Erdoğan’ın ‘hukuk’ çıkmazı; erken seçim olur mu?

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Mümtaz’er Türköne sıradan bir isim değil. Bir şey söylediyse dikkate almak lazım. Siyaset bilimi hocalığı yaptı. Üniversitenin dört duvarları arasında kalmadı. Tansu Çiller’in danışmanıydı. Konuşmaları ve politikalarında etkiliydi. Hem siyasetin kitabını yazdı hem de sahaya çıktı, pratiğini zenginleştirdi.

Ayrıca sokağı da bilir. Gençlik yılları meydanlarda geçti. “Ben üniversitede ülkücü militandım!” cümlesini kurmaktan çekinmedi. Tabandan gelen bir isim. Milliyetçi siyasetin aktörleriyle arkadaşlığı var. Devlet Bahçeli’yle ‘özel hukukundan’ söz etmek mümkün. Türköne kendisini ideolojinin dar alanına hapsetmedi.

Bir ara AKP ve Erdoğan’a yakın durdu. Bildiğim kadarıyla AKP’nin kapatma davasında yaptığı savunmaya katkı verdi. Erdoğan’a gayr-i resmi danışmanlık yaptı. Milletvekilliği teklifini geri çevirdi. İstese aktif olarak siyasette var olurdu ki hâlâ kapılar kapanmış değil. AKP dışında tabii…

Çözüm süreci konusunda işaret fişeğini ilk Türköne vermişti. Yazdı, anlattı… Oysa o konuşurken ortada fol da yoktu yumurta da. İstim arkadan geldi… Bahçeli önce DEM’le kucaklaştı sonra herkesi şaşkına çeviren ‘Öcalan açılımını’ yaptı. Erdoğan ve AKP şaşıranların başında geliyordu…

Devlet Bahçeli o kadar ileri gitti ki, “Öcalan  Meclis’te gelsin konuşsun!” dedi. İtirazlar yükselince pes etmedi, aksine el yükseltti, “DEM, Öcalan’a gitsin…” ifadelerini kullandı.

Devlet Bahçeli, dostu, arkadaşı da olsa gazetecilere ‘sufle verecek’ bir lider değil. En hareketli dönemlerinde bile medyada az görünürdü. Seçim öncesi ekran tekliflerini bile elinin tersiyle itmiş biri. Türköne’nin Bahçeli’den aldığı sinyalle konuştuğunu sanmıyorum. Ama siyasetin ve Ankara’nın havasını iyi koklayan bir burnu olduğunu biliyorum. Antenleri de açık…

Çözüm sürecinde önden gitmesi bu yüzden… ‘!Bahçeli ile görüştü, ondan öğrendi!” gibi yaklaşımların doğru değil. Bırakın Türköne’yi, acaba Öcalan açılımından parti yönetiminin, mesela Semih Yalçın’ın veya İzzet Ulvi Yönter’in haberleri var mıydı? Yoksa diğer MHP’liler gibi ilk kez grup toplantısında mı duydular? Tahminimce Bahçeli ‘açılım’ projesini yardımcılarıyla bile paylaşmadı.

Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan her ne kadar ‘Cumhur İttifakı’nda sorun olmadığını’ iddia etse de durum pek de öyle görünmüyor…

Mümtaz’er Türköne AKP ve MHP ortaklığının yönettiği Türkiye’de 4 küsur yıl hapis yattı. Evet, tahliyesinde Bahçeli’nin parmağı var. Fakat 4 yıl tutuklu kalmasında yok mu? Bahçeli isteseydi, Türköne’yi kurtaramaz mıydı? 1 gün bile hapis yatmasını engelleyemez miydi? Engellerdi, kurtarırdı ama yapmadı.

Erdoğan gibi, “Biraz yatacak…” dedi; o biraz 4 yıldan fazla oldu. Türköne’nin mahpusluğunda Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de parmak izi var. Tahliyesindeki Bahçeli faktörünü konuşurken MHP liderinin doğrudan veya dolaylı rolünü unutmamak lazım.

Bahçeli, erken seçimlerin ‘kilit’ ismi

Türköne, T24’den Cansu Çamlıbel’e mülakat verdi. Kendisi zaten bir süredir ülkenin ‘erken seçime’ gittiğini yazıp söylüyordu. Çözüm sürecinde olduğu gibi yine önden gidiyordu. Ben de siyasetteki sancının ancak bir erken seçimle giderilebileceğini düşünenlerdenim… Burada bu yöndeki düşüncelerimi yazdım da… ‘Havada erken seçim kokusu’ her ne kadar memleketten uzakta olsam da benim de burnuma kadar geldi.

Türk siyasetinde ‘erken seçimlerin’ kilit isminin Bahçeli olduğunu söylemek yanlış olmaz. O hiç umulmadık ve beklenmedik zamanlarda, “Haydi seçime!” demesiyle meşhur. Ben uzun süredir Bahçeli-Erdoğan ortaklığı kâğıt üzerinde sürse de ‘gönüllerde bittiğine’ inanıyorum. ‘Su sızmaz’ sanılan, ikili arasındaki yarılmayı gördüm, çatırtıları duydum. Bahçeli’nin ‘fırsat kolladığını’ düşünüyorum.

Artık gün yüzüne çıkmış bir mesele var ki Erdoğan, biricik ortağını hastanede ve evinde yalnız bıraktı, ‘hasta ziyaretine’ bile gitmedi. Tek sebep ‘gönül yarılması’ değil, başka nedenleri de olduğu kanaatindeyim.

Nedir onlar?

Bahçeli’nin hastalığındaki ‘sırları çözmeden’ bunları anlamak mümkün değil. Bahçeli şu an bir sır bulutunun içinde, esrarengiz bir durumda…

Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan İmrali sürecinde bugün 4. görüşme yapılacak…

Erdoğan’ın ‘çözüm sürecindeki’ mesafeli tutumunu, bakan her göz gördü. Hâlâ bu tutumunu sürdürmekte… DEM’li Pervin Buldan Haziran sonunda ‘işin biteceğinden’ dem vururken Erdoğan’ın atacağı adımlar konusunda hiçbir ipucu yok.

Demokrasi ve hukuk olmadan çözüm ve barış olabilir mi? Selahattin Demirtaş ve diğer siyasi suçlular hapisteyken çözümden söz edilebilir mi? 

Erdoğan’ın bir demokratikleşme paketi açacağının işareti var mı? Kaldı ki Erdoğan demokrasiye ve adalete dönebilir mi? Dönecek birisi bunun alt yapısı oluşturmaz, taşlarını döşemez mi? Ne kaldı şurada Haziran’ın sonuna…

Kürt meselesi, sadece Öcalan’ın durumunu iyileştirerek çözülebilir mi? Sadece Kürt mahallesine özgürlük ve demokrasi vererek ülke yönetilebilir mi?

Erdoğan hukuka, demokrasiye dönebilir mi?

Mümtaz’er Türköne’nin ‘son söyledikleri’ beni çok heyecanlandırdı. O röportajdan bir cümle; “Benim öngörüm şöyle… Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak, yani çözüm sürecinin gelişmesini engelleyecek. Bahçeli de bunun üzerine Türkiye’yi erken seçime götürecek. Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak çünkü daha önce anlattığım gibi hukuka dönüşün kendi hegemonik gücünü tırpanlayacağını ve kendini enterne edeceğini düşünecek. Bu yüzden de süreci küçük küçük tırpanlayarak sona erdirmeye çalışacak. Yani aslında Erdoğan çözüm sürecinin kendisine değil bu sürecin kendisine hukuk dayatacak olmasına karşı. Söyledim, hukuka dönüş olmadan da çözüm sürecinin başarılı olma ihtimali yok. O zaman da Bahçeli Türkiye’yi erken seçime götürmek zorunda. Çünkü çözüm sürecinin önü ancak o zaman açılır…”

Sürecin Erdoğan’a ‘hukuk’ dayatacağı, yerinde ve doğru bir tespit. Ben yanına ‘demokrasiyi’ de koyuyorum. Öcalan açılımı demokrasiyi de dayatacak. Demokrasisi yaralı bir ülke de ne çözüm olur ne de barıştan söz edilebilir. Erdoğan çözüm sürecine de taraftar değil. Siyasi riski var çünkü. Ve siyasi hayatının en kritik günlerini yaşıyor şu an…

Ve tabii en zor yıllarını da…

Cumhurbaşkanlığına tekrar nasıl aday olacak? Anayasa değişmeden mümkün mü? Bırakın Meclis’in aritmetiğini toplum ve siyasette anayasa değişikliğine imkan sağlayacak bir iklim var mı?

Bugün sandık, AKP ve Erdoğan’ın en büyük korkusu… Ama hem kendileri hem de ülke için başka çıkış da görünmüyor. AKP’nin 31 Mart’ta aldığı ölümcül yarayla yoluna devam etmesi mümkün değil.

Titanic buzdağına çarptı bir kere… Batması kaçınılmaz. Türköne’nin mesajına AKP’li Şamil Tayyar’dan ‘ses’ yükseldi. Tayyar’ın söylediklerine baktım, siyasetçi kimliğinden ziyade, gazeteciliğini konuşturmuş.

Diyor ki Tayyar; “Türköne, her ne kadar ‘Bahçeli’yle 4 yıldır görüşmedim, MHP’den kulis almıyorum, sadece yorumluyorum’ dese de kurduğu cümleler, yorumdan öte, Bahçeli adına hüküm cümleleri gibi. Devlet Bey adına ahkam kesiyormuşçasına yaptığı iddialı değerlendirmeler nedeniyle MHP’den hiç uyarı almamış. Öyle söylüyor. Rasim’i bile hedefe koyan Devlet Bey’in gösterdiği bu müsamaha, haliyle Türköne’nin ifadelerinin kamuoyunda MHP’nin görüşü gibi algılanma riskini arttırıyor. Erken seçim ve CHP’ye iktidar yolunu açma iddiasına MHP’den itiraz yükselmezse bu durum cumhur ittifakı açısından izaha muhtaçtır…”

Şimdi gözler Bahçeli’de… Siyasetçinin kamuoyuna açıkladığı görüşlerle gerçek düşüncesinin farklı olduğunu hatırdan çıkarmamak lazım. Artık telefonla Tayyar’ı mı arar, mesaj mı yazar; bilemiyorum…

Yoksa duymazdan mı gelir? Bekleyip, görelim…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin