Gazeteci Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in 31,5 yıla kadar hapsi istendi

Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ve Tele 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel’e “Devletin güvenliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklama” gerekçesiyle açılan davada savcılık mütalaasını verdi. Savcılık, Yıldız ve Dükel’in 31,5 yıla kadar hapsini istedi.

Esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, Müyesser Yıldız, İsmail Dükle ve Erdal Baran’ın “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme” ve “devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama” suçlamalarından 14 yıldan 31,5 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını istedi. Erdal Baran’ın tutukluluk halinin, Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in adli kontrollerinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı 8 Mart, saat 09:30’a erteledi.

Müyesser Yıldız’ın avukatı Erhan Tokatlı, duruşma başlamadan önce söz aldı. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin bir değerlendirme hazırladığını ve heyet isterse dinlenmek için hazır olarak beklediğini beyan etti.

“BİRİLERİNİN İNTİKAM DAVASI”

Müyesser Yıldız savunmasında, “Sayın Heyet, bir yıldan fazla zamandır, dava demeye dilimin varmadığı bu dosya ile uğraşıyoruz.  Evet bir dava var, ama bu bildiğimiz adli, hukuki davalardan değil; daha önce de belirttiğim gibi, birilerinin intikam davası. Tek tek anlatayım. ‘Böyle bir İhbarcı yok’ dedik. Nihayet Emniyet’ten gelen bir yazıyla böyle bir ihbarcının bulunamadığı bildirildi. Bulunamadı, bulunamazdı, çünkü yoktu. Haklı çıktık. O zaman soruyorum; olmayan ihbarcıya kimler, neden itibar etti de bu dosya tanzim edildi?” dedi.

Yıldız, “Şaşaalı operasyonlarla gözaltına alındık. Çünkü güya askeri casusluk yapmıştık. ‘Üzerimize yapışmaz’ dedik; daha üçüncü gün, bizzat iddia sahipleri yapışmadığını/yapışamayacağını kabul etti. Daha gözaltındayken; ‘TCK’yı havaya atacaklar, hangi sayfa açılırsa, o maddeden ceza verecekler’ dedik. Şu ana kadar üç kere suçun nevi değiştirildi. Yani yine haklı çıktık. Bilmem hatırlar mısınız, izlediniz mi? 10-15 yıl önce televizyonda, usta oyuncular Haluk Bilgiler ve Sumru Yavrucuk’un rol aldığı bir dizi vardı – Sevgili Dünürüm diye. Torunları olacak, herkes bir isim koymak istiyor. Baba Haluk Bilginer ille de Zebercet ismini istiyor. Herkes, ‘bu ne biçim isim’ diye itiraz ediyor. Sonunda şöyle bir formül bulunuyor: ailenin tüm fertleri istediği ismi bir kağıda yazacak, sonra bunlar arasından kura çekilecek. Öneri kabul ediliyor, kağıtlara isimler yazılıyor. Ama Haluk Bilginer uyanıklık yapıyor; kaşla göz arasında bu kağıtların hepsini, Zebercet yazan kağıtlarla değiştiriyor. Kura çekiliyor, sürpriz!.. Zebercet çıkıyor. Bizim iş de o hesap. Yaptığımız işin casusluk, gizli ya da yasak bilgi veya belgelerin ifşası olmadığını, sadece ve sadece gazetecilik faaliyeti olduğunu ispatlamamıza rağmen, besbelli illa bir ceza verilecek.” diye konuştu.

“HAKLI ÇIKTIK, DELİLİNİ DE DAVA DOSYASINDA BULDUK”

Yıldız, “Artık ne çıkarsa bahtımıza!.. Bunun nasıl bir intikam davası olduğunun, hedefin de sadece ve sadece ben olduğumun son deliline gelmeden önce şunu sormak istiyorum: İddialara göre, olay çok ciddi; devletin gizli bilgi ve belgelerini temin ettik. Koca Milli Savunma Bakanlığı da bu dosyaya epey mesai harcadı. Peki Erdal Baran’la ilgili herhangi bir idari tahkikat yaptılar mı?  Bildiğim kadarıyla hayır!.. Tek başına şu tavır bile, aslında iddiaların hiçbir ciddiyetinin bulunmadığını, sadece bizlere gözdağı vermek için bu operasyonun yapıldığını ortaya koymuyor mu? Evet, yine daha gözaltındayken ve cezaevi sürecindeyken, ‘Birileri 15 Temmuz arşivimin peşinde. Bu konuda kitap yazıp yazmadığımı merak ediyorlar’ demiştim. Bunda da haklı çıktık, delilini de dava dosyasında bulduk.” ifadesini kullandı.

Yıldız şunları kaydetti:

“Nasıl mı? Kısaca anlatayım: 18 Temmuz’da, yani dosyada henüz gizlilik kararı varken, avukatlarım bile dosyayı göremezken, Cumhuriyet Başsavcılığı, Milli Savunma Bakanlığı’na, soruşturma dosyasının tamamını, iletişimin tespiti tutanaklarını gönderirken şunu yazmış: ‘Şüphelilerden ele geçirilen dijital materyallerin incelenmesine devam edildiğinden, tamamlanınca ayrıca gönderilecektir. Normalde bu nereye teslim edilir? Herhalde, MSB Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne, değil mi?

Hayır, oraya teslim edilmiyor. Ya kime teslim ediliyor? Bizzat Milli Savunma Bakan Yardımcısı Sn. Yunus Emre Karaosmanoğlu’na. Ne kadar önemliyse!… Devam edelim.

“15 TEMMUZ’UN KİTABINI YAZMADIĞIMI GÖRÜP RAHATLAYANLAR VARSA KORKMAYA DEVAM ETSİN”

2 Temmuz’da, bu defa da bizlerden ‘ele geçirilen’ tüm dijitallerin kopyaları veriliyor. Peki bu defa kim elden teslim alıyor? Bizzat Milli Savunma Bakanlığı Personel Daire Başkanı. Evimde, bilgisayarımda ne ele geçirildiyse, davalı olduğum Milli Savunma Bakanlığı’na elden teslim yani!.. Sadece şunu sormak istiyorum: soruşturmalar ne zamandan beri böyle yürütülüyor? Ve bu durumda, soruşturmayı gerçekte kim yapmış oluyor? Dijitallerim imajı alındıktan sonra aylarca bana bile verilmezken, hangi hak ve yetkiyle, en baştan oraya gönderilebiliyor? Bilmem, bunun neden bir intikam davası, hazırlanan şeyin de bir intikamname olduğunu anlatabildim mi? Son sözüm şudur: 15 Temmuz’un kitabını yazmadığımı görüp, rahatlayanlar varsa hiç rahatlamasınlar, korkmaya devam etsinler. Ben veya bir başkası, gerçekleri er veya geç ortaya çıkaracaktır. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”

İSMAİL DÜKEL: İHBARCININ NEDEN BULUNAMADIĞINI MERAK EDİYORUM

İsmail Dükel, “Hukuki olarak avukat arkadaşlar uzunca, iddia makamının tüm argümanlarına karşı tezlerini sundular. Bunun üstüne çok ekleyeceğim bir şey yok. Yargılamanın siyasi boyutuna ilişkin de ekleyeceğim çok bir şey yok. Ancak ben neden bu ihbarcının bulunamadığını merak ediyorum. 83 milyon insan çok geliyor düşününce; ama yine de bulunabilirdi diye düşünüyorum” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin