ByLock sopasını bırakmak istemiyorlar ama… [Karakuşi, Ak Adalet-2]

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Bir önceki yazımızda Osmanlı döneminde bir bölgede kendi keyfine göre kadılık yapan Karakuş’tan ve Karakuşi’nin adaletinden, hükmünden bahsetmiştik. Kendi suçunu bastıran, suçunun cezasını başkalarına çektiren, sorumluluk almayan, hak gözetmeyen, hüküm verirken hak ve adalet kıstaslarını gözetmeyen bir yargı portresidir Karakuşi.

Yeni Osmanlıcılık hayalindeki günümüzün muktedirleri de Osmanlı’nın olumlu, kuşatıcı taraflarını değil de, içinden çıkmış böyle çürük figürlerini adeta modellediler, günümüze abartarak taşıdılar. Şimdilerde (Hitler Almanyasındaki gibi),  “Ein volk, ein reich, ein führer: Tek ırk, tek devlet, tek lider” denilirken “Oberster Gerichtsherr” (Başyargıç/ Başkanı) safhasına geçilmiş oldu.

Tek adamlığın hüküm ferma olduğu günümüz Türkiye’sinde, bütün yargı işleri de tek bir adamın elinde ve o karar veriyor;

Kimlerin suçlu, kimlerin suçsuz olduğuna, kimlerin terörist/ hain kimlerin vatansever olduğuna.

Osmanlı’nın Karakuşisi sadece bir bölgedeki insanları suismal edebilirken, şimdi bütün bir ülke birinin yanlı tavrı ile mağdur ediliyor…

Kafalarında kurdukları otokratik düzen için suç ortaklıkları oluşturmuşken, kurdukları menfaat ağının 17/25’de deşifre olmasının ardından bir genocide (soykırım) hareketine giriştiler. Önce yargıyı ayarlayıp muhalif gördükleri insanları terörist ilan ettiler, suçlar isnat ettiler, sonra da insanları gruplar halinde madden ve manen bitirmeye başladılar.

KIRIMIN BAŞ APARATLARINDAN; BYLOCK İDDİASI

Bu kırım hareketinde, kitleleri suçlayabilmek için de belli kriterler, isnatlar geliştirdiler. (Zira yüzyıllar öncesinin Karakuşisi gibi “Ben böyle dedim oldu” yetmiyor 21. Yy.’da. Bir isnat gerekiyor, usulen de olsa.) Bunların başında da ByLock geliyor. ByLock programı, Amerika menşeili, 2014 yılında ilk Google Play ve iPhone 5’lerde App Store’da indirilmeye başlanmış ve mahkemelere yansıyan bilgilere göre 1,5 yıl sonra kaldırılmış bir uygulama.

Ortaya öyle bir heyula çıkarıldı ki, sanırsınız ki bu program uzaydan gelmiş özel bir canavar/ Ailen! Halbuki WattsApp gibi, Tango gibi, Kakao Talk gibi bir internet haberleşme programı. İnternetin global anlamda çok yaygınlaştığı günümüzde hemen herkes artık daha ucuz ve kullanışlı olduğu için böyle uygulamalarla ile haberleşiyorlar.

Dosyalardan anladığımıza göre, insanları cezalandırmaya karar vermiş irade, o insanların telefonunda ByLock olmasa da Kakao Talk gibi programlar yüklü diye de cezalandırabiliyorlar. Hatta bazıları “WattsApp’ı çok kullandı, bunun üzerinden meslektaşı ile çok görüştü” diye de ceza aldı. Uzay Çağı, Telekominikasyon Çağı’nda insanların internet programı kullandılar diye ceza alması da 21. Yüzyıl’da AKP Türkiye’sine nasip oldu!

BYLOCK DÖKÜLÜRKEN YAMAMA ÇALIŞMASI

Bylock kullanmış olmanın suç olmadığına dair  Uluslararası mahkemelerden ve kurumlardan kararlar ve görüşler gelmeye başladıkça, Türk yargısında da bu alanda yumuşamalar başladı. “Sadece indirmiş olma ile yetinmeme, kullanma”, daha sonraları ise “suç unsuru aranma” kriterleri gelmeye başladı.

Bir de “Mor Beyin” meselesi geldi, daha sonra yanlışlıklar yapıldığı açıklaması ile listeler yayınlandı, bazı insanların Bylock kaynaklı dosyaları düşürüldü.

Bu listeler, OHAL Komisyonu’nun işlevini gördü bir bakıma. İçinde Devlet’in hedef aldıklarıyla ilgisi olmayan ama bir şekilde ismi geçmiş olan kimseleri ayıklama, iktidar çevresinde yer alıp da her nasılsa radara yakalanmış olanları kurtarma… Bu vesile ile de –her ne maksatla olursa olsun- bir çok mağduriyetler giderilmiş oldu. Hesapsızca insanlara zulmedildiği günümüzde bu sayı ne kadar aza indirilse insanlık adına kârdır!

Tabii ki bu arada Mor Beyin vs derken, hukukçu kesimden bu işin ekmeğini yiyen çok kimse oldu. Zaten ortada pek hukukçu kimse bırakılmadı; hakim, savcı, avukat, akademisyen kim varsa yaftalanıp linç edildi. Kimisi hapiste, kimisi işsiz ve atıl durumda, kimisi ise yurtdışında yaşama ve orada yeniden hayata tutunma telaşında…

Geride kalanlar için de işini hakkıyla yapıp müvekkilinin haklarını düzgünce takip etmeye çalışanlar yanında, bu süreci suistimal etmeye çalışanlar da oldu. Muktedirlerle anlaşıp onların iradesi doğrultusunda insanları zorla bir şeyleri ikrara, itirafa zorlayanlar oldu, parasını alıp işini yapmayanlar, insanların kendisini savunacak kimseyi bulamadığı şu son dönemde bunu kötüye kullanıp fahiş fiyatlar isteyenler oldu.

Bir de bu Bylock gibi sözde delil üzerinde düzenin devam etmesini isteyen bazı hukukçular da çıktı. Akın İpek’in Londra’daki duruşmasında Türkiye Devleti açıkça bu haliyle ByLock’un delil olamayacağını ikrar etse de bunu ısrarla savunanlar, hatta bunu hatırlatmaya çalışanlara saldırganlaşanlar oldu…

ByLock konusunda kamuoyunu aydınlatan değerli hukukçular var, bunların başında da Av. Murat Akkoç ve Av. Tarık Fazıl Önel geliyor, onların son günlerde Sosyal Medya üzerinden siyasetçi ve hukukçu Av. Ali Aktaş ile yaşadıkları da bu konuda dikkat çekici. İngiliz iade mahkemesine sunulan resmi bir belgeye “Bu belge sahtedir!” diye ısrarı bu hukukçuları şaşkın bırakmıştı.

Bu 2 avukatın bu siyasetçi hukukçuya uluslararası hukuku, hukukun genel ilkelerini anlatma çabası ve karşılığında işittikleri çok ilginçti. Devletin içinde, derinlerinde de bu Bylock gibi saçma dayanaklara tutunmaya çalışmaları, direnmeleri kayda değer.

Fakat korkunun ecele faydası yok, onbinlerce insanı mağdur eden bu isnatlar çökecek, bu zulme ortak olanlar da gereken cezaları alacaktır. Ama devlet bazlı değişim ve dalgalanmalar bugün, yarın diye hemen olmuyor, zamana yayılıyor maalesef.

SON DURUM İTİBARİYLE BYLOCK

ByLock meselesinin son güncel durumlarına bir göz atalım:

– Bylock’u canhıraş savunanlar: “..(bylock) somut veriler (server) BTK’dan elde edilen IP kayıtları ile de teyit edildikten sonra delil olarak kullanılabilir. Buraya kadar usul sorunu çözülmüş olur.” diyorlar, ama yanlış. Zira “hukuka aykırı elde edilmiş” olan “ByLock delilleri” hükme esas alınamaz. (Hukuka aykırı deliller sadece sanığın temel haklarını ihmal etmediği ve de şekli hukuka aykırılıkların olduğu durumlarda esas alınabilir.)

– ByLock verileri MİT tarafından herhangi bir mahkeme kararı olmadan tedarik edilmiştir. Litvanya’dan getirildiği” söylense de bunların hangi yollarla getirildiği, hukuki dayanağı müphemdir. Bu durumda, ele geçerildiği iddia edilen dijital materyallerin CMK md:134 (el koyma) ve 135’e (dinleme) göre iletişimin tespiti işlemi yapılması gerekirdi.  Nitekim Yargıtay 16. Ceza Dairesi Ergenekon Davası bozma gerekçesinde CMK 134 ile ilgili “Dijital verilerin, yasa ile belirlenmiş teknik gerekliliklere uygun olarak toplanması ve yargılama makamlarına eksiksiz, bozulmamış halde sunulması gerektiği”ni belirtilmişti, Daire bu kararında, “Bazı dijital delillerin hâkim kararı olmadan usulüne uygun imaj alınmadan elde edildiği için dikkate alınamayacağı”na hükmetmiş,  ayrıca İzmir Askeri Casusluk Davası’nda da aynı gerekçeyle dijital delilleri kabul etmemişti. Bu emsal kararlar halen orada duruyor.

– MİT’in ByLock verilerini Mayıs 2016’da ele geçirdiği ifade edilse de bu verilerle ilgili ilk mahkeme kararı 09 Aralık 2016’da alınmış… Bu zaman zarfında arada 7 ay geçmiş ve bu dönem içerisinde MİT’in bu veriler üzerinde neler yaptığı, ne gibi ekleme- çıkarmalar yaptığı bilinmiyor. Dolayısıyla da tamamen şaibe altındadır. (MİT de 27.05.2017’te yaptığı açıklamada da “güncelleme” adı altında oynamalar yaptığını dolaylı şekilde itiraf etti. Listelerde böyle “güncelleme”lerle de 215 bin olarak belirlenen Bylock kullanıcı sayısı sonradan 102 bine düşürülmüştü. Oynamaların devamına dair de haberler basına yansımıştı.)

– MİT Kanunu, ByLock vb bulguların istihbarat faaliyeti dışında kullanılmasını yasaklamaktadır. 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu da istihbari bulguların adli ya da idari soruşturmada kullanılmayacağı hüküm altındadır.

Nitekim İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Tahşiye Davası’nda ByLock’la ilgili Emniyet’e “Elde edilen verilen mahkeme kararıyla olup olmadığını ve delil durumunu” sorduğunda, Emniyet’ten gelen cevabi yazıda “ByLock listelerinin hukuki delil olmadığını, istihbarat amaçlı veriler olduğunu” itiraf ederken, binlerce insanın keyfi olarak tutuklandığı da kabul edilmişti. Ayrıca Bylock’tan başka ortada bir veri olmadan binlerce hakim savcı atılmış, bunu da HSK Başkan vekili itiraf etmişti.

– AİHM, Benedik/Slovenya kararı ile, (ByLock davalarına emsal olarak) “mahkeme kararı olmadan iletişim halindeki kişi bilgilerinin ve dinamik IP bilgilerinin elde edilmesini yasak delil” olarak degerlendirip “hak ihlali” kararı vermiştir. (Bkz. Sayfa 37-pragraf 118 /Sayfa 39-pragraf 127 /Sayfa 40-pragraf 128) Nitelim Bylock server’ı ve CGNAT kayıtları olan dinamik IP bilgileri, mahkeme kararı olmadan temin edilmiş olup eldekiler de “yasak deliller”dir. Türk Ceza Kanunu’nun 135. maddesine göre de sadece ağır ceza mahkemeleri dinleme kararı verebilir. ByLock verilerinin “yargılama makamlarına eksiksiz, bozulmamış halde sunulması” yani MİT’in bu verileri elde ettiğinde zarfa koyup mühürlemesi ve bunun ilk kez hâkim huzurunda (hâkim kararından sonra) açılması gerekirken hiç birisine riayet edilmemiştir. Üstelik güncelleme adı altında oynamalar yapılmış, belge bütünlüğü bozulmuştur. “Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” kuralınca, ByLock verileri külliyen geçersizdir.

– AİHM’in ByLock kararı AY 90. M gereğince bütün mahkemeleri bağlar. Dolayısıyla da bütün mahkemeler ByLock’tan dolayı CMK md:223/9, 193/2 gereği kişiler hakkında derhal beraat vermelidir, savcılık aşamasındaki dosyalar için de takipsizlik kararı verilmelidir. Buna rağmen ceza vermeye devam edenler ise “suç/ delil uydurma”, “Hürriyeti tahdit”, “iftira” suçlarını işlemektedirler.

KANUNSUZLUĞUN SONU

ByLock üzerinden insanları suçlamaya çalışırken teknik olarak güçlüklerle karşılaşacağını, Karakuşi gibi, çok alakasız birisinin cezalandırılabileceğini daha önceki yazılarımızda dile getirmiştik.

Fakat şu an gözüken o ki, insanları her halükarda/ ne pahasına olursa olsun cezalandırma hevesindekiler, olabilecek sapmaları da pek önemsememektedirler. Yarış arabası ile son sürat yaya yoluna giren ve arada birilerine çarpma ihtimaline “çarparsa çarpsın, ölürse ölsün!” muhtemel kastı ile hareket eden çılgın sürücü gibi şu an mekanizma…

Böyle bir ortamda AİHM kararları da havada asılı… Nitekim “Demirtaş’ın tutukluluğuna son verilmesi” yönündeki karara uyulmaması da bunun en bariz örneği. Hukuğun genel ilkeleri, uluslararası kararlar ortada. Siyasi hırslarla bunlara aykırı hareket etmek kısa vadede birileri için mesele olmayabilir. Ama uzun vadede bunun sonuçları olacaktır. Mirabeau’nun dediği gibi, “Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.”

Karakuşi Ak Adalet’e dair değinmelerimize, önümüzdeki yazılarımızda da devam ederiz. Zira günümüz yargısı Karakuşi’ye taş çıkaracak şekilde sayısız örnekler ortaya koydu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bylock konusunda her şey biliniyor mu?

    Bylock kullanıcıları tam olarak nasıl tespit edilmiş, bunun net bir cevabını bulamadım. Bütün ısrar ve çabalarıma rağmen en azından benim hakkımda nasıl bir tespit yapıldığına dair hiçbir bulgu (veri, teknik takip kaydı, inceleme vb.) sunulmadı. Aradan geçen iki yılı aşkın sürede, mesaj içeriklerinden ümidi kestik, dijital materyaller bile incelenmedi. Sadece IP kayıtları dikkate alınarak insanların dünyaları karartıldı. İki yıl önce aynı koğuşta kaldığım insanlara; sadece hangi IP den, hangi IP’ye bağlantı yapıldığına dair kayıt sunabileceklerini ısrarla ifade etmiştim. Gelinen sonuç ortada. Diğer yandan bylock uygulamasına ait olduğu idda edilen IP ya da IP’lerin kesin olarak sadece bu uygulamaya hizmet veren bir adres olduğuna dair kesin (MİT in raporu ile değil, yasal ve yetkili mercilerce teknik olarak doğrulanmış bir delil olarak) bir tespit ortada yok. İki yıl boyunca mahkeme bu konuda bana bir cevap veremedi. BTİK İstanbul ve Ankara Ağır Ceza mahkemelerine gönderdiği resmi yazıda, bylock ile ilgili ellerinde herhangi bir veri bulunmadığı açıkça ifade edilmiş. Peki, BTİK’nın mahkemelere sunduğu IP kayıtları neyin nesi? BTİK mahkemeden gelen yazıya cevaben sanıklara ait hatlardan mahkemelerce bylock’a ait olduğu kabul edilen IP adresi veya adreslerine bağlantı kayıtlarını sunmuş. Bunun yanında, BTİK mahkemelere yazmış olduğu yazıda açıkça ADSL hatları üzerinden kayıt bilgisi ellerinde mevcut olmadığından bu konuda herhangi bir bilgi sunamadığını belirtmiştir. Bu durumda ADSL hatları üzerinde bylock kullanımı yapıldığı nasıl tespit edilmiş? Bu olaylardan sonra bylock uygulamsı için ticari olarak fiziksel suncu hizmeti verdiği idda edilen ve ismini değiştirmiş olan sunucu (server) firmasına ulaşıp durumu sorduğumda; kendilerine yasal yollardan (Litvanya mahkemeleri) aracılığı ile bir talepte bulunulmadığı ve hack (siber saldırı) yöntemiyle de sunucularından veri çalındığına dair uyarı almadıklarını ifade ettiler.

    O zaman idda edilen bu bilgiler nasıl elde edildi ve bu LİSTEler nasıl oluşturuldu? İki yüzbinden fazla insan tek-tek teknik takibe mi alındı? Bu şekilde olsaydı eldekinden çok daha fazlasını ortaya koyabilmeleri gerekirdi. Geriye tek bir seçenek kalıyor. İnsanların birlikte çay içtikleri, yarenlik ettikleri, abi-abla dedikleri insanlar bylock kurdurup ad-soyad, telefon hattı bilgisi ve ID numarası ile kişilerin bilgilerini listeler halinde birilerine sundu. Bu biri yada birileri de tüm listeleri MİT e teslim etti. Bunu kesin bir bilgiye istinaden söylemiyorum, bir yazılımcı olarak birçok gerçek bilgiyi bir araya getirip analiz ile bu sonuca ulaştım. Geldiğim aşamada %90 üzerinde bu şekilde olduğunu düşünüyorum.

    • Bir yazılımcı olduğunuz için size bir soru sormama izin verin: “MIT -ya da başka birileri- hukuka aykırı bir yolla listeyi satın almış, hacklemiş, fişlemiş, üretmiş vs olabilir mi? Ya da, Litvanya’daki şirket yetkilileri “hackleme izine rastlamadık” derken düpedüz yalan söylüyor olabilir mi? Ya da en azından teknik imkanları hack izini yakalamaya elverişsiz olabilir mi?

      • Yazdığım her cevabın yeni bir soru doğurmasını istemiyorum. Bazı belge, yasa/yönerge ve yazışmalara atfen sorunuza cevap vermeye çalıştım.

        MİT hukuka aykırı yollarla listeyi bir yerlerden (para vb. karşılığı) almış olabilir. Ancak aldığı yerin Litvanyadaki sunucu hizmeti veren firmanın olması pek mümkün değil, aksi takdirde 1995 yılında çıkarılan 95/46/EC Veri Koruma Direktifi (AB Direktifi) gereğince sunucu firması için ağır yaptırımlar ortaya çıkar. Aynı direktif gereğince “hack” izine rastlamadık şekilinde beyanda bulunamaz. Aksine böyle bir şüphe oluştuğu anda kendi tedbirlerini alarak bunu kamuoyu ile paylaşıp, kişilerin de tedbir alması yönünde bilgilendirme yapması gerekir.

        “Hack” izi olmayacak şekilde bir operasyon yapılmış olması bir ihtimal ancak buna yapabilecek bir yeteneğe sahip olan kim? Ayrıca bunun medya aracılığı duyurulması açıkça suçun itirafı ve suç duyurusudur. Bu durumda Litvanyadaki firmanın da bu yönde şüphesi varsa ilgili direktif gereği (en azından araştırdıktan sonra) duyurması gerekirdi. Ayrıca hiçbir istihbarat kurumu yaptığı illegal operasyonu davul zurna ile dünyaya duyurmaz.

        Listeyi başka yerlerden almış olma ihtimali var, ki önceki yorumda da bunu ifade etmiştim.

        Birilerini oturup farazi bylock kullanıcı listesi üretmesi pek akıl işi değil. Bu, Bank Asya’ya para yatırmış olma gib bir durum; bankaya para yatıran herkes “örgüt” üyesi olarak kabul edilmiyor. Fişlenmiş olup da para yatırmışsa “örgüt” üyesi suçlaması yapılıyor. Banka işinde tespit çok daha kolay, herşey yasal bir şekilde kayıtlı. Bylock da ise biraz farklı, çünkü kayıt yok. Telefonuna bylock kurmuş herkese ulaşıldığını inanmıyorum. Listeye girmiş olanların bilgisi var ellerinde. MİT raporunda; bylock uygulamasının kullanıcıya ait telefon ve kimlik bilgileri, e-posta adresi, telefon numarası v.b. kişisel bilgileri sunucuya göndermediği açıkça belirtilmiş. Bu durumda kişiler ile ilgili bilgilere teknik olarak ulaşmaları pek mümkün değil. Özetle bylock fişleme listesine girmiş olanlar sadece bylock kullanıcısı olarak kabul ediliyor. Buna delil olarak da IP kayıtları sunuluyor. IP kayıtları için de bir detay vereyim; bir kişi mobil cihazına blyock vb. bir haberleşme uygulaması kurup “register” işlemini yapsa ve hiç kimseyi ekleyip görüşmese bile, o uygulama arka planda sunucuyla belirli aralıklarla aktif olma durumunu iletmek için bağlantı kuracaktır. Diğer bir ifadeyele yüzlerce-binlerce IP kaydı olan bir kişi kimseyi eklememiş ve görüşmemiş de olabilir. Ama maalesef bu kimin umurunda ki!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin