Çocuklar için diktatörlük dersleri!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Tayyip Erdoğan, Eskişehir’deki toplantı esnasında kurgu olduğu her halinden belli olan bir PR çalışması yaptı. Erdoğan kürsüdeyken sahneye bir çocuk yollandı. Bunun üzerine kürsünün altından çıkardığı oyuncağı çocuğa uzattı.

Aslında Erdoğan ve çocuklarla ilgili algı çalışmalarını konu alan epeyce tez bile hazırlanabilir. Kurdeleyi kesen çocuğun kafasına vurmaktan, koltuğa oturan çocuğa verdiği nasihate kadar bir dolu tarihsel görsel var hafızalarda.

Yapılan bu çalışmaların ne kadarı işe yarar ve Erdoğan bir seçim daha kazanabilir mi meçhul. Ancak bu dönem sona erdikten sonra ülkenin tekrar böylesi bir felaket macerasına girmemesi için okullara diktatörlük dersi konulması gerektiğine inanıyorum artık.

Çocukken başlamak lazım ki, gençlik ve ileri yaşlarda yaşanacakları çok daha iyi bilsin gelecek kuşaklar.

Bu sebeple 15 yaş altı için (Sedat Peker gibi oldu) bir “Diktatörlük” maddesi hazırladım. Şöyle bir bölüm olabilir bu dersin müfredatında.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bir diktatörlük; bir kişi ya da siyasi parti ne isterlerse yapmaya gücü olan bir ülkedir. Böyle bir ülkenin yöneticisine diktatör denir. Bir diktatörlükte, insanlar fazla hakka veya fazla özgürlüğe sahip değildirler.

Diktatörler, kitlesel işsizlik, enflasyon, halk arasında huzursuzluk gibi bir dizi nedenden veya sosyal sorunlardan dolayı iktidara gelirler. Başlarda verdikleri umut ile koltuğu ele geçirdikten sonra yavaş yavaş ülkeyi eskisinden çok daha kötü bir topluma dönüştürürler.

Diktatörler normalde toprak sahipleri, özel şirket sahipleri, banka sahipleri gibi güçlü gruplar ve genellikle dini cemaatler, kuruluşlar ve klikler tarafından bireysel ve kurumsal çıkarlar için destek görürler.

Ancak bir diktatör, uzun süre ezilen kesimin sempatisini arkasına alır ve bununla otoritesini pekiştirir. Bu kesimler genellikle işsiz işçiler, etnik azınlıklar , işçi sınıfı bölgeleri ve gecekondu mahalleleri gibi toplumun daha yoksul kesimleridir . Bunun örnekleri Latin Amerika’daki diktatörlüklerdir.

Diktatörlerin normalde diktatörlüklerini kurmak için bir takım şeyler yapmaları gerekir: Öncelikle muhaliflerinden (siyasi veya dini olabilir) kurtulmaları gerekir – bazıları hapsedilir, sürgüne gönderilir (ülkelerinin dışına gönderilir) veya öldürülür. Mal varlıklarına el konulur.

Deze groepsfoto van dictators is tien jaar oud – waar zijn ze gebleven? | RTL Nieuws

Diktatörlerin daha sonra kendi yönetimlerine karşı çıkan siyasi partileri yasaklamaları (ya da izin vermemeleri) gerekecektir.

Siyasi partilerin de mal varlıklarına el koyarlar. Diktatörler, bazı dini grupları veya kurumları baskı altına alabilir veya onlara zulmeder.

Diktatörlerin ayrıca parlamento ve bazı durumlarda kongre gibi demokratik kurumları ya işlevsiz hale getirirler ya da tamamen kapatırlar.

Sivil inisiyatifler,  insan hakları örgütleri, sendikalar, öğrenci oluşumları, vakıflar, dernekler ya iktidarın emrine alınırlar ya da hain ilan edilip kapatılırlar. Bunların mal varlıklarına da el konulur.

Bu tür faaliyetlerde ısrar edenler önce taciz, ardından şiddet ve hapis, nihayetinde öldürülmeye kadar gidebilirler.

Diktatörler normalde mevcut bir anayasayı yeniden yazar, kısmen veya tamamen yeni bir anayasayı yürürlüğe koyar. Bunu yapamadığı zamanlarda, yönetmeliklerle ana yasalara uygun olmayan uygulamaları da yürürlüğe sokarlar.

Buradaki esas amaç kendi güçlerini ve zihniyetlerini anayasal hale getirmektir (buna itiraz edilemez). Diktatörler daha sonra kurdukları düzeni korumak için resmi ve gayr-ı resmi silahlı güç oluştururlar. Gizli polis, milis güçleri, fişleme ve ölüm mangaları gibi değişik yapılaşmalara giderler.

Hukuk, ilk çiğnedikleri alandır. Mahkemeleri emir altına alırlar. Hapishaneleri muhalifleriyle doldururlar ve ilk fırsatta yeni hapishaneler yaparlar. Daha ileri aşamalarda hapishaneler yetmeyince toplama kampları ile devlet terörünü kurumsallaştırırlar.

Bazı diktatörlükler kurgusal bir sivil, yani silahsız bir nüfusa karşı çok fazla askeri şiddet kullanmalarını haklı çıkarmak için savaşta olduklarını iddia eder ve bir tür kurtuluş savaşı verildiğine halkı ikna etmeye çalışırlar.

Bunun için, diktatörün kaderi ile ülkenin kaderinin aynı olduğunu ileri sürerler.  Diktatöre karşı olmak devlete karşı olmaktır, dolayısıyla vatana ihanettir!

Askerler tarafından yönetilen bir diktatörlüğe askeri diktatörlük veya cunta denir. Mutlak bir monarşi ( ülkeleri üzerinde tam güce sahip olan Kral ve Kraliçelerin bulunduğu sistem ) bir diktatörlük olarak kabul edilebilir, ancak genellikle diktatör olarak adlandırılmaz. Diktatörlük genellikle halk tarafından sevilmez, çünkü çoğu kimse dikte edilmekten hoşlanmaz. Çoğu diktatör bencildir ve insanları sadece güç için yönetir. Ancak halk korkudan bunu dile getiremez.

Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar, kanunsuzluk ve kuralsızlık bütün diktatörlükle yönetilen ülkelerin en temel sorunlarıdır.

Ancak bugüne kadar yaşamış tüm diktatörlerin sonu hep aynı olmuştur. Zayıfladığı an önce yakın çevresinin ihanetine uğrarlar, ardından geniş kitlesel halk hareketiyle linç edilirler. Şanslı olanlar, ülke dışına kaçarak canlarını kurtarırlar.

İdeolojik, Aile, Askeri, Tek Parti diktatörlükleri gibi çeşitleri vardır. Bunlardan en ilginci ise Müşfik Diktatörlüktür. Sevecen Diktatörlük de denilen bu modelde; otoriter bir liderin sadece kendi kişisel çıkarına veya nüfusun sadece küçük bir bölümünün yararına değil de toplumun bütününün faydasına bir politika izlediği hükûmet şeklidir.

Müşfik ve hayırsever bir diktatör, referandumlar yoluyla bazı demokratik kararların alınmasına izin verebilir. Çoğu diktatör rejim kendini daima hayırsever olarak gösterir ve demokratik rejimleri sürekli olarak dağınık, verimsiz ve bozuk olarak gösterme eğilimi içerisindedirler. Napolyon Bonapart, Josip Broz Tito, Ho Chi Minh gibi bazı liderler müşfik diktatörler olarak vasıflandırılırlar. Bazı tarihçiler Mustafa Kemal Atatürk’ü de müşfik diktatörler sınıfına koyarlar.

Burying a dictator: How other countries did it

Tarihte ve günümüzdeki bazı diktatörler şunlardır:

Adolf Hitler – Almanya

Benito Mussolini – İtalya

Francisco Franco – İspanya

Mao Zedong – Çin

Augusto Pinochet – Şili

Jorge Rafael Videla – Arjantin

Muammer Kaddafi – Libya

Antonio de Oliveira Salazar – Portekiz

François Duvalier – Haiti

Beşar Esad – Suriye

Hüsnü Mübarek – Mısır

Kim Jong-Il – Kuzey Kore

Diktatör Muhammed Ayub Khan – Pakistan

Oliver Cromwell – İngiltere , İskoçya , İrlanda

Pak Chong Hui – Güney Kore

Joseph Stalin – SSCB

Kurbankulu Berdimuhammedov – Türkmenistan

Idi Amin – Uganda

Saddam Hüseyin – Irak

Wojciech Jaruzelski – Polonya

Nikolay Çavuşesku – Romanya

Pol Pot – Kamboçya

Mabutu Sese Seko – Zaire

Alfredo Stroessner – Paraguay

Slobodan Miloseviç – Yugoslavya

Manuel Noriega – Panama

Todor Jivkov – Bulgaristan

Georgios Papadopoulos – Yunanistan

Vladimir Putin – Rusya

Hugo Chavez-Nicolas Maduro – Venezuela

Jair Bolsonaro – Brezilya

Aleksandr Lukaşenko – Rusya

Tayyip Erdoğan – Türkiye

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Bu gün bir arkadaşım bu yazıya yaptığı yorumun yayımlanmadığını söyledi. Böyle devam edin işte , bravo size … yazdığı yazıda küfür yok hakaret yok neden yayınlanmıyor? Ama sizleri ve sadece sizleri övsek o zaman süper.. sayfanızla ilişkimi kesiyorum ce çevremede bu durumdan bahsedeceğim.. acınası halinizle sizleri başbaşa bırakıyorum.. Sabah ve Atv gibisiniz

  2. Çok güzel bir yazı.
    Ancak bir noktanın altı daha net çizilebilirdi. O da diktatörlerin vatanseverlik ve milliyetçilik duygularını kullanmaları. Kendi çıkarlarını ülke çıkarları diye yansıtmaları.
    Yukarıda adı geçen diktatörlerin söylemleri incelense herhalde hepsinin ortak noktası olarak şu ortaya çıkar:
    Hepsi ülke çıkarlarını en iyi ve en samimi kendilerinin temsil ettiğini savunur. Hepsi ülkelerinin ne kadar güçlü olduğunu söyleyerek kollektif narsizmi besler.
    Burada İngiliz yazar Samuel Johnson´un “Vatanseverlik, alçakların son sığınağıdır” şeklindeki sözü (1791) de hatırlatılabilir.
    Bu noktalar iyi anlatılmalı ki, diktatörlerin tuzağına düşülmesin. Türkiye toplumu öteden beri milliyetçilik ve vatanseverlik propagandasının yoğun bombardımanı altında. Bu kadar vatanseverliğin olduğu bir yerde ülkede işlerin bu kadar bozulması bize aslında bir şeylerin yolunda gitmediğini ve bu kavramları kullananların sorgulanması gerektiğini anlatıyor.
    Eğer bu sorgulama öğrenilemezse ileride yenecek kazıklara hazırlıklı olmak lazım. En azından şikayet etmemek lazım.
    Ha, Türkiye toplumu iktidarımıza söz söyletmeyiz, “kazıklıyor ama çalışıyor” derse, ona da saygı duymak lazım.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin