Hesap zamanı yaklaşıyor!

YORUM | MEHMET TAHSİN

Geçen hafta Zaman’ın eski Marka Pazarlama Direktörü Yakup Şimşek’in avukat kızı Büşra Şimşek’in babasına yazdığı mektup yüreklerimizi dağladı. Oğlunun suçsuz yere tutuklanmasını kaldıramayan Yakup Şimşek’in babası Temel amca yataklara düşmüş, “Ölüm döşeğindeki babacığımı bir kerecik göreyim.” diyen Yakup Şimşek’in yazdığı tahliye talepleri İstanbul 26. Ağır Ceza mahkemesinin soğuk duvarlarına çarparak defalarca reddedilmiş.

Ve 86 yaşındaki Temel amca bu yaşananlara daha fazla dayanamayıp geçen Cuma günü ruhunu teslim etmişti. Mesafenin uzak ve prosedürlerin uzun olması nedeniyle Yakup Bey babasının cenazesine de gidemedi. Yerine oğlu Sinan’a “sana vekalet veriyorum, dedeni öp benim yerime mezarına indir o zaman görevimi yerine getirmiş olurum” demiş. Bu yürek paralayıcı sahnelerin daha ağırı belki her gün onlarca cezaevi koğuşunda, onlarca defa yaşanıyor.

Babayı evladına, evladı babasına hasret bırakan, son nefesinde yanında olmasını hatta cenazesinde bulunmasını bile çok gören bu ifritten süreç neden yaşanmakta? Ne yaptı bu insanlar ki ömür boyu hapis cezası verilerek betonarme bir hücreye atıldılar.

Son birkaç yılda düzenlenen saldırılarda onlarca masumun ölümüne sebep olan IŞİD militanlarını bile ardı ardına tahliye eden AKP yargısı, şiddeti rüyasında bile görmemiş kadınlara, çocuklara, öğretmenlere, iş adamlarına ve gazetecilere gelince duvar kesiliyor.

NEYLE SUÇLANDILAR?

Yakup Şimşek’le aynı davada yargılanan Ahmet Altan’ın “Ben suçlu olduğum için değil, suçluların hukuku iktidarda olduğu için hapisteyim. Hiçbir tutarlılığı olmayan, kanıtlara dayanmayan suçlamalar ileri sürmek, bunları iddianameye yazmak hukukun ırzına geçmektir. Bu savcı hukukun ırzına geçmeyi öyle bir alışkanlık haline getirmiş ki bizim iddianame hukuk pornosuna dönmüş.” dediği iddianame baştan beri zorlama ve kurgu deliller içeriyordu zaten.

Yakup Şimşek ve Fevzi Yazıcı 20 saniyelik bir reklam filmi yüzünden darbecilikle suçlandılar. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında “(Subliminal mesajlar içeren reklam filmi hazırlamak suretiyle) Silahlı Kuvvetler içerisindeki FETÖ hücrelerinin bir kısmının katıldığı darbe girişimine ilişkin talimat iletmek suretiyle iştirak ettikleri…” belirtilerek müebbet hapse mahkum edildi.

Müebbet cezaları Yargıtay tarafından bozulan Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan, Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek duruşmadan çıkarken

KURGU DELİLLER

Enver Paşa’ya atfedilir… Verdiği bir emrin karşılığının yasalarda olmadığı kendisine hatırlatılınca bunu söyleyenlere kızar ve ‘Yok kanun, yap kanun!‘ dermiş. 17 Aralık’ta yasadışı talimatını yerine getirmek istemeyen bürokratına ‘Yav kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.’ diyen Efkan Ala da öyle… 15 Temmuz sonrası yargılamalarında da ‘yok delil, yap delil’ yöntemini kullandı savcılar. Delil yoksa delil uydurdular!

Yakup Şimşek ve Fevzi Yazıcı’nın müebbetle suçlandığı iddianameyi hazırlayan Savcı Can Tuncay, soruşturma aşamasında aldığı tanık beyanlarını çarpıtmış ve Youtube’a yüklenen (veya yükletilen) 20 saniyelik bir reklam filmi bahane ederek 15 Temmuz darbe girişimiyle irtibatlandırmıştı. Yükletilen diyorum çünkü subliminal mesaj içerdiği iddia edilen reklam filmi hikayesinin ardından pis kokular geliyor.

Zaman Gazetesi’nin abone kampanyası için hazırlanan 20 saniyelik reklam filmi, 31 Temmuz 2016 tarihinde bugün bile sadece 124 takipçisi olan Görkem Altınaz isimli bir kullanıcı tarafından Youtube’a yüklendikten dakikalar sonra havuz medyasında gündem yapılmıştı. Üzerinden 3 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bugüne kadar başka video yüklenmeyen, tek kullanımlık operasyonel bir hesap! İleride bir gün araştırıldığı zaman videoyu yükleyen kişi kim bilir neden çıkacak… Havuz medyası binalarından mı, Çağlayan Adliyesi’nden mi yoksa Vatan Emniyetten mi bilinmez. Ama belli ki sırf darbe iddialarına delil olması için yüklenmiş ve Savcı Can Tuncay da bunu iddianameye delil diye koymuş!

İşte bu video Youtube’a yüklendikten saatler sonra Yakup Şimşek babasının evinden alınıp İstanbul’a getiriliyor ve 4 günlük gözaltı süresinden sonra tutuklanıyor.

Yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza mahkemesi Başkanı Kemal Selçuk Yalçın, bu saçma sapan delilleri çürüten savunmaları dikkate almadı. İfadeleri çarpıtılan tanıkları dinleme gereği duymadı. Belki de darbeden çok önce yazılmış, cemaat medyasının darbe ile ilişkisini gösteren senaryoyu yargılama boyunca oynamaya devam etti ve sonunda müebbet hapis cezalarını verip geçti. Bir hakimden çok tetikçi gibi davrandı.

Aynı oyun İstanbul Bölge Adliyesi’nde de oynandı. Birkaç saatlik göstermelik yargılamayla istinafta karar onandı ve Yargıtay’a gönderildi.

YARGITAY’DAN BOZMA SÜRPRİZİ

Neyse ki Yargıtay beklenmedik bir sürpriz yaptı ve bütün sanıklar hakkında darbeye iştirak suçlamalarını düşürdü. Yani subliminal mesaj konusunun kocaman bir iftira olduğu kanıtlandı. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın anayasal düzeni bozmaya teşebbüs suçundan değil sadece örgüte yardım, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Tuğrul Özşengül’ün de örgüt üyeliğinden yargılanabileceklerine karar verdi. Ancak birçok benzer davada olduğunun aksine tahliye yerine tutuklulukların devamına hükmetti. Halbuki bu suçlamalarla cezaevine girip de 3 yıl tutuklu kalan neredeyse yok gibi. Sonunda dosya döndü dolaştı yine İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesine geldi.


Dün Erdoğan’ın ‘ben bu davanın savcısıyım’ diye destek verdiği Ergenekon ve Balyoz gibi davaların hakimlerinin maruz kaldıklarının çok daha ağırı şimdilerde cemaat davalarında tetikçilik yapanların başlarına gelecek. Müyesser Yıldız dün 1509 kişilik cemaat bağlantılı hakim savcının hala görevde olduğunu yazdı. Bu demektir ki herkesin bir gün aynı suçlamaya maruz kalacağı kuvvetle muhtemel.


Geçtiğimiz hafta İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Şükrü Tuğrul Özşengül, Yakup Şimşek’in aylık tutukluluk değerlendirmesini tahliye taleplerini yine reddetti. Şimdi önümüzdeki 8 Ekim’de Yargıtay’dan dönen dosya İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde tekrar açılacak.

Geçen hafta Reuters’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Devlet başkanı olarak yargının gücü benim elimde mi? Böyle bir saçmalık olur mu? Yargı bağımsızdır. Bağımsız yargı kararlarını vermekte serbesttir” dedi. Bu dediklerine kimsenin inanmasını bekleyemeyiz ama kesin olan şu ki, bugün hukuka aykırı kararlar verenlerin arkasında durmayacağının da işaretini vermiş oldu. Suçlu veya suçsuz demeden, bir yerlere yaranmak için önüne geleni hapse gönderen hakimler, yakında verdikleri kararlarla baş başa kalacaklar.

Dün Erdoğan’ın ‘ben bu davanın savcısıyım’ diye destek verdiği Ergenekon ve Balyoz gibi davaların hakimlerinin maruz kaldıklarının çok daha ağırı şimdilerde cemaat davalarında tetikçilik yapanların başlarına gelecek. Zaten uzun zamandır Cemaat’e yapılan zulümlerin ‘yargıdaki Fetöcülerin işi’ olduğu konuşulup yazılıyor. Müyesser Yıldız dün yayınlanan yazısında 1509 kişilik cemaat bağlantılı hakim savcının hala görevde olduğunu yazdı. Bu demektir ki herkesin bir gün aynı suçlamaya maruz kalacağı kuvvetle muhtemel.

8 Ekim’i bekliyoruz. Bakalım Ağır Ceza Reisi Kemal Selçuk Yalçın başkanlığındaki heyet, hukuka dönüp Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek’i tahliye mi edecek, yoksa AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay İçtihatlarını hiçe sayıp hukuku bir kere daha ayaklar altına mı alacak. Bekleyip göreceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin