Erdoğan, Akşener çağrısını niçin yaptı?

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İYİ Parti’yi kendi yanlarına çağırıp, “milli duruş” sergilemesini istedi. Meral Akşener de kısa ve net bir “Hayır” cevabı verdi. Erdoğan bu çağrıyı yaparken, ret cevabı alacağını beklemiyor muydu? Öyleyse bu cevabı alacağını bile bile niçin yaptı?

Bir ülke bu kadar siyasileşmişse, bütün gündemini siyasiler ve siyaset belirliyorsa orada ciddi sorun var demektir. Türkiye bunu yaşıyor. Bizler de buna alet oluyoruz. 

Bu yanlışı en baştan itiraf ederek başlayayım.

Erdoğan, G-20 toplantıları için gittiği Endonezya’dan dönerken uçakta gazetecilere açıklamalar yaptı. Söylediği şuydu:

“Burada özellikle muhalefetin içinde, CHP’yi bir kenara koyalım, 6’lı masanın hepsini söylememe gerek yok, ama İP’in (İyi Parti) bunlarla aynı çizgiye düşmesi tabii düşündürücü. Onlar niye bunlarla aynı masaya düşüyor veyahut aynı konuma geliyor? 

Bu tabii düşündürücüdür. Hele hele böyle bir dönemde. Temenni ederiz ki bunlar da bir dönüşüm yapmak suretiyle gerek bu masayı terk etmek, gerekse milli ve yerli bir duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirir.”

Öncelikle şunu hatırlatayım, Erdoğan, İYİ Parti’ye ilk kez çağrı yapmıyor. İki yıl önce de benzeri bir çağrı yaptı. Yalnız Erdoğan çağrıda bulunmadı, ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli de buna yakın bir çağrıyı Aralık 2020’de, Akşener’e “Dön evine, bitsin bu çile” demişti.

Bu çağrı ilk kez yapılmıyorsa, ona göre değerlendirilmeli. Bir çağrı açıktan yapılıyorsa orada amacın ittifak olmadığını bilmek gerekiyor. Gerçekten sonuç alınmak isteniyorsa müzakereler sessiz ve kamuoyundan saklanarak yürütülür.

Erdoğan, İYİ Parti’yi Cumhur İttifakı’na alma isteğini açıktan çağrı olarak yapıyorsa başka bir hedefi vardır. Bunun altını çizmek gerekiyor. 

Millet İttifakı’nın kendi sonunu getirme ihtimalini gören Erdoğan, bu masayı dağıtmak istiyor. İttifak ortakları arasında ve seçmenler nezdinde birbirine güvensizlik oluşturmak istiyor. 

Bir başka boyutu da kendi yanındaki ortağı olan MHP’ye mesaj vermesi. “Kendini alternatifsiz olarak görme” diyor. Ancak iki parti de suç ortakları olarak şimdilik birbirlerine mahkûm durumdalar.

Burada bir noktanın altını çizmek isterim. Suç ortaklıkları bozulursa, normal bir koalisyonun dağılması gibi olmaz. İki tarafın da kirli çamaşırları ortaya saçılır. Taksim’de geçen hafta yaşanan terör saldırısının, bu suç ortaklığındaki fraksiyon çatışması olduğunu hatırlatmak isterim. 

ÇAĞRININ ALTINDA YATAN NEDENLER

Erdoğan’ın çağrısının arka tarafında yatan başka nedenler de var. Önce bunlar üzerinde durmak gerekiyor. 

Erdoğan, Endonezya’da liderler zirvesi bağlamında baktığınızda en kötü toplantılarından birisini yaşamış oldu. Türkiye’den ayrılacağı saatlerde 6 kişinin öldüğü, 80’den fazla insanın yaralandığı Taksim saldırısı yaşandı. 

Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesinin öncesinde bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından sabote edildi. Erdoğan, Soylu’nun, “ABD’nin taziyesini kabul etmiyoruz” sözünün ardından taziyede bulunan ülke bayraklarını yayınlayarak ABD’ye teşekkür etmek durumunda kaldı.

İkincisi, Biden Polonya’ya düşen füzelerle ilgili olarak NATO’nun ülke liderleriyle acil bir toplantı yaptı. NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ülkenin lideri Erdoğan, aynı şehirde olmasına rağmen bu toplantıya davet edilmedi. 

Erdoğan’ın “önemsiz iş” dediği konu, Polonya’ya düşen füzelerin nereden atıldığının belirlenip buna göre cevap verilmesinin kararlaştırıldığı bir mini zirve. Yani, füzeler Rus yapımıysa 3. Dünya Savaşı’nın çıkıp çıkmayacağının kararlaştırılacağı bir toplantı…

Erdoğan, NATO üyesi olmamasına rağmen Japonya liderinin bile katıldığı zirveye çağrılmayınca, toplantıyı küçümseyerek durumu kurtarmaya çalıştı.

 

Tüm bunlardan sonra Erdoğan’ın, yaşananları gölgeleyecek ve bunların tartışılmasının önüne geçecek bir konuyla gündemi değiştirmesi gerekiyordu.

Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunlara konunun gelmemesi ve başka konularla gündemin doldurulması şart.

ERDOĞAN BÜTÜN İHTİMALLERE BİRDEN OYNUYOR

Erdoğan, güçlü görünmeye çalışıyor ama ittifakın altındaki oy tabanı kaymış durumda. Bundan dolayı her yolu deniyor. 

🔷 Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ı AK Parti’ye almaya hazırlanıyor,
🔷 Ahmet Kaya’nın mezarının Türkiye’ye getirilmesi için girişimde bulunulacağını duyuruyor,
🔷 İYİ Parti ve Akşener’i Cumhur İttifakı’na davet ediyor.

Bu üç farklı yönde, açılım yapmaya kalkışmak, kendine güvenden çok çaresizliğin çırpınışı gibi duruyor. 

Erdoğan’ın “milli duruş” çağrısının karşılık bulduğunu ortaya koymak ve  seçmenleri ikna etmek için farklı kesimlerden birkaç isim bulundukları yerlerden kalkıp AK Parti saflarına katılmış olacak. 

Kıymet-i harbiyesi olmayan bu isimlerin geçişleri, muhatap partilerin içleri boşalıyor gibi kamuoyuna sunulacak. Muhtemelen İYİ Parti’de istediği konumu elde edemeyeceğini anlayan birkaç isim davete icabet edip Erdoğan’ın yanına gidecek.

ERDOĞAN, AKŞENER’İN KONUMUNU GÜÇLENDİRDİ

AK Parti lideri, bu çağrıyı yaparken Akşener’den karşılık bulmayacağını çok iyi biliyordu. Çağrıyı açıktan yapmasının bir nedeni de ittifak içindekilere, “İYİ Parti muhalefeti her an satabilir. Bunlara güven olmaz.” dedirtmek içindi. Cumhur İttifakı’nı güçlendiremeyeceğini iyi bilen Erdoğan, muhalefeti zayıflatmaya çalışıyor.

Aslında bu çağrı Erdoğan’dan Akşener’e bir hediye gibi oldu. Böylelikle onun önemli, güçlü bir parti olduğunu kabullenmiş oldu. İYİ Parti, Millet İttifakı içinde kendini hep ayrı konumda tuttu. İttifaktan ayrıştırma yoluna gider bir görüntü sergiledi. 

Akşener diyelim ki masadan kalkıp Cumhur İttifakı’na gitti. Akşener, daha önceki davette, “Ben gitsem bile seçmen gelmez, teşkilatın tamamı bile gelmez” demişti. Dolayısıyla muhtemel bir gidiş yaşanırsa, bu İYİ Parti yönetim kadrolarının iktidar nimetlerinden yararlanma girişimi olarak değerlendirilir. 

Böyle bir durumda bile kazanan Akşener olmaz, Erdoğan olur. Akşener, bir süreden bu yana MHP’den ayrılan bir yapı olmak yerine, kendini merkez sağın lideri konumunda göstermeye çalışıyor. Bu hedefi bütünüyle ortadan kalkmış olur.

Akşener, Erdoğan’a aynı gün cevabını verdi. Kısa ve net bir cevap oldu bu:

 

“Milletimizin geleceğinin heba edildiği, ortaya sürüldüğü bir kumar masasında olmadık, olmayız.”

Bütün bunlara rağmen, Akşener yakın bir gelecekte Erdoğan’a parlamenter sisteme geçiş ve kendisine başbakanlık garantisi verilmesi şartıyla bir işbirliği teklifi götürürse ben şaşırmam.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Konuşmasında Tayyip sanki İP yi eleştiriyor. Yani davet ediyormuş gibi yaparak İP yi düşündürücü diyerek eleştiriyor. Bunlarla aynı konum derken aşağılıyor. CHP bir tarafa derken İP yi CHP den ayırıyor aslında. Yerli ve milli derken bu PKK ya karşı duruşu kast ediyor ve PKK CHP ye rağmen CHP HDP ye rağmen İP nin bunların arasında ne işi var demek istiyor. Düşündürücü derken İP nin PKK ile yan yana gelmesini kastediyor. Düşündürücü derken bu İP ye bir eleştiri kadar aklını başına al, o yoldan dön demektedir. Yerli ve milli biziz, bize dön, aslına dön demek istemektedir.

    Aslında haklı. HDP de muhalefetin yanında yer alacak. Bunu Tayyip aynı konum olarak görüyor. Yani Tayyipe karşı olanları aynı konum görüyor. Öyle bir rejim kurdu ki seçenek o rejime göre bir pozisyona göre belirleniyor. PKK nın Devlet kurması, Suriyeye girme en öncelikli gündem olarak belirlendi. Bütün seçimler bunun üzerine bina ediliyor. Tayyip bunu yani Suriye işgalini şahsi sorunu olarak görmüyor. O yüzden Merali eleştiriyor. Yani PKK Devleti yanında yer almasını eleştiriyor. Çünkü işgal söz konusu ve Türk askeri sınırın dışında bulunuyor. Bu tezkere iktidar ve İP nin oylarıyla geçti. Güzellikle İP ye aslını hatırlatıyor. Psikolojik üstünlüğü işgal olayıdır ve PKK özerk bölgesidir. Bu sınır ötesi harekat yerli ve millinin ifadesidir. Yani Tayyip Suriye ekmeği yemeye devam ediyor. Sınırda yeni çatışmalar ve şehitler çıktıkça İP nin üzerindeki baskı artacaktır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin