Diktatörler diktatörlerden öğrenir, devletler de devletlerle çalışırlar [Dr. EMİN AYDIN]

Her diktatörün, muhaliflerinin serbest seyahat etmelerine, farklı ülkelerde ve özellikle de diktatörün konuşamadığı dillerde kendisini kötülemelerine dayanamadığı bilinir. Hele bunlar, diktatörle geçmişte kurmuş oldukları güven ilişkisi sebebiyle diktatörün bazı sırlarına vakıflarsa, onu uluslararası kamuoyu nezdinde, özellikle de bir gün gelip yönetmeyi hayal ettiği ‘doğal tebası’ nezdinde zorda bırakabilecek şeyler biliyorlarsa diktatörün uykuları kaçar. Böyle insanlar konuştuklarında diktatörü bir çıldırtırlarsa, sustuklarında iki çıldırtırlar. Söylenenler, neticede sınırlıdır, ama söylenmedikleri müddetçe ifşa edilmesi muhtemel olanlar sınırsız ihtimallerle boğuşmasına sebep olur diktatörün.

Bundandır, diktatör, muhaliflerini kalıcı bir şekilde susturmadıkça rahat edemez. Öncelikle de muhaliflerinin seyahat etmelerine engel olmalıdır diktatör. Çünkü seyahat özgürlüğü, eninde sonunda yaşam hakkı, ifade özgürlüğü ve habitat (başını sokacak bir ev) hakkını tanıyacaktır muhalife. Diktatörün sözlüğünde ise susturmak, ilanihaye susturmak demektir.

Veysel Ayhan’ın ‘ümit tacirleri’ dediği kişiler ‘ebced ve mehdiyet meczuplarından’ ibaret değil. Nefislerimiz ümit tacirliği yapıyor aslında. Filistinli mültecilerin ‘Döneceğiz!’ marşını söylüyor, kalplerimizin kulağına üfleyen bir ses. Ümit, müminin mütemmim vasfıdır; amenna… Ve fakat realizm de öyledir; stratejik düşünce de öyledir; güzergah emniyeti de öyledir…

Güzergah emniyeti biraz da vehimli olmayı gerektirir. Her delikten yılan çıkmaz; ama her deliği kapatmak yılanın ısırmasına engel olmanın en akılcı yoludur.

İnterpol’ün, Türkiye’den gelen pasaport iptali ve kayıp pasaport başvurularını kale almadığı yönündeki söylenti böyle bir ‘temelsiz ümit deliğidir’. Uluslararası kurumların Ankara hükümetini evrak sahteciliğiyle itham edip, başvurularını cevapsız bıraktığı ve bırakacağı yönündeki böyle ümitler bakın Suriyeli muhalif Zeyna Erhaim’in başına neler getirdi.

Zeyna Erhaim Türkiye’de yaşayan ödüllü bir Suriyeli muhalif gazeteci. Bizdeki karşılığı Can Dündar diyelim. Bir müddettir dünya başkentlerini dolaşan ve Suriye rejiminin zulümlerini anlatan Erhaim, bu haftasonu İngiltere’ye uçarken Heathrow havaalanında İngiliz yetkililerce durduruldu, pasaportuna el konuldu ve gazeteci Türkiye’ye geri gönderildi. Bir saatlik sorgulamadan sonra İngiliz yetkililerin Erhaim’e söyledikleri şey şundan ibaretti: “Pasaportunuz çalınmış olarak görülüyor. Biz politikaya karışmayız. Ülkenizde neler olduğu bizim meselemiz değil. Kurallar böyle.”

Muhalif gazetecinin pasaportunu, çalındığı gerekçesiyle iptal etmek… Bu dahiyane fikri kimden aldı Suriye istihbaratı dersiniz? Diktatör diktatörden öğreniyor… Ama daha hayati olan soru şu: Suriye’de meşruiyeti bütün batılı ülkelerce sorgulanan bir iktidarın gönderdiği pasaport iptali başvurusunu dikkate alan uluslararası kuruluşlar, Ankara’daki, bizce bile meşru olan iktidarın başvurusunu neden dikkate almasınlar?

Demem o ki, devletler devletleri dinlerler. Devletler bir başka devletin kurumlarından gelen başvuruları görmezden gelemezler. Türkiye’de yaşanmakta olan Tenkil ve insan hakları ihlalleri sebebiyle ülkeyi terk etmek zorunda kalanlar bunu dikkate almalılar. Bu elbette, ‘oturun oturduğunuz yerde, seyahat etmeyin’ demek değil. Böylesi bir tavır Boğaz’ın diktatörünün istediği neticeyi hasıl eder. İfade özgürlükleri için mücadele eden herkes, seyahat özgürlüklerini önce fiili, sonra hukuki olarak elde etmenin yolunu bulmalıdır.

Susma lüksümüz olmadığı gibi, pasaportsuz kalma lüksümüz de yok…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin