Deprem kader, ihmal keder, suçlu yöneticilerdir…

YORUM | ERHAN BAŞYURT

Elazığ, Malatya ve Diyarbakır’da deprem nedeniyle hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kalanlara sabır ve ferahlık diliyorum.

Deprem, halihazırda önlenemeyen bir tabii afettir. Coğrafyamızda deprem kaderdir…

Ancak iktidarların ‘kader’ diyerek depremin faturasından kaçması, sabır dileyip hesap vermemeleri doğru da değildir, mümkün de değildir.

Sorumluluklarını ve hatalarını örtmek için inanç sömürüsü yapmaya hakları yoktur.

Deprem kaderdir ancak ihmal kederdir, acıdır, üzüntüdür… 

Can kayıplarına neden olan deprem değil, çoğunlukla deprem kuşağında yapılan çürük ya da denetimsiz yapılardır.

Devlet ve yöneticiler, yapılan binaların depreme dayanaklı olmasını ve fayın durumuna göre yükseklik iznine tabii olmasını denetlemek ve sağlamak zorundadır.

Devlet ve yöneticiler, deprem afeti öncesi müdahale ve kurtarma, afetzedelerin sağlık, barınma ve gıda ihtiyaçlarını en hızlı şekilde temin ve tesis için hazırlıklı olmakla mesuldür. Bunlar yapılmamışsa, ihmal söz konusu ise, ‘deprem kaderdir’ deyip halkın kederini siyasi istismar aracı yapamaz. 

Biraz daha açalım.

Hastalık da kader değil midir? 

Mesela kansere yakalanmak kader değil midir?

Ancak her türlü tedbiri alıyor ve tedavisi için her yolu deniyoruz.

Bir çok hastalık için önleyici tedbirlere başvuruyoruz. İlaç alıyoruz. Ameliyat oluyoruz. Zorlu tedavilere katlanıyoruz. Aşılar oluyoruz. Check-up yaptırıyoruz…

Araba kazası da kader değil midir? 

Peki neden o kadar tedbir alıyor ve düzenleme yapıyoruz.

Işıklar koyuyoruz. Hız limiti uyguluyoruz. Kemer takma zorunluluğu getiriyoruz. Araçlara ruhsat yenileme zorunluluğu getiriyoruz. Yollar yapıyoruz…

Neden? Birincisi kaza olmasın diye, ikincisi kaza olması ihtimali durumunda can kaybının en aza inmesi için…

Tüm bunlar doğru ve gerekli olan uygulamalar ve tedbirlerdir.

Önce tedbir sonra tevekkül. Kadere isyan değildir tüm bunlar. Aksine hayatta kalmak ve sorumluluktan kurtulmak için bir zorunluluktur.

Mesela insanın ölümü de kaderdir, ne zaman, nasıl ve nerede olacağı da bilinmez.

Bir insan ölüm tarihim nasıl olsa tektir ve değişmez diyerek bir gökdelene çıkıp kendisini atabilir mi? Ölümü halinde intihar etmiş olur. Kendi canına kıymış olur ve bundan mesul olur. Hesap verir.

Deprem de böyledir. Sağlam binalar daha az zarar görüyor hatta yıkılmıyorsa, tek katlı sağlam binalarda ölümlü yıkımlar çok daha az yaşanıyorsa, devlet ve yöneticiler en azında fay hatlarında bunu sağlamak zorundadır.

Depremin fay hatları tespit edilebildiğine, deprem aralıkları öngörülebildiğine göre, deprem konusunda bilimsel bulgulara ve uyarılara saygı gösterilmeli.

Depreme karşı önlemler alınıp tavizsiz uygulanmalı. Kanunlar bu yetkileri yöneticilere vermiş.

Kaçak binalara imar affı getirip, çürük binalara oturma izni verip, fay hattında yapılaşmaya izin verip, yapı denetimini yerine getirmeyip, sonra da can kayıpları için ‘kaderdir, sabır diliyorum’ demek kabul edilemez. 

Bu sadece inancı kalkan yapıp suçu ve sorumluluğu ört bast etme çabasıdır. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Devlet ve yöneticiler, kendilerini deprem nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarının sorumluluğundan soyutlayamaz.

Bakın Elazığ’da son depremde en fazla can kaybı yaşanan Dilek Apartmanı’nın bir sakini Hakan Tahşi Cumhuriyet’e yaşananları şöyle anlatıyor: 

“Ailem dışardaydı. Ben sokaktaydım ve eve gidiyordum. Sarsıntı oldu. Önce baya sallandı. İki saniye yavaşladı. Sert bir vuruş oldu. Ses geldi. Baktım bina çöktü, toz duman oldu ortalık. 

15 dakika tozun dağılmasını bekledik. Binadaki yaralıları kurtarmaya başladık. Önce ambulans geldi. Olay yeni olduğu için insanların sesleri vardı. 

Bir çocuğun sesi geliyordu; onu çıkardık ancak ailesini kurtaramadık. 

Öldüler. 5 kişiyi canlı, 3 kişiyi de ölü çıkardık. Şu anda 9 kişi var enkaz altıda. 

Binamız 1987’de yapıldı, 1992’de teslim edildi. Zaten binamız çürüktü. En ufak sarsıntılardan etkileniyorduk. 

2010’daki depremden sonra belediyeye 4 sene önce gittik. Bize ‘Kendi imkânlarınızla güçlendirme yapın’ dediler. 

Depreme dayanaksız olduğunu belediye biliyordu. Kolona elimizi vurduğumuz zaman, beton elimize geliyordu.”

Yine Elazığ’da 3 kişinin hayatını kaybettiği Mavi Göl Apartmanı’nın da 2011 Van depreminde de hasar gördüğü ancak yetkililerin ‘’oturulabilir’’ onayı verdikleri ifade ediliyor.

Yıkılanlar dışında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün açıkladı: ‘’Elazığ merkezli son depremde tespit edilen 2 bin ağır hasarlı bina var…’’

***

Şimdi bu binalarda fay hattında olduğu halde, çökme tehlikesi bilindiği halde oturma izni verenler, bu apartmanları elini vurunca tozu kalkacak şekilde inşa edenler, denetimi yapan ya da hakkıyla yapmayan yetkililer de ölümlerden sorumludur. Hesap vermelidir. 

‘Vatandaş oturmak istedi’ de bir mazeret olamaz. 

Hız limitini aşan vatandaşa ceza kesip, alkollü araç kullanan vatandaşın ehliyetini aldığınız gibi, hasarlı binalara oturma izni de veremezsiniz. 

Devlet, her bir konuttan ‘emlak vergisi’ alıyor. Su, elektrik, doğalgaz sunuyor ve vergiler alıyor. Çöp vergisi alıyor. Sonra da yöneticiler çıkıp ‘’dönüp benim bu konutlarla ilgim yok’’ diyemez. 

Fay hattında yapılaşmaya neden izin verdiniz? İzin verdiniz madem, neden bina denetimini sağlıklı yapmadınız, neden çok katlı yapılara izin verdiniz? Neden hasarlı binalara göz yumdunuz?

***

Dahası devlet, her vatandaştan 1999’dan bu yana ‘deprem vergisi’ topluyor. Bu paraların, depreme karşı önlemler ve deprem sonrası müdahale ve yardım hazırlıkları için kullanılacağı ifade ediliyor. 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre bugüne kadar halktan toplanan deprem vergileri 36 milyar dolar değerinde… 

Bu paralar nerede kullanıldı kimse bilmiyor.

İktidar da açıklama yapma gereği duymuyor.

Oysa, vatandaştan toplanan vergiler, onlara hizmet sunmak amaçlı, haraç değildir. Yöneticiler, amacı dışında kullandılarsa bile suç işlemiş olurlar.

Bu para ile fay hattı üzerine kurulu 18 şehirde bina denetimi yapılıp, çürük binalar yıkılıp yenisi yapılabilirdi.

16 milyon insanın yaşadığı fay hattındaki İstanbul’da bile depreme hazırlık yok!

İktidar bu paraları, duble yollar, köprüler, HES’ler yapmak için kullanmışsa, yandaş müteahhitlere aktarmışsa, bir de hesap vermekten kaçıyorsa, vatandaşın düşünmesi gerekir. 

Hükümetler, yöneticiler, halka hizmet sunmak ve can güvenliğini sağlamak ile mesuldür. Yöneticiler, halkın efendisi değil hizmetkarıdır. 

Türkiye örneğinde olduğu gibi yöneticiler demokratik değerlerden uzaklaştıkça, halka köle muamelesi yapmaya başlıyorlar. 

‘‘Deprem vergilerinin nereye gittiğini soramazsınız’’, ‘’Yöneticilerin ihmalini sorgulayamazsınız’’, ‘’Devleti yardım ulaştırma ve kurtarma faaliyetlerinde acz içinde göstermezsiniz’’…

Yasaklar ve yokluklar içinde yaşarsınız.

Başınıza gelen kötü şeyler ‘kaderdir’, iyi şeyler ise iktidarın lütfudur artık!

iktidar, hikmetinden sual olunmaz, eleştirilemez, sorgulanamaz… 

Eleştirmeye veya hesap sormaya teşebbüs edeni de hemen ‘hukuk’ sopası ile terbiye ediyorlar. Gözdağı verip susturuyorlar. 

Sorumluluklarını ve suçlarını ‘yargı’ eliyle örtmeye çalışıyorlar. 

Oysa, hesap vermek devleti güçlendirir. Şeffaflık ve denetim, sistemi güçlendirir.

Bugün refah içinde olan ülkelere bir bakın, hepsi hesap sorulan ve hesap veren iktidarlara sahipler.

Bir de otoriter, orta gelir kuşağını aşamayan, alt gelir grubundaki ülkelere bakın! Hepsi hesap sorulamayan ve hesap vermeyen ülkeler.

***

Sonuç olarak, fay hatlarında deprem kaderdir. Bu doğru… 

Ancak depremde can ve mal kayıpları en aza indirilebilir. 

Bunun için de yapılması gerekenler, alınması gereken tedbirler bellidir. 

Bunları yapmakla sorumlu olan da devlet ve yöneticilerdir. 

Şayet fay hattında yapılaşma varsa, çok katlı binalara izin verilmiş, denetim yapılmamış, hatta hasarlı binalarda oturmaya bile bile izin verilmiş ise, yaşanan can kayıplarından devlet ve yöneticiler de birinci derecede sorumludur. 

Halka ve yargıya hesap verilmelidir. 

İnanç sömürüsü yaparak, hatalarını ve sorumluluklarını örtemezler. 

Eleştirileri yargı sopasını kullanarak önleyemezler. 

Deprem kaderdir, ancak ihmal nedeniyle can ve mal kaybı kederdir, sorumlusu da iktidar ve yöneticilerdir. 

Yöneticilerin hesap vermesi sistemi güçlendirir. Daha büyük yıkımların ve ölümlerin yaşanmasını engeller ve devleti ayakta tutar, hepsinden önemlisi hayat kurtarır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin