Erdoğan dışarıda uysal kedi, içeride kükreyen aslan

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, içeride farklı dışarıda farklı bir politika takip ediyor. Dışarıda pragmatist, içeride inatçı, dediğim dedik. Pragmatist yaklaşımı, dışarıda ülkenin itibar zedelenmesine neden oluyorsa da sonuç veriyor. İçerideki inatçılığı ise her alanda kan kaybına sebep oluyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla dünya yeniden yapılanmaya başladı. Kendini yeni Çar gören Putin’in saldırganlığı, en çok batıdaki sınır komşularını tedirgin etti. Finlandiya ve İsveç, koruyucu şemsiye altına girmek için NATO’nun kapısını çaldı.

Dünyanın en özgür ülkelerinden olan Finlandiya ve İsveç’in bu girişimi, Ankara’nın elini ovuşturmasına fırsat verdi. Özgürlük bükücü Beştepe Sarayı, “kucağıma düştün” diye sevinç naraları atmaya başladı.

İktidar yanlısı yayın organları, “Türkiye, Finlandiya ve İsveç’e NATO kapılarını kapattı” yorumlarını yaptı.

Yandaşlar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çıkışını ikinci bir “One minute” olarak sunmaya çalıştı. Yandaşların yaklaşımı böyleyken, Erdoğan’ın çıkışının ertesi günü 14 Mayıs’ta şunu yazmıştım:

“Erdoğan’ın ‘U’ dönüşlerinin meşhur olduğunu bilenler için bu yaklaşımın nereye nasıl evrileceği gayet net. İstediklerinin bir kısmına ulaştığında bunu iç kamuoyuna büyük bir zafer olarak sunacak ve iki ülkenin NATO üyeliğini veto etmeyip onay verecek.”

İktidar yandaşları, kendilerine biçilen rolü oynamış ve Beştepe’nin kararlılığını göstermeye çalışıp elini güçlendirmek istemiş olabilirler. Ben yalın düşünerek sonuca odaklanıp varış noktasına ışık tuttum.

Beyaz Saray’dan, “Başkan Biden, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşecek” açıklamasının yapıldığı gün, iki ülkenin NATO’ya üyeliğine Ankara’nın yeşil ışık yaktığı ortaya çıktı.

Madrid’teki NATO zirvesinde Türkiye iki ülkenin üyeliğine koyduğu itirazı geri çekti ve onay veren belgeyi imzaladı. Finlandiya ve İsveç ile Türkiye arasında varılan mutabakat metni açıklandı.

Mutabakat metninin 5. paragrafıyla 8. maddesinin 3. fıkrası gayet açık. PKK’nın terör örgütü olduğunun kabulü, daha önceden olduğu gibi teyit ediliyor. Ancak YPG ve PYD ayrı bir paragrafta “Türkiye’nin ulusal çıkarlarına yönelik tehdit” olarak tanımlanıyor.

FİNLANDİYA VE İSVEÇ AYRI TELDEN, ANKARA AYRI TELDEN…

Üçlü mutabakat ardından Ankara ve muhatap ülkeler farklı açıklamalar yaptı. Ankara’dan açıklama, heyetle birlikte İspanya’da bulunan İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun’dan geldi:

🔸 İsveç ve Finlandiya, PYD/YPG ve FETÖ’ye destek vermeyeceklerini taahhüt etti.

🔸 Erdoğan’ın kararlı duruşu sayesinde terörle mücadelede önemli kazanımlar elde edildi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, muhtemelen mutabakat metnini bile görmeden “Aktolgalı beylerbeyi” gibi ileri atıldı. Bozdağ, “İsveç ve Finlandiya ile varılan mutabakat sonrası bu ülkelerden 33 terör zanlısının iadesi için yeniden talepte bulunulacağını” açıkladı.

Muhatap ülkelerden açıklamalarsa, ülkenin tepe isimlerinden geldi. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, Türkiye ile NATO ülkelerinin örgütlere bakış açılarında büyük fark olduğunu söyledi. Niinisto, PYD/YPG ve Gülen yapılanmasının terör örgütü olarak anılmadığına dikkat çekti.

Niinisto, “Türkiye’nin iade edilmesini talep ettiği insanların daha önce Türkiye dosyalar göndermiş ve bu dosyalara Finlandiya mahkemeleri bakmış ve iadeye-sınırdışı edilmesini gerektiren bir durum görülmemiş, biz mahkemelerin kararına bir şey yapamayız” açıklamasını yaptı.

Finli Cumhurbaşkanı, Helsingin Samonat’ta yayınlanan açıklamasında net konuştu:

“Bunların bildiride geçmesi Türkiye’nin ana hedeflerinden birisiydi. Biz de sonunda kabul ettik çünkü bağlam bakımından hiçbir şey değişmedi. Bunlara bildiride terör örgütü demedik. Türkiye’nin istediği gibi adlandırmadık.”

Aslında imza törenindeki görüntü, kimin kazandığı, kimin kaybettiğini ortaya koyuyor gibiydi.

İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde de Finlandiya Cumhurbaşkanı gibi düşünüyor. Terör faaliyeti olduğu yönünde net bir delil olmadıkça hiçbir iadeye razı olmayacaklarını açıkladı. Linde, insanların sahip oldukları demokratik hakları değiştirmeyeceklerini söyledi.

Aslında “terörist” kavramına ilişkin gazeteci Can Ataklı’nın yaptığı açıklama tabloyu net bir şekilde ortaya koyma açısından önemliydi.

İngiliz The Economist başta olmak üzere pek çok yayın organı, alınan sonucun Türkiye açısından bir başarı olduğuna ilişkin yorumlara yer verdi. Anadolu Ajansı, hangi ülkede neler yazıldığına geniş özetle abonelerine aktardı.

Asıl ilginç olan iktidar yandaşı medyanın Batı basınına karşı iki farklı tavrının olması. Yandaş medyada yer alan haberlerde, Batı basınının gerçekleri görmeye başladığına ilişkin yorumlar yer aldı.

Batı basını Türkiye’yi övüyorsa eğer, yandaş medya bunu, “İşte gerçekler”, “Avrupalılar da yapılanların önemini fark etti”, “Nihayet doğruları görmeye başladılar” tarzında bir yaklaşımla bunlar iç kamuoyuna aktarıyor.

Eğer, Batı medyası Türkiye’ye ilişkin bir konuda eleştiri yöneltmişse de, yandaş medya saydırmaya başlıyor. Ne emperyalistlikleri kalıyor, ne bölücülükleri, ne beceriksizlikleri ne kıskançlıkları…

Benim esas üzerinde durmak istediğim konuysa daha farklı.

Erdoğan, dış politika konusunda her türlü esnekliği sergiliyor. Artık dünya liderleri, Erdoğan’ın sert çıkışlarını, “Bir şeye sert çıkıyorsa ve ‘olmaz’ diyorsa o konuda anlaşmaya o kadar yakın” şeklinde sert çıkışları değerlendiriyor.

  • One minute çıkışı yaptı, sonra “Tepkim Peres ve İsrail halkına değil moderatore” diye geri adım attı.
  • Rahip Brunson için “Ben görevdeyken Rahibi kimse alamaz” dedi, ardından verdi.
  • Rus uçağı düşürüldüğünde “Emri ben verdim. Neden özür dileyelim?” dedi, ardından özür diledi.
  • Kaşıkçı cinayetinde Suudi Prensini katil ilan etti, ardından koşa koşa gitti, burada kabul etti.
  • Finlandiya ve İsveç NATO’ya giremez dedi şimdi onay verdi.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunları kötü örnek gibi de değerlendirebilirsiniz. Ben işin olumsuz taraflarını bir kenara bırakıp hareket kabiliyeti olarak görülebileceğini düşünüyorum.

En kötü olanı benim açımdan dışarıda gösterdiği bu esnekliği, iç siyasette ve ekonomide sergilememesi. İnatçı ve yanlışta ısrarını sürdürmesi. Enflasyon-faiz konusunda sergilediği inadı ülkeye neler yaşattı, yaşatmaya da devam ediyor. Muhalefete karşı kendi tabanını bir arada tutmak için yumuşamaya asla yanaşmıyor.

İç politikada bir türlü sağduyulu davranmıyor. Acaba, muhataplarının bu ülke insanı olmasından mı kaynaklanıyor. Kendi tabiriyle söylemek gerekirse, “yerli ve milli” olmalarından dolayı mı?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Kükreyen aslan mi?😄

    O zalim ve acimasiz bir diktatör…

    Ben başlığı şöyle atardim;

    “Disarida ezik içeride bir Goril”

    Veya

    “Disarida ezik, iceride çemkiren bir sırtlan”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin