Cezaevinde müvekkillerine yapılan işkenceye şahit oldu: “Bunları yapanlar, kameranın ve avukatın olmadığı yerlerde neler yapmaz”

Kırıkkale Cezaevi’nde müvekkilleriyle görüşmeye giden Avukat Ayşegül Çağatay, işkence seslerine şahit olduğunu söyledi. Müvekkillerine yapılan işkenceyi duyduğunu söyleyen Çağatay, “Avukatın olduğu bir ortamda tutsaklara bunları yapanlar, kameranın ve avukatın olmadığı yerlerde neler yapmazlar ki” diye tepki gösterdi. Suç duyurusu ve şikâyetlerin sonuçsuz kaldığını belirten Çağatay, cezasızlık politikasının baskı ve işkenceyi artırdığını söyledi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan müvekkilleri Orhan Namlı, Deniz Biter ve Mehmet Özdemir ile 19 Kasım tarihinde görüşmeye giden avukat Ayşegül Çağatay, cezaevinde yaşanan hak ihlallerini anlattı. Rahatsızlık geçiren tutukluların hastaneye götürülmeyi talep ettikten aylar sonra hastaneye götürüldüğünü dile getiren Çağatay, bu durumun hızlı müdahale edilmesi gereken hastalıklar yönünden hayati tehlike yarattığını belirtti.

Kelepçeli muayene dayatması

Hastane sevkleri yapıldığında ise tutuklulara hücre tipi ring araçlarının dayatıldığını ve hastanelerde kelepçeli muayene dayatıldığını kaydeden Çağatay, “Tutsaklar insana yaraşır bir şekilde, bağımsız muayene olma taleplerini doktora ilettiklerinde genellikle olumsuz yanıt almaktadırlar. Doktor kelepçeyi açtırmak istediğinde eşlik eden jandarma tutanak tutacağını söyleyerek buna engel olmaktadır. Bu açıkça insan haklarına ve İstanbul Protokolü’ne aykırı bir durumdur” dedi. Çağatay, müvekkillerinin okumayı talep ettikleri bazı yayınların yasal olmasına rağmen verilmediğini söyledi.

Kolları ters bükülüp hücreye atıldılar

Tutukluların bu uygulamaları protesto etmek amacıyla 13 Kasım’dan bu yana koğuşlardan her çıkışlarında “tedavi hakkı ve yayın hakkı” talebiyle oturma eylemi başlattığını aktaran Çağatay, şöyle devam etti: “İlk olarak 13 Kasım’da noter görüşü dönüşünde Nazım Şafak Korkmaz oturma eylemi yapmış. Müvekkilimin kolları ters bükülerek, ağzı ve burnu kapatılıp nefessiz bırakılarak hücresine götürülmüştür. Onun bu şekilde sürüklenerek getirilmesine tepki gösteren hücre arkadaşı Murat Yüksel’i ve Nazım Şafak Korkmaz gardiyanlar tarafından elleri arkadan ters kelepçeli ve ayakları da kelepçeli biçimde süngerli odaya götürülüp, yaklaşık 3 saat orada kelepçeli tutulmuşlardır.”

Doktor görmezden geldi, rapor vermedi

13 Kasım tarihinde yine Cankat Özen ve Mehmet Tunçay isimli tutukluların da oturma eylemi yaptıkları sırada gardiyanlar tarafından darp edildiğini anlatan Çağatay, “Bu saldırıdan kaynaklı vücutlarında oluşan darp izlerini rapor altına aldırmak istemişler olayın hemen üzerine revire çıkarılmaları gerekirken 15 Kasım’da revire çıkarılmışlardır. Revirde görev yapan doktor vücutlarındaki izleri görmezden gelerek hiçbirini kayda geçmemiş ve müvekkilleri adli rapor almak üzere hastaneye sevk etmemiştir. Bu revir dönüşünde de yine müvekkiller durumu protesto etmek için oturma eylemi yapmışlar ve burada da saldırıya uğramışlardır” diye konuştu.

‘Şişlik ve morluğu gördüm’

14 Kasım tarihinde darp edilen müvekkili Mehmet Özdemir’in ayak başparmağının şişmiş olduğunu ve morardığını belirten Çağatay, “Müvekkilin ayağında bir kırık ya da çatlak oluşmuş olma ihtimali bulunmaktadır. Buna rağmen öğleden sonra çıkarıldığı SEGBİS duruşmasından dönüşte de yine saldırıya uğramıştır. Müvekkil doktora götürülmeyi darp raporu almayı talep etmiştir ancak tüm taleplerine rağmen 15 Kasım’da revire çıkarılmış ve hastaneye sevk yazısı yazılmıştır. Müvekkil avukat görüşüne ayakkabı giyemediği için terlikleri ile gelmiştir, tarafımca şişlik ve morluk gözlemlenmiştir” ifadelerini kullandı.

‘İşkenceye tanıklık ettim’

Çağatay, şöyle devam etti: “Bana cezaevi uygulamalarını protesto etmek için görüş sonrasında oturma eylemi yapacaklarını ve haklarına dair taleplerini bağıracaklarını, işkence olduğu takdirde ise işkenceye dair slogan atacaklarını söylediler. İlk iki müvekkilimden sadece taleplerini dile getiren sesler duydum. Sonraki müvekkilim ile görüşmem sona erdikten sonra ‘Tedavi hakkımız engellenemez, kitap yayın hakkımız engellenemez’ sloganı atan müvekkilimin sesi haykırış halini almış ve attığı sloganlar değişmiştir. Müvekkilim ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ şeklinde slogan atmaya başlamıştır. Bunun üzerine hemen avukat görüş odasından çıkarak kurumdaki nöbetçi amir ile görüşmeyi talep etmem üzerine ikinci müdürü ile görüştüm. Ancak bir işlem yapılmadı. Sonrasında görüştüğüm müvekkilim Mehmet Özdemir ve Deniz Biter’in de aynı şekilde işkence edilme seslerine şahitlik ettim.”

Çağatay, “Avukatın olduğu bir ortamda tutsaklara bunları yapanlar kameranın ve avukatın olmadığı yerlerde neler yapmazlar ki” diye sordu. Suç duyurusu ve şikâyetlerin sonuçsuz kaldığını belirten Çağatay, cezasızlık politikasının baskı ve işkenceyi artırdığını söyledi.

Duyarlılık çağrısı

Çağatay, şunları ekledi: “Faşizmin yükseldiği dönemlerde dışarıdaki baskının iki katı cezaevlerinde uygulanır ve buradan topluma mesaj verilir. Ancak tutsaklar hukuki başvuruları ve direnme kültürüyle bu politikalara karşı durmaktadırlar. Bizler onların seslerini görünür kılmaya ve duyurmaya çalışmalıyız.”

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin