Devlete sadakat

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Devlete sadık olmak zorunda mıyız? Devleti sevmek zorunda mıyız? Devlet’e inanmak zorunda mıyız? Devleti kimliğimizin bir parçası haline getirmek zorunda mıyız?

Ben bu soruların şartsız yanıtlanmaması gerektiği kanısındayım. Hangi devlet diye sormadan bu sorulara kayıtsız şartsız bir evet yanıtı vermek yanlış. Vatandaş-devlet ilişkisinin on dokuzuncu yüzyıl seviyelerinde olduğu bugünkü Türkiye Cumhuriyetin devletini yirmi birinci yüzyıla uygun formata getirmeden ben bu soruların tümüne hayır denmesi gerektiğine inanıyorum. Hatta bu sorulara evet demenin rasyonel olmadığını düşünüyorum.

Bugün devletin öncelendiği, vatandaşın hak ve hukukunun, yaşan koşulları ve standartlarının, mutluluğunun, güvenliğinin, mal-mülkünün devletin bekasından sonra gelen ayrıntılar olarak algılandığı bir düzen var. Bu düzenin devleti mitleştirilmiş (efsane haline getirilmiş), insanlara ön kabul olarak ezberletilen değerlerle cilalanmış, kof ve gereksiz bir kurum. Bu kurumun başındakiler, kendi özel menfaatlerini bu mitleştirilen kof devlet üzerinden meşrulaştırma gayretinde. İşleri yürüsün diye bu kof yapının üzerine inşa edilmiş olan vatan-millet-Sakarya üçgeninin sığlığında, sizleri kandırıyor, köleleştiriyor, hakkınızı-hukukunuzu gasp ediyor, sizin malınıza, hatta canınıza göz koyuyorlar. Ve tüm bunları size hayali bir cemaat olarak yutturdukları çakma bir milliyetçilik veya din üzerinden yapıyorlar. Evet, bu kof devletin milliyet ve din konseptleri sahte ve kamuflaj işlevi görüyor. Sizin bu devlet nezdinde hiçbir değeriniz yok. Sizin varlığınız veya yokluğunuz, bu devletin çıkarcı yöneticilerince hiç umursanmıyor. Siz onlar için doğmak bilmeyen gözlerine vergileriyle imkân sunan sağmal ineklersiniz. Siz, o kof devlet için canını, hatta evlatlarını feda etmesi beklenen paryalarsınız. Oysa o yöneticilerin kendileri ve yakınları sizden bekledikleri milli veya dini fedakârlıkları kendi çevrelerinden asla beklemiyorlar. Bu maskeli balo aynen devam ediyor. Nesiller geçiyor ama sistem değişmiyor. Baştakilerin dindar veya seküler olması da sadece bir ayrıntı. Önemli olan sistemin sosyo-ekonomik döngüsü. Bu döngü, sizin sömürülmeniz üzerine kurulu. Sizin değersizliğiniz, bu kof devletin ömrünü uzatıyor. Sizin kendinizi feda etmeniz onun değirmenlerine su taşıyor. Sizin fakirliğiniz onların zenginliğinden kaynaklanıyor. Sizin güvende olmamanız, onların işledikleri suçlardan.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bu devletle ben kendimi özdeşleştiremiyorum. Onu benimseyemiyorum. Onu sevemiyorum. Ona tabi olamıyorum. Onu sineye çekemiyor, ona tahammül edemiyorum. Ona inanamıyorum. Onun yaptığı haksızlıkları ve hukuksuzlukları tolere edemiyorum. Bu devlete sadık olmak ona suç ortağı olmak demek değil mi? Bu devleti tolere etmek, bu olanların baki kalmasına destek vermek değil mi? Bu düzene itiraz etmemek o düzeni var etmek, onu yeniden üretmek, onu konsolide etmek değil mi?

Bu devlet Suriye’de kirli bir savaşa girerken, herkes hala şehit edebiyatı yapıyor! Bu devletin milli takımlarını destekliyor! Bu devletin milli günlerinde birbirine sahte mesajlar atıyor. Bu devletin sanki matah bir şeymiş gibi, tarihini savunuyor! Bunu yapmazsa kimliğini kaybedeceğini sanan insanlarla bu devletin ömrü arasında bir korelasyon (bağlantı) kurmayalım mı? Hep nabza göre şerbet verelim, doğruları konuşmayalım mı? Lider kültünün Atatürk’ten Erdoğan’a bu devletin ömrünü uzattığını söylemeyelim mi? Ulusalcılıkla İslamcılığın bu mitleştirilen devlette birleştiğini görmezden mi gelelim? Sırf ana dilimiz Türkçe diye, bu devletin Türk olmayanlara ettiği zulmü konuşmayalım mı? Ermenilerin, Rumların, Süryani ve Yahudilerin, Alevilerin, Kürtlerin, Boşnakların ve Romanların, Kafkas halklarının, Yörüklerin, Arapların adlarını bile anmayan bu faşist imparatorluğun ulus kimliği dayatmasını deşifre etmeyelim mi? Müslümanlık diye İslamcılığın kakalandığı politikaları eleştirmeyelim mi? Tüm bunların temelinde kutsal bir devlet miti olduğu gerçeğini ortaya koymayalım mı? Hep bu devlete sadık olmak için, yalan-yanlış konuşup, olmadı başımızı kuma gömüp bir şey olmuyormuş gibi mi yapalım? Bir put mu? Bu devlet bize hizmetle yükümlü bir kurum değil de bizim ona kölelik etmemiz gereken bir sultanlık mı? Bu devlet sizden istediğini alabilecek, size uygun gördüğünü verecek bir, rızkınızı aldığınız bir tanrı mı?

Bu ciddi bir sorundur. Devletin kutsanması, ona hak etmediği bir önem veriyor. Bu önemi her zaman kötüye kullananlar çıkacaktır. Önemli olan devlete bu krediyi vermemek, devletin kutsanmadığı, objektif ölçütlerle denetlendiği, hesap verdiği, devletin başındaki yöneticilerin yasalara tabi kılındığı ve yasalar karşısında topluma hesap verdiği bir düzeni kurmaktır.

Türkiye hiçbir zaman normal bir devlet olmadı. 1999’da başlayan AB uyum reformlarından sonra bile tam bir normalleşme sağlanamadı. Keyfiyetin mümkün olduğu, çürümüş, yolsuz bir sistem, sonunda hukuku yedi! Anayasasını ortadan kaldırdı, anayasal düzenini bitirdi, zıvanadan çıkmış kanserli bir sosyal yapıya neden oldu. Bundan da önemlisi, kültürel olarak yukarıda özelliklerini saydığım ve eleştirdiğim devleti normal addetmeye programlı, beyni yıkanmış toplum, bu sakat devleti, bu kof devleti, bu ceberut devleti hep el üstünde tutmaya devam etti.

Hala bunca yaşanmışlığa karşın bu devletin mahkemelerine güvenen, hukuk gereğini yapacak diyebilen çok ciddi bir çoğunluk var! Marjinal rakamlarda bir oran dışında Türkiye toplumu bunun Türkiye’nin normali olduğunu düşünüyor. Durumu kabullenen, hatta bırakın kabullenmeyi, durumun bilincinde dahi olmayan bir kitle var. O kadar cahiller ki, rasyonel ve mantıklı bir akıl yürütmeyi yapamadıklarından, kendilerine “verili” bazı çıkarsamaları ezberlemiş, ha bire onları sayıyorlar. Bozuk bir plak gibi, ezber cümleleri tekrarlıyorlar. Bu kitle için kendi durumları değişmez bir durumdur. Türkiye’nin ve Türkiye insanının hak ettiği anca bu kadardır. Bununla yetinmek gerekir.

Bu devletin düşmanları vardır, bu düşmanlar zamanla değişim geçirir, ama başlarına gelen hiç değişmez. Tecrit ve cadı avı! Bu devletin düşmanlarını kim belirliyor? Sadakat, tek ölçüt! Eğer var olan çürümüşlüğü eleştiriyorsanız, başınıza geleceklere hazırlanın! Devlet düşmanı ve vatan haini ilan edilmeniz an meselesidir. Ordu gibi, polis gibi, Erdoğan gibi bu devlete mal edilen veya devletleşen ne varsa, bunlarla anlaşmazlığa düşmek yok olmaktır. Olan budur. Yerleşik düzenin değişimi bu koşullarda olanaklı olabilir mi? Sistemi içeriden dönüştürmek, onu şeffaf ve demokratik hale getirmek, hukuk devletinin birinci koşuluyken, bu ortamda bu nasıl başarılacak? Yasaları değiştirmekten daha önemlisi, o değişen yasalara uymak, onları uygulamaktır. Zihniyet dönüşümüdür. Bunun en başta gelen koşulu devletin kutsallığını bitirmektir. Onun büyüsünü bozmaktır. Putu kırmak, onu nesneleştirmek, onu rasyonalize etmektir. İnsanı, bireyi, adaleti temele koymak ancak bundan sonra olabilir. Devlet tanrıyken yenilmez. Devletin tanrı olmadığını görmek bunun için önemlidir. Bu devlete sadık olmak, o tanrıya kul olmaktır. Sadıkken onu değiştiremezsin, çünkü o senin tanrındır. Sen ona uyum göstermelisin. Mit budur. Devlet kurgusundan bu ilkelliği çekip almak, onu akılla terbiye etmek ve dünyevileştirmek, onu hükmeden olmaktan hizmet eden haline dönüştürmek gerekiyor. Bunun yapmadan o devleti benimsemek, onunla özdeşleşmek, onu kutsal addetmek, ona sadık olmak, ona hizmet etmek ancak adaletsizliği ve acıları yeniden üretir. Onu sürekli kılar. Onu güçlendirir.

Bu devlete sadık olmak zorunda mıyız? Bu devleti sevmek zorunda mıyız? Bu devlet’e inanmak zorunda mıyız? Bu devleti kimliğimizin bir parçası haline getirmek zorunda mıyız? Ben bu sorulara hayır diyorum. Siz?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Mevcüt tc yönetimi bir çete örgütlenmesine dönüşmüş durumdadır. Herkes bunun farkında. Sesleri çıkmayanların bir kısmı korkudandır, diğer önemli bir kısmı ise zaten çete öyesidir, nemalandığı için sesini çıkarmıyor. Mesela harp okulları kapandığından, havadan subay olan işsiz insanlar sonradan çetenin politikalarını benimsiyor. Zülme tarafdar olabiliyor. Bunu en çok Kürt’lerde gözlemledim. Kürt meselesinde ileri derecede hassas vede sosyalist iken, AKP sayesinde holdingleşince, birden münafık bir müslüman ve AKP li olabiliyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin