Hakan Şükür’den neden korkuyorlar?

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

Babala TV isimli Youtube kanalınının kurucusu Oğuzhan Uğur’un, milli futbolcu ve milletvekili Hakan Şükür’ü programına davet etmesiyle bir tartışma başladı. “Babamla da konuştum. Acele karar vermişim, sempati kazandırma ihtimalini ve tek bir kişiyi bile kandırması riskini göze almamalıyım” diyerek çark etmesi sonrasında Şükür, bazı yayın organlarında programlara davet edilerek sorulara cevap verdi. En son olarak da TV5 de bir programa katıldı.  

TV5 genel yayın koordinatörü M. Ali Kayacı’nın sunduğu Düşünme Vakti programı 8 Kasım 2022 tarihli yayınında Hakan Şükür’ü konuk etti. “Türkiye’nin yaşamış olduğu sendromu konuşacağız” diye söze başlayan Kayacı, programa “hakim ya da hakem olmadığını… sorularıyla muhatabını da incitmeyeceğini” söyleyerek başladı. “Darbe Süreci, Referandum, Adalet ve KHK’lar” alt başlığıyla sunulan yayın esnasında, Kayacı’nın soruları Şükür tarafından oldukça nezaketli ve bir o kadar da entelektüel biçimde cevaplandı. 

Hem programcı hem de seyirciler açısından programın verimli olduğu söylenebilir. Ancak, bahse konu yayın siyasi iktidar ve ortaklarını rahatsız etmiş olacak ki havuz medyası program nedeniyle ‘sunucu M.Ali Kayacı’nın kovulduğu’ şeklinde haber yaparken, RTÜK başkanı da ‘kanal hakkında terör örgütü propagandası’ gerekçesiyle inceleme başlattıklarını duyurdu.  

Bahse konu yayın izlendiğinde eski milli futbolcu Hakan Şükür’ün nezaketinin ve entelektüel birikiminin yanı sıra hukuki hak arayış konusundaki çabası görülebiliyor. Şükür, konuşmasında “milletvekilliği, istifası, hakkındaki iddialar ya da uğradığı mağduriyetler” gibi birçok konuda kamuoyunun merak ettiği hususlara açıklık getirmiş, vatanına ve milletine olan sevgisinin ve güveninin altını çizmiş, “bir devletin dininin adalet olduğu” ifadesiyle yargıdan beklentisini de dile getirmiştir. Milli forma için uzun yıllar ter döken Şükür’ün ifadeleri içindeki “hukukun geldiğini istemiyorlar” cümlesi yaşanan süreci tam anlamıyla özetleyen bir ifade oldu.  

Yaşanan sürecin mağduru ve mağdurların gönüllü avukatı olarak tarihteki benzer vakıaları incelemek ve tahlil etmek herkes gibi benim için de ayrı bir araştırma konusu oluyor. Bu kapsamda özellikle Nazi Almanyası’nın anlatıldığı filmlerin yeri bir başka. Şükür’ün ifadesiyle birlikte tüm yargı mekanizmasını ele geçiren bir iktidarın “hukukun gelmesinden korkması” zihnimi “1945” isimli filme götürdü. 

2017 yılı Macaristan yapımı siyah beyaz filmde “trenle küçük bir kasabaya gelen ve birkaç saat içerisinde aynı trenle geri dönen biri yaşlı diğeri genç Yahudi kökenli iki yabancının hikayesi anlatılmaktadır. Bahse konu kasaba sakinleri içerisinde komşularını ihbar eden, tutuklatan ve infaz ettiren bir grup, ahlaki zayıflığıyla öne çıkmış kasaba yöneticisi ve adamlarının öncülüğünde yahudilerden geriye kalan mallara çökmüştür. Katip, rahip, koruma ve gar şefi üzerinde şekil bulan kasaba yönetimi çökülen malların dağıtımında destekçilerini de unutmamış, işledikleri suçlara onları da ortak etmiştir. İki yabancının gelişi kasaba katibinin oğlunun düğününe denk gelmiş, çökülen toprakları ve malları kaybetme korkusu suç ortaklarını endişeye ve şeytani planlar yapmaya itmiştir”. 

1945 filminde “içinde ne olduğu bilinmeyen iki tahta sandık” kasabanın kabusudur. Bunun nedeni ise “ruhunu şeytana satanların en büyük korkusunun gidenlerin birgün geri dönme ihtimali olması, az sayıda vicdan sahibi insanın kendileriyle ve kasaba sakinleriyle yüzleşme çabasının ise suç ortaklarının dini, yerli ve milli söylemi içerisinde kaybolup gitmesidir. İki yabancı, soykırım esnasında kaybettikleri çocuklarına ait birkaç patik ve oyuncak gibi eşyaları tahta sandıktan alarak mezarlara bırakıp geri dönmüş, suç ortakları ise vicdanlarıyla ve şeytani planları yüzünden kaybettikleriyle yüzyüze kalmıştır.” 

Hakan Şükür’ün “hukukun geldiğini istemezler” ifadesini duyunca, zihnim “iki yabancının gelişiyle kasabada oluşan paniği, korkuyu, şeytani plan ihtiyacını, suç ortaklarının yerli ve milli söyleminin arkasına saklanma çabalarını” hatırlattı bana. Bundan dolayı Hakan Şükür’den neden korktuklarını, onun hukuk dolu mesajının duyulmasının nasıl bir “paniğe, korkuya, şeytani plana, yerli ve milli söyleme, işten kovmaya, yayından kaldırmaya, dört koldan saldırmaya” neden olduğunu/olacağını daha iyi anladım: Zira onlar “hukukun gelmesini istemiyorlar” çünkü hukuksuzluktan besleniyorlar.

Evet, Hakan Şükür’den korkuyorlar çünkü hukuktan, hukukun geri gelmesinden korkuyorlar. Bizler de hukukun gelmesini istemeyeceklerini, gelmemesi için ellerinden geleni yapacaklarını bilerek, hukukun gelmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.  

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “Hakan Sükür’den korkuyorlar” varsayimi üzerine yazilmis bu yazinin ciddi eksikleri mevcut. Öncelikli olarak mesele korku degil, devlet ve hükümetin 15 Temmuz sonrasi oturtmus oldugu paradigma meselesi. Fakat bu paradigma yüzyillar boyunca var olan bir prensip üzerine kurulu. O da devletin temel dinamiklerini sorgulayan kisilerin “yok edilmesi veya periferide birakilmasi” gerektigi düsüncesi. Devlet, özellikle azinliklar ve marjinallestirilmis kesimleriin periferide kalmasini saglamaya calismistir her dönemde. Ana akima yaklasmak isteyenler, sadece kendinden ödün vererek kabullenilir: Iyi Alevi, iyi Kürt, Iyi Ermeni gibi kavramlar acikca kullanilmistir gecmiste. Cemaat konusunda ise bu biraz daha kompleks bir hal almistir. Iyi “cemaatci” olabilmek icin cemaate düsmanlik yapmak gerekmektedir. Sadece Haka Sükür icin degil, bu her cemaat üyesi icin de gecerlidir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin