Çıplak arama ve kişiliksizleştirme siyaseti

YORUM | MAHMUT AKPINAR 

Otoriter yönetimler halkı değil, rejimi önceler. Toplumu güdülecek yığınlar görür. Hitler, Mussolini, Stalin, Saddam, Öcalan, Erdoğan gibi liderler kendini öne çıkarır, diğer kişileri sıradanlaştırır, önemsizleştirir. Diktatörler farklı karakterlere kendine payanda olduğu kadar izin verir.

Çıplak arama konusuna sadece insan hakları ihlali, eziyet olarak bakmamak lazım. Uygulamanın bir felsefesi var. Diktatörler fikirleri engellemekle, kitapları yasaklamakla, medyada baskıyla yetinmez, toplumun, bireylerin kişiliksizleştirilmesini, sürüleştirilmesini isterler. Bunun için insanların kazanımlarını, fikirlerini, özelliklerini sıfırlamak isterler. Başarılı kişilerin eğitimlerini, diplomalarını, kültür, sanat, edebiyata dair kabiliyetlerini değersizleştirmek isterler. Böylece “benim karşımda aciz, zavallılarsınız! Müsade ettiğim kadar önemlisiniz” mesajı verir, tanrı gibi görülmek isterler.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bunun için Firavun yöntemini kullanırlar. Firavun herkesin göreceği bir ortamda huzuruna iki kişi getirilmesini buyurur. Birisinin öldürülmesini emreder, kafasını vururlar ve kişi ölür. Diğerini öldürtmez, mallar, makamlar verir. Böylece halka, “İlahınız benim, öldürmek de yaşatmak da benim elimde” mesajını verir. Kur’an’da anlatılan Firavun karakteri aslında bir prototiptir. Tarihten günümüze bu prototipe uygun, farklı isimlerle anılan çok karakter bulmak mümkündür. Diktatörler, otoriter kişilikli insanlar bu prototipin yansımalarıdır.

Türkiye’deki rejiminin çıplak arama uygulamasına, insan haysiyetini hedef alan baskılarına, elde edilmiş hakların bir KHK ile gaspına bu açıdan bakmak gerekmektedir. Erdoğan yönetimi halka: “Bana mutlak biat ve itaat etmek durumundasınız. Bunu yapmazsanız sizi ezerim, kazanımlarınızı, diplomalarınızı alırım, sizleri vasıfsız, zavallılar haline getiririm!” mesajı vermektedir. 

Bunu aynen Firavunun yaptığı gibi iki şekilde yapmaktadır:

Diplomasız, niteliksiz, beceriksiz kişileri, şoförünü, yakınlarını vb. herkesin önüne geçirip ödüllendirerek, onlara önemli maaşlar, makamlar, konumlar vererek, bunu da herkesin önünde ve eleştirilere rağmen yaparak: “Ben istersem en niteliksiz kişileri en önemli konumlara getiririm. Dilediğimi yaşatırım, itibar, makam, konum sahibi kılarım” demektedir. 

Tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş, çalışmasıyla, becerisiyle servet ve makam sahibi olmuş insanları bir günde muhtaç insanlara dönüştürerek, makamlarını, konumlarını almakta: “Sahip olduklarınızı kendinizden bilmeyin! Bir gecede alırım. Dilediğimi öldürürüm, aç, perişan ederim!” demektedir. 

Meselenin psikiyatrik taraflarını uzmanlara bırakıyorum ama Firavun’dan Hitler’e kadar bu kişilik tipi kendini “üstün” ve “olağanüstü güçlere sahip” görürken, diğer insanlara aciz, zavallılar olarak bakmaktadır. Sadece kendi halkından milyonları katleden Stalin’in ölümüne yakın söyledikleri bu psikolojiye çarpıcı örnektir. Stalin ölümcül bir hastalığa yakalanınca, “Öleceğime üzülmüyorum da benden sonra zavallı Rus halkı ne yapar ona üzülüyorum” diyecektir. Kendisi olmazsa diğer insanların perişan olacağını sanmaktadır.

Fikirlerimiz, eserlerimiz kadar kıyafetlerimiz, takılarımız, giyim tarzımız da kişiliğimizin parçasıdır. Bizi tanımlar. Bunun için çıplak arama, tek tip kıyafete zorlama, farklılıkları yok etme sıradanlaştırma ve değersizleştirmedir. Kimliği, kişiliği, kabiliyetleri sıfırlamadır.

ERDOĞAN KİMLERİ KİŞİLİKSİZLEŞTİRDİ?

Erdoğan rejimi sadece paraları, hukuku, ekonomiyi sıfırlamadı. Sanatçıları sıfırladı. Hafızalarımızda özel yeri ve önemi olan devasa sanatçıları saray soytarılarına dönüştürdü. 

AKP’yi “şahsının partisi” yapmakla yetinmedi, partinin, hükümetin bütün önemli karakterlerini sıfırladı. Cumhurbaşkanlığı yapmış Abdullah Gül’ü sildi, özgül ağırlık iddiasındaki Bülent Arınç’ı sıfırladı. Yola çıktığı pek çok arkadaşını ya ulufeye bağladı veya haysiyetiyle oynadı.

Mafyaya babasına tehdit ettirerek, bir inek hırsızına dövdürerek ana muhalefet liderini kişiliksizleştirmeye çalıştı. 

Teslim olmayan işadamlarının malına çökme, bir diz çöktürme çabası. Karşı çıkanlar malını kaybedip onuru korurken, teslim olanlar malını koruyup onurunu, kişiliğini yitirdi. Yaşı 80’e yaklaşan Erdoğan Demirören’in telefonda Erdoğan’la muhatap olduğunda düştüğü durum diktatörlerle iş tutmanın insan onurunu nasıl zedelediğini gösteriyor. Teslim olmayan Akın İpek’in her şeyine el koyup, elini öptükleri Melek İpek’i 50 yıllık evinden atmak, bir kişiliksizleştirme siyasetidir. 

Ahmet Hakan örneğinde açıkça gördüğümüz üzere başlarda eleştirirken tehdidi görünce, dayağı yiyince kuzuya dönen ve kalemini teslim eden yazarların hali gazetecilerin sıfırlanması, kişiliksizleştirilmesidir. 

En çarpıcı kişiliksizleştirme vakasını, sansür uygulamada yeterli performansı gösteremeyip Erdoğan’dan fırçayı yiyince, “Kendim hakkında gereğini yapacağım” diyen Fatih Saraç’ta (Alo Fatih) gördük! 

İki defa olimpiyat şampiyonu olmuş Yerlikaya’yı kirli bir çarka sokup kendine mahkum etmesi de kişiliksizleştirme siyasetinin başarılı örneklerinden. 

Başını açmaya zorladıkları için kendisini “28 Şubat’ın mağduru” olarak sunan AKP’li milletvekili Özlem Zengin’in yüzlerce insanın “bizzat yaşadım” ifadesine rağmen “çıplak arama yok!” demesi gönüllü kişiliksizleşme, kendine format atma olarak tarihe geçti.

Bunu bu topraklarda sadece Erdoğan yapmadı. Kemalist zihniyetin insanların ne giyeceğine karar vermesi, kılık kıyafete göre temel haklardan mahrum etmesi de kişiliksizleştirme siyasetiydi. Her okulu imam hatip yapmak kadar, imam hatipleri kapatmak da kişiliksizleştirme, aynılaştırma siyasetidir. 

Tekdüze, herkesin benzer, her şeyin aynı olduğu ülkeler SSCB gibi tıkanır ve çöker. Tesadüm-ü efkar, farklılık iyidir, dinamizm, üretkenlik getirir. Allah hiçbir şeyi aynı yaratmamış, kar tanelerini, su zerrelerini bile farklı yaratmış. Mutlak güç ve iktidar sahibi Allah, “Biz sizi farklı farklı yarattık ta ki tanışasınız, bilişesiniz” (Hucurat:13) dediği halde kendinde tanrısal güç vehmeden diktatörler farklılığa tahammül edemez. Güçsüz oldukları halde her şeyi kontrol etmek, aciz oldukları halde muktedir görünmek için herkesi benzer, her şeyi aynı kılmaya çalışırlar. 

Dokuz aylık hamile kadından 3 yaşındaki çocuklara, 70 yaşındaki ihtiyar nenelere kadar kadın, erkek, öğretmen, gazeteci, siyasetçi insanları “terörist” ilan edip çıplak aratma rejimin diz çöktürme, kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme politikasının aparatıdır. Buna itiraz etmek, ses vermek insan olmanın ve insan onurunu korumanın gereğidir. 

Zulüm düzenine karşı birleşilmesi, hep beraber ses verilmesi gereken çok fazla konu var. Çıplak aramaya karşı birliktelik, verilen tepki etkili oldu. Rejimin çıldırması da bunu gösteriyor. İşkenceye maruz kaldığı halde utancını bastırıp ses veren kadınların cesareti ve bu sesleri duyuranların (başta Ömer Faruk Gergerlioğlu) çabası her türlü tebrik ve desteği hak ediyor.

Umarız insan onur ve haysiyetine karşı işlenen bu tür suçlara karşı ortak tepki devam eder.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Cumhuriyet tarihinin gelmiş, geçmiş en karakter yoksunu insanları. Onun sözde liderliğinde, kurduğu şeytani partinin şemsiyesi altında toplandı. Milli ve manevi değerlerimiz ile yer altı ve yer üstü kaynaklarımız bunların dönemindeki kadar tahrip edilmedi. Tek tesellimiz A-Z’ye YARGILANACAK olmaları.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin