Eyvah Liverpool

YORUM | MURAT AYDIN

Ajax rüzgarına yetişememiş, Anderlecht ve Bayern Münih’i düşüş trendinde yakalamıştık. Bizim çocukluğumuz Liverpool’un en görkemli ve en gadabetli dönemine denk gelmişti. Yıl 1976 evimize ilk defa televizyon gelmiş ve benim daracık hayatıma kocaman bir siyah beyaz pencere açmıştı. Anadolu’nun bir şehrinde, kendi şehrinin bir kısmından başka hiçbir yer görmemiş bir çocuk için uçsuz bucaksız bir gözetleme kulesiydi ve oradan futbol dünyasına baktığımızda karşımıza Liverpool diye bir canavar çıkmıştı.

Can Bahadır Yüce’nin Kronos’da Benjamin Toshack’ın biyografi kitabını ve Liverpool’u anlatan yazısını okuyunca birden çocukluk karabasanımı hatırladım. Evet Liverpool benim için bir karabasandı. Hani tarihte Avrupalılar eyvah Türkler geliyor diye korkuya kapılırlarmış ya bendeki Liverpool’da böyle bir travmaydı. Bu karabasana sanıyorum 1976 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası 2. Turunda Trabzonspor’la eşleşmesi sebep olmuş olabilir. O dönem Anadolu’daki herkesin büyük sempatiyle baktığı Trabzonspor, Akranes’i iki maçta da yenip elemişti ama bir sonraki turda rakip Liverpool olunca gazetelerin spor sayfaları öylesine bir korku pompalıyorlardı ki her okuduğum haber sahada bizi paramparça edecek bir canavarın haberiydi. Evet sanıyorum ‘Eyvah Liverpool’ düşüncesinin zihnimde oluşmasının başlangıcı Trabzonspor’un rakibi olmasından sonra gazetelerin spor sayfalarındaki haberlerdi.

Ama Trabzonspor geçen yılın UEFA şampiyonu ve iki yıldır Avrupa’da maç kaybetmemiş bu takımı hiç kimsenin beklemediği bir şekilde yenmişti. Radyo’dan Cemil Usta’nın penaltı golü sonrası avazı çıktığı kadar bağıran spikerin sesi hala kulaklarımdadır. İnanılmaz bir şeydi ama Trabzonspor galipti. Ama Liverpool rövanşta Trabzonspor’u korkutarak yenmiş ilk 18 dakikada üç gol atarak elemişti. Ve o yılın devamında Avrupa’nın en büyük kupasına da uzanmıştı.

Ben neden her Türk gibi en güçlünün yanında yer alıp en güçlü olanı tutmaya bilemiyorum. Sanırım güçlü olanı hele de çok güçlü olanı sevmiyordum. Her olayda garip bir şekilde bir anda kendimi çok güçlüye karşı konumlanmış bulurdum.

Futbolu tam anlamaya başladığım yıllar karşımda bulduğum Liverpool 1976’da UEFA, 1977 ve 1978’de Şampiyon Kulüpler ve yine 1978’de Süper Kupa Şampiyonu olmuştu.

Hele 1977’de oynanan Şampiyon Kulüpler Kupası final maçı ile yine aynı kupada 1978 yarı final maçlarını hiç unutamam.

O yıllar Avrupa’da Liverpool denen korkunç armadaya direnmeye çalışan tek takım Mönchengladbach idi ya da ben çocuk aklımla öyle düşünüyordum ve doğal olarak onu tutuyordum. Udo Lattek’in takımında kimler yoktu ki. Rainer Bonhof’tan, Berti Vogts’a, Allan Simonsen’den, Jupp Heynckes’e, Stielike’ye kadar çok önemli isimler vardı. Ama karşısında Keegan, Phil Neal, Tommy Smith, Heighway, Kaptan Hughes, Terry Mcdermott, bir ara Galatasaray’ın hocalığını yapan Greame Souness ve Benjamin Toshack. Bir de uzun degajların kalecisi Clemens.

Ben henüz yıllar sonra o Liverpool kadrosundan Toshack’la birkaç defa oturup yemek yiyeceğimi, bu efsane kadroyu ve o yılları konuşacağımı bilmiyordum. (Toshack ile sohbetlerimiz ve o yılları konuşmamız belki başka bir yazı konusu olabilir diye burada değinmiyorum.)

Siyah beyaz ekranda Liverpool’ün kırmızı formalarını açık siyah olarak izleyebildiğim finali 3-1 kazandı. O çocuk ruhumla nasıl bir heyecanla maçı izlediğimi dün gibi hatırlıyorum. Tuttuğum Mönchengladbach da aslında hiç fena oynamamıştı, hatta Simonsen’in beraberlik golüyle çok ümitlenmiştik de ama o takımın Kevin Kegaan’ı vardı ve karşısında durmak kesinlikle mümkün değildi.

Bu maçın rövanşı bir yıl sonra bu kez yarı finalde olmuştu. İlk maçta durum 1-1 iken 88. Dakikada Rainer Bonhof’un frikikten attığı golü sağ elini yumruk yapıp havaya kaldırmasını ve maçı 2-1 kazanmasını ne kadar da net hatırlıyorum. O gole sanıyorum Bonhof’dan daha çok sevinmiştim. Ama karşı takım Liverpool’du, üstelik Kevin Keegan da artık o takımda yoktu ama ikinci maçı 3-0 kazanacak gücü vardı. Mönchengladbach’ın direnemediği bir takıma Clup Brugge’nin direnebilmesi mümkün olmadı tabi ki.

Ancak o sene Liverpool İngiltere Ligi’ni Nottingham Forest’e kaptırmıştı. Avrupa’nın bir numarası olmuş ama İngiltere’de olamamıştı. O güne kadar kayda değer neredeyse hiçbir başarısı olmayan Brian Clough’un öğrencileri, İngiltere’de şampiyon olmuş devamında da Avrupa’nın bir numaralı kupasına ulaşmışlardı.  Liverpool belasına İngiltere’den bir rakip çıkmıştı. Gerçi Notingham Forest’de Avrupa’nın en büyüğü olduğu yıl kendi liginde şampiyon olamamıştı ama kupayı kazandığı için tekrar katıldığı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasını ikinci kere kazanmayı başarmıştı. Liverpool kabusuna reklam arası vermişti.

O yıllar İngiltere’de böyle fantastik takımlar çıkabiliyor çılgınca başarı hikayeleri yazdırabiliyordu. Brian Clough tam da böyle bir hikaye yazmıştı. İkinci Lig’den aldığı Nottingham Forest’i birinci lige çıktığı senenin devamında şampiyon, onun devamında ise iki Yıl üstü üste Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğuna taşımıştı. Clough’un’ yazdığı tam bir peri masalıydı. Dönemin en gözde kulüplerinden biri olan Leeds’in başına geçtikten 44 gün sonra başarısızlık nedeniyle istifa etmek zorunda kalan Clough daha sonra gittiği Nottigham Forest ile tam bir efsane olmuştu. Clough’un daha yakından tanımak isteyenler, onu konu alan Lanet Takım (The Dammed United) filmini mutlaka izlemeliler.

Sadece Nottingham değil Derby Contry, Leeds United, Aston Villa, Everton gibi takımlar da Premier Lig’de şampiyonluk ipini göğüsleyecek performanslar ortaya koyabiliyorlardı. Futbol o zamanlar tam bir endüstri değildi ve amatör heyecanlar ona etki edebiliyordu.

Bu durum yıllar içinde çok değişti ve para, amatör heyecanı boğup attı. Öyle ki 1994 tarihinde Blackburn Rovers’in şampiyon olmasından sonraki 25 yılda fantastik hikaye yapabilen sadece Leicester City takımı oldu. Çünkü Futbol artık gerçek bir sanayi haline gelmiş, büyük bütçelerin, büyük paraların haricinde bir çıkışa izin verilmez olmuştu. Futbolun baronları; büyük sponsorları küstürebilecek, parası olmayan küçük takımların ve büyük amatör heyecanların, kötü sürprizler yapmasının önüne geçmişlerdi artık.

Bu yıldan sonra İngiltere Premier Lig’de şampiyonluk Mancester United, Arsenal, Chelsea gibi dev bütçeli kulüpler arasında gidip gelen bir oyuna dönmüştü. Bunların arasına çok büyük paralar harcayarak sadece Manchester City dahil olabildi. O da yeni düzene parayla ayak uydurabildiği için.

70’li, 80’li yılların efsane takımları da sahneden birer birer düştüler. Leeds United, İpsvish Town, Derby Contury, Notingham Forest gibi hem İngiltere’nin hem Avrupa’nın kariyerli takımları artık bırakın başa güreşebilecek bir takım olmayı Premier ligde tutunamaz oldular.

Futbol bir endüstri haline gelince Premier Lig de, İspanya ligi gibi dünyanın en iyi futbolcularının toplandığı çok büyük bütçelerle oluşturulmuş ve daha iyi futbolun oynandığı bir yer haline geldi ancak sürpriz bitti. Başarı hikayesi bitti. Parayı bastıran bütün hikayeleri kendisinde topluyor ve kendi kulübünde yazmasını sağlıyor.

Liverpool’a gelince o benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın kabusu olmaya devam etti. Nottingham’in şampiyon olmasından sonraki 10 yılda 7 defa daha Premier Lig şampiyonu, iki defa da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu oldular. Liverpool’un hakkından uzun yıllar sonra ‘endüstri futbolu’ geldi ama benim çocukluğum ve gençliğim bitmişti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin