Evrim teorisinin kanıtları (5. Yazı)

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU 

Charles Darwin’in evrim teorisini ispatlama adına en fazla üzerinde durduğu delil, canlılar arasındaki benzerliklerdir. O gün için henüz DNA yapısı bilinmediği ve genetik bilimi ortaya çıkmadığı için, Darwin daha ziyade anatomik ve morfolojik benzerlikler üzerinde durmuştur. Ona göre çeşitli türler arasında görülen sayısız benzerlikler ayrı ayrı kazanılmış olamayacağına göre, bunların varlığı ortak atanın birliğine delalet eder (Darwin, İnsanın Türeyişi, s. 255). Genetik bilimindeki ilerlemelerden sonra ise evrim teorisinin delili olarak canlılar arasındaki genetik yakınlıklar da kullanılmaya başlanmıştır.

Evrim teorisini ispatladığı iddia edilen diğer bir delil ise fosillerdir. Aslında fosillerin delil olarak kullanılmasının sebebi de onların yaşayan canlılarla olan benzerlikleridir. Yani fosillerdeki homolojiden yola çıkılarak bir kısım tahminler yapabilmektir. Darwin döneminden itibaren fosillerin varlığı bilinse de o gün için günümüzde elde edilen fosillerin henüz çok az bir kısmı sınıflandırılmıştı. Bu sebeple Darwin, fosiller üzerinde çok fazla durmamıştır. Fakat sonraki dönemlerde yeni bulunan fosiller sürekli evrimin ispatı adına öne sürülmüş ve canlılar arasındaki ara formların bulunduğu iddia edilmiştir.

Bunların dışında varlıktaki eksik ve kusurlar, insan ve hayvanlarda bulunduğu iddia edilen körelmiş organlar, embriyolardaki benzerlikler, DNA’nın içinde bulunduğu öne sürülen “hurda genler” de Darwinistlere göre evrimin varlığının kanıtları arasındadır. Sırayla bunları ele alarak evrime delil olup olamayacaklarını değerlendireceğiz.

1: CANLILAR ARASI BENZERLİKLER (HOMOLOJİ)

Darwin’in ilk dikkatini çeken şey, canlılar dünyasındaki baş döndürücü çeşitlilik ile farklı canlı formları arasındaki benzerliklerdir. Daha sonraki evrimciler de teorilerini ispatlama ve kanıtların sayısını artırma adına sürekli canlılar arasında daha çok benzerlik bulmaya çalışmışlardır. Çünkü onların anlayışına göre, yeryüzündeki canlılar arasındaki benzerliklerin tek mantıklı açıklaması, bunların aynı kökten gelmeleri ve birbirinden türemiş akrabalar olmalarıdır. İki tür arasındaki benzerlik derecesi ne kadar artarsa, bunların ortak ataya yakınlıkları da o kadar fazla olur. Çünkü bu benzerliklerin kaynağı, ortak atadan veraset yoluyla kendilerine aktarılan benzer genlerdir.

Mesela Rechard Dawkins şu ifadeleriyle insan ve yarasa iskeleti arasındaki benzerliği evrime bağlar: “Yarasa iskeletine bir bakın. Sizce de buradaki her kemiğin, insan iskeletinde tanımlanabilir bir karşılığının olması çok etkileyici değil mi? Tanımlanabilirdir, çünkü kemiklerin birbirine bağlanışları belli bir sıradadır. Sadece oranları farklıdır. Yarasanın elleri oldukça büyüktür ama kimse bizim parmaklarımızla, kanatlardaki o uzun kemiklerin arasındaki benzerliği fark etmekte sorun yaşamayacaktır. İnsan eli ve yarasa kanadı açıkça aynı şeyin iki farklı versiyonudur. Bu tip bir benzerlik için kullanılan teknik terim ‘kökendeşlik (homoloji)’ dir. Paylaşılan ortak atanın elleri (ve iskeletin geri kalanı) alınmış, farklı nesiller boyunca, kısım kısım, farklı yönlerde ve miktarlarda çekilerek ya da sıkıştırılarak aktarılmıştır,” (Dawkins, Yeryüzünün En Büyük Gösterisi, s. 263).

İnsanla maymunun aynı ortak atadan geldikleri yönündeki iddianın kaynağı da bu iki tür arasındaki benzerliklerdir. Maymunların diğer canlılara nazaran daha akıllı olmaları, dış görünüşlerinin ve kemik yapılarının insana yakın olması, insan DNA’sı ile benzerliklerinin çok yüksek olması (yüzde 96 ile yüzde 98 arası), birbirine yakın kromozomlara sahip olmaları, benzer protein ve hemoglobin yapılarının bulunması, her iki türün de bünyelerinde C vitamini üretemiyor olmaları, bu iki türün birbirine en yakın kuzenler olduğu noktasında evrimcilere teorilerini ispat için yeterli gelmektedir.

Bununla birlikte, benzerlikten yola çıkılarak yapılan bu izahlar basit bir mantıkla dahi ele alınsa, bunların, zan ve tahminden öteye geçemeyeceği ve bir ispat vasıtası olarak kullanılamayacağı anlaşılacaktır. Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Bakıldığında bütün binaların çimento, kum, demir, tuğla gibi neredeyse aynı maddelerden yapıldığı ve kapısı, penceresi, duvarları ve çatısıyla aralarında büyük benzerliklerin bulunduğu görülür. Buradan yola çıkarak bunların birbirinden geldiği söylenebilir mi? Veya otomobilleri düşünelim. Neredeyse bütün otomobillerin yapımında benzer malzemeler kullanılır ve onlarda benzer yapı ve sistemler bulunur. Hatta görünüşleri de birbirine oldukça benzerdir. Fakat buradan yola çıkarak aklı başında hiç kimse otomobillerin birbirinden türediği şeklinde bir netice çıkarmaz. Bilakis binaların da evlerin de birbirine benzemesini, onları tasarlayan kimselerle açıklarız.

Evet, canlılar arasındaki benzerlikler gün gibi ortadadır. Kimsenin bunu inkâr etmesi mümkün değildir. Bütün canlılar neredeyse aynı atom ve moleküllerden, benzer protein ve hücrelerden, et ve kemikten oluşur. Aralarında önemli farklar olsa da canlıların çoğunda göz, kulak, burun gibi uzuvlar, solunum, dolaşım ve sindirim gibi sistemler mevcuttur. Pek çok hayvanın iskelet ve kas yapıları, gebelik ve emzirme süreleri, doku ve organ şekilleri arasında da önemli benzerlikler vardır. Canlılar âleminden yavaş yavaş filumlara, sınıflara, takımlara, familyalara, cins ve türlere indiğimizde aradaki benzerlikler önemli oranda artmaya başlar. Zaten canlıların bu tür sınıflara ayrılmasının sebebi de yapı benzerlikleridir.

Peki, benzer yapılara sahip olan türlerin aynı ortak atadan geldiklerini nasıl biliyoruz? Tek başına benzerliklerin kendisi evrimin kesin kanıtı olabilir mi? Ya da şöyle soralım: Biz benzerliklerden yola çıkarak mı evrimi ispatlıyoruz; yoksa evrimi kabul ettiğimiz için mi kendimizce bir kısım homolojiler belirliyoruz? Burada da hem gizli bir totoloji göze çarpıyor, hem de iki bilinmeyeni birbiriyle açıklamaya çalışma şeklinde bir kısır döngü meydana geliyor.

Bu durum birçok felsefecinin ve biyoloğun dikkatinden kaçmamış ve eleştiriye yol açmıştır. Mesela filozof Ronald Brady evrimle ilgili şöyle der: “Açıklamamızı, açıklanması gerekli durumun tanımına dönüştürdüğümüzde, bilimsel bir hipotezden ziyade bir inancı ifade etmiş oluruz. Açıklamamızın doğruluğuna o kadar kanaat getirmişizdir ki, tanımımızı, açıklanması gerekli durumdan ayırmaya gerek bile görmeyiz. Bu tarzdaki dogmatik yaklaşımlar bilim alanından uzaklaştırılmalıdır,” (Taslaman, Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı, s. 174).

Canlılar arasındaki yapı benzerliklerini izah etmenin gerçekten evrimden başka yolu yok mudur? Gerçekten bütün yollar evrime mi çıkar? Elbette böyle değildir. Canlılar arasındaki yapı benzerliklerini her şeyi bilen ve her şeye kadir olan bir yüce Kudret’in yaratmasıyla izah etmenin ne mahzuru var? Nitekim Allah’a inanan çok sayıda bilim adamı, bu benzerliklerin sebebini Yaratıcı birliğiyle açıklar. Yüce Yaratıcı bütün canlıları aynı hammaddeden, aynı kanunlarla, aynı ilâhî plâna göre yaratmıştır (Mustafa Mahmud, Hıvârun mea sadîki’l-mülhid, s. 124).

Buna, bütün canlıların aynı yeryüzünde yaşamasını, aynı besin kaynaklarını kullanmasını, aynı havayı teneffüs etmesini de ekleyebiliriz. Hatta canlıların, hayatta kalmak, çoğalmak, enerji kullanmak ve hareket etmek gibi ortak vasıfları da vardır.

Biyolog Tim M. Berra, şu ifadeleriyle benzerlikten yola çıkarak evrimi savunmanın mantıksızlığına dikkat çeker: “Eğer 1953 model ve 54 model iki Corvette’i yan yana koyarsanız, sonra 54 ve 55 model ikisini yan yana koyarsanız ve bu şekilde devam ederseniz göreceksiniz ki ortada tartışılmaz bir değişerek türeme mevcuttur.” Phillip Johnson, onun bu yaklaşımını şöyle değerlendirir: “Gelmek istediğim nokta şu; Berra aslında farkında olmadan bir şeyi anlatıyordu, benzer formların birbirini takip etmesinin izahı, onların kendisinde aranmaz. Bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Sözgelimi Corvettelerde bu mekanizma insanın üretimidir,” (Lee Strobel, Hani Tanrı Ölmüştü, s. 73-74).

Peki, o hâlde canlılardaki benzerliğin mekanizması nedir? Genler mi? Benzer süreçlerden geçerek dünyaya gelmeleri mi? Kök birlikteliği mi? Asıl açıklanması gereken sorun budur. Çünkü benzerliğin bizatihi kendisi bizi kesin bir neticeye götürmez. Evrimcilerin de henüz bu mekanizma sorununu çözdükleri söylenemez. Fakat inançlı bir insan açısından sorunun çözümü bellidir: Varlıklardaki belli noktalardaki  benzerliğin yanında her birinin kendine özel özelliklere sahip olması, bütün bunları bilen ve yaratan bir Yaratıcı’yı gösterir.  Bütün türleri var eden Yüce Yaratıcı hepsinin üzerine Kendi mührünü vurmuştur. Tek bir Yaratıcıya vermeden canlılar arasındaki benzerlikleri de, benzerlik içindeki farklılıkları da izah etmek mümkün değildir.

Elbette Allah, her canlı türüne, hatta bir türdeki bütün üyelere ayrı ayrı şekiller, muhtelif yapılar verebilirdi. Fakat bu takdirde ne besin zinciri, ne canlılar arasında yardımlaşma ve dayanışma, ne de yakınlaşma ve kaynaşma meydana gelmezdi. Böyle bir dünyada yaşamak hiç de kolay olmazdı. Yüce Allah, bunun gibi pek çok hikmete binaen canlılar arasında önemli benzerlikler var etmiştir.

Diğer taraftan, evrim teorisi ele alınırken sadece benzerliklerden hareket edilip farklılıkların yeterince ele alınmadığını da belirtmek gerekir. Oysaki değil bütünüyle ayrı yapı ve organların, zahiren birbirine benzediği düşünülenler dahi detaylı bir incelemeye tâbi tutulduğunda, aralarında nasıl önemli farklar olduğu ortaya çıkmaktadır. En basitinden, dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın hiç birinin yüzü ve parmak izi diğeriyle aynı değildir. Ayrıca şekil benzerlikleri bulunan çoğu organın da, tamamıyla birbirinden farklı vazife ve fonksiyonlar gördüğü unutulmamalıdır.

Sözün özü, peşinen evrim teorisinin doğruluğu kabul edilmediği sürece, biyolojik varlıklar arasındaki benzerliklerden yola çıkarak onların birbirinden evrimleştikleri şeklinde bir neticeye ulaşmak, ilmî ve mantıkî bir temele dayandırılamaz.

2: GENETİK YAKINLIK (MOLEKÜLER BENZERLİKLER)

Evrimcilerin iddiasına göre moleküler biyolojideki gelişmelerle birlikte canlıların ortak özelliklere sahip olduğu daha net görülmüş; daha doğrusu anatomik ve fizyolojik benzerliklerin genetik ve moleküler düzeyde de söz konusu olduğu saptanmıştır. Evrimci biyologlara göre, protein yapılarındaki, DNA’daki nükleotid bazların diziliminden oluşan genetik koddaki veya kromozom sayılarındaki benzerlikler ancak ortak atadan gelen genlerle açıklanabilir.

Mesela Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin yaptığı çalışmada şu bilgilere yer verilir: “Ortak atadan türeyiş temel ilkesi, çağdaş biyokimyada ve moleküler biyolojide yaşanan buluşlarla daha da sağlamlaşmaktadır. Nükleotid dizilerini aminoasit dizilerine çeviren şifre tüm canlılarda temelde aynıdır. Dahası, tüm canlıların proteinleri değişmeksizin aynı aminoasitten oluşurlar. Bu kompozisyon ve işlev birliği en farklı organizmaların bile aynı tek atadan türediğine güçlü bir kanıt oluşturur,” (Bilim ve Yaratışçılık, s. 17).

Richard Dawkins de kendinden gayet emin bir şekilde şöyle der: “Bugün biz bu gezegendeki tüm canlıların tek bir atadan türediklerinden oldukça eminiz. Bunun kanıtı, genetik kodun hayvan, bitki, mantar, bakteri, arke ve virüsler için ortak ve özdeş olmasıdır… Sanırım genetik kodları incelenmiş tüm canlıların tek bir ortak atadan türemiş oldukları kesindir. Çeşitli yaşam biçimlerinin altında yatan üst seviye programlar ne kadar ayrıntılı ve farklı olurlarsa olsunlar özünde hepsi aynı makine diliyle yazılmıştır,” (Dawkins, Yeryüzündeki En Büyük Gösteri, s. 369).

Ne var ki genetikçi Steve Jones, The Language of the Genes isimli eserinde insan ve maymun genlerindeki büyük benzerliğe rağmen, bu iki türün birbiri arasındaki muazzam farklara dikkat çeker. Maymun genlerinin %98,4 insanla benzer olmasının, ne onu yüzde 98,4 oranında insan yaptığı ne de insanı bu oranda maymun yaptığı üzerinde durur. Beyinleri, davranışları, konuşma becerisi sayesinde insanların diğer hayvanlardan ayrıldığını, insan beyninin tipik bir maymuna oranla beş kat daha büyük olduğunu ifade eder.

Demek ki yüzdelik üzerinden ifade edildiğinde gen sayılarında küçük gibi görünen fark, fenotipte (gözlemlenebilen özelliklerde) büyük farklara yol açabiliyor. Çünkü insan vücudundaki gen sayılarını düşündüğümüzde, yüzde ikilik fark bile milyonlarca genetik bilginin farklı olması anlamına geliyor.

Sıradan bir insan dahi maymun ve insan genleri arasındaki büyük benzerliğe rağmen bu iki tür arasındaki muazzam farkları görebilir. Demek ki canlı organizmaların biyolojik yapıları sadece genlerle açıklanamaz. Biyologlar da, organizmada gerçekleşen bütün faaliyetleri genlerle izah etmenin sağlıklı bir yöntem olmadığı üzerinde dururlar. Nitekim City University of New York’ta görev yapan Barry Commoner “Unravelling the DNA Myth” isimli makalesinde detaylı bir şekilde hayat için DNA’dan daha fazla şeyler gerektiğine ve insan olmak için genlerin sağladığı cevaptan daha fazlasına ihtiyaç duyulduğuna, vücutta gerçekleşen biyolojik faaliyetlerde proteinlerin önemli rol aldığına dikkat çekmiştir. (https://www.ratical.org/co-globalize/UnrvlDNAmyth.pdf)

Bir önceki başlıkta da izah edildiği üzere bütün canlılarda DNA sarmalının dört çeşit nükleotid bazdan oluşması veya bütün proteinlerin 22 adet aminoasitin farklı kombinasyonlar kurmasıyla meydana gelmesi, evrensel ortak ataya delalet etmek zorunda değildir. Genetik bilgideki veya kromozom sayılarındaki yakınlıktan yola çıkarak ortak atalar bulma çabası da şartlanmışlığın evrimcileri mecbur bıraktığı bir neticedir.

Bir kütüphaneye giren kimse, binlerce, belki milyonlarca kitapla karşılaşır. Bunların her birinin konusu, manası ve mahiyeti farklı olsa da nihayetinde hepsi 29 harfle yazılmıştır; yani aynı malzemeden üretilmiştir. Hatta harflerin de ötesinde bu kitaplarda binlerce ortak kelime vardır. Kelimelerin de ötesinde benzer ifade kalıplarına veya cümlelere rastlamak da mümkündür. Bütün bunları görmemize ve bilmemize rağmen kalkıp da bu kitapların kendi kendine tek bir kaynaktan türediğini iddia etmeyiz. Bilakis her bir kitabın akıl ve şuur sahibi bir müellif tarafından yazıldığını düşünürüz. Morfolojik ve anatomik benzerliklerde olduğu gibi moleküler seviyedeki benzerlikler de bize ilim, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcının birliğini gösterir. Zira O, aynı harfleri kullanarak birbirinden farklı milyonlarca farklı tür, milyarlarca farklı canlı organizma yaratmıştır.

Önümüzdeki hafta evrim teorisinin kanıtlarını ele almaya devam edeceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Hocam ilgiyle okuyorum, açıklamalarınız çok yerinde, bilgilendirici ama boğmuyor, örneklerde biraz sıkıntı var gibi geldi bana, bina ev örneği bir türlü oturtamadım.

  2. “Açıklamamızı, açıklanması gerekli durumun tanımına dönüştürdüğümüzde, bilimsel bir hipotezden ziyade bir inancı ifade etmiş oluruz.”

    Aziz Sancar’a evrim ile ilgili soru soruldugunda, herkesin istedigine inanabilecegini ifade etmişti.

    Evrende mikro ve makro düzeyde maksimum düzensizliğe ve minumum enerjiye yönelim varken, varlık neden evrim ile basit (ilkel) bir yapıdan daha karmaşık (gelişmiş) bir yapıya dönüşsün. Bu bile dışsal bir iradeyi gösterir.

  3. Evrim konusu karisik
    Allah evrimle yaratmis, suanki bilim onu soyluyor. Siz inanc diyebilirsiniz hayatta pratik karsiligi olan , kanitlanan(!) bu teori iste, daha iyisini ve daha aciklayici olani bulurlarsa ona bakariz/ bakilir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin