Gergerlioğlu, ‘Muhafazakârlar çürümeye niye sessiz?’ sorusunun cevabını madde madde yazdı

Miletvekilliği elinden hukuksuz birşekilde alınan HDP’li vekil ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, ‘Muhafazakârlar çürümeye niye sessiz?’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Karar Gazetesi’nde yayınlanan yazıda Gergerlioğlu, maddeler halinde bu durumun sebeplerini yazdı. Gazetenin Görüşler’ kısmında yayımlanan yazıda Gergerlioğlu, “Muhafazakâr toplumun yolsuzluklara, antidemokratik uygulamalara sessizliğinin tarihi, sosyolojik, psikolojik ve dini nedenleri var” diyor.

İşte o yazı;

Muhafazakârlar çürümeye niye sessiz?

Muhafazakâr toplumun haksızlıklara sessiz kalması, müdahil olmaması, onaylaması, ayrıntılı irdelenmesi gereken bir konudur. Tarihin birçok döneminde olduğu gibi, günümüzde de iktidar cenahında yolsuzluklar almış başını gitmiş, tek adam yönetimi egemen olmuş, demokratik kurumlar alaşağı edilmiş, zengin daha zengin, fakir daha fakir olmuşken muhafazakâr toplum niye sessiz kalmakta, iktidarı genel olarak desteklemektedir?

Siyaset analizi yapanlar için bu konu önemlidir ancak çoğunlukla güncel açıklamalarla konu geçiştirilir. Oysa tarihi, sosyolojik, psikolojik ve dini nedenleri vardır. Maddeler halinde konuyu incelemeye çalışalım.

a) Peygamberler tarihi ve son Peygamber Hz. Muhammed’in hayatı ve mücadelesi incelendiğinde dini tebliğin en önemli meselesinin o toplumdaki ekonomik, sosyal, dini çürüme olduğu görülür. Peygamberlerin mesajı, toplumsal yaşamı etkilemiş, karşı çıkanların ise buna gerekçesi, düzenlerinin bozulmaması gerektiği olmuştur. Toplumu her açıdan sömürenler, Peygamberlere en çok karşı çıkanlar olmuştur. Zalim yöneticiler, para muktedirleri ve dini otoriteyi ellerinde tutanlar, en fazla karşı çıkanlardır. Ama günümüzde, muhafazakârlar tarafından bu gerçek ya bilinmemekte ya da umursanmamaktadır. Ses çıkarmamaktadırlar yayılan zulümlere.

b) Dinin, şekli unsurlarının özüne inilmemiş, özündeki cevher küller altında kalmıştır. Aslında bu öz, örnek bir fert, güzel ahlak, öte dünyada Allah’ın rızasına endekslenmiş bir hayattır. Bu unutulunca iktidarların çürümesi de önemsenmemektedir.

c) Her insanda var olan vicdan duygusunun çeşitli nedenlerle zayıflamaya başlaması, vicdan sızlatan çürük iktidar pratiklerine mazeretler üretilmeye çalışılması çok zor değildir artık. Aslında peygamberin mücadelesinde en ihtimal verilmeyen kişilerin Müslüman olması, hep o kişilerin vicdanlarının harekete geçmesiyle mümkün olmuştur.

d) Güç, söz vd. etkenlerin üstüne çıkan vicdan hakikati, şu anda muhafazakâr toplumda çok zayıflamış, din, siyaset bir futbol takımı taraftarlığı meselesi olmuştur. Taraftara, vicdani irfani meseleleri anlatmak adalet talep etmek çok güçtür.

e) Otoriter iktidarların korkutması da muhafazakârları çürütmektedir. Oysa sadece bu dünya gerçeklerini değil, inandığı öte dünyanın tedirgin edici ihtimallerini de düşünmelidir

f) Günlük maslahatçılık: Günlük düzeninin bozulmaması, rahatsız eden kafa karıştıran sözleri duymak istememesi anlamında maslahatçılık, toplumda uyuşma ve suskunlaşma nedeni oluyor.

g) Ortadoğu toplumlarının kendisini demokratikleştirememesi, feodal ilişkilerin genetik bir hal almasından dolayı lidercilik önemli bir sorundur. Bir otoriteye bağlanma, süpermen arama veya var olanı süpermenleştirme hâlâ giderilemeyen bir hastalıktır. Liderler ilahlaştırılmakta ve tutkusal ilişki değiştirilmek istenmektedir. Bu da demokratikleşmeyi engellemekte, liderler sorgulanamaz güç olmaktadır. Lider, bir şekilde yönetimden uzaklaştırılırsa toplum kaosa düşmekte çünkü lidersiz bir adaletli, sistemli yaşam pratiği oluşturulmamıştır. Liderler başta olduğu müddetçe bu akıntıyı devam ettirmekte ve kendileri de toplumu demokrasiden uzaklaştırmaktadır.

h) Demokratik eleştiri kültürünün olmaması.

i) Seçimleri, demokrasi durağı görürken ara dönemlerde aktif bir eleştiri anlayışından uzak olma. Bu klasik taşra politikacılığını güçlendirmiştir.

j) Yozlaşma normalleştirilmiştir. “Herkes çalıyor” denilerek çürüme normalleştirilmiştir.

k) İç ve dış politikadaki gelişmeleri, muhafazakârın şekli din anlayışına göre yorumlayan siyasetçilerin gücü.

l) İnsan hakları kavramından uzak olma: Hak deyince kendisiyle ilgili haksızlıklara odaklanmak, insan hakları kavramından uzak olmak, başörtüsü, sakal, takke, sarık, cami vs’den başka hak bilmemek

m) Dini argümanlarla kolay aldatılabilmek.

n) Kutuplaştırıcı dile kolay ikna olmaları: Ezilmişliğin getirdiği anlayışla hep siyah-beyaz yorumlayan anlayış.

o) Toplumsal hayatta kendisini lokomotif değil vagon gibi gören bir içgüdü hali.

p) Güçlü devlet kültürü.

r) Yüzyıllardır genetiğe işlemiş güçlü devlet tutkunluğu, saplantısı.

s) Komplo teorilerine aşırı yatkınlık.

t) Dış güçler, masonlar, siyonistler gibi kavramların aşırı büyütülmesi, kendisini feda eden bir anlayışın hakim olması, tarihi kişi ve kurumlara takılıp kalma, yenilenememe hali, muhafazakârlığın bir hayat biçimi olması.

u) Tüm yeniliklere kapalılık: Yeni fikirler, eleştiriler, öz eleştirilerden uzak durma hali. Dini muhafazakârlaştırdığı için siyaseti de muhafazakârlaştırma hali.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin