Erdoğan’ın maliyeti [Mehmet Yıldız]

Son yıllarda, iktisat literatürüne yeni bir kavram girdi. Satın aldığımız bir malın üretim aşamasında ne kadar su harcandığını gösteren bu kavrama “Sanal Su” deniyor. İlk defa 1993 yılında İngiliz Profesör John Anthony Allan tarafından ortaya atılan “Sanal Su Teorisi” gittikçe azalan su kaynaklarının korunması için farkındalık ortaya koyan bir çalışma.

Bir fincan kahve için 140 litre su tüketiliyor!

Bu teoriye göre içtiğiniz bir kahvenin yetiştirilmesi, paketlenmesi ve taşınması vb. işlemler için 140 litre su harcanıyormuş. Keza 1 litre süt üretimi için 1000 ila 3 bin 800 litre arasından su harcanması gerekiyor. Çünkü ineğin yediği yoncayı yetiştirmek için tarlayı sulamakta dünya kadar su kullanılıyor. Aynı süreç et için de geçerli. 16 bin litre su ile ancak 1 kg dana eti üretilebiliyor. Yediğimiz dilim ekmek 40, içtiğimiz bir bardak çay 35, giydiğimiz bir çift deri ayakkabı 8 bin, kullandığımız bir A4 kağıt 10 litre suya mal oluyor. Yine aynı araştırmalara göre Amerikalılar Çinlilerin üç katı sanal su tüketiyormuş. Sanırım artık yerken içerken bu rakamları dikkate almamız gerekiyor.

Bir Cemaat mensubunu hapse atmanın maliyeti ne?

Bu aralar içine daldığım iddianameler ve on binlerce sayfayı bulan ekleri bana bunları hatırlattı. Son olarak İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmet Bozkurt’un hazırladığı Zaman Gazetesi yazarları ve yöneticileri hakkındaki iddianame eklerinde bunu fark ettim. 64 sayfalık iddianameyi ilk okuduğumda böyle iddianame mi olur demiştim. Gazeteciler, yazarlar, gazete yöneticileri ve şirket ortakları için kimin hangi delillerle suçlandığını dahi ortaya koymadan her birine üçer müebbet istenen iddianamenin mahkeme tarafından iade edileceğini ummuştum ama öyle olmadı. Mahkeme iddianameyi kabul etti ve 10 aydır tutuklu bulunan içinde Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Mustafa Ünal ve Mümtazer Türköne’nin de olduğu 21’i tutuklu 30 gazetecinin yargılanacağı ilk duruşma tarihini 18 Eylül olarak verdi.

64 sayfalık iddianamede suç delili olarak ortaya konan bir şey bulamayınca herhalde savcının üç müebbet istemesini gerektiren dehşet verici deliller ek klasörlerde vardır diye düşünmüştüm. Bu yüzden 15 bin sayfayı bulan ek klasörleri didik didik ettim ama nafile. Gazeteciler için “Konuştu, yazdı, tweet attı, röportaj yaptı…”, gazete yöneticileri için de “aldı, sattı vs” dışında her şirkette yapılagelen rutin ticari faaliyetlerden başka bir şey yok.

Ne var 15 bin sayfalık klasörlerde diyeceksiniz. Bir çoğu şimdilerde İstanbul Başsavcı Vekili olan Fuzuli Aydoğdu tarafından başlatılmış soruşturmalarla ilgili binlerce yazışma, yine çoğu İstanbul Emniyetinde Terörle Mücadele Şube Müdürü olduğu anlaşılan 3. sınıf emniyet müdürü Kayhan Ay imzalı polis raporları ve rutin işlemlerin yer aldığı evraklardan oluşuyor. (Bir de kayda geçmesi için yazmakta fayda var, soruşturmaların en önemli ayağı atanan kayyımların hazırladıkları yalan yanlış raporlar.)

İddianame eklerinden anlaşılıyor ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile Türkiye’nin her il ve ilçesinde bulunan belediyeler, emniyet müdürlükleri, valilikler ve savcılıklar arasında bu konuya dair yazışmalar yapılmış. Bu yazışmaların tamamının iddianame eklerine konulduğunu sanmıyorum, bir kısmının delil hüviyeti olmadığı için elendiği muhakkak.

Kendileri yetmez, çoluk çocuğunu da fişleyelim!

İşte size birkaç örnek:

  • Zeytinburnu Belediyesi Başkan Yardımcısı imzasıyla savcılık makamına hitaben yazılmış bir yazıda, belediye personeli olan bazı isimlerin gazete ve dergi abonesi olup olmadıkları bilgisi sorulmuş.
  • Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazılmış bir başka yazı ekinde yer alan 1025 kişilik bir listenin Sızıntı, Zaman, Yeni Hayat, Aksiyon vb. dergilere abone olup olmadıklarının bilgisi istenmiş. Üstelik bu defa şüphelilerin eş ve çocuklarının da abone olup olmadığı sorulmuş.
  • Son olarak Antalya ve ilçelerinin emniyet ve savcılıkları arasında sırf bu konuya ilişkin yapılan yazışmaların iddianame eklerine giren kısmı 527 sayfadan oluşuyor. Bu yazışmalarda Gonca Çocuk Dergisi aboneliğinin bile terör örgütü üyeliği için delil sayıldığını görüyoruz bu arada!

(Not: İstanbul Cumhuriyet Savcılığının bu taleplere verdiği cevap, ‘ele geçirilen abone listesi oldukça sınırlı olduğundan genelde kayıt olmadığı’ şeklinde.)

Özetle, yüzlerce kamu personeli, yüzlerce kolluk görevlisi, yüzlerce yargı mensubu işini gücünü bırakıp bu işe yoğunlaşmış. Bu rakam sadece bir dava için sarf edilen emek.

Adalet Bakanlığı’nın son açıkladığı verilere göre bugüne kadar Cumhuriyet savcılıkları tarafından 161.752 kişi hakkında adli işlem yapılmış. Bu rakamlara haklarında fişleme yapılıp da adli işlem yapılmayan binlerce insan dahil değil. Yani bütün devlet aygıtının şu sıralar tek işi kim cemaatçi kim değil onu tespit etmek. “Kimin cebinde 1 dolar var, kim Digiturk aboneliğini iptal ettirdi, kim hangi gazeteyi okuyor, kim hangi okula çocuğunu gönderiyor, kimin parası hangi bankada…” bunlarla uğraşıyor.

Aynen 1 fincan kahve için 140 litre, 1 kilogram et için 16 bin litre su tüketilmesi gibi, “bir cemaat mensubunun bertaraf edilmesi” için bunca kamu görevlisi mesai harcıyor, milyonlarca lira bu uğurda sarf ediliyor. Sizin bizim cebimizden çıkıyor bu para. Haklarında işlem yapılan 160 binden fazla kişi için harcanan emek ve paralar hesaplanırsa, çaldıkları ortaya çıkmasın diye ülkeyi (hatta bütün bölgeyi, İslam alemini) yangına veren bir adamın hırsı yüzünden milyarlarca lira çöpe gidiyor. Bir gün elbette hukuk geri dönecek ve bu yapılan işlemlerin tamamı çöp olacak.

IŞİD tehlikesi mi? Öyle bir tehlike yok. O zaten şu anda iktidarda… Arada bir yapılan göstermelik operasyonlarla birkaç kişi gözaltına alınıp misafir ediliyor adliyenin arka kapısından uğurlanıyor.

PKK mı? Her gün gelen birkaç şehit haberi artık gazetelerde kendine yer bile bulamıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor sadece. Bir zamanlar “30 bin kişinin katili” diye anılan İmralı sakiniyle araları hala çok iyi olduğuna ve bugüne kadar örgüte yakın kişi ya da kuruluşların tek bir çöpüne bile el konulmadığına göre, iktidarın böyle bir sorunu olmadığını söyleyebiliriz.

Adalet ve kalkınma mı demiştiniz?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin