Cemaat 15 Temmuz’un neresinde (4) [Ahmet Dönmez]

Yazı dizisinde buraya kadar, 20 yıldır cemaatin kökünü kazımak isteyen derin bir yapının önce Hareket’i görünür hale getirme çabalarına giriştiğini, bunun için AKP iktidarlarının önemli bir vazife gördüğünü, camia içerisinden iktidara teşne birilerinin de bunu kolaylaştırıcı rol oynadığını, Erdoğan ile Ergenekon’un Cemaati bitirmek üzere bir ittifak kurduklarını, isim isim Cemaatin röntgeninin çekildiğini, sonra bu isimler üzerine çalışıldığını, aradan bazılarının devşirildiğini ve hâlihazırda istihbarat tarafından kullanılmakta olan diğer kişilerle de beraber Cemaatin darbe tuzağına çekildiği tezini işledik. Fethullah Gülen’in de röportajlarında bu ikili oynayan ajanlara dikkat çektiğini; Hizmet’e gönül vermiş bazı askerlerin bu elemanlarca kandırıldığını ama her ne sebeple olursa olsun bu kalkışmaya karışanların Hizmet ilkelerine ihanet ettiğini vurguladığını hatırlattık.

ERDOĞAN’IN DARBESİNDE CEMAATÇİLERİN NE İŞİ VARDI?

15 Temmuz Erdoğan’ın bir darbesiydi; Cemaatin değil. Çünkü Cemaatin darbesi olsaydı bazı şeylerin çok farklı olması gerekiyordu. Özellikle de bugün AKP ve müttefiklerinin Cemaate ilişkin ortaya koydukları rakamlara baktığımızda, neticenin bambaşka olması beklenirdi. 15 Temmuz’un Cemaatin darbesi olması halinde yaşanması gerekenlerin hiçbiri yaşanmamış; ama Erdoğan-Ergenekon darbesi olması halinde vuku bulması gerekenlerin hepsi fazlasıyla gerçekleşmiş durumda. Bunu, yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde apayrı bir başlık olarak ele alacağız. Şimdilik bunu bir tespit olarak kayda geçirip devam edelim.

O halde Erdoğan’ın darbesinde Cemaat’ten olduğu kabul edilen isimlerin ne işi vardı? Soru bu!

İşte tam da bu yüzden Erdoğan’ın darbesi diyoruz. Daha doğru bir ifadeyle Erdoğan-Ergenekon darbesi… Bu ‘kontrollü darbenin’ amacına ulaşabilmesi için Cemaat görünümlü olması, mutlak surette olmazsa olmazıydı. Üzerinde yıllarca çalışılan, kurgulanan planın amacına ulaşabilmesi için herhalde AKP teşkilatları ile ya da TSK’daki Aydınlıkçılarla bir darbe yapılmayacaktı. Hoş, onlardan da bir katılım olmadı değil. Fakat diğer unsurlar büyük oranda, müdahalenin ‘emir-komuta zinciri içerisinde’ olduğu izlenimini vermek için perdeleme vazifesi gördü. Hadisenin merkezine ise Cemaatin oturtulması elzemdi. Zaten dizinin başından itibaren özetlediğimiz 20 yıllık arkaplan, konjonktürel olarak inkıtaa uğrayıp yine zaman zaman da hızlanma eğilimi gösteren bu hazırlığı anlatıyordu. Özellikle de 17 Aralık sonrası yaşananların oluşturduğu psikolojiye dikkat…

Bu uzun vadeli çalışma, devşirilen köprü elemanlar aracılığıyla büyük ölçüde başarıya ulaştı. Zaten bugün itibariyle hem AKP-Ergenekon cephesinin hem cemaatin cevaplayamadığı bir çok soru işaretinin bulunmasının sebebi bu. Çünkü madalyonun iki yüzü var. AKP-Ergenekon cephesi, “Evet biz bir tuzak kurduk” diyemiyor; cemaat de “Evet, bizden bazı arkadaşlar bu tuzağa düşmüşler” diye yüksek sesle söyleyemiyor.

EN ÖNCE CEMAATE GÖNÜL VERENLERİN SORGULAMASI GEREK

Ancak gazeteciler olarak bizlerin bir vazifesi var. Daima hakkı, doğruyu, gerçekleri aramak ve vicdanının sesini dinlemektir.

Gazeteci arkadaşım Ufuk Köroğlu ile birlikte yazdığımız ’17 Aralık-Sıfır Noktası’ isimli kitabımızın sonuç bölümünde Ergenekon-Balyoz, Şike ve 17-25 Aralık soruşturmalarına atıf yapmıştık. Eğer Ergenekon’da ortaya çıkan darbe hazırlıklarına en fazla Kemalist-laik-ulusalcı kesim tepki gösterebilse; Şike soruşturmasında ortaya çıkan pazarlıklara en fazla Fenerbahçe taraftarı tavır koyabilse ve 17-25 Aralık’ta ortaya çıkan kasa kasa paralara, ayakkabı kutularına, rüşvetlere en fazla muhafazakâr AKP tabanı isyan edebilse Türkiye’nin bambaşka bir istikamete gidebileceğini savunmuştuk. Tarihi bir fırsat kaçırıldı.

Şimdi benzer bir imtihanla cemaat karşı karşıya. Evet, bu bir kontrollü darbe idi. Evet bu bir tuzaktı. İyi ama bütün bunlar, bambaşka ideallerin peşinde koşan ve meşruiyet çizgisinden uzaklaşmamak için azami gayret sarf eden bir hareketin mensuplarının böyle bir zokayı yutmasını masumlaştırır mı? Yıllarca Hizmet kültürü almış, önemli yerlere gelmiş asker ve sivil şahıslar nasıl olup da Erdoğan-Ergenekon cephesinin bu senaryosuna figüran, sofrasına meze olabilmişlerdir? Neden cemaat içerisindeki hiç bir mekanizma bu kumpasa düşülmesini önleyememiştir?

Cemaat, kendi içinden birilerinin bu tuzağa nasıl düştüğünü; onları kimin düşürdüğünü; Gülen’in ifadesiyle Hizmet Hareketi’nin ilkelerine ihanet edenlerin kimler olduğunu ve niye ihanet ettiklerini; aslında ‘başkalarının adamı’ olup yıllarca cemaatin üst noktalarında ‘abi’ pozu kesenleri;  bulundukları pozisyonları kendine güç devşirmek için kullanan, zamanla kendini ‘general’, ‘emniyet müdürü’ ya da ‘gizli başbakan’ gibi görmeye başlayan, kendine kişisel nüfuz alanları açan ve kendi güç hesaplarını cemaate dayatan ‘tirancık’ları tartışmayacak mı? Sorgulamayacak mı?

Bu tartışmayı ve sorgulamayı en başta cemaatin kendisi yapmak zorunda. En başta cemaatin fertleri itiraz etmek zorunda. Zaten 10 yıl önce cemaat kendi içinde gerekli dönüşümleri yapabilseydi bugün belki ceberrut devletin ve gırtlağına kadar suça bulaşmış zalim bir siyasal iktidarın bu denli vahşi yöntemlerle üstüne gelmesini engellemiş olabilecekti.

CEMAATİN DARBEYLE İLİNTİLENDİRİLME GEREKÇELERİ NELER?

O halde sorgulamaya şuradan başlayalım; 15 Temmuz’u cemaatle irtibatlandıranlar hangi gerekçeleri sıralıyor? İddianameler ve yandaş medyadaki yorumlara bakıldığında genel olarak şu hususlara dayandıklarını görüyoruz:

1- Darbe girişiminden önce bazı isimlerin yaptığı paylaşımlar:

  1. a) Prof. Dr. Osman Özsoy’un, 14 Haziran 2016 tarihinde Youtube üzerinden yayın yapan Özgürlük Zamanı isimli programda, “Bu ülkenin geleceği inanılmaz aydınlık. Bu süreçlerin tamamını bitirmek çok kolay. Çok kolay bir şey bu. Bu süreç çok yakın bir sürede Allah’ın izniyle sona erecek. Türkiye’ye bir şey olmaz. Ankara’daki manzara şu; ben profesör olacağıma keşke bir albay olsaymışım mesela. Bu süreçte daha fazla katkım olurdu.” şeklindeki sözleri. Programı sunan Şemsettin Efe’nin, “Nasıl katkınız olurdu?” sorusuna karşılık, “Söyledim gitti artık. Geri dönmeyeceksin cümlelere. Bir albay olacaktım ben, Türkiye’ye daha fazla hizmet ederdim şu anda. Bak Güneydoğu’dan şehitler geliyor değil mi? 570’e yaklaştı (şehit sayısı) galiba” cevabını vermesi.
  2. b)  Emre Uslu’nun, 14 Eylül 2015 tarihinde twitter’dan bir takipçisinin “Hacı merak ediyorum. Memlekete tatile bile olsa geri dönmen en az kaç yıl sonra olur sence?” şeklindeki iğneleyici sorusuna karşılık, “2016 Temmuz” karşılığını vermesi. 14 Mart 2016 tarihinde de “Bilet paramı ödemek isteyenler, twitçiler lütfen 22 Temmuz-12 Ağustos arasında DC-İstanbul için bir bilet alın? Emailimi biliyorsunuz…” şeklinde tweet atması.
  3. c) Gazeteci Tuncay Opçin’in, darbe girişiminden 2 gün önce twiterdan “Yatakta basıp şafakta asacaklar” demesi.

2- Cemaatin Hava Kuvvetleri imamı olduğu söylenen Adil Öksüz’ün, o gece Akıncı Üssü’nde olduğu iddiası. Aynı Öksüz’ün 11-13 Temmuz tarihleri arasında ABD’ye gidip gelmiş olması.

3- Öksüz’le birlikte yine ‘cemaat abisi’ olduğu ileri sürülen Kemal Batmaz’ın da o gece Akıncı Üssü’nde olduğu iddiası. Yine Batmaz’ın Öksüz’le aynı tarihlerde ve aynı uçakla ABD’ye gidip geldiğinin ortaya çıkması.

4- Hakan Çiçek, Harun Biniş ve Nurettin Oruç gibi cemaatle irtibatlı olduğu öne sürülen başka sivillerin de Akıncı Üssü’nde bulunduğu iddiası.

5- Kaynak Holding’e bağlı Sürat Teknoloji’de çalıştığı belirtilen Harun Şahin, Niyazi Akalın ve Seyfullah Genç’in 15 Temmuz gecesi TRT İstanbul binasına gidip dijital yayınların ele geçirilmesi için darbecilere destek oldukları iddiası.

6- Emniyet Müdürleri Mithat Aynacı, Lokman Kırcılı ve Gürsel Aktepe’nin darbecilere yardımcı olmak gayesiyle o gece emniyete gidip eski koltuklarına oturmaya çalıştıkları iddiası.

7– Darbe girişimi nedeniyle tutuklu bazı asker ve sivillerin itirafları.

8- 6-7-8-9 Temmuz tarihlerinde Ankara Konutkent’teki bir villada, Adil Öksüz başkanlığında darbe toplantıları yapıldığı iddiası. Gizli tanıklar Şapka ve Kuzgun’un bu yöndeki ifadeleri.

9- Akıncı Üssü Komutanı Hakan Evrim’in, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a, “Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz” dediği iddiası.

10- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı almak üzere Marmaris’e giden timdeki Yüzbaşı Haldun Gülmez’in üzerinde çıktığı öne sürülen el yazısı ile yazılmış “H.E. Duaları” ibaresi (H.E.’den kastın Hocaefendi olduğu ileri sürülüyor) ile başlayan ve içeriğinde, “Sultan veya Zalimden korkunca, Allahu Ekber Allahu Ekber, Allah bütün mahlûkatından üstündür, Allah benim korktuğum ve sakındığım şeylerden azizdir. Kulun Tayyip Erdoğan’ın şerrinden, ordularının, etbaının ve taraftarlarının şerrinden, cin ve insanların şerrinden kendinden başka ilah olmayan ve semayı, yerin üzerine izni olmaksızın düşmekten alıkoyan Allah’a sığınırım (…)” şeklinde bir takım ifadeler barındıran A4 kağıdı.

11- Yine Marmaris’e giden timdeki Astsubay Başçavuş Zekeriya Kuzu’nun, Cumhurbaşkanı’nın otelinde bulunan korumalara yönelik söylediği ileri sürülen, “Hani inimize girecektiniz, gördünüz mü biz sizin ininize girdik!” şeklindeki sözler.

12- Marmaris’teki saldırıdan sonraki kaçış sürecinde Yüzbaşı İsmail Yiğit’in timdeki askerlere dönerek, “Burada Hizmet Hareketi’nden olmayan var mı?” diye sorduğu, oradaki 18 kişinin de sessiz kaldığı iddiası.

13- Bazı rütbelilerin üzerlerinde veya ev/işyeri/araçlarında yapılan aramalarda çıkan 1 Amerikan Doları.

Belki daha başka maddeler de sıralayanlar çıkacaktır. Örneğin Gülen’in darbeden 4 ay önce haki cüppeyle sohbet ederek askeriyedeki takipçilerine mesaj gönderdiği ya da Zaman Gazetesi reklamlarının darbe talimatı olduğu gibi sürreel komedya malzemelerini bu listeye dâhil etme gereği duymadım. Yukarıdaki bazı maddeler de kolaylıkla bu kapsama alınabilirdi ama onları bir açıdan önemli bulduğum için özellikle listeye dâhil ettim.

Bu maddelerle ilgili ana hatlarıyla kendi analizimi yazmaya çalışacağım.

 

Devam edecek…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Özelestiri yapmak Türk toplumunun cok uzak oldugu bir olgu. Hizmet gönüllüleri de bunu yapamiyor. Aslinda kriz dönemlerinde bu yapilabilse bu sürecten güclenerek cikilabilirirdi. Su andaki ana tema ‘kimseyi elestirme isine bak’ yönündedir. Özellikle bati toplumlarinin, magduriyetinden dolayi hüsn-ü zan besledigi hareketin aslinda tam zamaniyken kendi ic yapisini yeniden dizayn etmesi gerekirken ölü numarasi yapmasi ve seffaf bir yapiya dönüsememesi batililari bir hayli sasirtiyor. Zaman bu zaman. Ama Tr. kökenliler buralarda da is basinda ve buralarda da Tr.’deymis gibi korkakca hareket ediliyor. Bati toplumuna uygun bir yapi olusturulmuyor. Kapali devre, kendi faunusunda bocalayip duruyorlar. Özelestiri ve tekamül isteklerine hala kapalilar. Plan-do-check-act döngüsünden bihaber, 30 yillik metodlarla ise devam etme arzusundalar-ama yol bu olmamali…

  2. Sayin Donmez

    9. yazinuizdan sonra yazacaklarinizi sabirsizlikla bekliyorum. Dort gundur yazmiyorsunuz.

    Marmaris baskini ile ozellikle ilgilendim. Ilk bilgileri 30 Temmuz 2016 Hurriyet gazetesinden aldim. Eski Tuggeneral Hakan Sonmezates, Mugla savcisina Marmaris’e vardigimizda saat 3.30-3.45 idi demisti.

    Daha sonra mahkemedeki savunmasinda “Ankaradan iki general bizi dort saat geciktirdi. Adlarini verebilirim, ama kendileri soylesin istiyorum.”

    Dedi. Mahkeme heyeti bu iki generalin ismini ogrenmek istemedi ve eski generale sormadi. Eger Sonmezates ve Binb Sujkru Seymen’in timi Marmaris’e zamaninda varsaydi, Cumhurbaskaninin hic bir sansi yoktu.

    Aslinda bir yandan bu iki generale Cumhurbaskaninin hayatini kurtardiklari icin yuksek hizmet madalyasi verilmeli, bir yandan da bunu kimin hesabina yaptiklari ogrenilmeli.

    Darbenin kimin darbesi oldugunu ortaya cikaracak cok onemli bir noktadir bu.

    Umarim bunu ogrenmeyi basarabilirsiniz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin