Elveda Margosyan!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Asmalı Mescit ile Kumbaracılar Yokuşu’nun kesiştiği noktadan birkaç metre ileride, çok da kolay bulmuştum Aras yayınevini.

Yeni Yüzyıl Gazetesinde okumaktan lezzetine doyamadığım Mıgırdıç Margosyan’ın kitaplarını satan tek yayın eviydi. Ve ben Ermeni edebiyatı denilen muhteşem damardan bihaberdim o zamanlar.

Raflarda sıralı şekilde Ermeni yazarların kitapları duruyordu. Yazarların çoğunu ilk kez duyuyordum ama isimler de, sonradan okuduğumda fark ettiğim hikayeler de bize, bu ülkeye aitti.

Söz gelimi Hagop Mintizuri’yi kaba taslak biliyordum. Bu ülkede kalemle iştigal edip Mintizuri’yi bilmemek ayıbın dik alasıydı.

Gavur Mahallesi

“Gavur Mahallesi var mı?” diye sordum kitapçıya.

Tebessüm etti. Ve sanırım merak da…

Kim olduğumu biraz çekinerek izah ettim.

Muhafazakar bir gazetede çalışıyordum ve Ermeni bir yayınevindeydim. Hafiften tedirginlik hissediyorum doğal olarak.

“Sizin gazeteyi beğeniyorum, bütününü olmasa da” diye bir cümle kurdu. Sonraki konuşmalarından o cümleyi, bir Ermeni’nin başka mahalledeki insanı hoşnut etmek için kullanmadığını anladım.

Manşetleri, köşe yazarlarını alıntılarla anlattı.

“İstersen imzalarım ha” diye kitabı uzattı. Hediye etmek istiyordu.

Karşımdakinin Mıgırdiç Margosyan olduğunu o an anladım.

O gün başlayan ve benim ömrüm boyunca gurur duyacağım bir dostluk kurmuştuk Mıgırdiç amcayla.

O günden sonra çıkan her kitabını almaya dikkat ettim Aras Yayıncılık’ın.

Margosyan sayesinde yepyeni bir umman keşfetmiştim.

Bu ülkenin bambaşka bir damarını. Masallardaki hazine gibiydi Ermeni edebiyatı, avuçladıkça çoğalıyordu adeta.

Sur Belediye Meclisi 9 Aralık 2009 günkü oturumunda, ismi Direkçi olan sokağı “Mıgırdiç Margosyan” olarak değiştirmeye karar vermişti.

Sokak tabelalarını takan dönemin Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş gazetecilere Diyarbakır’ın çok kültürlü, çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir kent olduğunu, insanların geçmişte barış ve kardeşlik içerisinde yaşadığını söylemişti.

Mıgırdiç Margosyan, Türkiye’de zihniyetin hala değişmediğini ve bugün atılan adımların yarın boşa çıkartılabileceği ve isminin asıldığı yerden tekrar indirilebileceği gerekçesiyle isminin doğduğu sokağa verilmesini istememişti.

Ve maalesef haklı çıktı Baron…

Zira yalnız ismi sokaktan indirilmedi, 2015 Aralık ayında ilan edilen ve 103 gün süren sokağa çıkma yasakları ile başlayan çatışmalar ve Sur’un altı mahallesinde 10 Mart 2016’dan bu yana süren yıkım çalışmaları sonucu bugün Mıgırdiç Margosyan Sokağı’ndan geriye dümdüz edilmiş boş bir arazi kalmıştı.

Uzun yıllar sonra Sur’da denk geldik.

Yıkılmış bir şehirde gezen yıkılmış bir adam görmüştüm.

Sur mahallesinin önceki ve sonraki hâli

Mıgırdıç Margosyan’ın kendi isminin verildiği sokağı görmesine izin vermemişti emniyet yetkilileri.

Yasaktı.

Sokağın fotoğraflarını sonra görünce içimden “İyi ki izin vermemişler” diye geçirdim.

Çünkü sokak filan kalmamıştı.

Mıgırdıç Margosyan Yıkıntılar Arasındaki Sokağını Bulamadı - Oktay Altekin,  Zana Kibar - bianet

Bir şehre kimliğini veren unsurlar vardır. Kültür, mimari, gelenek..

Ve insan…

Şehir gibi insandı Margosyan!

Derin, dingin, köklü ve büyük.

Yaşadığı şehri öylesine samimi, öylesine muhteşem anlatıyordu ki, insan zihni bir sinema perdesi gibi açılıyor ve izliyordu adeta.

Bugünkü zalim iktidarı bitirmek için masaya oturan 6 kişiden biri olan Davutoğlu’nun büyük vebaliyle yerle bir edildi bir kültür.

Ve biz…

Söyle Margos Nerelisen? – Aras Yayıncılık

Maalesef kaybettik büyük ustayı.

Zangoç Uso ile Müezzin Nusret’in şehri… Şimdi yok. Davutoğlu, Toledo yaptı oraları(!)

Mıgırdıç Margosyan, enfes kitabı Gavur Mahallesi’nde anlatır buraların geçmişteki halini. Surp Giragos Kilisesi zangocu Uso ile Şeyh Matar Camii müezzini Nusret’in tatlı rekabetini anlatır. Biri minareye çıktığında, diğeri de çan kulesine tırmanır ve yarışa girerlermiş.

Ermenilerin Kürtlerle, Türklerle, Yahudilerle yüzyıllarca iç içe yaşadığı mahalleler buralar. Sokakların daracık ama yüreklerin kocaman olduğu, yüzlerce kültürel rengin bir arada yaşamın sığdığı evler.

Vaktiyle yaşanan kardeşlik tablosu da insanın içini burkuyor bu sebeple: “Güneşin mahalleye düşen ilk ışıklarıyla aralanıyor gözler. Erkekler, dükkânlarını açmak için çarşının yolunu tutuyor. Kadınlar, ev işlerine girişiyor. Çocuklar için daha kalkma vaktine var. Kalktıklarında ellerine geçirdikleri ekmek parçalarını kemirmeye başlayacaklar iştahlı iştahlı, sonra da yaşı gelenler okul yolunu tutacak, diğerleri analarının başına ekşiye ekşiye sokaklarda oynayacak… Ama şimdilik sadece erkekler var sokakta. Mahallenin her yerinden onların selamlaşma sesleri yükseliyor, kimi zaman Ermenice, kimi zaman Kürtçe, Türkçe, Arapça: ‘Pariluys’, ‘Aleykümselam’, ‘Rojbaş’.

“Bütün diller birbirine karışsa da anlamları hep ulaşıyor birbirlerine. “Boş şişe aliyam” deyip, sırtlarında torbalarıyla gezen Yahudiler de sokakta yerini aldıysa, her şey tamam demektir. O halde, mahalleye; ‘Hoş geldiniz’, ‘Pari Yegar’, ‘Hûn bixêr hatin’!”

Nur içinde yat büyük usta, toprağın bol ve hafif olsun!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Kaleminizden kalite yazılar çıkıyor. Çıtayı düşürmeyin lütfen. Hatta daha iyilerini de bekleriz. Çıtası düşük yazılar yazan arkadaşlarınızda lütfen geliştirsinler kendilerini. Bilale anlatır gibi yazılar yakışmıyo bu siteye.

    • Kesinlikle size katılıyorum Sayın Can. Nedim Bey’in yazılarını severek ve ilgiyle okuyorum. Edebiyatı güçlü bir gazeteci ve yazar. Aynı tutumu diğer Tr724 yazarlarından da bekliyoruz. Bilal’e anlatır gibi anlatan, o dili konuşan gazeteci-yazarlar daha dikkatli bir dil kullanmalı. Hem gazete köşe yazılarında hem de youtube kanallarında.

  2. Kıydılar nesillere, ayrım gözetmeksizin. Zorbanın elinde esir olan, gücü ele gecirince esir eden kendisi oldu. Bir fâsit daire dönüp duruyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin