Hep karanlık!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Simon ve Garfunkel’in 50 yıllık şahane şarkısıdır: “Hello darkness, my old friend.” (Merhaba karanlık, eski dostum.) Düşlerin çürümesinden, sokaklardan ve toplumun sessizliğinden bahseder, bir yerinde ise şöyle der: “Sessizlik kanser gibi çoğalır!”

Kardeşlikten kalleşliğe evrilen süreçte toplumu kemiren en büyük marazdır sanırım sessizlik. Kendimize dokunmadıkça yaşadığımız suskunluklar bir süre sonra toplumu kanser gibi sardı maalesef ve aslında neredeyse unutmaya başladığımız o karanlık devri yine ve yeniden hem de çok daha koyu şekliyle yaşamaya başladık ne yazık ki!

Ülkede yaşanan cinayet boyutundaki hukuksuzluklara gerek devletin verdiği refleks, gerekse varlıklarını bir tür paradigmanın hava yastığına döndürenlerin aldıkları tavır, bu ülkeye hiç yabancı değil. Ancak beni en çok yaralayan şeylerden biri de toplumun kahredici vurdumduymazlığı. Ve galiba karanlığı besleyen en önemli unsur da budur.

Hayır, otoyolda açılan bir çukur sebebiyle yaşanan kaza sonucu istifa eden yetkililerin olduğu memleketler gibi olamayacağımızı biliyoruz. Ancak yaşanan müessif olayda ihmali olanları, sorumluları ortaya çıkarmak yerine işi artık kabak tadı veren ‘birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyen dış güçler’e havale ederek, elleri silkelemeye çalışmanın esas sorumluları daha da cesaretlendireceği gibi, ülkenin üzerine yerleşen karanlık bulutların kalıcı ve kalın olmasını sağlamaktan başka işe yaramayacağı da kesin.

Gözü bürüyen iktidar hırsının ve beslenilen nefret damarının zenginliği, eli silahlı olan terörden ziyade, ‘bana muhalifsin, o zaman teröristsin’ zihniyetinin devamından başka bir icraatın olmaması kasvet ve bulanık havadan medet ummaya götürüyor maalesef.

Saçı sakalı ağarmış Anadolu insanını, burs verdi, kurban kesti diye gözaltına alıp terörist muamelesi yapan zihniyetin, laf olsun diye gözaltına alıp saldıktan sonra ortalığı kana bulayan gerçek teröristin hesabını vermesi gerekmez mi?

Misal Nusret Amca’nın hesabını kim verecek?

Sırf sevmiyor ve nefret ediyorsunuz diye şeytanlaştırdığınız insanlara hayat hakkı tanımamak sizi güçlü bir devlet yapmaz. Yapsa yapsa zalim devlet yapar ve ülkedeki karanlık daha da koyulaşır.

Ülkenin iliğini kemiğini emen, devletin altını üstünü yiyen çeteler için evlere fatura adı altında ateş yollayanlar, hapisteki mazlumların ailelerine yardım yapmayı da teröristlik olarak görüyorlar.

Diyarbakır’da gencecik bir çocuğu kameraların önünde kurşunlayanları suçsuz bulup beraat ettiren adalet, bu vahim hadiseyi fotoğraflayan medya mensuplarını ömür boyu hapis ile yargılıyor.

Ne diyor şarkı: “Sessizlik kanser gibi çoğalır!”

Ülkede sıçramadık yer kalmadı, kanserli hücreler her kurumu, kuruluşu, kesimi ele geçirdi.

Sahtekarların prim yaptığı, üçkağıtçıların adam kılığına girdiği, haysiyetsizlerin pişkin pişkin meslek icra ettiklerini iddia ettiği bir toplum karanlıktadır dostlar.

Reyhanlı’da, Niğde’de, Diyarbakır’da, Suruç’ta dökülen kanların sorumlularını bulup adalete teslim etmek yerine, muhaberat devleti mantığıyla fişleyerek hakim ve savcıları iki dudak arasına bakarak sürün, kovun, hapse atın. Sırf intikam için içeri attığınız insanların yakınlarıyla görüşmelerini engellemek için olmadık oyunları kurgularken, diğer yandan eli kanlı katillerin tedavisini yapın, eğitimini verin, ‘hiç olmazsa işkence yapmadan öldürüyorlar’ diye övgüler dizin.

Bütün imkânlarınızı, elemanlarınızı, kininizi, nefretinizi ‘hain’ safsatasıyla cebinde tırnak çakısı bile taşımayan masum insanlara kumpasa harcayıp, İslam’ın muazzez çehresine çamur sürmekten başka misyonu olmayan eli kanlı caniler hakkında hiçbir şey yapmadığınız gibi ‘IŞİD terör örgütü değildir’ deyin!

Hakimi, savcıyı, polisi, işin ehli bürokratı hırsızlıklarınızı ortaya çıkardılar diye içeri tıkın, eli silahlı radikalleri anlayışla besleyin, büyütün, eğitin, donatın…

Bu karanlık işte böylesi bir zehirli sürecin neticesi. Ve ne yazık ki tünelin ucunda ışık filan da görünmüyor.

Mebzul miktarda burukluk, az biraz isyan, hafif de bitmişlik ile gözlerimizi meçhule zıpkınlamış murad-ı ilahinin tezahürünü bekliyoruz. Biz baş edemedik çağın süfyanlarıyla, meselenin asli oyuncularının emr-i ilahi ile sahaya inmesini bekliyoruz çaresizce.

Nasıldı merhum Kayahan’ın enfes şarkısı?

“Hep karanlık hep karanlık

Yeter artık yeter

Bir avuç kar beyazı

Bir adım yol bana

Bir nefes ver bir fısılda…”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Geçenlerde okumuştum, Genovese-Sendromu veya seyirci etkisi diye bir şey varmış. Bu fenomen 1964 yılında New York´ta Kitty Genovese adındaki kadının öldürülmesi üzerine ortaya çıkarılmış. Bir kişinin yardıma ihtiyaç duyduğu bir ortamda etrafta ne kadar insan varsa, müdahale ihtimali o kadar azalıyormuş. Zira kimse kendini sorumlu hisssetmiyor, başkasından müdahale etmesini bekliyormuş.
    Bu gibi durumlarda yapılan tavsiye şöyle: Yardım isteyecekseniz belli bir muhataba yönelin, ondan isteyin.
    Şimdi durup dururken niye anlattım bunu?
    Kıymetli yazarımız toplumun sessizliğinden söz ediyor, devleti yönetenlerin bu aygıtı nasıl bir canavara dönüştürdüğünü anlatıyor. Tamam da, sevgili yazar, bunlar bilinmedik şeyler değil ki! Kaç yıldır insanlar her gün bu haberleri okuyor. Toplum tepkisiz. Bu da yeni bir şey değil. Bence bu tespitleri yapmanın bir faydası yok.
    Peki, öneri?
    Ortaya konuşmanın pek anlamı yok, Genovese Sendromu orada duruyor. Somut kişilere seslenmek lazım. Tepkisiz dediğiniz toplum bireylerden, gruplardan vs. oluşuyor. Kimden ne bekliyorsunuz, onu yazsanız? Sıradan vatandaş ne yapmalı mesela? Belki şimdi geçim derdindeki vatandaş kendini çaresiz hissedip bazılarının iddia ettiği gibi seçimleri bekliyor olabilir. Bu durumda ulaştığı kişileri AKP seçmenine dönüştüren kanaat önderleri, cemaat-tarikat önde gelenlerini tek tek, isim isim masaya yatırabilirsiniz.
    Bu daha somut bir şey olur.
    Yaşanan ölümlerden iktidardakiler kadar oyları ile onları destekleyenler, o destekleyenleri yönlendirenler de sorumludur.

    • Eger bir halk demokratik tepkilerden baskasini bilmiyorsa, demokratik tepkilerin de neye maloldugunu görmüsse bocalar ve nihayet bir kurtarici bekler. Sessizlik her zaman seyretmek demek degildir. Ayni süreci Hizmet Hareketi mensuplarinda da görüyoruz. Insanlar hangi tepkinin daha mantikli oldugunu koro halinde anlayamazlar. Koroyu bile biri yönetir. Ortaya güvenilir bir ekip tarafindan insanlar ragbet göstersin diye gelistirilmis bir sürüm yok. Tek care bekleyeceksin veya kendin bir ekiplesmenin icinde yer alacaksin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin