Gülşen’in tutuklanmasına gösterilen tepkilere kızan cemaatçiler

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Şarkıcı Gülşen Bayraktar Çolakoğlu’nun haksız ve hukuksuz yere tutuklanmasının verdiği mesaj üzerine çok şey yazılıp söylendi. Gülşen’in yakında tahliye olacağına şüphe yok. “FETÖ” yaftası boyunlarına asılıp, en temel hakları yok sayılarak tutuklananların, mallarına çökülenlerin haklı olarak isyanları var. Peki isyan eden olmasaydı?

Ülkede yaşanan bütün pislikleri bıraktık, Gülşen’in tutuklanması neredeyse tek gündemimiz haline geldi. Kim bilir, belki de başka bir şeyle meşgul olmamız istenmiyordur. İşin bu tarafını unutmadan, yapılan tartışmaları bir de farklı yönden ele almakta fayda olduğunu düşünüyorum. 

Esasında kendilerini alkışlamayan sanat camiasına, bilinç altında olan düşmanlıkları aşağıdaki tweetin içeriğinde saklı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Saray ve çevresinin yaşadığı kompleksi şu tweetle açıkça ortaya koymuştu:

“Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek.” 

“Kültür” kavramıyla “siyasal İslam” tarzının bir arada olması yüzyıllardır mümkün olmadı. Kültür denilen olgu, torpille, rüşvetle, iltimasla sahip olunan bir şey değil. Sizin hırsızlıkla elde ettiğiniz mallar, bir sanatçının ürettiğini satın alabilir ama sanatı ortaya çıkarması kolay değil.

Gülşen’in kimin isteği doğrultusunda tutuklandığı alemin bildiği bir sır. Emrin Saray’dan geldiğini anlamak için, tutuklama talebinde bulunan savcı Türkşad Kunthan Uçuk ve kararı veren hakim İbrahim Eroğlu’nun hangi yerleşik atama kurallarının çiğnenerek oraya getirildiğini görmek yeterli

Verilen kararı eleştirenlere Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), tehdit niteliğinde bir açıklamayla karşılık verdi. Bu açıklamaya göz atanlar, kararın arkasında Saray’ın sesi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın olduğunu görür. 

“Yargı bağımsızlığına saygı anayasal zorunluluktur” deniyor. HSK’nın cevap niteliğindeki açıklaması, ceza verilse bile yatarı olmayan bir maddeden Gülşen’in tutuklanmasına itiraz edenlere, eleştirenlere bir gözdağı niteliğinde. Açıkça, aba altından sopa gösteriliyor. “Gülşen haksız yere tutuklandı” diyenlerin tutuklanabileceğini hatırlatıyor.

HSK’ya sadece bir hatırlatma yapıp kendi konumuza devam edelim.

Rahip Brunson’ın tutukluluk talebinin reddedildiği günün ertesinde nasıl salıverildiği, Alman vatandaşı Türk asıllı gazeteci Deniz Yücel’in nasıl tahliye edildiği unutulmamalı. 

Dahası Gezi Protestoları davasında mahkumiyete şerh düşen hakim Kürşad Bektaş’ı Tokat Turhal’a,  Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devrine karşı çıkan mahkeme başkanı Nimet Demir’i Kahramanmaraş’a sürerken sesini çıkarmayan HSK, şimdi ses yükseltiyor.

TOPLUMUN TEPKİSİNİ HAFİFE ALMAMALI

Böyle bir ortamda toplumun önemli bir kesimi, sesini yükseltiyorsa bunu hafife almamak gerekir. Dahası bunun ne kadar değerli olduğunu iyi anlamalı.

Niçin önemli sorusunun cevabına gelince… 

Tepki geliyorsa, hele de bu kadar tepkiler yükseliyorsa, bu toplumun nabzı hâlâ atıyor demektir. Hâlâ canlılığına ilişkin emarelerin olduğunu gösteriyor. 

Pastor Martin Niemoeller, Nazi döneminde Almanya’da önemli bir din adamıydı. Önce Adolf Hitler’le yolları kesişmiş, sonra gidilen yolun tehlikesini sezince ayrılıp muhalefet etmeye başlamıştı. 

Niemoeller’i hayat hikayesinden belki bilen fazla olmaz. Ama, “Susma! Sustukça sıra sana gelecek” sözüne kaynaklık eden kişi olarak hepimiz tanıyoruz. Aşağıdaki sözü ise günümüz Türkiyesi için söylenmiş gibi:

“Önce Yahudiler için geldiler. Sesimi çıkarmadım, çünkü ben Yahudi değildim.
Sonra Komünistler için geldiler. Sesimi çıkarmadım, çünkü Komünist değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler. Sendikacı olmadığım için yine sesimi çıkarmadım.

Sonra benim için geldiler. Ses çıkaracak kimse kalmamıştı.”

İşte bunun için diyorum. Gülşen’in tutuklanmasına orta yerde hâlâ ses çıkaranlar varsa durumdan ümitli olmak gerekiyor. Umut hâlâ var.

Siyaset ve sanattan, toplumun farklı kesimlerine kadar yoğun tepkiler yükseliyor. 

Hırsızlıkları ve yolsuzlukları ortaya çıkarıldıktan sonra koltuklarına sımsıkı sarılanları, “Çalıyorlar, ama çalışıyorlar” diyerek toplumun büyük kesimi alkışladı. Dahası, hırsızlığı ortaya çıkaranlar hapse tıkıldı, hırsızlar ödüllendirildi. 

Bunlar umutsuz gelişmelerdi. 

2015 yılı Ekim ayında Kanaltürk ve Bugün TV’ye el konulduğunda yeterli sesin yükselmemesi hayal kırıklığına yol açtı. Bu aslında bir kesime yapılmış görünse de büyük resme baktığımızda, toplumsal bir hayal kırıklığıydı.

Dahası 15 Temmuz sonrası binlerce insan basit, gülünç gerekçelerle tutuklandı, mallarına mülklerine çöküldü. Tahliye edilenler, hatta beraat edenlere hukukları iade edilmedi.

Ses vermesi gerekenler sesini çıkarmadı. Sustular, sustular, sustular…

Bütün bunlar doğru. 

Yaşananlara bir başka açıdan bakalım lütfen. Ben, son 10 yılda hiç de azımsanmayacak mal varlığımın tamamını kaybettim. Benim olan (eşim dahil), şimdi para etmeyen bir tarladan başka hiçbir mal varlığımız yok. 

Bütün kayıplarımın yanında yıllarca Silivri’de ikamet etmiş birisi olarak şunu söylüyorum. Gülşen bağlamında ortaya konulan tepkiler gerçekten çok değerli. 

Bu vesileyle yaşanmışlıkları dile getirmek yanlış değil. Onları sıralamak doğru olur. “Bize yapılanları unutmayın” demek yerinde olur. Hatta, duygusal olarak “dün neredeydiniz?” demek bile olabilir. 

Ama Gülşen bağlamında dile getirilen aklı başında eleştirileri değersizleştirecek yorumlar, kendi cenahınızda bir karşılık bulabilir, güçlü alkış da alabilir.

Ama bunun toplum nazarında sizin yaşadıklarınız zulümleri haklı göstermeye yardımı olmaz. Dahası, potansiyel olarak omuz omuza verebileceğiniz insanların, sizden uzaklaşması demektir. 

Gülşen’e verilen desteği eleştirmek yerine, bunu vesile yapıp kendi yaşanmışlıklarınız her neyse hatırlatmaya bakın. Çünkü hafıza-i beşer nisyan ile malûldür.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. BİRAZ DAHA GERİYE GİDELİM..

    Taaaa 1920 lere..
    Ve işte bir halk İslam adına omuz omuza savaşıyor..
    Sonra adına savaşılan hilafet yani öcü gibi gösterilen İslam ve İslam Birliği yok ediliyor…
    Ve o kutsanan halk ekseriyetle bu durumu alkışlıyor..
    Sonra Kürtler..
    O da hop diye asimile ediliyor..
    A si mi le..
    Yani yok ediliyor.
    Ve o kutsanan halk bunada alkış tutuyor..
    Sonra bu zülüm bumerang gibi elbet dönüp dönüp bir gün alkışlıyanlarıda ezecekti ve de eziyor..

    Akıl alır gibi değil, milliyetçilik namına taaaa dünyanın öbür ucundaki kendisindən habersiz insanları sever ama yanındakine kin ve nefret eder..
    Bir insana aynı dili konuşmuyor diye zülmediliyorsa aslında yeri geldiğinde aynı şarkıyı okumadığı için de zülmedilecektir bir gün..
    Tıpkı bugün olduğu gibi..

  2. Sayın Yazar çok önemli değil belki ama lutfedinde gerçek isminizi bilelim! Neden hala böyle “silik karakter” rollerinden hoşnutsunuz! Sorsak, tabii ki “korkmak” değildir! endişelerinizin kaynağı… Belli ki yurtdışındasınız ve oradan istediğinizi düşünüp yazabiliyorsunuz, mütekellim’in kendisini bilmek okuyucuların bilmesi gereken bir gerçek olmalı.. O okuyucular adına konuşalım, belki hiçbir zaman düşünmek istemezler. Gerçekten siz kimsiniz?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin