün bütün anlamsız.. sinelerimizde kıvrandıran acıdan iz yok.. simalarımızsa asla inandırıcı değil. Bu gafletle geleceğe yürümemiz, yürüyüp varlığımızı sürdürmemiz çok zor olsa gerek…’

      Daha devam ediyor, idareci zümre isterse nefsini test etme adına okumaya devam edebilir. Veya bilmiyorum nerden biliyorsun seccadelerin kuruduğunu diye kafa da tutabilirsiniz. Ama yok yapmazsınız siz, demagojinin lezzetini keşfetmişsiniz, bi daha bırakır mısınız hiç. Selim Beyazyüz, laf yetiştirmiş gibi olmayayım, pardon yani haşa huzurdan.

      • Hocaefendi’nin iç muhasebe demesinden anladıklarınız bunlar mı oldu Raci Bey?

        Sizinkine muhalif fikir serdedilince demagog mu olmuş oldu bunca yorumcu? İyi ki size kimse idarecilik vermemiş.. baya Reis’e rahmet okuturmuşsunuz bu zaviyeden.

        Bu arada ben de hiç idareci olmadım, ama hep aktif oldum. ama sizinkisi gibi şahitliklerim de olmadı. Benim şahit olduklarımın ekserisi çok pozitif idi. Abilerimin, idarecilerimin temsilinden çok güzellikler öğrendim. Beraber çalıştığım kardeşlerimden de çok güzellikler gördüm. Ufak tefek fıtrat uyuşmazlıklarına da şahit olmuşluğum olmuştur ama çok azınlıktadır. Fakat sizinkisi epeyce bir yıkım gayreti.. idareci takımı demeler.. nerede negatif bir durum bulsanız altına körükleyici yorum yapıştırmalar..(bkz aynı yazarın kafası kalınlıkla ilgili önceki yazısı) hayırdır bu kimlerin vasfıdır?

        Maalesef size üzüleceğiniz bir haberim var : Kervan yürümeye devam ediyor! 😉 kimlerle diye merak ederseniz, tıpkı eski günlerdeki gibi, dün Uhud’da kimler varsa, onlarla…

        Selametle demagog dostum

        • Hizmet idarecilerine musallat olan en kötü huy kibir ve debdebedir. Bu iki huy onlari öylesine esir almistir ki, sizin cevrenizdeki dünya iyisi idarecilerin ortaya koyduklari güzellikleri bozuk para gibi harcamislardir ve cepten yemeye devam etmektedirler.

          Su kadar yildir kendimize gelemiyorsak, en büyük sebebi budur. Bizim gibi olusumlari „Nasilsaniz öyle yönetilirsiniz“ hadisiyle tarif edemezsiniz. Her seyin yukaridan geldigi ve insanlarin manipüle edildigi ortamlarda „Balik bastan kokar“ atasözü daha belirleyicidir.

          Arkadasimiz her bir yorumunda cuvalliyor. Simdi de beni yikma gayretiyle itham etmis ve demis ki nanik yaparak: Kervan Uhudda kalanlarla devam ediyor! Ah canim benim, sen kendin gibi düsünenleri mübarekler ordusu olarak görüp digerlerini kacanlar olarak görmeye devam et, bu günah sana zaten tek basina yeter de, ayakta olan ne varmis ki ben yikayim?

          Hizmet su an komada, birak ayaga kalkmayi, göz ucuyla bile ne dünyaya ne de tabanina son 10 yilda yasananlari anlatabiliyor. Evet aynen yürüyor kervan, ayni vitrine oynamalar, ayni göstermelik tavirlar… Ayni halki asagilamalar. Huruc, bir sevgi isidir, ic muhasebe de bir sevgi isidir. Baligin karnindasin, ama hamasette bir numarasin. Uhutta kalanlar, vay vay vay..

          • O zaman sen de tarihi kopyaların gibi yıkılmış olduğunu düşündüğün işleri terk edip, bir balta da sen salla. Bu, sevgi dolu, tevazu içerisindeki Raci’lerin kendilerine uygun gördüğü hareket tarzı olmuş daima. Biz buradayız, yıkıntı dediğin yerde gayrete devam ediyoruz. Balta değil, kürek sallayıp yeniden inşa etme faaliyetine giriştik, inayeti eskiden olduğu gibi yine Allah’tan bekliyoruz. Size uğurlar olsun. Gölge etmeyin başka ihsan istemez.

            İmza
            İdareci olmayan düz bir nefer olma gayretinde bir hiç

          • YORUMSUZ

            Cuma hutbesinin konusu “nifak”tı. Her dönemin en şedid meselesi olan münafıklar ve verdikleri hasarlar… Akşam, Hocaefendi ile görüşme imkânı elde ettiğimizde, Hocaefendi’ye yeni bazı hizmet alanları soruldu. Şu cevabı verdi: “Usulüne göre, üslupta hata etmeden her yerde hizmet edilebilir .” Hemen her zaman “usül” ve “üslup” meselesine vurgu yapması ne kadar düşündürücü…

            Sonra Hocaeefendi’nin şu cümlelerini not almışım: “Cebr-i hicret oldu, onun sevabı Allah’ın takdirine kalmış… Elhamdülillah arkadaşlarımız dipdiri, yapacaklarını yapıyorlar. Yeni projeler takip ediyorlar. Bize çok ihtiyaç yok… Ne olmuşsa Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle olmuş, ne olacaksa yine Onun inayeti ile olacaktır. Bir sarsıntı yaşadık, fakat murad-ı ilahi nedir, nereye gidiyoruz? Bu cebr-i hicret hepimizi tohumlar gibi saldı, saçtı. Arkadaşlarımız eskiden de gidiyorlardı, şimdi cebri oldu. Deste deste Allah lütfetti, oldu. İhlas ve samimiyette kararlı olmak lazım. Cenab-ı Hakk yeniden neler lütfedecek, kestiremeyiz.”

    • Tutarlılık açısından iyi bir fikri analiz olmuş, Selim Bey yorumunuz. Teşekkür ederiz.

      Aldırmamak lazım yolda ilk diken battığında çevresinde kim varsa ona fatura kesenlere… idarecilermiş… ben mesela hep nefer oldum, hiç idareci olmadım ve gözlemlerim şu yorumcu Raci Bey ile hiç örtüşmüyor… bir hesap görme gayreti var ama bizi ilgilendirmez. Onu kimse idarecileri gidip yüzyüze konuşsun. Çoğu yaşıyordur…

      • Kardesim ben hic mi haber okumuyorum, hic mi etrafimda gelisen olaylari takip etmiyorum, yanlis kararlari, keyfi yatirimlari bir nefer olarak görmüyor muyum, yanlis yönlendirmelerle insanlarin caninin yandigini bilmiyor muyum? Illa idarecilerin dibinde mi olmam gerekiyor? Illa sahsi bir sorunumun mu olmasi gerekiyor. Sizler hep sahsi sorunlariniz oldugunda mi sizlanirsiniz?
        Ben de taniyorum sevgisiz ve sevgi dolu idareciler, ben de kendimi nefer gibi hissettim ve sevgisizliginden mustarip olduklarimi kendi icimde affettim, ha canii sikarlarsa yüzyüze konusurum, konustugumda olmustur gecmiste. Bir bakima onlarin da sucu yok, girisimci diye yirtik insanlari basa getirirsen, mecbur adam otoriter takilacak, susturacak. Benim muhatap olduklarim benim acimdan artik sorun degil. Cogu su an bos küme. Insallah bi seyler dank ediyordur. Mesele tekrar ayaga kalkma aninda sevgi meselesini “besmele” olarak degerlendirmek ve idarecileri ona göre yetistirmek ve atamak.
        Simdi buna sehvetle atlayacak demagoglar cikabilir ama benim de belki sevgi konusunda gayret göstermem gerekiyor. Ama konumuz idareciler, bugünkü konumuz onlar! Adam oran az diyor, ben de bakiyorum hali pür melalimize evet diyorum dogru, cok olaydi, bu sevgiye sahit olurduk. Simdi siz bütün bunlardan sonra kervan falan filan derseniz, siz bilirsiniz ne diyim, benim icin farkli bir kervan yok. Farkli düsüncelere saygi duymasini bilen insanlarin olusturdugu bir kervan var. Bu kervanin idarecileri sevgi dolu olursa hepsi ayni ve dogru yöne gidebilir. Sevgisiz idarecilerin sevk ettigi ve ayni düsünceden insanlarin olusturdugu kervan en dogru yere götürecek diye bi sey yok.

  11. Sevgisiz insanların en bariz özelliği demagog olmalarıdır. Konuyla alakası olmayan konuları bozuk plak gibi döndürür dururlar, yorarlar adamı. Demagoglar ama hiçbir zaman yorulmaz, çünkü düşünmez, hemen başka bir moda geçer, ne yapar, alakasız yerden saldırır, suizan der, manipülasyon der, dizayn der, beklentilerinin mahkumu der, fitne der ve seni töhmet altında bırakarak minder dışına kaçar.

    Bazıları da vardır, şu mindere gel der, sen önce kendine bak der misal, nerden tanıyorsa beni. Bunlar böyledir, kendiyle ilgili konuyu konuşturmamak için senden tertemiz olmanı bekler. Bu şekilde hiç bir şeyi konuşamayacağımız onu ilgilendirmez. Benimle ilgili bir tartışma ortaya atılsa benim de aynısını yapacağını düşünür çünkü. Herkesi kendi gibi zanneder. O yüzden bir konuyu tartma, tartışma, istişare, böyle şeyleri bilmezler. Birlikte çalıştıkları insanları sevmedikleri için bol bol Amerikalardan notlar getirirler, rüyalar anlatırlar.

    Demagoglar, çok ezber yaparlar, sıkıştıklarında Risale, Pırlanta, ayet, hadis, dayarlar önüne. Hadi derler, ayete de laf et bakalım, Risale ile ters düş bakalım, Nasılsa kontekstinden koparmak, canının istediği gibi istismar etmek serbest. En kötü hakaret ederler, yalaka derler, kuyruk acısı derler, bunları benimle 25 yıl boyuca Hizmet hayatı geçirmişçesine rahat rahat söylerler.

    Bi konuda tartışıyor musun, alakasız bir kontekst seçer, seni ordan vurmaya çalışırlar, bak gördün mü manipüle olmuşsun derler. Fikir nedir bilmezler. Ucuz laf dalaşı yapıyorum diye üzülmezler. Adam bir yazı okur, okudukça gözünün önüne benzer kareler gelir, göz yaşlarını tutamaz, duygusal terminatör derler. Öbürü sinirli sinirli yürüyenler bu manipülasyonun eseri der, gülsen mi ağlasan mı bilemezsin.

    Sevgisiz idarecilerin en büyük sebebi sevgisiz abilerdir. Onları şöyle boy boy bilemezsiniz, isimlerini, cisimlerini bilmezsiniz, onların hiçbir izah borcu yoktur, hani Hz. Zekeriya zamanındaki Sadukiler gibi, Ferisiler gibi biz sizin için ne düşünülmesi gerekiyorsa düşünüyoruz, sizin düşünmenize gerek yok derler. Düşünecekseniz aha şurda düşünün derler, onlar gazeteci değildir, biz ne dersek onu yazarlar derler, Biz niye bilmiyoruz diye soran birine Gülşah Çavuşoğlu kim ki derler. Hocaefendi iç muhasebe der, onlar Erdoğanla yatıp Erdoğanla kalkar.

    Sevgisiz insanlar böyledir.

  12. Murat Sonmez adli yorumcu, sürekli şikayet etmek de, icinde fikir barindiriyorsa tutarli olabilir. Olabilir diyorum, cünkü ben de fikrimde yanilabilirim.
    Demagoglar asla yanildiklarina inanmazlar, onlar icin önemli olan tutarlilik degil, hakli görünmektir. Adam gözlem yapmis ve bir sonuca varmis, kimse de yok öyle degil, isin asli öyle degil böyle diyemiyor, ben de gözlem yaptim aslinda onlar aha böyle diyemiyor. Bunlarin hepsi idareci takimi diycem de, demeyeyim simdi demagoji olur.

      • Demagojiye ve magdur edebiyatina karsi sürekli elestiride bulunmak her zaman icin tutarlidir, hicbir zaman sasmaz. Yazarin kastettigi kisiler elinde sopa günah kecisi kovalayan, gördüğü her insanda kusur arayan nasipsiz kisiler.

        Ben bu platformda agirlikli magdur edebiyatimizi sistematik bir sekilde zenginlestiren Ahmet Kurucan´i elestiriyorum. Bunlari yaparken birileri beni elestirdiginde fikre karsi elbette fikirle cevap veriyorum, demagoji yapanlara da önce fikir sahibi olmalarini öneriyorum. Özetle burda tutarsiz bi durum yok.

        Efendim yok reis meis, tutarli bir sekilde tekrar uyarayim, demagojiye gerek yok. Trol dili kullanmaya da gerek yok. Yazari elestiren yorumcular, lugatinizi bir gözden geciriniz. Tercih ettiginiz kelimelere bir bakiniz, icinizdeki o sevgiden yoksun duygulari nasil da disari yansitiyorsunuz. Hepiniz tek bir agizdan konusuyor gibisiniz. Hepiniz farkli rumuzlarla yazan tek kisiyseniz cok sükür diyecegim, aksi takdirde Hizmet sizin gibilerin elinde cok uzun sürmez.

        • Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan cerbeze.

          Raci Bey, yazının kendisi ve yorumlarınızda, “siz elinizde sopa günah keçisi = idareciler vs” kovalıyorsunuz. İdareciler idareciler, sevgisiz idareciler…

          Siz sevgi dolu yüreğinizi yormayın, zaten de yıkılmış, komadaymış, alın kahvenizi yudumlayın, en azından baltalarınızı bırakın… Biz, Allah’a dayanıp, enfüsi muhasebemizi yapmaya devam edip, ben neleri eksik/kötü yapmıştım ve artık daha iyi yapmalıyım diyerek gayrete koyulduk. Allah inayet ederse, yeniden çok daha güzelleri olur. Leküm diniküm veliye din…

          Ayrıca Ahmet Kurucan Hoca, sadece fikirlerini yazan, onu da out of the box da olsa ifade etmekten çekinmeyen, idari bir iş yapmayan bir ilim insanıdır. Dikkatinize arz etmiş olayım.

          • demagoji, demagoji demagoji, yok balta salla, yok kahve ic. Fikir? Fikri napican? Sanki ben Ahmet Kurucan idareci dedim, sanki bana göre Hizmetteki tek problem idareciler. Adamlar beni cözmüs benim haberim yok, vay anasini sayin seyirciler.

  13. Bir elestiri de TR724´e gelsin, su sitede hicbir hakaret icermedigi halde yayinlanmayan yorumlarim oldu, bu tarz hakaretler iceren yorumlari nasil yayinlayabiliyorsunuz. Yayin politikanizi anlamakta güclük cekiyorum.

  14. Yazı kadar, yorumlar da ilginç olmuş. Nihayetinde bir subjektif yazıdır… olabilir.

    Birçok yorumcu ortaya fikir koymuş, kendi gözlemini paylaşmış, kendi kanaatini aktarmış ama bir Raci Bey var ki; her yorumcuya cevaben bişeyler yazmayı ihmal etmemiş. fikir demiş durmuş, halbuki birçok defa karşı fikir konulmuşken ortaya. İdrak edilememiş olabilir, ona da saygı duyulmalı.

    Lakin kendisinin fikir namına ortaya koyduğu şey; belirsiz kişilere, zümrelere dönük, genellemelerle dolu, sevgisizlik, demagogluk gibi temelsiz/ispatsız ithamlar olmuş. Fikir fikir derken; altı boş genellemeci ithamlarını serdederek bunu yapması ve en son platformu sansüre davet etmesi hakikaten epey dikkat çekici olmuş. Umalım ki; aradığı tatmini bu kadar yorum yazmakla bulmuş olsun.

    • „Fikir“den kasit benim fikirlerim degil, yazarin fikridir ve o fikir orada durmaktadir. Bu fikre sürekli olarak demagoji ile yaklasilmistir. Gelelim fikir oldugu söylenen demagojik caresizliklere:
      -Kastamonu Lahikasi: Yazar kimseye Allahtan daha fazla sefkat gösterin, hatta zalimleri de sevin dememistir. Çevresine baktığında herkese değil, hemen herkeze sevgi ile bakabilenlerden bahsetmiştir. İnsandan düşman olmaz derken insanı tırnak içine almıştır. Bu yönüye bu alıntı çaresiz bir demagoji için İSTİSMAR edilmiştir. Bu bir fikir değildir. Müslüman kardeşinin göğsündeki akrebi söylemesinden niye bahsetmiyorsun? İşine gelmiyor!
      -Sevgi dolu idarecilerin oranı: Birtakım insanların kendi dar dünyasında sevgi dolu idarecilerin yoğunlaşmış olması da fikir değildir. Son 20 yıl içinde siyaseti sevme, binaları sevme oranı yüksektir, ama insanı sevme oranı düşüktür. Yüksek olsaydı yukarılarda bir yerlerde FİKİR olarak beyan ettiğim nesil yetişmiş olurdu.
      -Sevgisiz idareci yüzdesi alamazsın: Bu bir fikir değil, otosansüre zorlama. Adam gözlem yapmış, yüzde peşinde değil, oran az diyor ve üzgünüm oran az.
      -Başkasının avukatı, nefsinin savcısı ol: Bir demagog bu fikri İSTİSMAR ederek yazarı otosansüre zorluyor. Yav madem bu düstur senin için çok önemli önce kendine bakıp bu adamın dediği doğru olabilir mi demek nerede?
      -Sosyal dizayn/manipülasyon gayretleri: Resmen iftira! Fikir falan yok! Nerden biliyorsun, kimden duydun?
      -Suizan: Yazar bir isim veriyor mu, vermiyor. Önce iyice Türk halkından nefret eder hale gelmiş ve sadece kendi gündemlerine odaklanmış Hizmet gönüllülerinin sevgi portresini çizdikten sonra bu insanları yönlendiren idarecilere getirmiş lafı. Belli ki, nasılsanız öyle yönetilirsiniz demek istiyor ki ben öyle düşünmüyorum. Soruyorum: Son 20 yıllık hüsnüzan geçmişimiz bizi nereye getirdi ve nereye götürüyor? Yok olmaya! Her eleştiri de suizan değildir. Eleştiriyi suizan diye bastırmak demagojik istibdatın dik alasıdır.
      -Genelleme yapılıyor: Oran az desen kabahat, yüzdesi şu kadar desen daha büyük kabahat, hani böyle bi istatistik çıkarsan hain ilan edilirsin yani, sanki Veysel Ayhan CIA elemanı. E gözlem yapıyorsun vay efendim genelledin. Hayırdır, idarecilerin milletvekilleri gibi dokunulmazlık hakkı vardı da biz niye duymadık? Nerde o Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Bu ne kibir ey Osmancık!
      Beklentilerinin esiri: Allah ıslah etsin bunu diyeni! Hayır dur, nasıl biliyorsa öyle yapsın!
      Uhuddan dönen: Allah ıslah etsin bunu diyeni. Hayır dur, nasıl biliyorsa öyle yapsın!

      Şimdi gelelim bana söylenen ve fikir olduğu iddia edilen demagojik çaresizliklere:
      Yalaka, beklentilerinin esiri, kuyruk acısı çektiği belli, iltifat bekliyor, platformu sansüre davet (yuh!)

      Serkan Tahir bey, sizin vesilenizle bütün demagoglara buradan teşekkürlerimi gönderiyorum: benim yazdıklarımı fikir olarak görmediniz, çok normal ve sorun değil. Fakat benim için ne büyük zevk kaynağı ki, ne kadar sevgisiz insanlar olduğunuzu, yazarın bu yazısının sizde nasıl bir kuyruk acısı bıraktığını kendi kendinize gösterdiniz.
      Sevgi dolu, kendi dar dünyasında Erdoğan’a inanmış, inandırılmış bir insanla oturup konuşulabilir, ama sizlerle asla. Sizleri, kullandıgınız lugati gördükten sonra yazarı daha da iyi anladığımı fark ettim. Kendinize yakışanı yapmaya devam edin!

  15. Sevgili Veysel abicim, iste manzarayi görüyorsunuz. Belli ki yazinizla 12´den vurdunuz, ama siz de anlamissinizdir ki isiniz zor.
    Aslinda bu sevgisiz insanlara empati gösterdigim bir yorumum da olmustu yukarilarda bi yerlerde. Yeni bir döneme girerken insanlari sevgisizlestiren sistem sorunlarina da deginmenizi cani gönülden dilerim. Insanimiz sürekli bir seyler Hizmet gündemi olunca aydinlanmis oluyorlar, Hizmet Kürtlere empati duymaya baslayinca biz de duyuyoruz, Hizmet cevreci olunca biz de cevreci oluyoruz, Hizmet diyalog diyor süt-liman oluyoruz, Hizmet gürlüyor gürlüyoruz.
    Bu sebeple ki, kendi icinden gelen sevgiyle Hizmet gündeminin disinda evrensel konulari dert edinen insan sayisi cok cok az oluyor.
    Bunun disinda bir sirket, vakif, dernek yönetme konusunda egitim almamis kisiler, sirf girisken diye, ki bunlar genelde yirtik insanlar oluyor, sirf agzi laf yapiyor diye, sirf sözümüzden cikmaz diye yönetici oluyor. Bu insanlar sevgi dolu insanlar olsalar bile, o makamdan düsüp zelil olmamak icin otoriter bir kimlige bürünmek zorunda kaliyorlar.
    Yine kimi insanlar, Hizmet icinde vazgecilir olmamak icin sisirme is yapabiliyor, sacma sapan bir sekilde hedefi ali tutabiliyor veya performansini yüksek göstermek icin degisik yolllara giriyor. Cogumuzun artik bildigi bir sey mesela fazla miktarda himmet toplayarak, kurban toplayarak gözden düsmeme cabasi. Daha gecende bi abi Timetohelpe yatirilan bir kurbanin kendi listesinde görünmesini istedi. Yani kendisi almayi basaramiyor, para Timetohelpe gidiyor ve bu arkadas ya oraya gidiyor ama o kurban benim listemde görünsün diyor, bunu teklif edebiliyor. Ben sahsen bu abi icin üzüldüm, demek ki sistemde bu insani bu duruma iten bir sey var. Hizmet hala ve hala makbuzsuz bagis, kurban toplama konusunu halledememis. En basit seffaflik kurali daha hala ama hala yerlesmemis.
    Bu kafayla devam edersek, her sey yolunda gitse bile bir gün mutlaka patinaj edecegiz. Cünkü bu tarz bir calisma Hizmeti bir Hizmet alma olusumuna dönüstürüyor, bi nevi sektör oluyoruz, kimimiz gazetecilik yapiyor, kimimiz abone yapiyor, kimimiz aboneleri ziyaret ediyor, kimimiz onlara program yapiyor ve gecimimizi böylece sagliyoruz. Yani biz böyleydik, bu elimizden alindigi icin su an feci derecede darginiz, Türk halki cok ilkel bir halk, Isveciler süper falan filan.
    Ve en önemsedigim konu. Burdaki arkadaslar Hizmeti ya bir cemaat ya da bir camina olarak görüyorlar ve bu yüzden ya cemaat ideolojisiyle ya da camia fanatizmi ile insanlari sürekli ama sürekli demagoji ile bastirmaya calisiyorlar.
    Bunun önüne gecmenin tek yolu cemiyet olmaktir. Cemiyet, icinde meselelere farkli bakan mensuplar barindiran bir yapidir. Böyle bir yapida farkli kanatlar arasinda yasanan sürtüsmeler sakli kalmaz, kol kirilip yen icinde kalmaz. Neden? Cünkü cemiyetin farkli kanatlari temsil eden medya organlari da vardir. Her sey ortaya dökülür, herkes hesap verir ve bunun fitneyele fesatlikla alakasi yoktur.
    Bu zaten diger cemiyetlerin de uyguladigi bir seydir. Mesele bizim bunu cok güzel yapmamiz ve yeni bir döneme girerken baska cemiyetlere örnek olacak sekilde ilerlememiz. Aksi takdirde farkli topluluklar nezdinde inandirici olmamizin artik imkani kalmamistir.

    • Burası Veysel Abinin elektronik posta kutusu mudur Raci/Veysel Bey?

      Siz kendi cemiyetinizi kurup, habire tekrarladığınız sevgi! dolu yüreklerinizle ortaya bir icraat koyun, biz de sevgisizler olarak bi gözlemleyelim, zaten dediğiniz kadar samimi iseniz burada taahhüt ediyorum şahsım adına, koşar gelir bir neferiniz olurum. Tarih bize bu tip eleştirel çok profil gösterdi, yapanını görmedik, genelde kendileri dahil yıkım oldu sonlar.

      Sözüm söz, siz bi yapın görek sevgili Raci Abicim. Ama bunu yıkmadan, kendiniz yapın. Mevcut çok kötü(!) Rehabilite olacak gibi değil (!) siz yenisi yapın, gelmeyen namerttir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin