Her İslamcı güçlendiğinde Talibandır, IŞİD’dir

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Türkiye Cumhuriyeti’nde adı konulmamış şeriata yolculuk, 1950’li yıllardan bu yana sürüyor. “AK Parti’nin İkinci Dönemi” kabul edilen yıldan itibaren ise bu süreç hızlanmaya başladı. Şimdi adı konulmamış, tamamlama aşamasındayız.

Son dönemde “Şeriata geçiş” kapsamında bu yazdığım üçüncü yazı. İlki, Şeriatı İran modeliyle mi alırsınız, Suudi modeliyle mi?, ikincisi de şarkıcı Gülşen’in gözaltına alınıp tutuklanması ardından yazdığım, Estirilen Gülşen fırtınası ve oturtulan model başlıklı yazılardı.

İlki planladığım bir yazı serisinin ilk bölümüydü, ikinci yazıyı Gülşen konusu gündeme getirilince onunla birleştirerek yazmış oldum. Esas anlatmak istediğimse bu yazıya hazırlık babındaydı.

AB’NİN LOKOMOTİF ÜLKELERİNİN LİDERLERİ DE İNANDI

AK Parti iktidarının 2002-2011 yılları arasında geçen henüz iktidar olup muktedir olmadıklarını ifade ettikleri dönemde demokratmış gibi hareket ettiler. Söylemleri ve hatta eylemleri bile bununla örtüşür gibiydi.

Yalnız benim gibiler değil, Avrupa’nın lokomotifliğini yapan ülkelerin liderleri de buna inandı. Erdoğan’ın demokrat olacağına ilişkin inanç o kadar yükselmişti ki, 10 Ağustos 2003’te oğul Necmettin Bilal Erdoğan’ın görkemli düğününe dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schroeder ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de Erdoğan’ın davetine icabet ettiler. 

1999’da Helsinki’de tam üyelik yolunda Başbakan Bülent Ecevit’in katılımıyla yapılan törende önemli bir aşamaya geçildi. Bu imzadan 5 yıl sonra AK Parti, önemli bir adım attı. Aralık 2004’te Avrupa Birliği Zirvesindeki imzalardan sonra Ekim 2005’te tam üyelik müzakereleri başlatıldı.

Avrupalı liderlerin inanması için her türlü “takiyye”, bizzat Refah Partisi’nden kopan “Yenilikçiler” hareketinin lideri tarafından yapılmıştı. O derece demokrat görünüyordu ki, pek çok Avrupa ülkesinde bile tartışılan LGBT şemsiyesi altındakilere hoşgörü ile bakan bir siyasetçi vardı orta yerde.

Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kanal D’de “Genç Bakış” isimli programda eşcinsellerin haklarından söz ederek iddialı bir çıkış yapmıştı:

“Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Onların muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyorum.”

İktidarını sürdüren Erdoğan, kendini muktedir de hissettikten sonra mutasyona uğradı ve içinden farklı bir kişilik çıktı. 

Avrupa Birliği, Erdoğan için artık sadece taraftarlarını konsolide edecek bir şamar oğlanı konumundaydı. Avrasyacılık flörtü yapan Tek Adam için NATO, artık meydan okunacak bir yapıdan başka bir şey değildi. 

Eşcinsellerin haklarından dem vuran Erdoğan gitmiş, şimdi bunlara destek verenler bile “sapkın kişiler” olarak ilan edildi:

“İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları hep normalleştirerek özellikle genç dimağları zehirleme peşindeler. İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.”

BİRİNİ GÜÇ ELİNE GEÇMEDEN TEST EDEMEZSİNİZ

Tarihin binlerce yıllık deneyiminin insanlığa öğrettiği bazı hususlar var. Bir insanın ne kadar demokrat ve adaletli olduğunu muhalefette iken test edemezsiniz. Ancak ona gücü teslim ettikten sonra içinde ne yattığını görebilirsiniz.

O kişinin içinde bir melek mi yoksa bir canavar mı barındığını ancak gücü (para veya iktidarı) teslim ettikten sonra görebilirsiniz. 

Bu tarihteki binlerce örnekle sabit olan deneyim, İslamcılar için çok daha geçerli. Siyasal İslam, beyinleri köleleştirir. Bundan dolayı türünün tek örneği olan seçmen kitlesi Türkiye’de ortaya çıktı. İktidara oy verip muhalefetten hesap soran seçmen başka nerede var acaba?

Yalnızca köleler ve köle ruhlular efendilerinin servetiyle gururlanırlar. Maalesef, bu ülkede toplumu “vatandaş” olmaktan çıkarıp “kul” yaptılar. 

Bunların güvendiği tek şey toplumun cehaleti. O kadar ki, toplumun cehaletini bir marifet olarak sunan kanaat önderleri var bu ülkede.

 

Toplumun cehaletine “feraset” kılıfı büründürerek övgüler dizdiren bu insanlar, cehaleti kendi koltuklarına payanda yapıyorlar. Ondan sonra da çıkıp, “AK Parti giderse din elden gider” martavalıyla insanları korkutuyorlar. 

😡 İslam peygamberi dünyayı terk etti din elden gitmedi,
😡 4 halife vefat etti din elden gitmedi,
😡 İslam imparatorlukları yıkıldı din elden gitmedi,
😡 AK Parti iktidardan giderse din elden gidecekmiş.

Aslında, “Bizim rüşvet çarkımız elden gidecek, koltuk gidecek, 3-5 yerden aldığımız maaşlar gidecek” diyemedikleri için “dini kazanımları kaybedeceğiz” diyorlar.

Oysa, ortada bir ideoloji ya da dini hassasiyetten çok, soygun yapmak için organize olmuş bir suç örgütü var. Maalesef, bu topraklarda yapılan siyaset, topluma hizmet ya da dava falan değil, kamu kaynaklarını ele geçirmek amacına hizmet eden bir araç.

1550 yıl önce Aurellus Augustinius ( 354-430), bunu en güzel şekilde ifade etmiş:

“Adalet olmayınca devlet, büyük bir çeteden başka nedir ki…”

İSLAM TOPLUMLARININ KADERİ DİKTATÖRLÜKLE YÖNETİLMEK

Dünyada Müslüman çoğunluklu 50 dolayında ülke var. Bunların 18’inde “şeriat” adı altında farklı düzenlemeler uygulanıyor. 22’si ise farklı tanımlarla laiklik prensibiyle yönetiliyor. Kalan 10 ülkeyse açıkça İslam’ı resmi din ilan etmiş durumda. 

Bu konuda yaptığı bilimsel çalışmalarıyla tanınan Ahmet Kuru (San Diego Eyalet Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü), İslam ülkelerini Selçuklular döneminden bu yana “ulema-devlet ittifakı” olarak tanımlanan güç ikilisinin yönettiğine dikkat çekiyor. 

İslam’ın devlet organizasyonunu temellendirdiği dönemlerde ulemanın (Ebu Hanife, Ahmed bin Hanbel gibi) çoğunluğunun devlet memuru olmayı reddettiğini hatırlatan Ahmet Kuru, bunun Gazali’nin ortaya koyduğu aklı bağlayıcı kurallar ve Nizamiye medreselerinin ezbere dayalı yaklaşımıyla farklı bir boyuta dönüştüğünü anlatıyor. 

Ahmet Kuru, günümüz Türkiye’sinde ulemanın karşılığının Diyanet İşleri ve İlahiyat akademisyenleri olduğuna dikkat çekiyor. 

Şimdi, Diyanet’in tepesindeki isimlerin gündeme getirmeye çekindiği konuları, kimi ilahiyatçı akademisyenler ortaya sürüyor. Bu akademisyen kılıfına bürünmüş isimler, laik olduğunu söyleyenlerin dinden çıkan zındıklar olduğunu çekinmeden ifade ediyorlar. Ebubekir Sifil

“Laiklik devletin her dine, her inanca eşit mesafede olmasıdır. Dolayısıyla bir inanç grubunun diğerleri üzerinde tahakküm etmesi, diğerlerinden üstün olması söz konusu değildir. Ben de bu anlamda laikliği benimsiyorum derse bir insan, Allah korusun itikadı bozulmuş demektir. Çünkü Müslümanın gayri Müslimle eşitlenmesi fıkhi olarak mümkün değil.” 

Bir şarkıcının imam hatipler hakkında söylediği söze bile tepki veren Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, ilahiyatçı Ebubekir Sifil’in, laik olduğunu söyleyenin dinden çıktığına ilişkin fetva vermesine sesini çıkarmıyor. 

 

AK Parti iktidarı, Türkiye’yi hangi şeriat olduğu belli olmayan bir yolculuğa çıkarmış durumda. Bu istikamette hızla yol alınıyor. 

İran şeriatı mı, Suudi şeriatı mı, yoksa Taliban şeriatı mı? Bunun adını sürecin bir aşamasında koymuş olacaklar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. İslam’dan anladığınız hiçbir şey yok ama durmadan İslami konular hakkında yazıp duruyorsunuz. Artık yalan yanlış bilgiler vermenizden bir okur olarak bana gına geldi. Bunları düzeltmekten de bıktım ama insanlar sebep olduğunuz bilgi kirliliğinden etkilenmesin diye yazacağım.

    Gazali’nin aklı bağlayıcılığı fikrini kim savunuyorsa savunsun Gazali’nin fikirlerini anlamamış demektir. Gazali tam tersine döneminin alimlerine göre çok daha akılcı yaklaşmıştır. Onun zamanındaki -ve hatta ondan 200 sene önce başlayan bir süreçti bu- birçok alim Yunan felsefesinden aşırı etkilenmiş ve onu bir nevi yüceltmeye başlamıştı, oradaki her fikri doğru kabul edip İslam’ı ona göre modifiye etmeye çalışıyorlardı. Gazali ise Yunan felsefesindeki her şeyin sorgusuz sualsiz, İslam’a uygunluğuna bakmaksınız kabul edilmesine karşı çıkmıştır. İslam’ın temel esaslarına uygun olan kısmına ise karşı çıkmamıştır. Yani aslında şu zamanda dediğimiz “Batı’nın bize uygun taraflarını alalım, İslam’a uygun olmayan taraflarını ise bırakalım” fikrini Gazali 1000 sene önce uygulamıştı. Biz ise 1000 sene sonraki “çok gelişmiş” halimizle bunu uygulayamadık. Eğer Gazali Allah tarafından bir vesile olmasaydı şu an Yunan felsefesindeki panteizm ve benzeri İslam dışı fikir akımlarıyla belki de bu din tahrif olmuştu.

    Ayrıca Gazali de kendinden önceki birçok büyük din alimi gibi ve şu an Hocaefendi gibi, İslam’ı vahiy ve akıl evliliği olarak görmüştür. Şu an Batı’da dahi onla ilgili yazılan birçok doktora çalışması vardır. Yani Gazali’nin eserlerini okuyup ona “aklı bağladı” demek için nasıl bir kafa yapısı gerekir bilmiyorum.

    Kendisinin birçok dini yorumlaması şimdiki din adamlarından bile daha yumuşaktır. Örneğin şu anda -kendi zamanında da öyleydi- birçok din adamı müslümanlar dışında kimsenin cennete giremeyeceğini savunurken Gazali ta 1000 sene önce, müslüman olmayanların da, bazı koşullar altında, Allah’ın rahmetiyle cennete girebileceğini savunmuştur.

    İkincis yanlış bilgilendirmeniz ise başlıkta Taliban ve IŞİD’i yanyana koyarak ikisini bir tutmuş olmanızdır. Taliban ile IŞİD bir değildir. Taliban şu an Hanefi fıkhına göre ülkeyi yöneten bir dini gruptur, katılırsın katılmazsın ayrı konu. Ama IŞİD, İslam Tarihi’ndeki Hariciler gibi bir terör grubudur, Kur’an’ı tamamen literal anlarlar, yani bir ayetin deyimiyle okudukları gırtlaklarından geçmez, önüne geleni kafir veya mürted ilan ederler, müslüman kanı dökmekte hiçbir beis görmezler. İkisini bir tutmak tamamen bir bilgi eksikliğine işarettir.

    Size yazılarınızda biraz daha özenli olmanızı ve insanlara İslami konularda bilgi verirken yanıltıcı bilgi vermenenizi tavsiye ediyorum. Bu şekilde vebale giriyorsunuz.

    • Tamam, yazar yaniliyor, yanlis bilgi veriyor diyelim. Peki Müslüman dünya neden bugün her alanda geri? Akp secmeni neden bu derece akil, vicdan ve ahlaktan kopuk, bu zulüm ve talan düzeninin destekcisi? Bir yerlerde yanlislar oldu ki, bugün burnumuz boktan cikmiyor ülke olarak. Öyle degil mi?
      Lütfen siz de dini konulara klasik, alisilmis bakis acisi Ile yaklasmayan herkesi susturmaya veya hizaya getirmeye calismayin. Dogrunun ve hakikatin tekeli sizde degil, bizde de olmadigi gibi. Ayrica korkmayin, sorgulayici gazete yazilarindan etkilenerek kimsenin imani gitmez, kimse dinden cikmaz.
      Yazari Islami konularda yaniltici bilgi vermekle sucluyor ve vebale girdigini iddia ediyorsunuz. Bu yaklasiminizin düsünceyi öldürücü bir yönü oldugunun farkinda degilsiniz galiba.

      • Siz yazdığım şeyi okumadınız sanırım. Ben “yanlış bilgi vererek vebal altına girmeyin” diyorum. Müslümanlık aleminin şu anki durumuyla ilgili bir yorum mu yaptım? Veya “sorgulayıcı yazdığınız için kişilerin imanı gidebilir” mi dedim? Bir kişi burada yanlış bilgi veriyor, siz bunu mu savunuyorsunuz? İyi o halde, AKPli yazarların Twitter’da yazdığı milyon tane yalan yanlış bilgiye de “aman düşünceyi öldürür” diye bir şey demeyelim. Ben burada yanlış bilgiyi düzeltiyorum, siz bana “düşünceyi öldürür” diyorsunuz. Artık yanlış bilgileri de mi düzeltemeyeceğiz? Gazali aklı öldürdü bilgisi de yanlıştır, Taliban ile IŞİD’in bir gösterilmesi de yanlıştır. Bunları ifade etmekten dolayı düşünce ölecekse, buyrun ölsün. Bilmediğiniz konularda yazmayın. Önce gidin Gazali okuyun, ondan sonra gelin burada “klasik bakış açısıyla bakmayın” diye argüman üretin. Yok eğer zaten Gazali okuduysanız o zaman da bana Gazali’nin aklı nasıl öldürdüğünü söyleyin. Eğer bunların ikisini de yapmayacaksanız bari verilen bilgilerin düzeltilmesine mani olmayın. Bu kadar basit.

  2. Eger amac, Allah´in rizasi, nami celili Muhammedinin dünyada sehbal acmasi ise acaba o zaman cemaat mensuplari olarak biz neyiz? Su Hizmet´in beyin takimini agirlikli olarak ilahiyatcilar olusturuyorsa ve sisteme rengini onlar verdigi halde, bizim dini konularla ilgimiz yok, isimiz gücümüz egitim, diyalog, siyasetle isimiz yok diyorsaniz insanlari aptal yerine koyuyorsunuz demektir.
    Dünyanin dört tarafinda Müslümanlara en azindan sempatiyle bakan insanlari yetistirmek, diyalog faaliyetleriyle Müslümanlarin önünü acmak da uzun vadede bir siyasettir, dolayisiyla Islamciliktir.
    Islamci olmak icin gerekli belli basli seyler vardir. Eger bir davan, misyonun varsa, bunun icin sanattan askeriyeye kadar her alanda kadrolasmaya calisiyorsan, ülkeye veya dünyaya belli bir sekil vermek istiyorsun demektir. Acaba biz de güclendigimizi sanip kisa vadeli siyasetin sehvetine kapilip yurtta sulh konseyi kurmus olabilir miyiz? Bizde de var sonucta nerden türedi dedigimiz militan tipler.
    Yazar kendini cok kurnaz zannediyor. Iran´dan, Arabistandan, Pakistandan Islamcilik manzaralari sunarak Islamcilik iste bu diyor. Iyi o zaman Iran´in , Arabistan´in, Pakistan´in Islamina, Müslümanlarina bakip dinden de cikalim. Ne debelenip duruyoruz, Perincekcim, Üstün Dökmencim, Salman Rüsdicim, cok haklisin kardes diyelim, biyat edelim.
    Daha dün Cevheri Güvenden ögrendik ki, Fevzettin Erol adli tarikat lideri Mehmet Agara tahsis edilmis, bu sadece Türkiyede degil, bütün dünyada böyle. Hadi Hizmeti gecelim, Türkiyede evet ben Islamciyim arkadas diyen Ali Bulacin önünü kim acar, Mehmet Akif´e ne olmustur, onun devami olan bir Islamcilik Türkiyede neden nesvü nema bulamamistir, Avrupa Izzetbegovicin önünü acsaydi, ona devletini verseydi acaba ne olurdu, Erdoganin siyaset oyunlarini Erbakan yapsaydi, bugün bütün Sifiller, Döngelogullari, falanlar filanlar ne derece azardi, bunlari sorgulamaya, analiz etmeye ne hacet. Tak at gözlügünü, nasisa bi de magdursun ya, üfür babam üfür.
    Memlekette popülizmde ve utanmada sinir tanimayan biri zuhur etmis, duruma göre agiz ve adam degistiriyor ve degistirdigi her adam da sira kendine gelince aziyor. Sira Sedat Peker´deyse kan banyosu yapiyor, Sifildeyse kelle aliyor ve bu bizim üfürmekte gayretli yazarimiz tek bir seye bakiyor: Imam Hatipli, namazli-niyazli, hamdolsunlu Cumhurbaskani ile geldigimiz Türkiye ve varacagimiz seriat devleti. Azicik düsünse vakti geldiginde Sifil de, Karaman da, Erbas da cöpteki yerini alacagini görecek ama düsünmek istemiyor.
    Ne diyelim Allah akil-fikir versin! Bu küfürbazla, bu yalanciyla, bu soyguncuyla, bu hainle, bu caniyle, bu düzenbazla, bu adi binlerce yil unutulmayacak zalimle Islamcilik yazisi yazmak gibi gaflete düsenler de cikacakmis aramizdan.
    Hadi Hizmeti de, Erdogani da bi kenara koyalim: Ali Bulac güclendiginde Taliban olur, Izzetbegovic ölmeseydi ISID Bosna devleti kurulurdu diye düsünmek nasil bir iftira, nasil bir hakaret, nasil bir saskinlik hali acaba! Cahit Zarifoglu, Necip Fazil, Sezai Karakoc, Humeyni, Üsame bin Ladin, Gannusi hepsi bir torbada. Ne güzel, ne güzel. Bi tek biz Islamci degiliz. Ne münasebet canim egitim, diyalog faaliyetleri yapiyoruz biz.

  3. Bir sitenin genel yayın yönetmenine, yazılarına bakıyorum, bir de yazara ve yazılarına. Bir tarafta elmas gibi, hani tam da ihtiyacımız olan harika bilgiler, fikirler ve üslup. Diğer tarafta şu siteyi marjinalleştirmek için kendini yırtan, her Allah’ın günü spekülasyona, manipülasyona doymayan bir yazar.

    Ve soruyorum doğal olarak: Her Veysel Ayhan güçlendiğinde bir Ahmet Karabay mıdır?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin