Elde var bir fotoğraf – 2

HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN – WASHINGTON, Tr724

17 Mayıs 2017’de bu köşede, Erdoğan’ın günübirlik Washington ziyaretine dair notları aktarırken elde var bir fotoğraf başlığını atmıştım.

Erdoğan’ın çok önem verdiği, ‘dönüm noktası olacak’ dediği seyahatte istediğini alamadığını, hanesine ‘başarı’ olarak yazdırabileceği tek şeyin Başkan Trump ile çekilmiş bir kare fotoğraf olduğunu anlatmıştım.

4 GÜNÜN BİLANÇOSU; YİNE 1 FOTOĞRAF

Erdoğan Birleşmiş Milletler’in 73.Genel Kurul çalışmaları için 4 günlüğüne ABD’ye geldi. New York’ta temaslarda bulunan, BM Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan Çarşamba akşamı geç saatlerde Almanya’ya uçtu.

Peki New York’ta neler oldu ? Kim ne dedi, ne aldı? ‘Ne aldı’ kısmı aslında politik anlamda. Yoksa Emine Erdoğan’ın yaptığı alışveriş en azından benim gündemimde değil.

Erdoğan ABD ziyaretine ‘Can’ uçağı ile geldi.

Malum olduğu üzere bu uçak Tunus’un devrik diktatörünün uçağıydı. Türkiye tarafından satın alındı, yeniden dizayn edildi ve Erdoğan’ın emrine verildi.

Bu uçağı gündeme getirmemin nedeni şu; malum olduğu üzere Erdoğan son günlerde yine ‘yeni uçan sarayı’ ile gündemde.

Katar’dan alınan Boeing 747-8 uçağı şu anda yeniden dizayn ediliyor.

Daha önce alınan Airbus A-330 ile birlikte filo da (bu arada Erdoğan’ın emrindeki filoda toplam 16 uçak oldu) 3. geniş gövdeli uçak oldu Katar’dan alınan uçak. Fakat THY 9 Nisan’da Kamu Aydınlatma Platformu’na resmi yazıyla ‘CAN uçağının satıldığını’ bildirdi.

Malesef Türkiye’de gazete ve gazeteci bırakmadıkları için uçağın kime ve hangi fiyattan satıldığı sorulamadı.

İşte o ‘satıldı’ denilen uçak o gün bugündür Erdoğan’ın altında. ABD’ye de bu uçakla geldi.

‘Ee ne olmuş’ diyenlerdenseniz ‘yalan beyanda’ bulunmanın sizce bir sakıncası yok demektir.

‘ALEM LİDER GÖRDÜ’ MÜ?

Gelelim detaylara…

Her zaman olduğu gibi Erdoğan’ın bu seyahatini de sadece Havuz medyası izleyebildi. ABD’li gazeteciler dahil, Havuz dışında kimsenin Erdoğan’a soru sorma, mikrofon uzatma imkanı yoktu.

Hal böyle olunca ‘steril bir ortam’ oldu Erdoğan için. Ne tutuklu gazeteciler ne de Türkiye’deki hukuk ihlalleri sorulabildi.

Beraberinde getirdiği Havuz yazarları ise Erdoğan’ı yere göğe sığdıramadı. Erdoğan’ın konuşmasını ‘devrim niteliğinde’ buldular. Hatta kamuoyunun ‘Kabataş Yalancısı’ olarak tanıdığı Havuz yazarlarından birisi ‘Alem lider görsün’ başlıklı bir yazı yazdı.

Her ne kadar Erdoğan konuşurken -bir çok Arap ülkesi dahil- çok sayıda lider salonu terk etse de önemli değil yandaşlar için. Hatta onların sicilinde boş sıraları fotoşopla doldurmak bile var nasılsa.

Peki gerçekten Erdoğan devrim niteliğinde bir konuşma mı yaptı? Aslına bakılırsa Erdoğan yeni bir şey söylemedi. Eğer son yıllardaki konuşmalarına bakarsanız paralel içerikler var.

Kendi içinde tutarlı olsa da yeni bir şey yoktu.

Yine BM’nin yapısal sorunlarına dikkat çekti, Suriye’de yaşanan kriz ve Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı milyonlarca mülteciden bahsetti, dünyanın adaletsiz uygulamalarından dem vurdu.  Erdoğan’ın çok vurgu yaptığı, troll ordusunun TT yaptığı ‘dünya 5’ten büyüktür’ söyleminin ABD ve Batı medyasında alıcısı çıkmadı.

Bu yılki konuşmanın geçmiş yıllardan farkı olan bölüm Cemaat ile ilgiliydi. 2016, 2017 konuşmalarında da Cemaat’e yönelik suçlamalar vardı fakat bu yıl daha uzun ve daha keskin ifadelerle ABD’ye yüklendi.

Cemaatin ‘kaçak yollardan öğretmen getirip çalıştırdığı’ gibi akla ziyan bölümleri yanında ABD eğitim sistemine dair eleştiriler de getirdi. Erdoğan’ın Cemaate yönelik eleştirileri sadece BM Genel Kurulu’yla sınırlı değildi.

ABD temaslarının tamamında gündemi Cemaat’ti. Her platformda Cemaati gündem yaptı.

İKİ LİDER İKİ DÜNYA

Bu yılki BM toplantıları aslında hayli enteresan bir tabloya da şahit oldu. Şöyle ki; Erdoğan’dan önce ABD Başkanı Trump konuştu.

Her ne kadar Trump BM kürsüsünde konuşsa da ABD Kongresi’nde yerel vekillere konuşuyormuş gibiydi. İşsizlik rakamlarından girdi icraatlarından çıktı.

BM kürsüsü böyle şeylere alışık olmadığı için biraz şaşkınlık biraz da tebessümle karşılandı Trump’ın konuşması. Hatta yer yer kahkahalar duyuldu.  Trump’ın hayli bozuldu bu duruma ama çizgisini değiştirmedi.

Trump’dan sonra Erdoğan çıktı. O da BM kürsüsünde değil de AKP grup toplantısında konuşuyormuş gibi konuştu.

Her iki liderin de gündemi kendi iç kamuoyuydu. Erdoğan hedefe götürmeyen konuşmaları (bu arada şunu da ifade etmekte fayda var, Erdoğan’ın BM ile ilgili yapısal eleştirileri doğru. Fakat bunu ülkesinde hukuku katleden, diktatörlük sınırlarında icraatlar yapan biri söyleyince anlamı olmuyor), Trump’ın yaklaşan ara seçimler öncesi ‘bakın ne kadar başarılı bir başkanım’ tadındaki sözleri hep iç kamuoyları içindi.

VE TARİHİ AN!

Malum olduğu üzere Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler uzun zamandır kötü. Sorunlar listesi de hayli uzun.

Trump ile  Erdoğan ‘resmi olarak’ görüşmediler. Rahip Brunson krizi nedeniyle Beyaz Saray ile Beştepe arasındaki ipler kopmuş halde. Pentagon ve Türk bürokrasisi arasında ‘arka kapı diplomasisi’ sürüyor fakat su yüzüne çıkmayacak kadar derinden yürütülüyor.

Erdoğan, ABD ziyareti öncesi “Trump’tan randevu istemeyeceğim” demişti. İlerleyen günlerde ABD’nin BM temsilcisi Nicky Haley’in açıklamasıyla görüldü ki randevu talep edilmiş.

ABD tarafı olumlu cevap vermeyince görüşme olmadı. Fakat ilginç bir şey oldu. Trump BM toplantısına geç kalınca konuşma sırası değişti ve Trump Erdoğan’dan hemen önce konuştu.

Böylece kürsüye çıkan koridorda iki lider ayak üstü karşılaşmış oldu. İki lider selamlaştı ve yollarına devam etti. Toplamda kaç saniye sürdü bu karşılaşma bilmiyoruz ama Havuz medyasına göre Trump ile Erdoğan BM’de görüşmüş oldu.

Havuz ve trollerdeki coşku görülmeye değerdi. Hatta o birkaç saniyelik karşılaşmaya ait fotoğraflar Havuz medyasında galeri bile yapıldı.

Daha önce boş sıraları fotoşopla dolduran Havuz medyasının, bu görüşmede ‘liderlerin ikili ve bölgesel sorunları masaya yatırmaları’ sürpriz değil.

Neyse ki, iki lider koridorda karşılaştı, flu olsa da bir kaç kare fotoğraf verildi. Yani 4 günlük seyahatin sonuda elde var bir fotoğraf. Bu arada Trump’ın dünya liderlerine verdiği yemeğe  Erdoğan ‘nedense’ katılmadı. Geçen yıl aynı masada yan yana yemek yiyip fotoğraf vermişlerdi. Şunu söylemek mümkün, eğer ‘koridor karşılaşması’ olmasa Türk ve Amerikan heyetleri arasında ‘sıfır temas’ yaşanacaktı.

TÜRKÜN TÜRKE PROPAGANDASI

BM toplantıları dünya liderleri için bir nevi sahnedir.

Burada kürsüye çıkmak, diğer ülke liderleri ile görüşmeler yapmak, ABD medyasına demeçler vermek ve ABD’nin seçkin düşünce kuruluşları-üniversitelerinde konferanslar vermek adettendir.

Nitekim bir çok lider bunu yapıyor. Erdoğan’da yakın zamana kadar böyle yapıyordu. Fakat bu yılki seyahat ‘Türkün Türke propagandası’ şeklinde geçti.

Erdoğan herhangi bir düşünce kuruluşunda yada üniversitede konuşmadı. Onun yerine iktidarın güdümündeki SETA ve TAİK gibi kurumlarda konuştu.

Yani Erdoğan yine ev sahibiydi. Gördüğümüz kadarıyla da ABD’lilerin ilgisi üst seviyede değildi.

Aslına bakılırsa daha önce yaşanan Brookings rezaleti nedeniyle hiç bir düşünce kuruluşunun Erdoğan’ı konuşturmak istememesi normal. Geçen yıl Washington’da yaşanan koruma terörü de düşünüldüğünde Erdoğan’ın ‘kendi mahallesinde’ konuşması tercihten çok ‘zorunluluk’ denebilir. Kulislerde ‘sizle ortak program yapalım’ teklifi yapılan, bol sıfırlı ‘bağışlar’ önerilen yerlerin Erdoğan’a ‘hayır ‘ cevabını verdiği konuşuluyor.

Erdoğan’ın seyahatinin bir diğer ilginçliği ise Berat Albayrak’ın ABD’li muhataplarına çizdiği tabloydu. Albayrak’a göre Türkiye’de spesifik bir sorun yok ve ABD’li yatırımcılar gönül rahatlığı ile gelebilir.

Havuz medyası yazarlarına göre Albayrak, yatırımcıları o kadar çok etkilemiş ki, ABD’nin dev firmaları Türkiye’ye gelmek için sıraya girmiş.

Ama unuttukları bir şey var; ABD’li sermaye sahipleri Havuz okuru değil, iphone kırmıyor dolar turşusu kurmuyorlar.

HEPİNİZ YANLIŞ BİLİYORSUNUZ, BRUNSON OLAYI ÖYLE DEĞİLMİŞ!

Bana göre Erdoğan’ın New York temaslarının flaşı Rahip Brunson ile ilgili sözleriydi. Daha önce ‘ver papazı al papazı’ çağrısı yapan ‘yapalım yargıda şeyini’ diyen Erdoğan Reuters’e Brunson olayının tamamen yargının işi olduğunu söyledi.

Erdoğan kararı yargının vereceğini, 12 Ekim’de yapılacak duruşmadan çıkacak kararı bilmediğini söyledi. Erdoğan’ın Türkiye’de yargı bağımsızdır, kararları mahkemeler verir sözlerinin ne Türkiye’de ne de ABD’de inandırıcılığı yok.

Peki bu çıkış neden yapıldı ? Erdoğan kıvrak bir manevra ile AKP’lileri neden ters köşe yaptı ?

Sorunun cevabı ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun açıklamasında. Pompeo rahip Brunson’un ay sonu serbest kalacağını açıkladı.

Bu açıklamayı da Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeden sonra yaptı. Bu durumda ‘ee hani yargı bağımsızdı, hani Brunson ajandı, darbeye katılmıştı’ gibi sorular sormanın bir anlamı da yok.

Lafı  dolandırmaya gerek yok. ABD’ye Brunson’u serbest bırakma sözü verildi, bu demeçlerle yolu yapılıyor. Düne kadar ‘ABD bize ekonomik savaş açtı’ diye 7/24  demeçler veren Erdoğan, dün New York’ta “Rahip Brunson davasının ekonomi ile ilişkisi yok” dedi.

LOBİCİ DEĞİL SİHİRBAZ LAZIM

Özetle; Erdoğan 4 günlük bir New York ziyareti yaptı. Yandaş kurumlarda konuştu, halktan ve basından kaçtı. Keyfini kaçıracak hiç bir soruyla muhatap olmamayı başardı. BM’de klasik konuşmalarından birini yaptı ki hedefinin salondaki liderlerden çok Türkiye kamuoyu olduğu belliydi. Trump ile çok istemesine rağmen görüşemedi, koridorda karşılaşma ve ayak üstü selamlaşma ile yetindi. Orada çekilen bir kaç kare fotoğraf bu seyahatin ‘elde kalanı’ sayılabilir.

Rahip Brunson’a yönelik açıklamaları ile de ABD’nin Türkiye’ye ekonomik savaş açmadığını, olayın ekonomi ile ilgisi olmadığını da öğrenmiş olduk. Demeçlerinde ABD ile iyi ilişkiler kurmak istediğini anlatı. Erdoğan ABD seyahetlerinin geleneği olan Yahudi kuruluş temsilcileri ile bir araya geldi. Ayrıca Cemaat’e yönelik nefretinin aklının önüne geçtiğini bir kez daha gördük.  Düşünsenize BM kürsüsünden ABD eğitim sistemine saldırıyorsunuz. Üstelik Cemaatin ‘kaçak yollarla öğretmen getirip çalıştırdığını’ iddia ediyorsunuz. Bırakın ABD’li yetkilileri ABD’yi az buçuk bilen herkes bu sözlere güler.

Başlı başına bir yazı konusu ama yeri gelmişken değinip geçmekte fayda var: Eğer satacak bir hikayeniz yoksa, yani ülkenizde pazarlayabileceğiniz güzel şeyler olmuyosa milyonlarca dolara lobi şirketleri de tutsanız, perde gerisinde ‘başka kanalları’ da devreye soksanız işe yaramıyor.

Medya organlarının kapatılıp gazetecilerin tutuklandığı, on binlerce masum insanın cezaevlerine doldurulduğu, işkence-adam kaçırma, devlet eliyle gasp gibi ağır suçların ayyuka çıktığı bir ülkeyi sihirbazlar bile güzel gösteremezler.

Son olarak; Erdoğan’ın ABD ziyaretlerinin vazgeçilmezlerinden birisi koruma terörüdür. Neredeyse vukuatsız geçen ABD seyahati yoktu. Korumalar ve danışmanları ya gazetecilere ya da göstericilere saldırır, ortalık rezaletten geçilmezdi. Bu kez farklı bir şey oldu. Erdoğan’ın danışmanları ve korumaları kimseye saldırmadı. Kimsenin kafasını gözünü kırmadı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin