Düşünce kaymaları ve hadiselere bütüncül bakış…

YORUM | Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN

Bediüzzaman hazretleri 25. Söz 3. Ziya’da kur’an ile felsefeyi karşılaştırırken şöyle bir misal vermektedir. Denizin içerisinde farklı farklı madenlerden ve cevherlerden bir hazineyi keşfetmek üzere felsefeyi temsilen ve kur’anı temsilen dalgıçların dalış yaptıkları anlatılır. Felsefeyi temsil eden ilim adamları hazine hakkında sahip oldukları bilgiler kendi alanları ile sınırlı olduğundan ya da bütün bilgiye sahip olamadıklarından  dalış esnasında ellerine geçen maden ve cevher ne ise bütün hazineyi ondan ibaret zannetmişlerdir. Ellerine yakut geçtiyse bütün hazinenin yakuttan, kömür ise hazinenin kömürden ibaret olduğunu düşünmüşlerdir. Kur’an’ı temsil eden dalgıç da dalmıştır. Fakat bu dalgıç hazine hakkında her türlü bilgiye sahip olduğundan öncekilerin düştüğü gibi yanlış hükümlere varmamış, hazineyi bütün detaylarıyla beraber görebilmiş ve hazine hakkında tam doğruyu ortaya koyabilmiştir.

Bu verilen misalden anlaşıldığı üzere hadiselere bütüncül yani mahruti bakılabildiği ölçüde hadiseler daha doğru anlaşılacak ve verilen hükümler  daha doğru olacaktır. Meseleler bütün cihetleri ile ele alınabildiği takdirde doğru yorumlanabilecektir. Böyle yapılmayarak sadece bir kaç yönü ele alınarak verilen hükümler yanlışlardan uzak olamayacaktır. İlim adamları da kendi alanlarında çalışma yaparken bu hakikatı göz önüne alarak, sadece çalıştıkları ve vakıf oldukları alan hakkında yorum yapıp sonuçlar çıkarabilecelerinin farkında olmalıdırlar. Dolayısıyla bütüncül bakışı sağlayacak bütün bilgilere sahip olmadıkları için çıkardıkları hükümleri genellemekten kaçınmalıdırlar.

Meselelere bütüncül bakabilenlerin en  iyi örneklerinden biri olan Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, İşaratül İcaz tefsirinde hakiki bir tefsirin ortaya konabilmesinin şartlarını ele alırken bu hususa işaret etmektedirler. Daha önceki devirlerde tefsir yazan alimlerin manevi ilimlerin yanında pozitif ilimlere vakıf olduklarını ve dolayısıyla tefsirlerinde daha isabetli yorumlar ortaya koyabildiklerini ifade ederler. Günümüzde ise ilimler çok fazla inkişaf etmiş ve şubelere ayrılmıştır. Bir insanın bu ilimlere genel olarak dahi vukufiyeti imkan dahilinde değildir. Buna binaen bu zamanda hakiki bir tefsirin yazılabilmesi için maddi ve manevi her sahadan ehil insanların iştirak ettiği bir heyete ihtiyaç vardır.

Dünyevilikten sıyrılıp semavi olmak gerek…

Tabi ki bu heyete iştirak edeceklerin maddi donanımlarının yanında manevi olarak yeterli olmaları da çok önemlidir. Kendini aşamamış, enaniyetli, gururlu, çıkar hesaplarından kurtulamamış, tarafgirlik, hased gibi duygulardan sıyrılamamış ve ihlastan mahrum insanların böyle bir heyette faydadan çok zarara yol açacağı ortadır. İçtihat risalesinde bu mevzuyu da Bediüzaman hazretleri ele almaktadır. Böyle bir yola çıkan insanların marziyatı İlahiyi anlama peşinde olmaları gerekmektedir. Dünyevilikten sıyrılıp semavi olmalarına ihtiyaç vardır.

Sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalarda da olaylara bütüncül bakabilme hayati öneme sahiptir.  Bu önem pozitif ilimlere nazaran sosyal ilimlerde hadiselerin çok fazla sayıda değişkenler içeriyor olmasından ve hadiselerin yorumlanmasında çok farklı disiplinlere ihtiyaç duyulmasından kaynaklanmaktadır. Hele bir de bu değişkenlere zaman farklılığı ve manevi değerler ve boyutlar eklendiğinde iş daha da zorlaşmaktadır.  Buna binaen bulundukları zaman diliminin bağlayıcı unsurlarından kurtularak hadiselere daha yukarıdan bütüncül (mahruti) bakabilen ve hadiseleri fizik ve metafizik boyutlarıyla beraber ele alabilen ilim adamları hükümlerinde isabet kaydederken bunu gerçekleştiremeyen ilim adamlarının çok yanlış hükümlere vardıkları ve bulundukları devirdeki insanları yanlış yollara sevkettikleri görülmektedir.

Dolayısıyla sosyal bilimler alanında ihtisas yapan insanlar meselelere yaklaşırken hele hele manevi alanlarda da değerlendirme yapacaklarsa bu sınırlarını bilmelidirler. Kendi alanlarındaki ehliyetlerinin her alanda onlara söz söyleme hakkı vermediğinin farkında olmaları gerekir. Aksi takdirde çok önemli yanlışlar yapacaklardır. Yine Bediüzzaman Hazretlerinin 17. Lemada ele aldığı medarı iltibas olmuş beş meselenin birincisinde ifade ettikleri “Ne mutlu o adama ki haddini bilir haddini tecavüz etmez” vecizesi de bu konuya ışık tutmaktadır.  Bu hakikatın hesaba katarak yapılan çalışmalar ve ifade edilen şeyler isabetli olacaktır. Manevi olarak yeterli beslenmeye sahip olmayan insanlar maddi alanlarda derinleştikce manaya karşı körleşecekleri unutulmamalıdır. Dolayısıyla maddi (pozitif) ilimlerde derinleşmiş insanlar manevi alanlarda söz söyleceklerse çok büyük bir temkinle konuşmaları, kendini ispat etmiş mana aleminin büyüklerinin düşünceleri ile fikirlerini kontrol etmeleri ve yine bu hususta başvurabilecekleri ehil insanlara başvurarak fikirlerinde olgunluğa ulaşmaları önemli yanlışlara düşmeyi engelleme açısından hayati önem arzetmektedir.

Günümüzde bu konuda yaşanan örneklerin haddi hesabı yoktur…

Hizmet hareketine destek olması beklenen diyanet mensuplarının ve teologların menfaatlerini tercih etmeleri, tarafgirlikten ve hasetten kurtulamamaları dolayısıyla yaşanan süreçte hizmet insanlarını bitirme mücadelesinde en ön safta yer almaları bu hususun en iyi örneklerindendir.

Hased, menfaat, tarafgirlik gibi hastalıklardan kendini kurtaramayanların akıbeti…

Benzer şekilde aynı davanın yolcuları olan meşrep ve hiziplerin hizmet hareketine sahip çıkmaları gerekirken tam tersine bitirilmesi için yapılan her şeye destek vermeleri de bu açıdan değerlendirilebilir.  İslamın ortaya koyduğu kardeşlik, mazluma ve mağdura sahip çıkma, hoşgörü, ve hüzn-ü zan gibi altın değerlere rağmen hased, menfaat, tarafgirlik ve mensup olduğu hizip taassubu gibi hastalıklardan kendilerini kurtaramamışlar ve bu süreçte savrulup gitmişlerdir. Hususan bazı Risale Nur cemaatleri üstadlarının bu tehlikelere defaetle dikkat çekmelerine rağmen bir takım küçük meseleleri Hazreti Üstadın ifade ettikleri gibi habbeyi kubbe yaparak dağlar cesametindeki önemli konuları göz ardı etmişler ve maalesef asrın süfyanının ordusu içerisinde yer alarak yaptığı zulümlere ortak olmuşlardır.

Diğer taraftan hizmet hareketi içinde bulundukları halde meselelere bütüncül bakamayan, hadiselere sadece derinleştikleri bilim alanının verdiği perspektifle bakan ve bir kısmı itibarıyla ilimden kaynaklanan enaniyet, tarafgirlik ve sınırlarını bilememe gibi hastalıklarla malul olan akademisyenlerin hizmet hareketi ve manevi konularda yaptıkları yorumlar hakikatı ifade etmekten uzak ve insafsızca olmuştur…

Yaşanan bu ifritten sürecin etkisiyle samimi ve hasbi hizmet mensuplarında da önemli sarsılmalar ve düşünce kaymaları yaşanmıştır. Fakat ilahi inayetin tazahürü olarak başlarında bulunan hadiselere bütüncül bakabilen büyüklerinin kur’ani ve nebevi kaynaklı olan yaklaşımları ve telkinleri sayesinde hızlı bir şekilde kendilerini toparlayabilmiş ve düşünce kaymalarına karşı kendilerini yine bir lütfü ilahi olarak koruyabilmişlerdir. Böylece Efendimiz (sav) ifade buyurdukları kendileri ile nübüvetin son bulduğu ve fakat kendisinden sonra gelecek hakiki peygamber varisleri  ile insanların imdadına koşulacağı ve onların yanlış yollara düşmelerinin önünün alınacağı hakikatı bir kere daha müşahede edilmiştir. Peygamberler ve hakiki peygamber varisleri olmadan insanlığın dalaletten kurtulmaları ve hakikatı bulmaları beşer tarihi boyunca görülmemiştir. Maalesef bu hakikat rehberlerine olan ihtiyaçlarına karşı kör olanlar ve onlardan gelen varidata karşı müstağni kalanlar dalalet vadilerinde at koşturmuşlardır. Günümüzde de durum farklı değildir…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin