Eroğan’ın tramvayı [Vehbi Şahin, yazdı]

Cumhurbaşkanı Erdoğan nihayet muradına erdi.

Yeniden AKP’ye genel başkan oldu.

MHP lideri Bahçeli’nin işaret ettiği fiili durum resmiyet kazandı artık…

Bundan sonra hem Türkiye Cumhuriyeti’ni hem de AKP’yi birlikte yönetecek.

Yani…

“Devletteki iki başlılık sorunu” tamamen ortadan kalkacak!

Sanki ülkeyi 2002’den beri AKP tek başına yönetmiyormuş gibi hükümet ve Saray çevreleri tarafından sıkça dile getirilen bu büyük ‘problem’ de çözülmüş olacak böylece…

 

HÜKMETME HIRSI

İşin doğrusu ortada ne problem ne de çözüm var.

Mesele ne peki?

Bulunduğu makam her ne ise Erdoğan’ın bunu, siyasi çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmak istemesi…

Tek problem, bir türlü bitmek bilmeyen bu hırsı aslında…

Örneğin…

Erdoğan, Belediye Başkanı mı?

En önemli vazife alanı ona göre burasıdır…

Erdoğan, Başbakan mı?

Tabii ki Başbakanlıktır.

Erdoğan, Cumhurbaşkanı mı?

O halde bu makam, sembolik olmaktan çıkacak ve son sözü söyleyecek bir yer haline gelecektir.

Özetle…

Erdoğan nerede, yetki ve hükmetme orada…

AMAÇ DEĞİL ARAÇ

Peki, parti ve dava arkadaşlığı?

Bunların Erdoğan nezdinde pek bir önemi yok maalesef…

Siyasi hesaplarına faydası varsa ‘muvakkaten’ bunlara saygı duyulur.

Yoksa anında üzeri çizilir.

Misal mi?

Refah Partisi ve Erbakan Hoca’dan kopuş serüveni…

Sürekli diline doladığı “büyük Türkiye, ileri demokrasi, milli irade” gibi söylemler ne peki?

Hepsi laf-ü güzaf…

Bu cafcaflı kavramlar amaç değil araç…

Hepsi, ‘tek adam rejimi’ kurmak için Erdoğan’ın yola döşediği yaldızlı kelime oyunları sadece…

 

TAKİYE USTASI

Dün yapılan kongre için üretilen kavramlar da aynı amaca hizmet ediyor.

Erdoğan ve AKP’ye göre 21 Mayıs 2017 bir milat…

Niçin?

Çünkü, Reis yeniden AKP lideri oluyor.

Dolayısıyla…

Bu dönüşü, yeni bir ‘başlangıç’ olarak kabul edilmesini istiyor Erdoğan…

Sebep?

İçeride ve dışarıda kalmayan itibarını tekrar elde etmek için geçmişe sünger çekmek niyetinde…

Elindeki koz ne?

Takiye yapmak…

En iyi bildiği taktik bu…

Süslü laflarla vaatlerde bulunuyor.

Zaman kazanmaya çalışıyor.

Yalnızca kafasındaki planları uyguluyor.

 

ERDOĞAN’IN SIRRI

Hatırlar mısınız dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gazeteci Nilgün Cerrahoğlu ile bir söyleşi yapmıştı.

14 Temmuz 1996’da Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajda Erdoğan demişti ki…

-Demokrasi bir tramvaydır.

-Gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz.

İşte Erdoğan’ın siyasi hayatını özetleyen ‘sır’ bu iki cümlede saklı…

‘Demokrasi’ kelimesi yerine istediğiniz kişileri, kurumları, ülkeleri, cemaatleri, sivil toplum örgütlerini hatta kavramları vs koyun, sonuç hep aynı çıkacaktır.

Erdoğan, bunların hiçbirine inanmıyor da güvenmiyor da…

Makyavelist bir hesapla, onları hedefe götüren araç olarak görüyor.

Kullanıp kullanıp bir kenara atıyor.

Demokrasiye de inanmıyor hukukun üstünlüğüne de…

Ama ‘siyaseten’ inanıyor görüntüsü vermek zorunda…

 

‘KESİNLİKLE İÇSELLEŞTİRDİM’

Nitekim “Demokrasi bir tramvaydır. Gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” sözleri 21 sene önce çok tartışıldı.

Neden?

Erdoğan’ın antidemokratik yönünü tescil eden bir itiraftı çünkü…

Bu demeçten yaklaşık 4 yıl sonra Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajda bu sözlerini tadil etmeye çalıştı.

“Demokrasi meşru aracı ile anti-demokratik bir amaca ulaşmak istemediğinizi nereden bileceğiz?” sorusuna Erdoğan’ın verdiği cevap bugünlere ışık tutması açısından önemli:

-Başka bir şeye ulaşmak üzere herhangi bir şeyi bağlamı dışında araçlaştırmayı ben gayri ahlâki bulurum.

Bu cevap üzerine, röportajı yapan Eyüp Can meseleyi sağlam bir zemine oturtmak için yeni bir soru soruyor:

-Yani demokrasiyi içselleştirdiniz mi?

Erdoğan, bu soruya ‘Kesinlikle içselleştirdim’ diye cevap veriyor.

 

STRATEJİ HEP AYNI

15 yıllık AKP iktidarına bu gözle bakınca Erdoğan sizce demokrasiyi hazmetmiş mi gerçekten?

Bence hayır…

Ama hakkını yemeyelim.

Erdoğan demokrasi konusunda ne düşündüğünü kamuoyuyla paylaştı mı?

Paylaştı…

Aynı kanaatte olduğunu 6 Mart 2011’de yaptığı bir konuşmayla gösterdi mi?

Gösterdi…

“Ben siyasi hayatım boyunca büyük mücadeleler yaşadım. Demokrasi bir amaç değildir demokrasi bir araçtır” dedi mi?

Dedi…

Burada Erdoğan’a değil ona karşı olanlara kızmamız lazım herhalde…

Adam her şeyi açık açık söylemiş…

Daha ne demesini bekliyorsunuz ki…

 

SON DURAK DİKTA REJİMİ

Bir politikacı olarak Erdoğan’ın, Refah Partisi İstanbul il başkanlığından bu yana izlediği ‘strateji’ aşağı yukarı belli…

Demokrasi, gidilecek yere seni götüren bir tramvay sadece…

Şimdi hemen herkes şaşkın…

Demokrasiyi katlediyor, rejimi değiştiriyor diye Erdoğan’ı eleştiriyor.

Anlamı yok artık bunların…

Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti.

Zamanında Erdoğan’ı iyi okuyup ona göre siyasi söylemler geliştirilecekti.

Toplumun yarısı geç fark etti bu hakikati…

Asıl tuhaf olan ne biliyor musunuz?

AKP ellerinden gidince homurdanan politikacıların Erdoğan’ın ‘takiye’ stratejisini görememesi…

Tramvay uzun bir yolculuktan sonra ‘dikta rejimi’ durağına geldi.

 

GÜL, ARINÇ, DAVUTOĞLU VE DİĞERLERİ

Erdoğan’ın “Kardeşim” dediği 11. Cumhurbaşkanı Gül, tramvayın vardığı son durak hakkında ne düşünüyordur acaba?

“Bu noktaya gelmesinde benim de payım var. Keşke zamanında müdahale etseydim” diye bir pişmanlık duymuş mudur?

“Bu parti Tayyip’in partisi değildir” diyen Bülent Arınç dünkü kongre görüntülerini izlerken ne hissetmiştir?

Kendini hâlâ bu partinin bir parçası olarak görüyor mudur sizce?

“Yeni bir dava aşkıyla ya Allah Bismillah” diyerek AKP’nin başına geçen eski Başbakan Davutoğlu’nun yüreğinde bir sızı var mıdır?

Onca kitabi bilgiye rağmen ‘siyasi usta’ karşısında aciz kalmasının muhasebesini yapmış mıdır?

Her konuşmasında coşkuyla vurgu yaptığı ‘dava’ konusunda hayal kırıklığı yaşamış mıdır?

“Bu hareket, bu yol, bu dava şahsımızın değil, milletimizin” sözleri, Erdoğan’ın geri döndüğü “yeni AKP” için de geçerli midir?

Hadi biz aldandık.

Peki, Gül, Arınç, Davutoğlu ve diğer küskün AKP’liler nasıl kandı Erdoğan’a…

Geçmiş olsun…

Türkiye, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidarıyla batı tarzı bir demokrasiye adım atmıştı.

67 yıl sonra bu tecrübeyi çöpe attı.

Erdoğan’ın hırslarına ülke kurban edildi.

21 Mayıs 2017 tarihinde Türkiye, koşar adım Kuzey Kore tipi bir dikta rejimine yöneldi.

Erdoğan’ın demokrasi tramvayı artık son durakta…

Gül ve arkadaşları bundan sonra ‘demokrasi’ için hiç timsah gözyaşı dökmesin…

Erdoğan kadar onlar da suçlu çünkü…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin