Diyanet TV’deki programların amacı ne? [Abdullah Salih Güven]

Ankara İlahiyat yıllarımda hemen her hocanın bize ısrarla yaptığı tavsiyelerden biridir çapraz okuma. Yıllar sonra Hocaefendi’den de dinledim aynı kapıya çıkan veya aynı kapıda buluşan benzeri bir tavsiyeyi; tenkidî/eleştirel düşünce. Çapraz okuma ve eleştirel düşünce; bu ikisi benim 35 yıldır devam eden ilim tahsil hayatımın temelinde yer alan iki kaidedir.

Bu yaklaşımın gereği olarak çok üzücü ve zaman zaman tahammülü imkansız da olsa ben eleştirel düşünceyi merkeze alan çapraz okumalara devam ediyorum. Okumayı literal olarak anlamayın. Okuyorum, dinliyorum, izliyorum.

NE YAPTIKLARININ ÇOK İYİ FARKINDA OLMALILAR

diyanet spotMevzua girmeden önce “üzücü” ve “zaman zaman tahammülü imkansız” demekle ne kast ettiğimi iki cümle ile açıklayayım. “F…Ö” diyerek yazısına ve konuşmasına başlayan ve onunla bitiren, bir yazı ve konuşma içinde ne kadar çok o ifadeyi kullanırsa o kadar makbul olacağına inanan insanlar türedi son zamanlarda. 17/25 Aralık bu insanların çiçek açmaya başladığı bahar, 15 Temmuz sonrası da meyveye durdukları mevsim oldu.

Allah’a ve ahirete inanan insanlar bunlar. İlahiyat fakülteleri kürsülerinde ders verenler. Cami mihrabına geçip, üzerlerine giydikleri Peygamber cübbesiyle Peygamber mihrabında millete namaz kıldıranlar. Yıllarca kendilerinden ders okuduğumuz kişiler. İslam’ın erken dönemlerindeki Cemel, Sıffin, Kerbela’yi kendilerinden öğrendiğimiz, Harici, Şii, Mutezile, Ehli Sünnet ayrımlarının temelinde devrin siyasi hadiselerinin rol oynadığını bizlere söyleyenler.

Kimileri kelam hocası, kimileri hadisi ilgi alanı olarak seçenler. Kimileri mezhepler tarihçisi. Kur’an mahluktur demenin veya dememenin siyasal bağlamda da, kelâmi bağlamda da ne manaya geldiğini en iyi bilenler. Tuğla kalınlığında kitaplar yazmışlar bu konuda.

İşte konuşma ve yazılarına F…O ile başlayıp onunla bitiren insanların bunlar olmasına üzülüyorum. Mahallemdeki ilkokulu bitirmemiş karşı komşum Hafize Ninem olsa, inanın bu kadar üzülmem. Saf derim, muhakemeden yoksun derim, bütüncül bakamıyor hadiselere derim, bilgi tabanı eksik der, üstelik hakkımı da helal eder geçerim. Ama aynı şeyleri bu kişiler için nasıl söyleyebilirim ki? Onun için gerçekten ama gerçekten üzülüyorum. Kendi namıma değil; onlar namına. Kul hakkına bile bile girdikleri için. Gönülleri dağlayan zulümlere seyirci kaldıkları, hatta konuşma ve yazıları ile zımnen ya da alenen bu sürece destek verdikleri için.

Neyse, bu su çok un götürür. Biliyorum; deyim “bu hamur çok su götürür” şeklinde. Ben bilerek farklı bir şey söylüyorum. Zira su o kadar çok, o kadar çok ki, suyun içine kamyonlar dolusu un atılsa, karışım hamur kıvamını bulmaz.

FARKLI BAKIŞ VE AKIL ÇIKMAZI PROGRAMLARI

Bu zihniyetin temsilcisi sayılabilecek insanların sık sık çıktıkları bir ekran da Diyanet TV. Yiğidi öldür hakkını ver; Diyanet TV’nin sahih din anlayışını halka anlatan çok enfes programları var. Benim biraz sonra eleştirisi yapacağım Farklı Bakış ve Akıl Çıkmazı gibi programlar da buna dahil. Nedendir bilmem adını zikrettiğim bu iki program, son dönemlerde başlangıçtan bu yana devam ettirdikleri çizgisinin dışına çıkan yayınlar yapmaya başladılar. Programlarının tamamını izlemeyi bırakın, başlıklarına bile baksanız benim gördüğümü siz de görürsünüz. Şimdi o başlıkları paylaşacağım sizlerle ve ardından “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?” kabilinden “Ne oluyor?” diye soracağım.

Türkiye gibi seyretmenin okumaya tercih edildiği, bir insanın günde en az 3-4 saatini TV ekranının önünde geçirdiği ve endoktrinasyonun en âlâsının bu vesileyle yapıldığı bir ülkede “Hayırdır, bir yerlere mi gidiyoruz? Zihinler bir şeylere mi hazırlanıyor?” diye soracağım. Soracağım dedim ama sordum bile.

Nedir o program başlıkları diye merak ediyorsanız, buyurun: “Batı’da Yükselen İslam… Batı Tarihinde Müslümanların yeri ve İslam’a bakış… Göç ve Göçmenlik… Batı’da Radikalizm… Hıristiyan Fundamentalizmi… Batı’nın Kutsallığı… Batı’nın Sömürgeciliği… Batı’nın Geleceği…”

İçeriklerine bakıldığında çok faydalı tahlillerin yapıldığı muhakkak. Bundan hiç kuşkum yok. Sahasında uzman insanların konuştuğu gerçekten akademik veya yarı akademik program unvanı almaya da layık. Ama neden bu konular ve neden şimdi?

Başkanlık seçimi ile oturup kalkan iç siyasi konjonktür ile bugün itibariyle Batı ile olan hukuki, ekonomik, kültürel ilişkiler birlikte mütalaa edildiğinde karşımıza çıkan tablonun bu konuların seçiminde etkisi olabilir mi? Ben olabileceğini düşünüyorum ve bir zamanların meşhur sözüyle ‘zamanlama manidar’ diyorum. Sözünü ettiğimiz konuların batı karşıtlığını körükleyen bir çerçeve içinde ele alınması tesadüf olamaz. Zaten o hocalarımız tesadüfe inanmaz. Biz niye inanalım ki?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin