Dink, Cemaat’i tehdit olarak görüyor muydu?

YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK 

Bir olaya bakış açınız kısıtlı ve taraflı ise, ulaşacağınız sonuç yalnız sizi ikna eder… Hrant Dink’in katillerinin kim ya da kimler olduğu konusunda da durum tam olarak böyle.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink’in katledilmesiyle ilgili yapılan yargılama(!) sonunda kararını açıkladı. Kararda, Dink’in katillerini cezalandırmak yerine, uzun zamandır olduğu gibi konjonktüre uygun olarak “Cemaat yaptı” hükmü tercih edildi. Beklenmeyen bir sonuç değil. 14. ACM’nin başkanı Akın Gürlek’in baktığı tüm davalarda önceliğin yargılama değil, iktidarın amaçlarına hizmet etmek olduğunu, bu mahkemeyi takip edenler bilecektir.   

Bu karar, ne merhum Dink’i ne ailesini ne de sevenlerini ikna edecektir. Mahkeme tarafından yapılan yargılama değil siyasi bir manevradır. Biliyoruz ki AKP iktidarı için adalet değil siyasi kazanım önemlidir. 

Gerçeği öğrenmek isteyenler için yaşananları hatırlamakta fayda var.

Öncelikle süreci biraz bilenler şu soruları sormalıdır… Dink’in katledilmesi yargılama konusu yapılıyorsa… 

— Hrant Dink’i 301. maddeden yargılayarak ve yargılatarak vatan haini ilan edenler nerede?

— Hrant Dink’in yargılandığı davada duruşmaları takip edip, onu hedef göstererek kamuoyu oluşturanlar ve “Bundan böyle Hrant Dink kinimizin hedefidir,” diyenler nerede?

— Medyada Hrant Dink aleyhinde maksatlı haberlerle kara propaganda yapanlar nerede?

— İstanbul Valiliğinde MİT’çilerin Hrant Dink’i tehdit etmesi, adliye giriş çıkışlarında adeta linç edilmesi, kitlesel propagandalarla hedef gösterilmesi gibi birçok tehdit durumu görmezden gelinerek yapılan yargılamaya, yargılama denilebilir mi? 

Hrant Dink, Cemaat mensuplarını kendisi için bir tehdit olarak görmüyordu. O kendisine yönelik tehdidin gerçekte nereden kaynaklandığını çok iyi biliyordu.

Dink, İstanbul Valiliğinde MİT İstanbul Bölge Başkanı Yardımcısı Özel Yılmaz’ın, kendisini uyarmasının gerçekte üstü kapalı bir tehdit olduğunu biliyordu.

Dönemin Cumhuriyet Savcılarınca 301’den hakkında açılan davaları, duruşmalarına protesto amaçlı katılan ulusalcı söylemli kalabalıkları ve özellikle de bunlar arasında yer alan Veli Küçük’leri, Muzaffer Tekin’leri, Kemal Kerinçsiz’leri tehdit olarak görüyordu.

Bugün sözde Dink davasının takipçisi gibi görünmeye çalışan bazı medyanın aleyhindeki provokatif haberlerini tehdit olarak görüyor ve kaygılanıyordu.

Gerçekten Dink’in katledilmesine giden süreç bilinmek isteniyorsa, Dink tarafından tehdit olarak görülen olayların neler olduğunun hatırlanması gerekiyor…

HÜRRİYET GAZETESİ HEDEF GÖSTERDİ

Hürriyet gazetesinin bağlı olduğu grubun insanları nasıl hedef gösterdiğini görmek için Tahir Elçi’nin öldürülmesini hatırlamak yeterli olur sanırım.

6 Şubat 2004’te Agos Gazetesinde, Sabiha Gökçen’in 1915 katliamı sonrasında evlat edinilen Ermeni çocuklarından biri olduğu yazılmıştır. Bu gelişmeyle Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink tartışmaların merkezine oturmuştur.

Bildirici Hürriyet'in Dink cinayetindeki rolünü yazdı | Agos

21 Şubat 2004’te Hürriyet Gazetesi bu haberi manşetine taşımış ve ertesi günkü devam haberinde de “Ermeni değil Boşnak” diyerek yayınlarına devam etmişti.

22 Şubat 2004’te Hürriyet’in haberi sonrasında Genelkurmay Başkanlığı resmi bir açıklama yayınlamış ve haberin “millî bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayacağı” savunulmuştur.

23 Şubat 2004’te Genelkurmay açıklamasından sonra Hürriyet, Sabah, Akşam, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleri ve köşe yazarları Genelkurmay’ı destekleyen ve Gökçen’in Ermeni olamayacağını ileri süren haberler yayınlamıştır.

Milliyet gazetesinden Hasan Pulur ve Melih Aşık, Hrant Dink’in “Cumhuriyet ve Türkiye düşmanı bir Ermeni” olduğunu ileri sürmüştür.

Cumhuriyet’ten İlhan Selçuk konuyla ilgili köşe yazısında “Ermenilerin ortalıkta bırakıp kaçtıkları çocuklardan sayılıyor Sabiha” cümlesi tahrik olarak tartışılmıştır.

Medyada yer alan bu haberler sonrasında 24 Şubat 2004’te Hrant Dink İstanbul Valiliği’ne çağrılarak uyarılmıştır.

Dink aleyhinde yürütülen kampanya sonrası 25 Şubat 2004’te Mehmet Soykan isimli vatandaşın şikâyet dilekçesi üzerine Şişli Cumhuriyet Savcılığı, Hrant Dink’in bir yazısından ötürü, “Türklüğü aşağılama” suçlamasıyla dava açmıştır.

Cumhuriyet’ten Deniz Som Dink’in “Adolf Hitler’in bile ilerisinde bir faşist” olduğunu ileri sürmüştür.

Önce Vatan gazetesinden Orhan Kiverlioğlu, “Hrant’ın hırlayışı” başlıklı bir yazı kaleme almış ve Dink’in “maymun genleri taşıdığını” ileri sürmüştür. Yazısında “Türklüğe hırlayan Hrant’ın kafasına dank edecek bir kanun olmalı” ve “insan suretindeki Ermeni tarihçi sürüngenlere de Türk kanının zehirli vasfını içtimai şifa niyetine göstermek lâzım” şeklinde ifadeler kullanmıştı.

2006 Mart’ında Ortadoğu gazetesi “Ya sev ya terk et” ve “Kovun bunları” başlıklı haberler yapmıştır. Dink’in isminin geçtiği tüm haberlerde isminin yanında “Türklüğe hakaretten yargılanan Ermeni gazeteci” ibaresi kullanılmıştır.

DİNK ALEYHİNE ŞİKAYET KAMPANYASI

Kemal Kerinçsiz’in öncülük ettiği Büyük Hukukçular Derneği bir şikâyet kampanyası organize etmiş ve savcılığa Dink aleyhine şikayet yaptırmıştı.

Kemal Kerinçsiz - Alchetron, The Free Social Encyclopedia

14 Ekim 2005’te Hrant Dink hakkında, kesinleşmemiş mahkeme kararı hakkında yorum yaptığı gerekçesiyle, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamasıyla bir dava daha açıldı.

Duruşma sonrasında mahkeme koridorunda Hrant Dink’e saldırılmıştır.

2006 Şubat’ında Kemal Kerinçsiz, Akdeniz Üniversitesi’nde düzenlenen bir panele Hrant Dink’in peşinden gitmiş, salonda söz alıp gerilim yaratmıştır.

2006 Mayıs’ında Yargıtay 9. Ceza Dairesi Dink’in Türklüğe Hakaret suçunu işlediğine hükmetmiş ancak dosyayı “usul” yönünden bozmuştur.

2006 Aralık’ta Hrant Dink katıldığı bir mahkeme duruşması çıkışında “Hrant Dink, Taşnak, Hınçak, Asala ve devşirmeler seninle gurur duyuyor – Büyük Türk Milleti” pankartıyla karşılanmıştır.

Yürütülen kampanya sürecinin ardından, Hrant Dink son yazılarında hakkında karalama ve afişe etme çalışmaları yürüten ulusalcı ekibi (Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük, Levent Temiz) köşesine taşımıştır.

2007 Ocak ayında Dink öldürülmüştür. Tetikçi Ogün Samast, 5 Nisan 2011 günü mahkemede verdiği ifadesinde Hrant Dink’i öldürmesinde Yasin Hayal’in azmettirmesine ilaveten basında çıkan olumsuz, hedef gösterici haberlerin etkisinden söz etmiş ve Dink’ten ilk olarak medya vasıtasıyla haberdar olduğunu söylemiştir.

Yaşanan tüm bu hadiseler Dink’in nasıl ölüme gönderildiğini ve faillerinin nerede aranması gerektiğini göstermektedir.

Dink’in göz göre göre ölüme gönderilmesi nedeniyle elbette ki gerekli tedbirleri almayan, zamanında korumayan kamu görevlilerinin sorumluluğu vardır ve cezalandırılmalıdır. Ancak, bilinmelidir ki Dink’in öldürülmesiyle doğrudan ya da dolaylı ilgisi olmayan Cemaat’in sorumlu gibi gösterilmesi, sadece asıl failleri mutlu edecektir.

Dink davasında karar; cinayeti gizleyenlere beraat, gazeteci Ercan Gün’e 10 yıl!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Perdeyi onlar yırttı, bu saatten sonra kişisel günahları hariç yaptıklarını yüzlerine vurmak gerekli. Benim gibi insanların bu yüzsüzlerin gerçek yüzlerini görmesi gerekli, ki ayni hatayı tekrarlamayalım.

  2. Hrant dinkin öldürülme nedeni cemaattir. Yani cemaat yüzünden öldürülmüştür. Eğer cemaat olmasaydı hrant öldürülmezdi. Bu yüzden cemaatin varlığı ölümüne sebep olmuştur. Dolayısıyla bir açıdan hrantı cemaat öldürmüştür diyebiliriz. Şimdi burada hrantın atatürkün kızı hakkında yaptığı açıklama cemaatin çok ağrına gitmiş. Yani nasıl olurda atatürkün kızı şahsında atatürke hakaret eder diye cemaat çok kızmış. Atatürke atılan bu iftirayı temizlemek istemiltir. Evet cemaat aslında gizli bir atatürkçü yapıdır. Atatürke saldıranları cemaat üzerinden temizliyorlar. Cemaat üzerindren temizleyip, kendilerini temiz bir atatürkçü olarak gösteriyorlar. Hem düşmanlarından kurtuluyorlar hem suçu cemaate yani dine yıkıyorlar. Burada kötü olan cemaat oluyor, atatürkçüler ise iyi oluyorlar, karanlık yüzlerini göstermiyorlar. Katillik doğalarında var. Bunlar osmanlıda meclis basıp adam öldüren tipler. O zaman atatürkçülük diye birşey yoktu. Onların atatürkçülüğe bağlı kaldıklarını düşünmüyorum. Atatürkçülük millet için geliştirilmiş bir formul. Kendileri ise atatürkten öncede varlardı. Atatürk türklerin başına geçti diye hiç bir zaman kendilerini yok etmediler. Atatürkçülüğün arkasına saklandılar. Atatürkçülüğün arkasına saklanarak cinayeti cemaate işletenler kim? Hrantın etrafını atatürk ile çevirdiler. Sonra atatürk gibi görünen etraftakilerden biri vurdu. İlla öldürülmesi gerekiyordu. Kafaya konmuştu birkere. Katil şebekesi onu öldürmek için karar çıkartmıştı. Tanrıya bir kurban gerekiyordu, bu hrant olmalıydı. İnsanlara bir insanı öldürmenin normal olduğu gösterilmelidir. Onlara insan öldürmenin normal bir şey olduğu öğretilmelidir. En fazla kurbanın boğazını kesen inaanlara insan katletmenin basitliği ve kolaylığı öğretilmelidir. Bir insan düşmansa onun değeri yoktur ve çok kolay bir şekilde öldürülebilir. Bunun alıştırması, provası, bakon çok kolay olduğu gösterilmektedir. Atatürke hakaret eden birini sıradan bir laz kolaylıkla öldürebilir. Yani sizlerde bunu yapabilirsiniz demek istiyor. Çaktırmadan bu gibi durumlarda devletin yetkililerin havaya baktığını söylemek istiyor. Kapıyı açıyor, kafasını çevirip görmemiş gibi yapıyorlar. Sonra bir tane sokak çocuğu, tinerci gelip atatürkün hakkını koruyor. Atatürkü savunmak bir sokak çocuğuna kaldı. Koskoca devlet uyuyor. Sanki sokaklar hrant ve sokak çocuğundan ibaret. Filmlerde sokakta bazen sadece oyuncular olur, etraf bomboştur. Katil ve hranttan ibaret olsa sokak, hrant katili görür ve kaçardı. Ama sokakları insan yığınları ile doldurduklarından, katil bu yığınlardan biri kılığına girdiğinden hrantın kalabalık içinden katilini seçmesi imkansızdı. O katili devlet seçmeliydi ama seçmedi, kapıyı açtı. Bir sokak çocuğu kendini devletten gizleyebiliyor. Keşke hrantta kendini bir sokak çocuğundan koruyabilseydi. Hrant öldürüldükten sonra mesele faili meçhul kalması gerekiyordu ama bazı polis ve savcılar olayın üzerine gidince olay başka bir renk almaya başladı. İşte bu kısım yaşanılması istenmeyen bir durumdu. Artık nedense devlet içinde rahatlık yoktu. Kapıyı açıyorsun, şurada diyorsun, yer gösterip öldürtüyorsun ama mesele bu noktada faili meçhul kalması gerekirken işler eskidi gibi kolay gitmiyordu artık. Bu sefer suç üstü yakalanmamak için suçu bsşkasına yıkma davranışı baş gösteriyor. Adam haklı, suç kendisine yöneltilince yapılacak trk şey “hayır ben yapmadım, o yaptı” demektir. Şimdi mesele o mu yaptı bu mu yaptı meselesi. Sonuç cemaat atatürke saldıran adamı katletti ve atatürkü korudu. Cemaat özellikle hürriyet gibi gazetelerin etkisinde kaldı. Kerinçsiz gibi ulusalcıların erkisinde kaldı. Ama cemaat durumu yanlış anlamıştı. Ulusalcıların amacı hrantı sadece biraz korkutmaktı. Çünkü ulusalcılar atatürkü o kadar çok seviyorki, hrantın bir tane kötü şeyler yapmaması için sadece kulağını biraz çekmek istiyorlardı. Fakat sonra birşey oldu. Kerinçsiz bu hikayeyi başka noktaya taşıyıverdi. Hayırdır noluyordu. Bizim okuduğumuz nokta yerinde durmuyor, yeni noktalara taşınıyordu. Adeta aktif bir süreç işliyordu. Yaşayan bir canlı gibi olaylar durdurulamıyor, hikayeye yeni anlamlar yüklenerek yoluna devam eden bir senaryo vardı. Bu sefer kerinçsizi misyonerler karşısında duyarlılık konusunda çaba sarfettiğini görüyoruz. Yani atatürke hakaret eden ermeniden meselenin boyutu müslümana hakaret eden misyonerliğe taşındı. Yani ermeni öfkesi misyoner öfkesine dönüşüversi hikaye. Hrant gibi misyonerler de kötü şeyler yapıyordu. Bu sefer kötülük atatürke değil, müslümanlara karşı yapılıyordu. Ermeni öfkesi oldu hıristiyan öfkesi. Kerinçsiz gibiler ve yine ulusalcılar yine sahnedeydi. Bu sefer topluma misyonerlerin kötülüğünü anlatma misyonunu üstlenmişlerdi. Atatürke düşman olanları anlatırken, şimdi müslümanlığa düşman olanları anlatıyorlardı. Ulusalcıların hem atatürke hem dine karşı duyarlı olması çok güzel birşey. Türkiyede hayalini gördüğümüz şey bu. Burdaki detay şu, duyarlı arkadaşlar misyonerliği tartışmaya açmışlar ve atatürk düşmanları için türkleri uyaranlar bu sefer misyonerlik faaliyetleri için türkleri eğitme kararı verdiler. Dökümanlar hazırladılar ve bu dokümanları, daha önce atatürke saldırı diye hrantı hedef gösteren aynı hürriyet gibi gazetelerde boy boy yayınladılar. Hürriyet adeta dini korumaya çalışıyordu ki bu gözleri sulandıracak birşey. Misyonerlik faaliyetleri madde madde okuyup aydınlandığımızda bir baktık ki 3. maddede misyonerlik faaliyetlerden birinin dinler arası diyalog olduğu yazıyordu. Şimdi burada anladığım şey, cemaat hem atatürkü korumak için hrantı öldürüyor, hemde dini değiştirmeye çalışıyor. Yani cemaat atatürkü korumaya çalışan din karşıtı misyoner bir örgüt oluyor. Yani hrantı öldüren atatürkçü, hıristiyan bir örgüt. Atatürkçü hıristiyan bir örgüt olsa olsa bir koalisyon olabilir. Hıristiyanlar ve atatürkçü türkler koalisyonu. Bu iki grubu birleştiren ortak nokta ne olabilir? Yani hıristiyanlar ve atatürkçülerin ortak çıkarı ne olabilir? Tamam atatürkçülük aslında batıcılık demektir. Buradan bir bağ kurulabilir mi? Batı malum hıristiyan bir kulüp, atatürkçü türkler de batı kulübunun değerlerini savunuyor. Batının değerleri ile hıristiyanlık bir mi? Batının materyalist değerleri atatütkçülük olsa, batının materyalist olmayan değerleri hıristiyanlıktır. O zaman hıristiyan batı ile materyalist batının birleşimidir cemaat. Cemaat hıristiyan ve materyalistleri birleştirmektedir. Bence böyleyse batının cemaate ihtiyacı var. Avrupayı bütünleştirmek için. Din ve bilimi barıştırmak için. Demek neden hrant cemaat yüzünden öldürülmüştür? Çünkü hrant hem batı değerleri hem hıristiyanlığı temsil etmektedir ve muhtemelen cemaatin türkiyedeki adamı. Hrantı kullanmak istemesi, durumdan haberdar olanların buna fırsat vermemesi ile bir tehlikeyi türklerden korumuş oldular. Yani dolaylı yoldan hrantın ölümüne cemaat neden olmuştur.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin