Danimarka’da istihbarat ve gazetecilik davası: İfade özgürlüğü ‘milli güvenliğe’ feda edilmedi

Hasan Cücük – Tr724 Özel Haber

‘MİT TIR’ları’ olarak bilinen dava, Türkiye’nin yakın zamanda ‘ifade özgürlüğü’ ile ‘milli güvenlik’ arasına sıkıştığında hiçbir hak ve özgürlük dinlemeyeceğinin en büyük göstergesiydi.

İstihbarat teşkilatı MİT’e ait olduğu iddia dilen TIR’lar, Suriye’ye doğru giderken jandarma tarafından bir ihbar üzerine durdurulmuş ve içeriğinde askerî mühimmat olduğu anlaşılmıştı. Ancak siyasî irade devreye girerek TIR’ların yoluna devam etmesini sağlamış, ardından araçları durduran askerleri ve ihbarı işleme koyan yargıçları tutuklatmıştı.

GAZETE MANŞETİ NASIL CASUSLUK OLABİLİR?

spot pet 1İktidara göre TIR’larda silah değil Bayırbucak Türkmenleri’ne giden yardım malzemeleri vardı. Adana’da durdurulan TIR’larla ilgili bilgiler, sonraki aylarda medyaya sızmaya başladı. Aydınlık Gazetesi’nin de yayınladığı TIR’lardaki malzemelerin görüntüsü, Cumhuriyet Gazetesi’nde manşet olunca, ‘gazetecilik’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha hedefi oldu. 31 Mayıs 2015 günü TRT canlı yayınında konuşan Erdoğan, “Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek” diyerek, bizzat Dündar’ı hedef aldı.

Nitekim kısa süre içinde Can Dündar ve gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Suçları, gazetecilikti. Ancak gerek iktidar, gerekse iktidarın dilini konuşan yargı MİT TIR’ları meselesini ‘milli güvenlik’ meselesi olarak görüyor ve gazetecileri bunu ‘ihlal etmekle’ suçluyorlardı.

Oysa özgür dünyada, istihbarat kurumlarının işleyişini kamuya bildirmek normal bir gazetecilik faaliyeti. Zira her şeyden önce bu bir ‘basın ve ifade özgürlüğü’ meselesi. Özgürlükler gündeme geldiği noktada, ‘milli güvenlik’ gibi kısıtlayıcı hususlar geri adım atıyor. Yakın zamanda Wikileaks belgelerini sızdıran ABD’li er Bradley (Chelsea) Manning’in eski Başkan Obama tarafından son dakikada affedilmesi de bunun bir göstergesi. Zaten Wikileaks davalarında da mahkeme, haberi yapan basını bütün suçlamalardan beraat ettirirken sadece ‘bilgileri sızdırana’ ceza öngörmüştü.

Buna benzer bir başka iyi örnek de, geçen aylarda Danimarka’da yaşandı.

İSTİHBARATI ENDİŞEYE SEVK EDEN KİTAP

Danimarka istihbarat teşkilatı PET’in 7 yıl başkanlığını yapan Jakob Scharf, 3 yıl önce görevinden istifa edip sessizliğe bürünmüştü. Ülkenin önde gelen gazetelerinden Politiken’in muhabiri Morten Skjoldager, bunu fırsat bilerek Scharf’la bir nehir söyleşi gerçekleştirmiş ve 7 yıllık istihbarat başkanlığı dönemini bir kitaba dönüştürmüştü. “PET İçin 7 Yıl” (Syv År For PET) başlıklı kitabın 17 Ekim 2016’da People’s Press tarafından yayınlanacağı duyuruldu.

Bunun üzerine PET, kitapta milli güvenliği ilgilendiren durumlar olabileceğini düşünerek kitabın bir nüshasının piyasaya sürülmeden kendilerine verilmesini istedi. Niyeti, ‘sakıncalı’ bölümlerle ilgili ‘yayınlamama’ baskısı yapmaktı. Ancak bu talebi hem yayınevi hem de gazeteci Skjoldager tarafından reddedildi.

PET ‘altta kalmadı’ ve 7 Ekim günü Kopenhag Şehir Mahkemesi’ne başvurarak kitabın yayınlanmasına yasak getirilmesini sağladı. Ancak bu mahkemeden ne yayıncının, ne de yazarın haberi vardı. Mahkeme, onlara savunmalarını sormadan bir hükme varmıştı. Ancak aynı gün bazı kitapçılar kitabı piyasaya sürmüş, toplamda 10 adet kitap satılmıştı bile. Yasak kararı Danimarka medyasının gündemine ‘flaş haber’ olarak düştü. Danimarka’nın önemli radyolarından Radio24syv, 2 saat boyunca konuyla ilgili haber yaparken, Ekstra Bladet gazetesi internet sayfasından gelişmeleri ve kitabın içeriğiyle ilgili bilgileri paylaştı.

POLİTİKEN KİTABI BASMAYA KARAR VERDİ

Hızını alamayan istihbarat teşkilatı PET, mahkemeye tekrar başvurup kitabın piyasaya sunulacağı 98 yayınevi için de satış yasağı getirilmesini sağladı. Üstelik bu karar, kitabın 182 kelimelik önsözüne dayandırılarak alınıyordu. 9 saattir bir nüshası ellerinde olan kitabı PET de, mahkeme de okumamıştı. Yine karar verilirken yazar ya da yayınevi mahkemede temsil edilmemişti. Bu kararın ardından Radio24syv ve Ekstra Bladet gibi mecralardan ‘kitapla ilgili yayınları arşivden silme’ talebi ulaşacaktı.

Baskı artınca, direnç de artmak zorundaydı. ‘Çılgınlık’ olarak tanımlanan kararın ardından Politiken gazetesinin yayın yönetmeni Christian Jensen, 9 Ekim günü yasaklanan kitabın tamamını yayınlama kararı verdi. Politiken’in 10 Ekim nüshası okuyucusunu şaşırtarak tam 62 sayfalık bir ek hazırlamıştı. Bu ek, “PET İçin 7 Yıl” başlıklı kitabın kendisinden başka bir şey değildi. Bunun üzerine istihbarat teşkilatı, tekrar mahkemeye başvurup yasağın anlamını yitirdiğini söyledi ve kaldırılması için başvuruda bulundu. PET, pes etmişti.

İSTİHBARATIN ‘HAKKI’ VAR MI, YOK MU?

Kopenhag Şehir Mahkemesi, 11 Ekim’de PET’in başvurusu sonucu toplanan nüshaların iadesine karar verdi. Ancak konu burada kapanmadı. Politiken gazetesi ve People’s Press yayınevi, PET’in ve mahkemenin ifade özgürlüğünü kısıtlayabilecek ‘sinsi hamlesini’ görerek konuyu bir üst mahkemeye taşıdı. Üst mahkeme de, PET’in kitabın yayınını durdurma isteğinin bir ‘hak’ olduğunu belirtip kararı yalnızca duruşmada yayınevi ve yazarın olmaması yönünden bozmuştu. Bunun üzerine Politiken gazetesi, kararı bu kez 2 Şubat’ta Yüksek Mahkeme’ye taşıdı. Zira PET’in kitap yasaklatma hakkı olmasını, doğru bulmuyordu.

Gazetenin Yüksek Mahkeme’ye gitmesinin altında bir başka sebep daha vardı. PET, kitabın erişilebilir olmasıyla kurumun uluslararası operasyonlarının deşifre olmasıyla zor durumda kaldıklarını savunuyor ve bu sebeple Politiken hakkında 2 milyon Euro’luk tazminat davası açıyor, yayın yönetmeni Christian Jensen içinse 4 aylık hapis cezası talep ediyordu. Henüz PET’in bu başvurusu kabul edilmemişken, Politiken’den Yüksek Mahkeme hamlesi geldi.

‘BUNDAN TAVİZ VERMEYECEĞİZ’

Christian Jensen yaptığı açıklamada, “Ne istihbarat teşkilatı ne de bir başka güç bizim ne yazıp ne yazmayacağımıza karar verebilir. Basının görevi güç sahiplerinin elindeki gücü toplum yararına kullanıp kullanmadığını denetlemektir. Ve biz bundan taviz vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Nitekim Politiken’in kitabı ek olarak verme hamlesinden sonra kitap kitapçı raflarındaki yerini almıştı.

Bu arada istihbarat teşkilatı PET, eski başkanı Jacob Scharf için, göreve başlarken imzaladığı ‘sessizlik’ anlaşmasına uymadığı gerekçesiyle şikâyette bulundu.

Gördüğünüz gibi bu tartışmalar ve hukukî süreç yaşanırken ne başbakan ne de iktidarın diğer mensupları olaya müdahil oldu. Hiç kimse gazeteyi ve yayınevini ‘vatana ihanet’le ya da ‘casusluk’la suçlamadı. En önemlisi ise medyanın ifade özgürlüğüne sahip çıkarak her şeye rağmen kamu yararını ön planda tutmasıydı. Sonuçta, yasak kalktı ve medya kazandı. Devam eden hukukî süreç, formaliteden ibaret ve kimse Politiken’in tazminata mahkûm olacağını düşünmüyor. Olursa da bu, ülke genelinde tepki çekecek ve başka mücadelelerin önünü açacaktır.

Kitapta Türkiye’yle ilgili kısımlar da var

“PET İçin 7 Yıl” isimli istihbarat kitabında, Türkiye’yle ilgili ilginç iddialar de yer alıyor. Aylık Kuzey gazetesinin haberine göre, 440 sayfalık kitabın 300. sayfasında, 2012 yılının Nisan ayında Hareskov istasyonunda gerçekleşen bir silah ticaretinde 23 yaşında bir Türk’ün de yer aldığı iddia ediliyor.

Kitaba göre, bu kişi 21 yaşında Mısır kökenli bir genç ile birlikte Peter isimli bir kaçakçıdan silah almak üzere anlaşmış. Öncesinde Türkiye’de Suriyeli mültecilerin kaldığı kamplara giden 23 yaşındaki Türk genç, buradaki Esad karşıtı grupların ‘silaha ihtiyaç duyduklarını’ belirtmiş. Bu sırada polisin operasyonuyla yakalanan kişiler, delil yetersizliği sebebiyle fazla ceza almadan kurtulmuşlar.

Ayrıca kitapta Danimarka’da Fatah Al-İslam, Hizbullah ve PKK üyelerinin yaşadığı, ancak Danimarka’ya yönelik bir saldırı tehdidi oluşturmadıkları sürece istihbaratın ve polisin bunlara karışmadığı aktarılıyor.

pet 2

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin