Cehalete övgü 

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Eski Türkiye’nin yeni Türkiye’den en temel farkı cehalet konusundaki tutumudur sanırım. Cumhuriyetin kurucu kadrosu, tıpkı kendisinin öncülü İttihat ve Terakki gibi, yanlış metotlarına karşın özünde halklarının aydınlanmasını, gelişmişlik düzeyinin artmasını, eğitilmesini, ilerlemesini hedeflemişlerdi. Kemalizm bir modernleşme hareketidir ve cehalete karşı tutumu da tümüyle dünyanın diğer modernleşme hareketlerine benzer. Tepeden inmeci – yukarıdan aşağıya – bir modernleşme hareketi olmuş olması bu gerçeği değiştirmiyor. Değerler evrenine ilişkin meta hedefleri ile Kemalizm’in devrimci bir modernleşme hareketi olması arasında bir ilişki yoktur.

Kemalistler ne devleti yağmalamak için iktidara geldiler, ne halklarının sırtına yapışıp kanını emen bir kene oldular, ne de ülkelerine ve halklarına ihanet ettiler. Her modernleşme hareketi gibi Kemalistler de halklarının eğitim düzeyini yükseltmeyi amaçladı. Okullaşma kampanyası, okuryazarlık oranının yükseltilmesi, liselerin ve üniversitelerin açılması, kızların örgün eğitime erkek öğrenciler gibi katılma koşullarının iyileştirilmesi gibi hamleler, Japonya’daki, Latin Amerika’daki ve diğer Akdeniz havzası ülkelerindeki modernleşme hareketleriyle önemli benzerlikler gösteriyor. 

Kemalistlerin modernleştirici etkisi Cumhuriyet tarihine damgasını vurdu. Bunu ille de ideolojik pozisyonlara göre olumlu ya da olumsuz gibi kategorilerde değerlendirmek gerekmiyor. Dediğim gibi, yapılan tercihlerin kimilerine göre doğru, kimilerine göreyse yanlış olması da konumuz değil. Önemli olan, okuryazarlık oranı, insani gelişmişlik düzeyi, eğitim seviyesi, okullaşma oranı, cinsiyetler arası eğitim seviyesi gibi objektif değerlendirmeye açık konularda ciddi ilerlemeler sağlanmış olmasıdır. 

Gelelim Erdoğan rejimine. 

Öncelikle şu tespitle başlamakta yarar var. Erdoğan ve avanesi, eğitim sistemi ve oy verme davranışları arasındaki korelasyonu kavramış görünüyor. Esasen seçimsel prosedüre ilişkin tüm siyasal stratejileri bu korelasyon üzerine kurulmuş durumda desek yanlış olmaz. O da şudur: Eğitim seviyesi düştükçe Erdoğan ve AKP’nin aldığı oy oranı yükselmektedir. Diğer bir ifadeyle cahiller Erdoğan ve rejimini tercih ediyor. Diğer taraftan, mantıksal olarak, eğitim düzeyi yüksek olan Türkiye vatandaşları Erdoğan’a oy vermiyor. Bu denklem kendisini bölgesel oy dağılımında da gösteriyor. Kıyı bölgelerde, özellikle Marmara ve Ege’de, AKP’nin aldığı oylar düşük. Çünkü bu bölgelerde eğitim düzeyi Türkiye sathındaki diğer tüm bölgelerden yüksek. Fakat İç Anadolu veya Doğu Karadeniz gibi bölgelere baktığımızda, eğitim seviyesindeki düşüşe paralel olarak seçmenin Erdoğan’a daha fazla itibar ettiğini gözlemliyoruz. Elbette yeniden vurgulamalıyım ki bahsettiğim durum bir nedensellik değil, bir ilintidir. Korelasyonla determinasyon arasında fark vardır. Yoksa Erdoğan’ın mesela doğu Karadeniz coğrafyasında seçmenden daha yüksek oy alması, mesela Erdoğan’ın Rize kökenli olmasıyla da açıklanabilir. Yine de eğitim seviyesi düşüklüğü ve Erdoğan’ın aldığı oy arasında bir ilinti var. 

Hatırlar mısınız bilmem. Vaktiyle – ki aradan çok uzun bir zaman geçmiş değil – AKP’li bir profesör cahillerin ferasetinden dem vurup, AKP’nin belkemiğinin cahil tabaka olduğunu matah bir şeymiş gibi kameralar karşısında anlatmıştı. Üstelik sıkı durun, bu adam YÖK başkan yardımcılığı yapmış. İnanabiliyor musunuz? Elbette inanıyorsunuz. Lafın gelişi söyledim. Zira daha neler gördünüz siz, benim gibi! AKP en inanılmazı inandırıcı kılan bir partidir. Olmaz, olamaz denilen her hinoğlu hinlik de, garabet de, bu AKP tarafından gerçekleştirildi. Tarihe geçtiler zaten. Fakat işin özünü kaçırmayalım ve vurgulanması gerekeni vurgulayalım: Kemalistler modernleştirici bir eğitim hamlesini öncelediler ve itiraf etmek gerekir ki oldukça önemli başarılara imza attılar. Sanıldığı kadar elitist de değildir bu eğitim hamlesi. Aralarında Erbakan, Demirel ve Özal gibi gayet ünlü simaların da olduğu on binlerce kırsal kesim kökenli Anadolu çocuğu sistemin okullarında okuyup mühendis, hatta profesör oldular, başbakanlığa ve cumhurbaşkanlığına kadar da yükseldiler. AKP ve Erdoğan, bu modernleştirici eğitim hamlesinin antitezidir. Kemalistler ne kadar eğitimci-modernleştiriciyseler, Erdoğanistler de o kadar cehalete övgü yapar. Cahillerin iktidarı, esasen İslamcı Müslüman Kardeşler tipi Ortadoğulu siyasi hareketlerin ana damarıdır. Güçlerini buradan devşiriyorlar. 

Modernleşme, geleneksel olanın tersidir. Başka bir tanımı olamaz zaten modernleşmenin. Geleneksel yapıların dönüştürülmesi temelinde, muhafazakâr İslamcılık modernleştirici hareketlere daima şüpheyle, hatta nefretle baktı. Modern eğitim hamlesinin karşısında, daha önceki geleneksel yapıyı destekleyen bir karşı çıkış refleksi, İslamcı Milli Selamet Partisi ekolünün – Milli Görüş ideolojisinin büyük babası partinin – temel düsturudur. Fakat yanlış anlamayın. Eğitimsizliği kendi çocuklarına reva görmezler. Kendi çocuklarını bilakis en modern eğitim kurumlarında eğitirler, çoğunlukla da Batı’ya üniversite okumaya, hatta doktora eğitimine falan yollarlar. Ancak oy bekledikleri kitlenin çocuklarına gelenekselcilik adına “mahalle mektebi” türevi, Kuran kursundan hallice bir eğitimi layık görürler. Yine de Milli Görüş İslamcılarının hiçbir dönemi, Erdoğan rejimi kadar pespaye olmadı. Dahası, Erbakan’a çok şey diyebilirsiniz de, onu sanırım yolsuzlukla ve ülkesine ihanetle suçlayamazsınız. Siyasal tercihleri ne olursa olsun – ki ben Milli Görüş’ten de İslamcılıktan da nefret ederim – Erbakan’ın Erdoğan’dan farklı bir ligde olduğu kesindir. Almanya’dan doktoralı, Profesör Necmettin Erbakan nerede, üniversite eğitimi şaibeli Erdoğan nerede! 

Cehalete övgünün arka planında ne var peki? 

Cehalete övgünün arka planı, istediği gibi at koşturabilmektir. Başka bir ifadeyle, soygun düzeninin, hortumlamanın, devlet kaynaklarını kendi menfaatine kullanmanın, ihalelere fesat karıştırıp alengirli bağlantılar üzerinden hileli komisyonlar almanın, yandaşlarını zengin etmenin ve kendine haraca bağlamanın gereğidir, cehalet. Elbette cehaleti de, cahilleri de çok seviyorlar. Ve elbette okumuşlardan da, eğitimden de nefret ediyorlar. 

Şimdi size bir başka boyuttan bahsetmek istiyorum. O da Gülen Cemaati ve eğitim konusu. Herkes biliyor ki Gülen Cemaati eğitim konusuna çok farklı yaklaştı. Ve bundan dolayı da Kemalistlerin tepkisini çekti. Modernleştirici Kemalistler, modernleştirici İslami bir cemaatin kendilerine rakip olmasından hoşlanmadı. Yine de Cemaatin özellikle Türkiye dışındaki okullarının başarılarını kabullendiler. Örneğin Bülent Ecevit gibi ya da Süleyman Demirel gibi sol veya sağ yönelimli karizmatik siyasiler, Gülen Cemaati’nin eğitimdeki başarılarından övgüyle bahsettiler. 

Erdoğan ve AKP iktidarı, Gülen Cemaati ile beraber hareket ettikleri yıllarda, hep Cemaat’in eğitim yönüne ve yetişmiş insan potansiyeline öykündü. Bu durum, 17 Aralık 2013 sonrası girdikleri yolda önemli motivasyonlarından biriydi. 15 Temmuz sonrası Cemaat okullarının nasıl yağmalandığını anımsayacaksınızdır. Akabinde zaten bu okulların tüm başarıları rüzgâra maruz kalan mum ışığı gibi söndü. Okullar binaya dönüştü, içleri boşaltıldı. Merak eden o okullara ne oldu bir araştırsın. Cehalete övgünün yansımasını tarihsel süreçte açık seçik göreceklerdir. 

Bu durum size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? 

Yardımcı olayım. 

Taliban, IŞİD, Boko Haram, El Şebab gibi akımların ortak yönü, cehalete övgüdür. Kadınların okumasına ve meslek sahibi olmasına karşıdırlar. İslami kaynaklar dışında kitaplara, edebiyata, sosyal bilimlere karşıdırlar. Kızlı-erkekli karışık eğitime karşıdırlar. Bu tür İslami gruplar nerede gücü ele geçirirlerse geçirsinler, tutumları hep aynı oluyor. Kitapları yakıyorlar, kızların eğitim haklarını engellemeye bakıyorlar, eğitimi dinileştiriyorlar, müfredatı pozitif bilimlerden, eleştirel ve sorgulayan kaynaklardan ayıklıyorlar. Bu hamleler, onların iktidarını konsolide etmelerine yarıyor. Toplumun sırtına binip onun seyisliğine (siyasete) başlıyorlar. Politika – kamuya açık olarak kamu meselelerin ortak akılla çözülmesi – bunlara tümüyle yabancıdır. Cehalete övgü üzerinden toplumu cahilleştirmek, bu korkunç kültün en önemli güç devşirme metodudur. AKP, işte budur. Bilinçaltlarında bu ideoloji var. 

Türkiye tarihinin en zararlı, en habis, en kanserojen yapısıyla karşı karşıyayız. 

Ülkenin kurtuluşu için öncelikle bu habis urun vücuttan sağlam bir neşter darbesiyle, bir daha geri gelmeyecek şekilde uzaklaştırılması gerekiyor. Erdoğan, bu urun bir insanda vücut bulmuş halidir. 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin antitezi, Erdoğan ve AKP’dir. Türkiye için olumlu sürecin başlangıcı, Erdoğan’dan ve AKP’den kurtulmak olacak. Yerine kim gelirse gelsin – aynı rejim bilfiil devam dahi etse – yerine gelenler modernleştirmeci güçler olacak. Hiç kimse Türkiye’ye Erdoğan kadar zarar veremez. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Kemalistlerle AKPyi kiyaslayip cahiller AKP´yi seciyor demek cok bos bir laf. AKPyi halka sevdiren sadece Ahaber degil, basta cemaat, liberaller ve muhafazakar müslümanlardir. Insanlar bugün AKPden hala vazgecemiyorsa bir sebebi de Türkiyeyi ABye aday olma seviyesine cikaran AKPli bürokratlar ve Ali Babacan tipi siyasilerdir.

    Peki cemaatin ve türlü basarili siyasilerin gemiden atilmasina ragmen halk neden AKPden vazgecmedi? Cahil oldugu icin mi? Elbette hayir! AKP Türk secmenine sürekli olarak santaj yapiyor, Türkiye AKP yönetiminde hala daha 2002 öncesine göre daha sosyal bir ülke. Enflasyon alip basini gitse de dul ayligi var, bakim parasi var.

    Yine cok büyük bir etken de gelecek vaadinde bulunan bir muhalefetin olmamasi. Hatta herkes biliyor ki, su an bile muhalefette olup birilerinin malina-rizkina cöken irili-ufakli tonla siyasi var muhalefet partilerinde. Böyle bir durumda geriye sadece halkin Sri Lanka´daki gibi sarayi basmasi kaliyor son care olarak. Türk halki bunu yapmadigi icin cahil sayilamaz.

    Cahil demisken.. Bütün bu etkenlerle AKPyi secmeye devam eden mi daha cahil, yoksa o kadar egitim imkanina ragmen kör irkciliga saplanmis Kemalistler mi, mesela Babalaya cikanlar. Hangileri daha cahil?

    Mesela hangi Kürt daha cahil diye soralim: Korucu olup halki haklarini ararken sabote eden mi, yoksa milyarlarca dolari Kürtceye, Kürt Edebiyatina ayiracak yerde silahlara ayiranlar mi? Kürt halki o kadar parayla her dalda nobel ödülü alir, kimligini bütün dünyaya, dilini Anadolu cografyasina cakardi. Soruyorum: AKPye oy verip cocuguna sular seller gibi Kürtce ögreten mi daha cahil yoksa bu kadar Kürtlük pesinde kosup kendi asimilasyonuna burun kiviran HDPli mi daha cahil?

    Bos bos analizler, efendim Kemalistler devleti yagmalamak icin iktidara gelmemis, halkin sirtina yapismamis, halklarina ihanet etmemis. Ya ne yapmis? Ermenilerin, Rumlarin malina cökmek, bu mallari Türklere dagitarak gelecegin sadik CHPli kitlesini olusturmak, Kürtlerin, dindarlarin haklarini gaspetmek ihanet degil demek ki anladim.

    Öyle anlasiliyor ki, bilgi sahibi olmak entelektüel olmayi otomatik olarak beraberinde getirmiyor. Islamcilik bana da hitap etmez ama nefret etmek nedir, bu nasil bir zihin yapisidir, anlamak mümkün degil. Elimizde Milli Görüs tecrübesi olarak asker vesayeti altinda birkac yillik Erbakan iktidari var, o da koalisyonla. Yiyicilerden, popülistlerden bahsetmiyoruz burda, bir Izzetbegovic tecrübesi yok mesela elimizde.

    Ne var peki elimizde? Taliban, IŞİD, Boko Haram, El Şebab gibi akımlar varmis, ortak yönleri, cehalete övgüymüs. Vay vay vay, nasil aydinlandim anlatamam. Dij güjler diye kafa bulmak tabii nefse hos geliyor, adamlar bütün bir Ortadoguyu hallac pamugu gibi dagitiyor, iklimlerin canina okundu, kitliktan kiriliyoruz, daha da kirilacagiz.

    Sonumuzu getiren olaylar yasanirken Islamcilikla zerre alakasi da olmayan biriyle yatip kalkmak bilmem ki hangi felsefenin, hangi akimin, hangi modanin eseri. Cehalete övgüymüs. ISIDin cehalete övgüsü mü daha tehlikeli, yoksa senin en hayati meselelere gözünü kapatman mi daha tehlikeli.

    Bu acidan baktiginda senin bir AKPliden farkin ne? Bataklik ABD´de, Kanada´da, onlarin gayri mesru cocugu Cinde, sen sivrisineklerle ugras, o da lafta haa, o kadar yani.

  2. Değerli Mehmet Efe bey,
    yazılarınızı beğeni ile okuyorum. Yukarıdaki yazınız ile ilgili de birkaç şey yazmak istedim. Bu tabii ki, konuyu sizden daha iyi bildiğim anlamında değil. Sadece olaya şöyle de bakılabilir anlamında.
    Erdoğan ve ekibinin siyasi veya dini bir ideoloji ile olaylara yaklaştığını düşünmüyorum ben. Ne demek istediğimi anlatabilmek için bir kitaptan alıntı yapacağım. Jon Gnarr isimli komedyen ve siyasetçi 2010 ile 2014 yılları arasında İzlanda´nın başkenti Rejkjavik´te Belediye Başkanlığı yapmış. Sonra bir kitap yazmış. Orada, siyasete neye inanıyorum bölümünde şöyle yazıyor (kısaltılmış tercüme):
    “Teoriler mantıklı bir konudur. Siyasette çok sayıda teori vardır iş yapan, sosyalizm veya liberalizm gibi. Dinler de dahildir buna. Ancak bir şey vardır ki, karşısında hiç bir teori savunmasız kalmasın: İnsani zaaflar. Hamlık dahildir buna. Bencillik. Açgözlülük. Hangi teoriyi savunursanız savunun, er veya geç iki şey karşına çıkar ve yolunu keser: açgözlülük ve bencillik…”
    Ben aynı şeyin Erdoğan ve AKP´liler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Onların motivasyonu herhangi bir ideoloji değil. Peki ne? İktidara geldiler, iktidar nimetleri tatlı geldi, gözleri de aç, doymak da bilmiyorlar. Adeta bir zararlı madde bağımlısı gibi tek motivasyonları iktidarı devam ettirmek ve bunun için halkın zaaflarını kullanıyor ve manipüle ediyorlar.
    Bence İslamcılık, suçuluk, buculuk, işin ideoloji tarafı hikaye. Hani bunlar bazen sinirlenince insanlara “Yahudi dölü, Ermeni dölü” falan diyorlar ya. Türkiye´de bu gruplar çoğunluğu oluştursa en fanatik Yahudiliği veya başka bir kimliği bunlar yapar.

  3. Tayyip Kemalistin anti tezi ise ve Tayyip çok kötü ise o zaman Kemalist sanki iyiymiş gibi algılanır. Madem Kemalist iyiydi, o zaman neden kendini tasfiye etti? Anayasadan bahsetmezler, laiklik vurgusu yapmazlar, irticaya sövmezler, batılılaşmadan bahsetmezler. Bence Kemalistler mevzilerini terk etti. Modern eğitim veren Cemaati terk ettikleri mevzileri işgal etmiş gibi gösterdiler. Ve kendi terk ettikleri mevzileri topa tuttular. Modern okulların yıkılması için Tayyipin yanında yer aldılar. Kemalistler bir gerici, bir islamcı gibi davranarak Modern Okulları sanki bu Cemaatin okulları şeytanın okuluymuş gibi Tayyiple aynı safa geçerek, sanki aynı düşünceleri paylaşarak yani Modern okulların yok edilmesi düşüncesini, bu okulları birlikte yok ettiler.

    Yada şöyle de açıklayabiliriz. Kemalistler Modernlik cephesini terk ettiler. Yerine Cemaatin Modernliğini koydular. Sahne sanki modern ile modern olmayanın savaşıymış gibi Modern okul düşmanı Tayyipçiler ile Modernist Cemaat arasında geçecek şekilde Kemalistler aradan çekildi. Artık Modern okulu cemaat temsil ediyordu, Kemalistler değil. Çünkü sahneden çekildiler. Ve modern okulları Tayyipçilerin modern okul düşmanlığı ile baş başa bıraktılar. Yani hedefi değiştirdiler. Kemalistler kendileri aradan çekilince Modern okul düşmanı Tayyipçilerin hedefine bu sefer Kemalistlerin okulları yerine Cemaatin okulları yerleştirildi. Yani Tayyipçiler için aslında Kemalist okul yada Cemaat modern okulu fark etmiyordu. Hepsi sonuçta modern eğitim veriyordu. Modernlik konusunda Kemalist okullar ile yarışan Cemaat okullarını Kemalistler bu şekilde kendi yerlerine yani kendi okulları yerine koyarak Tayyipçilere hedef gösterdi. Ve bu süreçte Tayyipçileri destekleyerek Modernlik konusunda Cemaati yalnız bıraktılar. Bu süreçte Kemalistler asla modernlikten, modern eğitimden bahsetmedi. Arşivlere bakın, bu kanıt olarak yeter.

    Kemalist modernler modern okulların yıkılmasına aracılık ediyordu. Hiçbiri Kemalist tepki vermiyordu. Adeta Kemalizm ortadan kaybolmuştu. Adam kazandı, çiftçinin mazot parası üzerinden temel yaşam fonksiyonlarını gösteriyorlardı. Yani çok kutsal Kemalist rejimlerinden bir kere bile bahsetmeyerek Kemalizmi yokluğa terk etmişlerdi. Onun yerine yani Kemalizmin yerine Cemaati koymuşlardı. Ve aradan çekilmişlerdi. Sonra yiyin şimdi birbirinizi demişlerdi.

    Bu süreçten Cemaat çok güçlenerek çıkacak. Çünkü modern okulları, bilimi savunan bir anlayış vardı. Karşı tarafında ise bilime düşman gericiler vardı. Ve bütün dünya bu süreci seyretti. Bilime kimin sahip çıktığını da, bilime kimin düşman olduğunu da, bilime düşman olanlara açık yada gizli destek verenleri de gördü. Kemalizmin bilimde samimi olmadığını bütün dünya gördü. İslam dini bu süreç sayesinde müslümanın bilime düşman olmadığı gerçeğini bütün dünyaya gösterdi. Modern okulları savunan bir cemaat yerine modern okulları savunan islam dini algısını güçlendirdi.

    Tayyipçiler bir karikatür gibidirler. Onlara islamın bilime düşman olduğu karikatürize ettirilir. Bu sayede Kemalistler kendilerini bilimin yanında gösterme fırsatı bulur. Bilime inanmadıklarını yani aslında din gibi bir inançları olduğunu ve bu inanca sıkıca bağlı olduklarını göstermek bu süreçte ortaya çıktı. Aslında onların da inancı var. Ve bu inanç tıpkı Tayyipçiler gibi yozlaşabiliyor. Yani bilime sadık kalanlar olduğu gibi kırk çeşit fırkanın çıkması gibi kırk çeşit inanç çıkıyor içlerinden. Yani Kemalistler aslında müslümanlar gibi bir değiller. Müslümanlardan da bilime inanan ve inanmayan çıktığı gibi Kemalistlerden çıkmaktadır. Bunun yaygınlığını bu süreçte gördük. Bilime inanan birisi bilime bu kadar düşmanlık yapan bir adamın yanında yer alarak oh olsun demezdi. Bu aslında bilime inanmadığını göstermektedir. Aslında o sadece bilimin kendisinde olmasını istemektedir. Başkasıyla paylaşmak istemiyor. Bilimi temsil etme pozistonunda bizim gibi modern giyinen insanlar olmalı diye düşünüyorlar. Yani bilimden önce egoları, bencillikleri, ben ben demeleri geliyor. İşte bu egoizm onların inançlarından sapmalarına neden oluyor. Yani bilime saygı duymak yerine kendisine saygı duymaktadır.

    Kendine duyduyu saygıyı devam ettirebilmek ve saygıyı sahiplenmek için bilimi kendisiyle özdeşleştiriyor. Mesela cemaat okullarda ki bilimsel başarıyı alkışlayabiliyor mu? Asla. Müslümanın bilim ile barışık olduğunu cemaat okullarında gördüm diyebilir mi? Asla. Bu ret etme, yok sayma, görmemezden gelme davranışı yapmasının nedeni bilime kendisinin sahiplenmesidir. Halbuki bilim sahiplenilecek bir şey değildir. Sahiplenmesinin nedeni kendisini bilim ile ilişkili gösterme, müslümanı bilimden uzak gösterme çabasıdır. Tayyipçiler onların istediği figürdür. Yani tayyip bir karikatür karakteridir onlar için. Taliban da öyle, ışid de öyle. Ama cemaati karikatürize edemiyorlar. Yani Kemalistlerin uğraştığı konular bunlar. Bunların bilim ile alakası yoktur. İsterler ki müslüman terörist olsun, bilim düşmanı olsun. Bu profildeki müslümanı davalarını kolaylaştırdığı için severler. Adamım benim falan derler. Sanki düşmanlık yerine varlığından memnunlar gibi davranırlar.

  4. Ayrıca Kemalistlerin sadece bilimle problemleri yok aynı zamanda hukukla ilgili problemleri de var. Ayrıca bu geziciler nerede? Yıllardır görülmüyorlar. Görülmedikleri gibi tesadüf bir kemaliste denk gelsen oh olsun der. Yani intikamını hukuk yerine koymuş, sonra kemalist maskeyi takmış bir tam insan olamamış bir varlıktan bahsediyoruz. Yani intikamını rahatça yaşamak için karşı tarafı düşmanlaştırıyor, kemalist anlayışa düşman ilan ediyor sonra hukuku intikamı yerine koyuyor ve saldırıyor. Artık insafın sınırı yoktur. Yani ona bu noktadan sonra dur yapma, yeter demeniz hiç bir fayda sağlamaz. Artık intikam duygularının ayini gerçekleşmektedir. Hukuk, kemalizm ve düşmanlaştırma kılıf olmuştur. Ayinde hiç sınır yoktur. Hamile, yaşlı, hasta, çocuk, anası, babası, kardeşi hiçbir şey ifade etmeyen şeylerdir. Çünkü intikam duygusu bunları göremez ki? Yani bu duygu bütün bünyeyi ele geçirmiş, canavarlaşmış bir yaratık sadece kanın kokusunu alır. Onun bir çocuğa ait olduğunu anlamaz. İnsanlık makamında kalmış kemalistler yani daha ılımlı ve değerleri tamamen yitirmemiş, belki sizin bahsettiğiniz yukarıdaki nisbeten olumlu manadaki kemalistler çoluk çocuk ayırımı yapıyorlardı. Ama diğerlerin kesinlikle sınırı yok. O kadar kendini kemalizmle kamufle etmiş ve tamamen intikam duygusundan ibaret olan yaratıklar için sınır diye birşey yok. Bu kadar sınırsız öfke, kin, nefret neye karşı oluşmuş olabilir ki? Bunun kemalizmle alakası yok. Çünkü kemalistler bir şekilde bir devlet kurdular. Ama bunlar sadece yok ediyorlar. Zaten bu psikolojide yapma şansları yok. Öyle dipsiz bir kuyu içindeler ki gerçekten çok ürpertici. Nasıl bir kötülük yaşamış olmalı acaba. Ortada devlet kalmadı, ekonomi kalmadı, hukuk kalmadı. Bunların cemaate ait şeyler değil ki? Ama cemaate ait gibi gösterip saldırıyorlar. Herşey çökmeye doğru giderken hala paniklemek yerine oh olsun diyorlar. Bence paniklerini bastırıyorlar. Çünkü bir şey olduğunda ilk bunlar markette sıraya koşuyorlar. Yani kendi canlarına dokunduğunda intikam duygusundan sıyrılıp hemen yemek derdine düşüyorlar. Demek ki bunların acıkma saatleri intikam duygusuna ara verdikleri saat oluyor. Belki bunlarla yemek yerken konuşmak lazım. Aslında hiç konuşmamak, kendi haline bırakmak daha iyi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin