Denizin ortasındayız!

YORUM | M. NEDİM HAZAR 

“Doğulu bir ermiş, dualarında, kaderin kendisini ilgi çekici bir çağ yaşamaktan alıkoymasını dilermiş. Ermiş olmadığımızdan, kader bizleri korumadı; ilgi çekici bir çağ yaşıyoruz. İlgi çekici, hiç değilse kendisi ile ilgilenmemizi isteyen bir çağ.

“Günümüz yazarları da biliyorlar bunu.

“Ağızlarını açsalar, hücuma uğruyorlar, tenkit ediliyorlar. Alçak gönüllülük gösterip sussalar, niçin sustukları soruluyor, en şiddetli şekilde azarlanıyorlar.

“Böyle bir karışıklık ortasında yazar, kendi düşüncelerini ve sevgili hayallerini izleyebilmek için, dışta kalmayı ümit edemez.

4 janvier 1960 : Albert Camus trouve la mort dans un accident de voiture -  Revue Des Deux Mondes

“Şimdiye kadar, çekimserlik tarih boyunca mümkün olmuştu, iyi ya da kötü. Bir sorunu doğrulamayan susabilir, ya da başka konudan söz açabilirdi.

“Bugün, her şey değişti; ses çıkarmamanın bile, şüphe dolu bir anlamı var.

“Çekimserliğin bile bir taraf tutma sayıldığı andan itibaren yazar, övülsün ya da yerilsin, ister istemez gemiye binmiştir.

“Gemiye binmiştir, demek, burada bana, güdümlenmiştir demekten daha doğru geliyor. Gerçekte de söz konusu olan, iradeye bağlı bir güdümlülük değil, bir çeşit zorlu askerlik ödevidir. Bütün sanatçılar bugün, zamanlarının kalyonuna binmişlerdir. Bu duruma boyun eğmek zorundadırlar; ister o kalyon ringa koksun, ister muhafızlarının sayısı pek çok olsun, hatta isterse rota yanlış olsun. Denizin ta ortasındayız. Sanatçı da, ötekiler gibi, sırası gelince kürek çekmek zorundadır, ölmeden dayanmalıdır buna; yani yaşamakta devam ederek, yaratarak.

“Doğrusu kolay değil bu; onların geçmiş zamandaki rahatlarının özlemini çekmelerini anlıyorum. Değişme biraz sert oldu. Şüphe yok, tarihin sirkinde aslanla kurban her zaman vardılar. Kurban sonsuzluğun vaatleri ile kuvvet buluyordu, aslan tarihin kanlı gıdası ile. Ama bu devirde sanatçı, sirkin ortasında değildi, seyirciler arasında oturuyordu. Şarkısını kendisi için söylüyordu; ya da kurbanı cesaretlendirmek, aslanın da iştihasını açmak için. Şimdi ise sanatçı sirktedir. Elbette sesi aynı kalmamıştır; daha az güvenle çıkmaktadır.

“Sanatın devlet kuvvetleri ile tehdit edildiğini söylemek yetişmez. Bu durumda sorun basittir: Sanatçı ya savaşır, ya da savaşamayacak duruma getirilir. Savaşın, sanatçının içinde kendisini gösterdiği fark edildiği andan itibaren, sorun daha ölümlü, daha çapraşıktır, içinde yaşadığımız toplumun en güzel örneklerini verdiği, sanata karşı kin, bu kadar şiddetli ise, sebebi, bu kinin bizzat sanatçılar tarafından beslenmesidir. Bizden önceki sanatçıların bütün endişesi kabiliyetleri üzerinde toplanıyordu. Günümüz sanatçılarınınki ise, sanatlarının gerekliliği üzerine, başka bir deyimle, doğrudan doğruya varlıkları üzerinedir.

“Sanatçı tarafından sanatın böyle sorun yapılmasının birçok nedenleri vardır. Bu sorunlardan en önemlilerini ele almak gerektir. Durum, çağımız sanatçısının, tarihin kötü günlerini hesaba katmadığı takdirde, sesini çıkarmamak ya da yalan söylemek duygusu ile açıklanabilir. Gerçekte de, çağımızı belirten, toplulukların bu çabuk taşmaları ve duygululuk karşısındaki zavallı durumlarıdır. Bu topluluklar, unutulmaya başladıkları her anda kendilerini belli ederler. Varlıklarını duyurmalarının sebebi, aydınların, sanatçı olsun, olmasın, daha ileri olduklarından değil, -bundan emin olabiliriz- toplulukların kuvvetlenmelerinden ve bizi kendilerini unutmaya bırakmamalarındandır.

“Bu sebeple ne olursa olsun, amaçları birdir: özgür sanat üretiminin esas ilkesi olan sanatçının kendi kendine karşı güvenine hücum ederek, cesaretini kırmak. Emerson, olağanüstü bir şekilde, ‘Bir insanın kendi dehâsına olan güveni, inanışın ta kendisidir,’ demişti. XIX. yüzyılın bir başka Amerikalı yazarı da, ‘Bir insan, kendi kendisine sadık kaldıkça, her şey onun tarafına doğru yol alır; hükümet, toplum, hatta güneş, ay ve yıldızlar’ diye eklemişti. Bu büyük iyimserlik, bugün ölmüş gibidir. Sanatçı, çoğunlukla, kendi kendisinden ve varsa, ayrıcalıklarından utanç duyar gibidir. Her şeyden önce, kendi kendisine sorduğu soruya cevap vermek zorundadır: Sanat sahte bir lüks müdür?”

… sorusuyla bitiriyor sanatçının kötücül toplumdaki temel çelişkilerini irdeleyen Albert Camus, “Sanatçı ve Çağı” isimli eserini…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin