Derin çatlak [Alper Ender Fırat, yazdı]

Minik bedenlerine sarhoş bir panzer çarptığında Muhammed daha yedi, kardeşi Furkan ise altı yaşındaydı. Silopi’de evinde uyurken ve o topraklarda doğmuş olmaktan başka hiçbir suç işlememişken, polis kıyafeti giymiş ayyaşlar onları katletti. Ama kimsenin ruhu duymadı, kirden leş haline gelmiş vicdanlarda en küçük bir kıpırdanmaya yol açmadı. Anlı şanlı televizyonlar, gazeteler, Filistin ismini duyunca ‘hülooğğ’ diye destanlar yazan sakallı sakallı yazarlarının köşeleri Recebizmin vatan millet konseptine aykırı olur diye hiç ses etmedi, olmamış gibi davrandılar.

Bunu yazsalar, gündemlerine alsalar Reis kızardı. Bu haber vatan-millet-devlet konseptine uygun değildi. İnsanlar duyar, vicdanlarda fitne çıkabilirdi. Hem her gün orada çocuklar ölmüyor muydu? İki fazla üç eksik ne fark ederdi. Üstelik acı ötekinin acısıydı. Kimse Furkan için, Muhammed için konforunu bozmadı. O iki küçük beden alçakların hegemonyasındaki bu dünyadan sessizce göçüp gitti. Bunları Filistin’de Yahudi polisler yapsaydı bak nasıl destanlar çıkarmışlardı ama Silopi’de olunca ölü toprağını üzerine çekip, dilsiz şeytan olmayı tercih ettiler.

‘FALANCI’ SİHİRLİ SÖZCÜĞÜ

Tıpkı sadece ve sadece aidiyetinden dolayı tutukladıkları hakimin özürlü çocuklarına yapılanları duyduklarında olmayı tercih ettikleri gibi. Babalarının Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre işlediği bir suçu yoktu ama   olsundu -Anayasaya göre suç olmasına rağmen- MİT onları fişlemiş ve bu fişleme sonucu ‘falancı’ olduğuna hükmetmişti. Zaten herhangi bir ‘Falancıysa’ her türlü zulme, her türlü zorbalığa maruz kalmayı hak etmişti.

Bu ‘falancı’ kelimesi devlet kılığına girmiş her zalimin sihirli cümlesiydi. Herkesi ama herkesi bununla ikna edebilirdi. Çünkü zalime ve zulme şeksiz şüphesiz karşı olmaktansa kime yapılmış ve kim yapmış diye bakan, ona göre tavır alan bir zihniyet hüküm sürmekteydi bu topraklarda. Zalimler eğer birilerini ortadan kaldırmak istiyorsa ona bir isim takıyorlardı. Bu isim zamana ve zemine göre değişiyordu ya alevi oluyordu, ya kürt oluyordu ya komünist oluyordu ya gezici oluyordu. Zaten herkes de Zulmün ve haksızlığın sadece kendisine yapılanıyla ilgileniyordu. Kendisi haricindeki ‘falanlara’ yapılan her türlü muameleyi, iftirayı, yalanı ve tezviratı kabul etmeye pek hevesliydi. Recebizm kendisine dokunduğunda çok haksız, çok hukuksuz, çok zalimdi ama aynı Recebizmin ‘falanlara’ yaptıklarına seve seve baston değneği olmayı kabul ediyordu.

BAŞKASINI ORTADAN KALDIRMAYA PROGRAMLI

Bütün hayat kurgusu bir başkasını ortadan kaldırmaya, onunla mücadele edip yok etmeye programlanmış, ilkeler değil, kimlikler üzerine inşa edilmiş kesimlerden bir millet ortaya çıkabilir mi? Bünyesinde böylesine derin çatlakları barındıran toplum dikiş tutabilir mi?

Maalesef yaşadıklarımız bu devlet sınırları içinde yaşayan kesimlerin ortak paydasının hukuk ve adalet olmadığını gösteriyor bize. Berkin Elvan’a ağlayanlar Yasin Börü’yü umursamıyor, Yasin’e feryat edenlere göre Ali İsmail’in katledilmesi normal. Esma’ya ağlayanlara göre 14 yaşında bir çocuk olan Berkin Elvan bir terörist! Herkes sadece kendi ölüsüne ağlıyor üstelik kendisine zulmedenlerin ‘ötekine’ yaptığı zulmü haklı bularak.

Her şey geçer, her zalimi toprak kabzeder ama böylesine zihinsel hastalığı taşıyan bir toplumun felah bulması, dikiş tutması, birlik olması mümkün olur mu bilemiyorum. Silopili iki günahsız yavrunun tarafından katledilmesi gibi kime yapılırsa yapılsın masumlara yapılan zulme sessiz kalırsanız onların ahı sizi iflah etmez. Etmez!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin