BÜLENT KORUCU | YORUM
Işık bazen yanıltır, küçük adamların gölgesini büyük gösterir. Karanlık ise her zaman aldatıcıdır, büyük ve küçük tamamen birbirine karışır. Gizem perdesi altında güçlü ve akıllı sandığımız niceleri, ışıkta bir cüceye dönüştü.
Çevik Bir bunların başında gelir. Haki üniforma ve askeri vesayetin gölgesi altından çıktığı anda yaldızları döküldü. Cumhurbaşkanlığı adaylığının ilk adımında bir çuval inciri berbat ederek inzivaya çekilmek zorunda kaldı. Aynı hızda olmasa da benzer akıbet Hakan Fidan’ı bekliyor gibi. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başındaykenki havası dağılmaya başladı.
General Bir’e göre filmin daha ağır çekimde oynamasının sebepleri var. Onun aksine siyasetle içli dışlı bir kariyer geçirdiğinden daha temkinli ve hazırlıklı. Başbakanlık müsteşar yardımcılığından itibaren politika koridorlarında dirsek çürüttüğünden bir darbeyle yıkılması kolay değil. Ama son günlerde yaşadıklarını önceden hiç tecrübe etmemişti. Cevheri Güven’in tabiriyle ‘dokunulmaz ve ulaşılmaz noktadan bir anda kullar/faniler katına indirildi’ ve hakkındaki iddialar konuşulmaya başlandı.
Kıbrıs’ta öldürülen kumarhaneci, kara para baronu Halil Falyalı etrafında dönen ağır suçlamalar 4 yıl önce Sedat Peker tarafından gündeme getirilmiş ancak Fidan’ın adı dahi geçmemişti. Peker, kasetlerin kopyasına ulaştığını ispatlamak adına dönemin Kıbrıs Başbakanı Ersan Saner’e ait olduğunu iddia ettiği bölümü, ‘Deli Çavuş’ hesabından yayınlatmıştı. Başta Peker olmak üzere, Kıbrıs’taki kirli ağı bilen herkes, Fidan ismini zikretmemek için azami özen gösteriyordu.
Bugün ne değişti de Kıbrısta’ki 45 kaset konusu Fidan ve oğlu Halit Fidan merkeze konularak tartışılıyor?
Fidan’la ilgili tartışmalar bunlarla sınırlı değil. Oğlunun İsrail’le olan ticari ilişkileri, KKTC’nin Türk Cumhuriyetleri tarafından tanınmaması ve Nuh Yılmaz’ın Jeffrey Sachs’ı konuşturup Türkiye’nin Suriye’deki maşa rolünü açık etmesi iki haftaya sığdı.
KKTC ve Suriye buzdağının görünen kısmı ama Fidan adına büyük imaj kaybına yol açtı. Dört ‘kardeş’ cumhuriyetin, KKTC’yi değil, Rumların kurduğu devleti tanıyacağını deklare etmesi, Dışişleri Bakanı için yenilgi ve fiyasko demektir. Üstüne üstlük konuyla ilgili gelen soruyu, “Aile içi meseleleri basın önünde konuşmuyoruz.” şeklinde geçiştirmek çok acemiceydi. Onun yerine kararlılık ve daha fazla çaba vurgusu yapılmalıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaklaşık 15 yıldır gazetecilerle bir araya gelip soru sordurmuyor. Çevik Bir gibi Fidan da içi boş özgüvenin kurbanı oldu.
Jeffrey Sachs ise Erdoğan rejiminin kendi kalesine attığı gol olarak kayda geçti. Antalya Diplomasi Forumu’nda, ‘Suriye iç savaşının, İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla, ABD tarafından başlatıldığını ve silahlandırılıp eğitilen cihatçı grubun iktidara gelmesiyle sonuçlandığını’ anlattı.
ABD Başkanı Trump ısrarla bu bebeği Erdoğan’ın kucağına vererek bütün sorumluluğu Türkiyeye yıkmaya çalışıyor. Yine Trump’ın dediğine göre Erdoğan başlangıçta gönülsüz davransa da ısrar üzerine Suriye’deki yeni rejimin velayetini üstlenmeyi kabul etmek zorunda kalmış. Tarafların bildiğini halkın duyacağı şekilde söylemek paniğe yol açtı. O yüzden paylaşımlar apar topar silindi.
Ankara’daki iktidar savaşlarının göstergesi olan ‘Falyalı’ kasetlerinde cevabı aranan soru şu: Kayıp kasetler kimin elinde; Serim Ailesi mi yoksa Hakan Fidan mı MİT’e teslim etmek yerine kendinde tutuyor? Daha önemlisi bunların kayıp olduğunu kim sızdırdı? Büyükelçi Ekrem Serim’in 7 ay gibi kısa sürede geri çekilmesine yol açan süreci bilen iki makam var: Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ailesi ve MİT Başkanı İbrahim Kalın.
Erdoğan sonrası için üç isim konuşuluyor: Bilal Erdoğan, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın. Fidan, bir ‘muhaberat rejimine’ dönüşen Türkiye’de, istihbarat başkanlığından gelen gücü ve gölgede kalmaktan kaynaklanan yıpranmamışlığını kaybediyor.
O kaybettiğinde kim kazanıyorsa, ‘5 kaset eksik’ bilgisini sızdıran da odur…
Cevap: Kel bilal