Ehl-i Beyt’in “Ömer” sevgisi 

YORUM | REŞİT HAYLAMAZ

Bir çoğumuzun duyduğu, okuyup seyrettiği o kadar yalan-yanlış beyan var ki bir müddet sonra kanaat oluşturuyor ve ne yazık ki insanı, aksine ihtimal verilemeyecek bir fikrin sahibi yapıyor. Hele birileri devreye girmiş ve kasıtlı olarak bilgi üretmeye başlamışsa ve bunu da nesiller boyu devam ettiriyorsa, toplum nezdinde telafisi imkansız yaraların açılması kaçınılmaz olabiliyor.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün bahsini edeceğim konu da öyle.

Ne yazık ki çoğu insanın zihni bugün, Hazreti Ebû Bekir ve bilhassa Hazreti Ömer ile Hazreti Âişe’ye (radıyallahu anhüm) Ehl-i Beyt’in nasıl baktığı konusunda oldukça karışıktır.

Neden?

Çünkü asırlar boyu pompalanan bilgiler hep bu istikamette.

Peki, realite nedir?

Bugün size, Hazreti Ali (radıyallahu anh) dahil olmak üzere sonraki asırlara da mührünü vuran Ehl-i Beyt imamlarının, çocuklarına verdikleri isimler üzerinden bir fotoğraf resmetmeye çalışacağım.

Hiç uzatmadan ve kaynaklara sadık kalarak işin özüne geçeyim:

Hazreti Fâtıma’nın (radıyallahu anhâ) vefatından sonra Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), Leylâ Bint-i Mes’ûd’dan bir oğlu dünyaya geldi ve adını “Muhammed” (İbnü’l-Hanefiyye) koydu. Ardından bir oğlu daha oldu ve ona da “Ebû Bekir” ismini verdi. Tebrik için ziyaretine gelenler, bunun sebebini soranlara, “Muhammed’den sonra ancak Ebû Bekir ismi konulabilir!” cevabını verdi. (Ne acı ki Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), “Ebû Bekir” adındaki bu oğlu, baba-bir kardeşi Hazreti Hüseyin (radıyallahu anh) ile birlikte Kerbelâ’da şehîd olmuştur.)

Daha sonra Hazreti Ali (radıyallahu anh), dünyaya gelen oğullarına sırasıyla, “Ömer”, “Osman” ve “Abbâs” isimlerini verdi ve Hazreti Abbâs’ı kastederek, “Amcanın adını niye sonraya bıraktın?” diye o zaman da sordular ki o gün onlara Hazreti Ali (radıyallahu anh), şu tarihi sözü söyledi:

“Resûlullah nezdindeki yerlerine riayet ettim!”

Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), oğullarına söz konusu isimleri verdiğini duymuş olabiliriz; ancak, şunları çoğumuzun ilk defa duyacağını zannediyorum:

Hazreti Hasan’ın (radıyallahu anh) bir oğlunun adı “Ebû Bekir”dir ve o da, amcası Hazreti Hüseyin (radıyallahu anh) ile birlikte Kerbelâ’da şehîd olmuştur. Yine, Hazreti Hasan’ın (radıyallahu anh) torunlarından birisinin adı da “Ebû Bekir”dir ki o da, Basra’da şehîd olanlar arasındadır.

Hazreti Hüseyin’in (radıyallahu anh) oğlu ve aynı zamanda Ehl-i Beyt’in en önemli imamlarından Zeynelâbidîn’in bir künyesi de “Ebû Bekir”dir.

İmam Mûsâ el-Kâzım’ın bir oğlunun adı “Ebû Bekir”dir.

Câfer Sâdık’ın oğlu Ali Rıza’nın künyesi, yine “Ebû Bekir”dir.

Ca’fer İbn-i Ebî Tâlib’in (radıyallahu anh) çocuklarından birisinin adı “Ebû Bekir” olduğu gibi, bir diğer oğlu Abdullah da, oğullarından birisine “Ebû Bekir” adını vermiştir. Abdullah İbn-i Ca’fer’in oğlu Ebû Bekir de, Hazreti Hüseyin (radıyallahu anh) ile birlikte Kerbelâ’da şehîd olanlardandır.

İmam Mûsâ Kâzım’ın torunlarından Ebu’l-Azm İbn-i Abdillah’ın oğlunun adı da “Ebû Bekir”dir.

Diyeceksiniz ki “Ebû Bekir” ismi ile kimsenin problemi olamaz; Ehl-i Beyt imamlarının çocuklarına bu ismi vermeleri kadar doğal olan nedir?

Doğru!

Peki, aynı şeyi Hazreti Ömer için de söyleyebilecek misiniz?

Tarih şahit ki Ehl-i Beyt ile Hazreti Ömer arasında, bugün var olduğu sanılan husumet, düne kadar hiç olmamış; işte delilleri:

Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), Ümmü Habîbe künyeli Sahbâ adındaki hanımından olan bir oğlunun adının “Ömer” olduğunu söylemiştik. Ömer İbn-i Ali, Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) soyunu devam ettiren beş oğlundan birisidir ve Taf’ta şehîd olmuştur. Söz konusu oğlu dünyaya geldiği gün Hazreti Ali (radıyallahu anh), Halife Hazreti Ömer’e giderek bir oğlu olduğunu haber vermiş ve kendisinden isim istemişti ki bunun üzerine bazı kaynaklar, Hazreti Ömer’in (radıyallahu anh) ona, kendi adını verdiğini ve Mavrik adında bir de hizmetçi hediye ettiğini nakleder.

Ömer İbn-i Ali’nin “Ebû Hafs” şeklindeki künyesi de ayrıca dikkat çekicidir.

Hatta bazı kaynaklar, bir değil, “el-Ekber” ve “el-Asgar” ünvanlı, “büyük” ve “küçük” olmak üzere Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), “Ömer” isminde iki oğlunun olduğunu kaydetmektedir.

Dahası, Hazreti Hasan’ın (radıyallahu anh), amcası Hazreti Hüseyin (radıyallahu anh) ile Kerbelâ’da şehîd olan bir oğlunun adı da “Ömer”dir.

Hazreti Hasan (radıyallahu anh) gibi Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir diğer torunu olan Hazreti Hüseyin’in (radıyallahu anh) bir oğlunun adı da “Ömer” idi ki babası ile yakınları Kerbelâ’da şehîd edildiğinde o, henüz 4 veya 7 yaşlarındaydı.

Ali isminden daha çok künyesiyle iştihar eden İmam Zeynelâbidîn’in oğlunun adı da “Ömer”dir ki aynı zamanda Ömer İbn-i Ali, Hazreti Hüseyin’in (radıyallahu anh) torunu olmaktadır. Onun künyesinin “Ebû Hafs” olması da, yine ayrıca dikkat çekmektedir.

Üstelik, “Ömer” ismi, İmam Zeynelâbidîn’in nesli arasında kuşaktan kuşağa devam edegelmiştir. Mesela, oğlu Ömer İbn-i Ali’nin “Ali” ismindeki oğlundan olan bir torununun adı “Ömer” olduğu gibi onun oğlu Muhammed’in oğlunun adı da yine “Ömer”dir.

Hazreti Hüseyin’in (radıyallahu anh) beş göbek sonraki torununun adı da “Ömer”dir ki o, İmam Zeyd’in, Yahya adındaki oğlunun oğludur. Ayrıca, İmam Zeynelâbidîn’in torunu Hasan el Aftas’ın oğlu da “Ömer” adını taşımaktadır ve Ömer İbn-i Hasan el Aftas’ın torunu da yine “Ömer” adıyla tesmiye edilmiştir ki o, tuzak kurularak şehîd edilmiştir. Üstelik Ömer İbn-i Yahya’nın, torununun torunu da “Ömer” adıyla tesmiye edilmiştir ki bütün bunlar, Ehl-i Beyt arasında “Ömer” isminin, asırlar boyu devam ettiğinin açık birer göstergesidir. Zira Ömer İbn-i Yahyâ İbn-i Hüseyin, Hazreti Hüseyin’in (radıyallahu anh) 9 göbek sonraki torunudur. Dahası, İmam Zeynelâbidîn’in 13 göbek sonraki nesli arasında Sâlim İbn-i Muhammed, 14 batın sonrasında Ebû Ali ve 16 göbek sonrasında yer alan Muhammed İbn-i Abdillah da oğullarına “Ömer” ismini vermiştir.

Ca’fer es Sâdık’ın oğlu Mûsâ el Kâzım’ın 20 oğlundan birisinin adı, yine “Ömer”dir.

Ehl-i Beyt silsilesi içinde o kadar “Ömer” ismi var ki bütünü hakkında burada bilgi verme imkanı bulamadığımı itiraf etmek isterim; tarihe not düşme adına ve merak edenlerin ulaşabilmesi için buraya, sadece isimlerini kaydediyorum:

Ömer el Mencurani, Ömer İbn-i Ca’fer, Ömer İbn-i Abdillah, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Ömer, Ömer İbn-i Dâvûd, Ömer İbn-i Hamza, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Abdillah, Ömer Mecduddîn, Ömer İbn-i Ahmed, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Ahmed, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Ali, Ömer İbn-i Ahmed İbn-i Meymûn, Ömer İbn-i Ca’fer el-Multanî, Ömer İbn-i Hasan el-Aftas, Ömer İbn-i Hüseyin İbn-i Muhammed el-Hairî, Ömer İbn-i Şükr, Ömer İbn-i Abdillah İbn-i Ahmed, Ömer İbn-i Eşref, Ömer el-Asgar İbn-i Ali, Ömer İbn-i Ali İbn-i Ömer, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Ahmed İbn-i Hüseyin, Ömer İbn-i Muhammed İbn-i Abdillah İbn-i Ömer, Ömer el-Muhtâr, Ömer İbn-i Hibetullah, Ömer er-Reis İbn-i Yahyâ, Ömer İbn-i Yahyâ İbn-i Hüseyin ve Ömer İbn-i Ebi’l-Mikdâm (rahmetullahi aleyhim ecmaîn).

Bugün “Ömer” düşmanlığı yapanlara inat, Ehl-i Beyt arasında ne kadar çok “Ömer” var!

Hazreti Ali (radıyallahu anh) dahil Ehl-i Beyt’in sahâbe sevgisi, tabii ki Hazreti Ebû Bekir veya Hazreti Ömer ile sınırlı değildir; bilakis çocuklarına onlar, Hazreti Osmân, Hazreti Talhâ, Hazreti Âişe ve hatta Hazreti Muâviye’nin isimlerini de koymuşlar ve böylelikle, olacakları önceden görmüşçesine bir duruş sergilemiş ve bugün konuşulan yalan yanlış ne varsa hepsini, daha o günden tekzib etmişlerdir.

Yazının girişinde de ifade edildiği gibi Hazreti Ali’nin bir oğlunun adı da “Osman”dır ve Osmân İbn-i Ali de, baba bir kardeşi Hazreti Hüseyin ile birlikte Kerbelâ’da şehîd edilenler arasındadır. Hatta bazı müellifler, “Ömer” isimli oğullarında olduğu gibi “Osmân el-Ekber” ve “Osmân el-Asgar” şeklinde yer alan bilgilerden hareketle Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh), birisi “Büyük” diğeri de “Küçük” olmak üzere Osmân adında iki oğlunun olduğu kanaatine varmışlardır.

Öte yandan, Hazreti Hasan’ın (radıyallahu anh) sekiz oğlundan birisinin adı “Abdurrahmân”, diğerinin adı ise “Talha”dır. Yine Hazreti Hasan’ın üç göbek sonraki torunlarından birisinin adı da “Talha”dır.

Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) ağabeyi Hazreti Ca’fer’in (radıyallahu anh) torunlarından birisinin adının “Muâviye” olması, oldukça dikkat çekicidir.

Aynı durum, Âişe Validemiz için de söz konusudur; O’na (radıyallahu anhâ) ateş püsküren bir dünyaya cevap mahiyetinde Ehl-i Beyt, daha o günden sahip çıkmış ve Annemiz’in ismini, bir daha silinmemek üzere Ehl-i Beyt kütüğüne nakşetmiştir. Mesela, Ehl-i Beyt’in meşhur imamlarından Ca’fer es-Sâdık’ın bir kızının adı “Âişe”dir ki Mısır’da medfundur.

Üstelik, Ehl-i Beyt arasında “Âişe” ismi, nesiller boyu devam edegelen bir uygulamadır; mesela, İmam Ca’fer Sâdık’ın oğlu İmam Mûsâ Kâzım’ın bir kızının adı “Âişe” olduğu gibi Mûsâ Kâzım’ın oğlu İmam Ca’fer’in kızı ile bir diğer oğlu İmam Ali Rıza’nın kızlarından birinin adı da yine “Âişe”dir. Dikkat çeken bir başka isim Hazreti Hasan’ın dört göbek sonraki torunlarından birisinin adı ile yine İmam Ali Rıza’nın üç göbek sonraki torunlarından birisinin adın da yine “Âişe”dir.

Bunlar bize ne anlatıyor?

Şüphesiz ki bunlar, sanıldığının aksine nesiller boyu devam edegelen bir husumet değil, aksine süregelen bir muhabbetin açık yansımasıdır.

Sevilen insanların düşmanı da çok oluyor ve maalesef, duyulan sevgi kadar birileri düşmanlık pompalıyor!

Hoca’nın kedi hikayesi var ya; zikredilen isimlerin Ehl-i Beyt kütüğündeki umdeler olduğunda hiç şüphe yok!

Peki, bu durumda, “Ebû Bekir”, “Ömer” ve “Osmân” düşmanlığı yapan, annemiz Hazreti Âişe’ye ateş püskürenler kim oluyor?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin