Haklı olanın güçlü olduğunu ispatlayan dava

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesinde önemli bir duruşma yapıldı. Duruşmaya farklı ülkelerden 17 hakimin yer aldığı heyet katıldı. Davanın bir tarafında başvurucu olan Yalçınkaya’nın sadece iki avukatı yer alırken diğer tarafta Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığından yirmi kişilik bir ekip, bakanlığın görevlendirdiği iki yabancı avukat, dışişleri mensuplarının yer aldığı bir grup ve Türk hakim Saadet Yüksel yer alıyor. Duruşma, tarafların sayıları itibariyle bu şekilde bir güç dengesizliği içinde başladı.

Yalçınkaya’nın avukatları ‘davanın sadece başvurucuyu değil ağır insan hakkı ihlaline uğrayan ve keyfi yargılamalarla karşı karşıya olan herkesi ilgilendirdiğini’ söylemesine rağmen Adalet Bakanlığı avukatlarının ‘davanın sadece Yalçınkaya’nın adil yargılanıp yargılanmadığıyla ilgili olduğunu’ söylemesi, duruşmayı seyredenlere kimin haklı, kimin haksız, kimin güçlü kimin güçsüz ve haklı olanın mı yoksa güçlü olanın mı gerçekten daha güçlü olduğunu göstermesi için yeterli bir kriter oldu. 

Düşünsenize AİHM önünde binlerce dava var, bugün itibariyle hükümete bildirilen ve karar aşamasında sadece 5.063 kişiyle ilgili toplu dosya var, bunlar dışında gelmesi muhtemel on binlerce dosya varken ve Büyük Daireden çıkacak bir karar tüm davalar için emsal teşkil edebilecekken Adalet Bakanlığı ekibi ne diyor, “bu dava sadece Yalçınkaya’nın adil yargılanıp yargılanmadığıyla ilgili!” Bu ifade bile tek başına hükümet tarafının iddialarında haksız ve haksız oldukları için de güçsüz olduklarını göstermiyor mu? Bu dava iddia ettikleri gibi sadece Yalçınkaya’yı değil AİHM önünde bekleyen binlerce başka dava için emsal teşkil etme potansiyeline sahiptir.

Yalçınkaya’nın avukatları Türkiye’deki mahkemelerin terörle ilgili davalarda bağımsız ve tarafsız olmadığına, adil yargılama güvencelerinin eksikliğine ve yargı üzerindeki siyasi baskıya işaret ettiler. Böylesi iddialar karşısında Adalet Bakanlığından beklenen ne olmalı? Eğer bu iddiaların doğru olmadığını ve kendilerinin haklı olduğunu düşünüyorlarsa kendilerinden beklenen nedir? Tabii ki en üst perdeden bu iddiaların doğru olmadığını somut bilgi ve belgelerle ispatlamalarıdır. Peki Adalet Bakanlığı ekibi bu iddia karşısında ne yaptı?  Yalçınkaya’nın yerel mahkeme aşamasında bu iddiaları dile getirmediği için AİHM tarafından değerlendirilmemesini ve bu iddiaların soyut olduğunu söylemekle yetindiler. İnsan hakları kuruluşlarının, muhaliflerin ve diğer başvurucuların dillendirdiği bu iddiaları Büyük Daire huzurunda çürütmek yerine bu iddiaların değerlendirilmemesi gerektiği itirazı tek başına Türkiye’deki mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığı gerçeğini doğrulamıyor mu? 

Bütün stratejileri Cemaat’in terör örgütü olduğu iddiasına dayalı olan Adalet Bakanlığı tarafı, terör iddiasını ispatlamak için ne yaptı dersiniz? Tabii ki mahkeme heyetiyle birlikte bu konuyu takip edenleri ikna edebilecek bir veri sunmak yerine Türk mahkemelerinin verdiği kararlara atıf yapmakla yetindiler. Yani bağımsız ve tarafsız olmadığı söylenen mahkemelerin verdiği kararları terör suçlamasının delili olarak göstermekten başka bir delil AİHM’ye sunamadılar.  Terör örgütü suçlamasıyla ilgili olarak ise absürt denilebilecek bir iddia ortaya attılar: Başvurucu Yalçınkaya bylock kullandığı, sendika ya da derneğe üye olduğu ve bankaya para yatırdığı için değil de terör örgütü üyesi olduğu için cezalandırılmış. Peki neden terör örgütü üyesi kabul edilmiş? Bylock kullandığı, sendika üyesi olduğu ve bankaya para yatırdığı için. Hukuk garabeti bu iddianın terör suçlamasının nasıl delili olduğu konusunda ise dinleyenleri ikna edebilecek bir açıklama yapmadı daha doğrusu yapamadılar. 

Bylock konusuyla ilgili ortaya attıkları tek somut iddiayı ise başvurucunun avukatı, “MİT raporuna göre bu uygulama 500.000’den fazla kişi tarafından App Store’dan indirildi” şeklinde verdiği cevapla çürütmüş oldu. Yani AKP’nin Türkiye’de ve dünyada Cemaatin terör örgütü olduğu iddiası üzerine yürüttüğü onca çalışmaya rağmen avukatlar tarafından söylenen en somut şey “başvurucu bylock kullandığı, sendika üyesi olduğu ve bankaya para yatırdığı için cezalandırılmadı” açıklaması oldu.  

İki saate yakın süren AİHM Büyük Dairedeki duruşma hiç şüphe yok ki haklı olanın gerçekten güçlü olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Hukukçular olarak söylemeye çalıştığımız hakikat, adaletin olduğu yerde haklı olanın her zaman güçlü olduğu gerçeğiydi ve duruşma neticesinde bu gerçek bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Günümüzde biliyoruz ki insanlar haklıdan değil güçlüden yana olmayı tercih ediyorlar. Evet, bugün haklı olmak belki bir anlam ifade etmiyor gibi gözükebilir ancak hiç şüphe yok ki yakın gelecekte, haklı olanın daha güçlü olduğu ve adaletin er ya da geç yerini bulduğunu göreceğiz. Bunun için de şüphesiz Yalçınkaya duruşması adalete doğru atılan önemli bir adım oldu. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin