Dokunulmazlar

YORUM | YÜKSEL DURGUT

Noli me tangere” ifadesi, Yuhanna İncili’nin Latince çevirisinde, İsa’nın dirilişinden sonra Mecdelli Meryem’e hitaben söylediği sözdür. “Bana dokunma” anlamına gelir. Yunanca orijinalinde ise “Bana yaklaşmayın” olarak çevrilmiştir. 

Bu söz, Yuhanna İncillerine göre ölümünün ardından dirilen Hz. İsa’nın takipçileri ve onu ilk gören kişi olan Mecdelli Meryem (Magdalalı Meryem olarak da bilinir) için kullanılmıştır. Meryem büyük bir sevinçle dirilişinden sonra Hz. İsa’ya sarılmak ister ama İsa geri çekilerek kendisini engeller. Bu yüzden de Hristiyanlık için ‘noli me tangere’nin önemli bir yeri vardır. Dokunulmaz‘ terimi her kültürde ve dinde farklı anlamları içinde barındırır. Bazı ülkelerde dokunulmazlık, resmi anayasa kitaplarının maddelerinde bile yer almıştır. Hayata geçirilmesi ise ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir. 

Avrupa’da Roman çingenelerine, Fransa’da Cagotslara, Çin’de Kanton halkına, Japonya’da Burakuminlere, Kore’de Baekjeonglara, Nijerya’da Ohuhu ve Osu kabilelerine, Tibet’te Ragyabpalara, Yemen’de Al-Akhdam topluluğuna; Güney Afrika’da Bantuslara ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Siyahlar ve Hispaniklere karşı tarihin tozlu sayfalarında uygulanmıştır. 

Bu ayrımcılıklar insanoğlunun bulunduğu her alanda dayatılmıştır. İnsanoğlu, “Ayrımcı, aşağılayıcı, dışlayıcı ve sömürücü uygulamaları” kendisinden zayıf insanlara zorla kabul ettirmek için de elinden geleni ardına koymamıştır. 

Hindistan Anayasasının hazırlama komitesine başkanlık eden, Cevahirlal Nehru’nun ilk kabinesinde Adalet bakanı olarak görev yapan ve Hinduizmden vazgeçtikten sonra Dalit Budist hareketine ilham veren Hintli bir hukukçu, ekonomist, sosyal reformcu olan Bhimrao Ramji Ambedkar’ın hikayesi yukarıdaki anlatımı çürüten türdendir. 

Ambedkar, İngiliz sömürüsü altındaki halkını kurtarmak için kampanya ve müzakereler düzenler. Dergiler yayınlar. Dalitler için siyasi haklar ve sosyal özgürlüğün savunulmasına ve Hindistan devletinin kurulmasına katkıda bulunur. Budizm’e geçtikten sonra da Dalitlerin kitlesel dönüşümlerini başlatmıştır. Dalit topluluğuna ilham kaynağı olmuştur. 

“Dalit” kelimesi, Hindistan’da “dokunulmaz” anlamına gelir. Dalitlere, “dokunulmazlar” denilmesinin nedeni, tuvaletleri (elle) temizlemeleri, ölenlerini gömmeleri, hayvancılıkla uğraşmaları gibi diğer kastlarda bulunan Hinduların iğrendiği ve aşağılayıcı gördükleri işlerin onlara yaptırılmasıdır. Hindistan’da normal yaşam standartlarının dışında kabul edilen 200 milyon kadar Hintli grup olarak bilinirler.

Bu sebeplerden dolayı dokunulmayacak kadar pis olarak görülürler ve diğer sıradan vatandaşlar gibi karşılanmazlar. Küçük dalit çocukları okulda eğitim alamaz ve Dalitler diğer kastlardan biriyle evlenemezler.

Dünyanın işleyen en büyük demokrasisi, şimdi dünyanın en kalabalık ulusu ve dünyanın en büyük teokrasisi olan Hindistan’da dokunulmazlık, “adı söylenemeyen bir nefrettir”. Kendisi de dokunulmaz bir Dalit olan Ambedkar’ın çabalarıyla da Hindistan anayasasında bu ayrımcılık ölümünden kısa süre önce kaldırılmıştır. 

Hindistan siyasetinde bakanlık pozisyonuna ulaşan bir diğer Dalit ise Jagjivan Ram’dır. Hem Jawaharlal Nehru’nun hem de kızı İndira Gandi’nin kabinelerinde farklı bakanlıklarda görevler almıştır. 

Bugün Hindistan’ın yeni Dalitleri ülkede sayıları 200 milyona yaklaşan Müslümanlardır. Dokunulmaz olmanın da ötesinde yaşamlar sürüyorlar. Doğdukları topraklarda, vatanlarında artık istenmiyorlar.

Komşusu ve ezeli rakibi Pakistan’da ‘dokunulmaz-untouchable’ kelimesinin anlamı Cambridge İngilizce sözlükteki anlama daha yakındır. Girişi şöyledir: “…cezalandırılamaz, eleştirilemez veya hiçbir şekilde değiştirilemez.”

KANUN ÜSTÜ SİYASİLER

Eline her türlü imkanı geçirmiş bir siyasinin kendisini kanunların üzerinde görmemesi düşünülebilir mi? Parlamento, yargının yetkilerini kısıtlamaya çalışıyor. Yargı, yasama organını zorlayan önleyici misillemeler yapıyor. Kanunu kendi yazan siyasi, kendisini yasaların üzerinde görüyor. 

İşte tam burada 28 Mayıs seçimlerinin sonuçlarıyla da Türkiye’de yaşanan budur. Şeklen monarşi sistemine geçilmiştir. 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan, Erbakan ailesindeki babadan oğula geçen sistemi uygulayarak, kendisine oy vermeyenleri ‘dokunulmazlar’ sınıfına koymuştur. Kendisini seçenlerin dışındakileri ötekileştirmiştir. 

Kardeş ülke Pakistan’daki partiler ülkelerinde demokrasi isterler ancak kendi partileri içinde seçim yapılmasını istemezler. Suikasta sonucu öldürülen eski Başbakan Benazir Butto partisi PPP’yi oğlu Bilaval’e ve eski eşi Asıf Ali Zerdari’ye bıraktı. Yine eski Başbakan Navaz Şerif, başbakanlık koltuğunu küçük kardeşi Şahbaz Şerif’e, partisi PML-N’i de kızı Meryem Navaz’a bıraktı. İmran Han da halefi olarak şimdiden henüz seçim yapılmadan Şah Mahmut Kureyşi’yi aday gösterdi.

Hintli bir parlamenter, ülkesinden genel seçimleri düzenlemedeki başarılarından ötürü övgü ile bahsederek, “Her aptal seçim yapabilir. Demokrasimizin olgunluğu budur” diyerek 1977 seçimlerini kaybeden İndira Gandi’nin iktidarı yine kendisi tarafından kurulan Janata Partisi’ne devretmesini örnek gösterir. 

Erdoğan’ı, 20 yıl iktidarda kaldıktan sonra, üçüncü kez liderlik koltuğuna oturtmak için kanunların nasıl hiçe saydığını biliyoruz. Balkon konuşması öncesinde Cumhurbaşkanlığı forsu bulunan otobüsün üzerinden muhalefeti yuhalatmasının üzerinden sadece 1 hafta geçti. Bu nefret söylemi önümüzdeki 5 sene boyunca muhalif olarak gördükleri ülkenin yarısı üzerinde sert bir şekilde uygulanacaktır. Ve kendisinden olmayanları Türkiye’nin “Dalitleri” yapacaktır. 

Çin lideri Başkan Xi Jinping ve Suudi hükümdarı Muhammed Bin Salman ömür boyu koltuklarında oturabilmek için güvence altındalar. Suriye lideri Beşar Esad babasından aldığı hanedanlığını 2000’den beri yürütüyor. Ürdün kralı II.Abdullah 1999’dan bugüne sarayında ve prensini de dillere destan bir düğün ile evlendirerek dünyaya tanıttı bile. Hindistan başbakanı Narendra Modi, 2014’ten beri görevinin başında ve bir sonraki seçimlerle birlikte beş yıl daha görev yapabilmesi için şimdiden oyunlar yapılmaya başlandı. Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina Wajed, 2009’dan beri iktidarda. 

Yukarıdaki ülkelerin hepsi demokrasiden yoksun, kanunun tek adamın elinde ve dilinde olduğu ülkeler. Her an yeni bir seçim olasılığıyla karşı karşıya kalan demokratik olmayan ülkelerdeki siyasiler yukarıdaki liderleri kendilerine örnek alabilirler. 

Aslında siyasi liderlerin raf ömrü kısadır. Kendileri bu tür bir göreve razı oldukları için siyasileri bizler o koltuklara gelmeleri için seçeriz. Ömür boyu ‘dokunulmaz’ gömleğini giymelerini sağlayacak yetkileri de biz veririz. 

Vatandaş olarak bu siyasileri, “cezalandırılmaktan, eleştirilmekten veya herhangi bir şekilde değiştirilmekten” koruyacak kanunları ise sadece sandıkta oyunu demokrasi özlemi çeken diğer ‘dokunulmaz’ olan bireyler olarak biz sağlayabiliriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sevgili Yüksel bey, anlamlı yazınızı beğendim.
    Ancak müsadenizle bir kaç konuya dikkat çekmek istiyorum. Eğer cevap olarak bana mail atabilirseniz sevinirim.

    Dokunulmazlık zırhını giydirerek siyasilerin yaptığı hatalara dinî kılıf bularak susma ve hatta savunma yapmanın ilk örneği Hz.Osman Efendimiz değil miydi? Liyakat ve ehliyet sahibi olmayan valileri atayarak ısrarla azletmeyen ve şehit olmasına sebep olan da kendisinin bu uygulaması değil miydi? Bence ceketi ilk defa nerede yanlış iliklediğimize bakmak zorundayız. Ardından Hz.Ali ve evlatlarını gayri meşru hile ve gasp yöntemleri ile hilafeti ele geçirip hilafeti saltanata dönüştüren İslam dünyasını ortadan ikiye bölecek Şiililk Alevilik yapılanmasına sebebiyet veren sivil muhalefet yapan Hucr b Adiy gibi sahabeleri terörist yerine koyup yok eden Muaviye değil miydi? Bütün bunları topluma bir maslahata binaen ses çıkartılmaması için dinî gerekçeler üreten Sünnilik geleneği değil miydi?

    Tarih şahittir ki gerek bizim başımıza gelen zulümler gerekse bizim dışımızda kilere yapılanlar tarihte çok defa aynıyla hatta daha beter bir şekilde tekerrür etmiş şimdi soruyorum acaba bunları tekrar tekrar anlatmak abesle iştigal değil mi ilk defa meydana gelen bir hadiseyi Çeşitli açılardan ele alıp tarif ederek anlatabilirsiniz ama aynı hadise zaten tarihte varsa bu şekilde anlatmak abesle iştigal olmaz mı?

    İçinde bulunduğumuz durumu aratmayacak derecede tarihimizde bugün öve öve bitiremediğimiz atalarımıza ait ciltler dolusu o kadar rezillik var ki, bunları özellikle ehli sünnet dediğimiz gelenek kitaplarda saklamayı bir hizmet mantğı görmüştür. Kısır döngünün sebebi de budur.
    Örneğin Emevi zihniyeti cizye geliri azalıyor diye fethettikleri topraklarda müslümanlaşmaya mani olmak için 6 maddelik kanun çıkarıyor. Emevilerin içindeki Ömer b. Abdülaziz halife olunca, Allah Muhammed’i vergi tahsildarı olarak göndermedi diyor ve bu kanunları askıya alıyor ama onun 2,5 yıllık hilafetinden sonra yine herşey eski haline dönüyor. Irak’ta 400 civarında Müslüman olup cizye vermeyen ve devletin Müslüman olmak için koyduğu hüsnü’l-İslam maddesine göre gereken şartları sağlamadıkları gerekçesiyle Vasıt mescidinde diri diri yakılmıştır. Bu vergi vermeyenlere iyi bir ders olmuştur. Bugün devletin değişmeyen ders verme yönteminden şikayet ediyorsak öncelikle asırlardır atalarımızın bu uygulamaları için özeleştiri yapmamız gerekmez miydi? Bu örnekte asırlardır Müslümanların gayrimüslimlere uyguladığı muamelenin özeti şudur: Ya Müslüman olacaksınız, ya cizye vereceksiniz ya da öleceksiniz. Şimdi soruyorum, ehli sünnet dünyasından kaç tane yüksek ses bu muhasebeyi asırlardan beri seslendirdi de halkın hakkın yanında olmasına önderlik yaptı? Şimdi biz halkın Hakkın yanında olmasını hangi yüzle isteyeceğiz? Kur’an, Sünnet ve sahabelerden bizim öğrendiğimiz Müslümanlık bu mudur? İnsanlığa vadettiğimiz bu uygulamalar ile insanlara hangi yüzle bizim dinimiz barış ve hoşgörü dinidir, gelin siz de Müslüman olun diyeceğiz? Asırlardır yaptığımız bunca ihmal ve hatadan sonra Müslüman avam halkı zulmün yanında yer alıyor diye suçlamaya ne kadar hakkımız var?

    Bence konuşulması gereken konu neden aynı şeyleri defaatle yaşıyoruz neden aynı yerden sürekli ısırılıyoruz asıl konuşulması gereken bu değil midir?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin