Erdoğan, Papa’dan eli boş mu dönüyor?

YORUM | SEFER CAN

Çocuktum, babam yıl boyunca dükkanda satacağı şeyleri almak için İstanbul’a giderdi. O dönene kadar annem “Bu adam yine bizi dünyanın borcuna sokacak” diye söylenip dururdu. Babam gelir gelmez, “Bu defa fazla açılmadım, sadece lazım olanları aldım. Ama bayağı iyi şeyler toparladım” cümleleriyle rahatlatma hamleleri yapardı. Horoz Nakliyat’ın kamyonu kapıya gelince her zamanki gibi annemin endişelerinin haklılığı ortaya çıkardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışı seyahatleri bende aynı duyguları oluşturuyor. Ama bir fark var, annem endişesinde, babam cesaretinde haklıydı. Dükkanda mal olmazsa,  müşteri boş dönerse kazan kaynamazdı. Erdoğan ise ülkenin ihtiyacına bakmadan gittiği yerde ne varsa onu alıp geliyor. Fransa ve ABD’den uçak, yine Fransa ve Sırbistan’dan et, Rusya’dan doğalgaz ve nükleer santral yanında bolca akıl alıyor. Bu arada Bosna Hersek’ten alınan etler hastalıklı çıktı ama raporlar etler piyasaya sürüldükten sonra geldiği için bir anlamı kalmadı.

Erdoğan’ın son durağı Vatikan’dı. AKP Genel Başkanı, 59 yıl sonra Vatikan’ı ziyaret eden ikinci cumhurbaşkanı oldu. (Merak edenler için hemen söyleyeyim ilki Celal Bayar imiş.) Vatikan Katoliklerin ruhani Lideri Papa’ın ikamet ettiği küçük bir şehir devleti. Bize satabilecekleri bir üretimleri yok onun için rahatız diye düşünmeyin. Çünkü hem oradan eli boş dönmüyor hem de sonrasında İtalya’ya uğrayacak. Onlarda ne ararsan var. Sadece Emine Hanım’la kızı alışverişe çıksa birkaç bin asgari ücretliyi göçertirler. İtalyanlar “Fransa’ya var da bize yok mi?” derse yandı gülüm keten helva. Bunu dememe ihtimalleri de bulunmuyor.

PAPA’DAN NE İSTEMİŞ?

Neyse biz asıl konumuza dönelim: Erdoğan, Papa’dan ne aldı? Öncelikle bir madalyon aldı. Erdoğan’a üzerinde ‘barış meleğinin şeytanı boğarken görüldüğü’ madalyonu veren Papa, “Bu madalyon, barış ve adalete dayalı bir dünyayı temsil ediyor” dedi. Türkiye’nin Suriye operasyonu devam ederken ‘sübliminal içerikli’ hediye yorumları boşuna değil.

ABD ile ipler kopmaya başlamadan önceki son gezide 2013’te Emine Erdoğan’a Georgetown Üniversitesi Psikoloji Bölümü Profesörü Fathali Moghaddam yazdığı ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’ kitabı hediye edilmişti. Emine Hanımın gülücükler dağıtarak objektiflere poz vermesi alay konusu olmuştu. O karenin, mesaj içerikli hediyeler arasında hatırı sayılı bir yeri var. Bu da ondan aşağı kalmıyor.

Asıl bomba ise Erdoğan’ın kendisi ve ailesi için Papa’dan dua istemesi. Normal şartlarda normal bir insan, bir hrıstiyan din adamıyla vedalaşırken bunları söyleyebilir. Peygamberimizin, Yahudi komşusundan borç alması ve kalkanını rehin bırakmasını hep onun zühdüne yorumladılar. Oysa borç alabileceği onlarca Müslüman dururken bir Yahudi’den borç talep etmesinin öğretici başka hikmetleri var. Fakat hep bir düşman karşısında kendini tanımlayan siyasal İslamcıların kitabında bunlara yer yok. İslamcılığı bile iyice araçsallaştıran Erdoğan, hristiyanlığı karşı nefret söylemlerini rutinleştirmiş bir siyasetçi. (Şu raporda bunun örnekleri görülebilir: https://stockholmcf.org/wp-content/uploads/2017/08/Hate-Speech-Against-Christians-in-Erdoğan’s-Turkey_21.08.2017.pdf)

Erdoğan, Avrupa Birliği’ni bir Haçlı organizasyonu olarak gören ve Papa’ya çekilmiş fotoğraflarını bu tezine delil gösteren biri. Daha önce Papa’yla görüştüğü için Fethullah Gülen’e demediklerini bırakmadılar. Sahte Kardinal pasaportu bile düzenlediler. Yandaş basın sahteliği paçalarından dökülen pasaportu hala kullanmakta sakınca görmüyor.

Kendini Haçlıların yok etmeye çalıştığı İslam kahramanı gibi sunan birinin haçlıların lideri olarak gördüğü kişiden dua istemesi tuhaf değil mi? Bu tuhaflığı örtmek için küçük sandalye kahramanlıkları uydurmak ayıp değil mi? Şimdi dönüşte trollerini yemlemek için nefret söyleminin dozunu artıracak. Bu kısır döngü sürüp gidecek.

Keşke birkaç milyar dolarlık uçak daha alacağı bir ülkeye gitseydi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Yorum at da at ,at değil mi ?

    kosta kavras ın Amen filimine yorum yapan kimdi bilmiyorum da bu gezinin dönüşünde kısır döngü devam eder, evet! lakin mercimek köftelerini de birileri hali hazırda dondurucuda bekletiyordur.

  2. Haber izlememek için gösterdiğim tüm çabalara rağmen o haşin/tiz ses mutlaka bir yerlerden kulağıma çalınıyor, sesin sahibinin sınır tanımayan kin ve öfkesinin ne zaman dineceği, şiştikçe şişmiş kibrinin ne zaman söneceği sorusu aklıma düşüyor.

    “Teneşire temastan önce olmayacak” diyor iç sesim. Ruhum daralıyor..
    Sonra “unutuyorsun galiba büyük mahkemede yüzleşip zerresi bile kalmayacak şekilde hakkını alacaksın, ayrıca buranın en kibirlileri oranın en zelilleri oluyor, kural böyle” diyor iç sesim. Ferahlıyorum..

    Kalkıp, bir cam bardağa bargamut aromalı çay, içine de ince bir dilim limon koyuyorum. Bana yetiyor…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin